.
.
.
.
.
Türkçe’de Giorgio Agamben
1970 İçeriksiz Adam. (Çev. Kemal Atakay), Monokl
Yayınları, 2019 İstanbul
1978 Çocukluk ve Tarih: Deneyimin Yıkımı Üzerine
Bir Deneme. (Çev. Betül Parlak), Kanat Kitabevi, 2010 İstanbul
1985 Nesir Fikri. (Çev. Fırat Genç), Metis Yayınları,
2009 İstanbul
1990 Gelmekte Olan Ortaklık. (Çev. Betül Parlak),
Monokl Yayınları, 2012 İstanbul
1995 Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak
Hayat. (Çev. İsmail Türkmen), Ayrıntı Yayınları, 2001 İstanbul
1998 Tanık ve Arşiv: Auschwitz'den Artakalanlar.
(Çev. Ali İhsan Başgül), Dipnot Yayınları, 2017 Ankara
2002 Açıklık: İnsan ve Hayvan. (Çev.
Meryem Mine Çilingiroğlu), Yapıkredi Yayınları, 2009 İstanbul
2003 Olağanüstü Hal. (Çev. Kemal
Atakay). Varlık Yayınları, 2008 İstanbul
2005 Dünyevileştirmeler. (Çev. Betül Parlak).
Monokl Yayınları, 2011 İstanbul
2006 Dispozitif Nedir? / Dost. (Çev. Ekin
Dedeoğlu), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul
2008 Şeylerin İşareti: Yöntem Üstüne. (Çev. Betül
Parlak), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul
2009 Çıplaklıklar. (Çev. Suna Kılıç),
Alef Yayınevi, 2017 İstanbul
Olağanüstü Hal 2003
Giorgio Agamben
(Çev. Kemal Atakay). Varlık
Yayınları, 2008 İstanbul
İçindekiler
1. Yönetim Paradigması 7
2. Yasa-nın-Gücü 47
3. Iustitium 59
4. Bir Boşluk Çevresinde Devler
Savaşı 75
5. Şenlik, Yas, Yasasızlık 89
6. Auctoritas ve Potestas 101
Siz hukukçular, sizi ilgilendiren şey konusunda
niçin susuyorsunuz?
1.
Yönetim Paradigması Olarak Olağanüstü Hal
7
Carl Schmitt, Siyasal Teoloji (1922) adlı kitabında
olağanüstü hal ile egemenlik arasındaki temel yakınlığı saptamıştı. Schmitt’in
egemene ilişkin “olağanüstü hal ilanına karar veren kişi” şeklindeki ünlü
tanımı... ... bugün bile kamu hukukunda bir olağanüstü hal kuramı yoktur ve
hukukçular ile kamu hukuku kuramcıları, sorunu gerçek bir hukuk sorunundan çok,
bir quaesito facti [fiili sorun] olarak değerlendiriyor gibidirler.
... yaygın bir görüşe göre olağanüstü hal, “kamu hukuku
ile siyasal olgu arasında bir dengesizlik noktası” oluşturur; olağanüstü hal,
tıpkı iç savaş, ayaklanma ve direniş gibi, “ikircikli ve belirsiz bir sınır
çizgisinde, hukuki olan ile siyasi olan arasındaki kesişme noktasında”
konumlanır. ... Olağanüstü, istisnai önlemler, siyasal kriz dönemlerinin ürünü
iseler ve bu nitelikleriyle hukuki-anayasal alanda değil, siyasal alanda
anlaşılmak zorunda iseler, hukuk düzleminde anlaşılamayan hukuki önlemler gibi
paradoksal bir durumda konumlanırlar ve olağanüstü hal, yasal biçimi olmayan
şeyin yasal biçimi halini alır.
8
Siyasi olarak hareket etmek ne demektir?
9
“Küresel iç savaş” olarak tanımlanan durumun durdurulamaz
ilerleyişi karşısında, olağanüstü halin çağdaş siyasette egemen yönetim
paradigmasına dönüşme eğilimi her geçen gün artmaktadır. ... olağanüstü hal
demokrasi ile mutlakıyet arasında bir belirsizlik eşiğine dönüşmektedir.
10
Hukukun kendini askıya alması yoluyla canlıyı bünyesine
kattığı özgün yapı olarak olağanüstü halin doğrudan biyopolitik anlamı, Amerika
Birleşik Devletleri başkanının 13 Kasım 2001 tarihli “askeri buyruk”unda açıkça
kendini gösterir; bu buyruk, terörist faaliyetlere karıştığından kuşkulanılan,
ABD yurttaşı olmayan kişilerin “süresiz alıkoyulma”sına ve “askeri
komisyonlar”ca yargılanmasına yetki verir.
Başkan Bush’un “buyruk”unun yeniliği, bir bireyin bütün
hukuki statüsünü radikal olarak ortadan kaldırması, böylece hukuki açıdan
adlandırılması ve sınıflandırılması olanaksız bir varlığı ortaya çıkarmasıdır.
[Afganistan’da yakalanan Talibanlar, ne mahkum ne sanık, yalnızca tutuklu olan
bu kişiler belirsiz bir alıkoymanın nesnesidirler. Olası tek karşılaştırma,
Nazi kamplarındaki Yahudilerin hukuki durumuyla olabilir; bu Yahudiler,
yurttaşlıkla birlikte her tür hukuki kimliklerini de yitirmişlerdi... Judith
Butler’in etkili biçimde gösterdiği gibi, Guantanamo’daki tutuklu’da
çıplak yaşam en üst belirsizlik noktasına ulaşır.
11
“olağanüstü hal”, “zorunluluk hali”, “acil durum”,
“sıkıyönetim”
Olağanüstü hal, (savaş hukuku gibi) özel bir hukuk
değildir; hukuk düzeninin kendisinin askıya alınması, hukuk eşiğini ya da sınır-kavramını
belirler.
12
Her durumda, modern olağanüstü halin, mutlakiyetçi
geleneğin değil, demokratik-devrimci geleneğin bir ürünü olduğunu unutmamak
önemlidir.
13
Kimi zaman olağanüstü hali nitelendirmek için kullanılan
“tam yetki” ifadesi, hükümet yetkilerinin kapsamının genişletilmesine, özel
olarak da yürütmeye yasa hükmünde kararnameler çıkarma yetkisinin verilmesine
gönderme yapar. Söz konusu ifade, modern kamu hukuku terminolojisinin gerçek
laboratuvarında geliştirilmiş plenitudo potestatis [tam güç] kavramından
türer. Buradaki varsayım, olağanüstü halin, çeşitli erkler (yasama, yürütme,
vb.) arasındaki ayrımın henüz oluşmadığı başlangıçtaki bir bütünlük
haline bir geri dönüşü gösterdiğidir. Göreceğimiz gibi, olağanüstü hal daha çok
bir boşluk hali, bir hukuki boşluk oluşturur ve gücün başlangıçtaki
ayrımlaşmamışlığı ve bütünlüğü fikri, doğa durumu fikrine benzer şekilde hukuki
bir mit olarak görülmelidir. Her durumda, “tam yetki” terimi, olağanüstü
hal sırasında yürütme erkinin olası eylem biçimlerinden birini tanımlar, ama
olağanüstü halle örtüşmez.
14
“Olağanüstü hal [istisnanın kendisi] ... kural haline
geldiği” [Benjamin, 1942] için, her geçen gün olağanüstü bir önlem olarak
değil, bir yönetim tekniği olarak kendini göstermekle kalmayıp, hukuk düzeninin
oluşturucu paradigması şeklindeki doğasını da apaçık belli etmektedir.
“Tam yetkili yasalardan, yürütmeye olağanüstü ölçüde geniş
düzenleme gücü, özellikle kararnamelerle yürürlükteki yasaları değiştirme ve
kaldırma gücü veren yasaları anlıyoruz.” [Tingsten]. Olağanüstü zorunluluk ve
acil durum koşullarıyla başa çıkmak amacıyla çıkarılması gereken bu tipteki
yasalar, demokratik anayasaların temelini oluşturan yasa ile düzenleme
arasındaki hiyerarşiyle çeliştikleri ve salt parlamentoya ait olması gereken
bir yasama gücünü hükümete devrettikleri için Tingsten, ... durumu incelemeye
karar verir [Herbert Tingsten, “Tam Yetki. Büyük Savaş Sırasında ve Sonrasında
Hükümet Yetkilerinin Kapsamının Genişlemesi” 1934]. ... [Tam yetkinin], “bu
kurumun sistematik ve düzenli kullanımı zorunlu olarak demokrasinin yıkılmasına
yol açar.” Olağanüstü halin temel niteliklerinden biri -yasama, yürütme ve
yargı gücü arasındaki ayrımın geçici olarak kaldırılması- burada kalıcı yönetim
uygulamasına dönüşme eğilimini göstermektedir.
16
... demokratik anayasanın korunması için haklı
gösterilmeye çalışılan olağanüstü önlemler, demokratik anayasanın yok oluşuna
götüren önlemlerle aynıdır.
Demokratik rejim, karmaşık güçler dengesiyle, normal
koşullarda iş görecek şekilde düşünüldüğünden, “kriz zamanlarında anayasal
yönetim, tehlikeyi ortadan kaldırmak ve normal durumu yeniden tesis etmek için
ne ölçüde gerekiyorsa o ölçüde değiştirilmelidir. Bu değişim, kaçınılmaz olarak
daha güçlü bir yönetimi ima eder: ... yönetimin daha fazla gücü, yurttaşların
ise daha az hakları olacaktır.” [Rossiter, 1948]
19
[bir İtalyan anayasası taslağı:] “Kamu güçleri Anayasa’nın
güvence altına aldığı temel özgürlükleri ve hakları ihlal ettiğinde, baskıya
direnme yurttaşın hakkı ve ödevidir.”
... Giuseppe Dosetti’nin bir önerisini temel alan yasa teklifi, büyük
bir muhalefetle karşılaştı. Tartışma sırasında, doğası gereği pozitif hukukun
dışında kalan bir şeyin hukuki olarak düzenlenmesinin olanaksız olduğu görüşü
hâkim oldu ve madde onaylanmadı. Ama buna karşılık, Federal Alman Anayasası’nın
direniş hakkını kayıtsız şartsız yasal kılan bir madde (20. madde) vardır... :
“Bu düzeni [demokratik anayasa] ortadan kaldırmaya kalkışan kişiye
karşı, başka çareler olanaklı değilse, bütün Almanların direnme hakları
vardır.”
Her durumda, şurası kesindir: Direniş bir hak, hatta bir
ödev haline gelirse (bu durumda ödevin yerine getirilmemesi
cezalandırılabilecektir), yalnızca anayasa kesinlikle dokunulmaz olan ve her
şeyi kapsayan bir değer durumuna gelmekle kalmayacak, yurttaşların siyasal
seçimleri de hukuki normlara göre belirlenir hale gelecektir. Sonuçta gerek
direniş hukukunda, gerek olağanüstü halde söz konusu olan, kendi içinde hukuk
dışı olan bir eylem alanının hukuki anlamı sorunudur.
20
[Fransa] Olağanüstü hal ... 24 Aralık 1811 Napoléon
kararıyla “kurmaca ya da siyasal sıkıyönetim” şeklindeki kendine özgü çehresini
edinir. ... Sıkıyönetim, 1815 tarihli anayasanın ek kararında açıkça
belirtilmişti; bu kararda, sıkıyönetimin bir yasayla ilanı öngörülüyordu. O
zamandan başlayarak, Fransa’da 19. ve 20. yy boyunca anayasal kriz anlarını
sıkıyönetime ilişkin yasama belirler. ... Yasaları yürürlükten kaldırma
yetkisi, ancak yasaları çıkaran erke, yani parlamentoya ait olabilir (oysa
Alman geleneğinde nu yetki devlet başkanına verilmiştir). ... III. Napoléon
çeşitli kereler bu yasaya başvurdu... [1877:] “bir dış savaş ya da silahlı bir
ayaklanma gibi yakın tehlike” durumunda, olağanüstü hal yalnızca bir yasayla
ilan edilebilirdi.
21
[Birinci Dünya Savaşı boyunca... 2 Ağustos 1914’te, Fransa
cumhurbaşkanı Poincaré bütün ülkenin sıkıyönetim içinde olduğunu bildiren bir
karar çıkarttı; bu karar iki gün sonra parlamento tarafından yasaya
dönüştürüldü. ... 1919’a kadar yürürlükte kaldı. ... Her durumda, hükümet
kararnamesi yoluyla olağanüstü yasama Avrupa demokrasilerinde bu dönemde yaygın
bir uygulama haline gelir.
... yürütmenin yetkilerinin yasama alanını kapsayacak
şekilde genişletilmesi, düşmanlıkların sona ermesinden sonra devam etmiştir ve
artık örtük bir savaş-ekonomi özdeşleştirmesiyle, askeri acil durumun yerini
ekonomik acil duruma bırakması anlamlıdır.
22
[iki dünya savaşı arasında demokratik anayasaların
geçirdiği süreç] Olağanüstü hal paradigmasının baskısı altında, Batılı
toplumların bütün siyasal anayasal yaşamı aşamalı olarak en üst gelişimine
belki de ancak günümüzde ulaşan yeni bir biçim almaya başlar.
23
[Fransa, De Gaulle, cumhurbaşkanının gerekli önlemleri
alması kararı] O zamandan beri... bütün Batılı demokrasilerdeki geçerli bir
eğilime uygun olarak, olağanüstü hal ilan etmenin yerini, benzeri görülmemiş
biçimde, normal yönetim tekniği olarak güvenlik paradigmasının
genelleştirilmesi almaktadır.
24
[Almanya, Brüning hükümetinden başlamak üzere] ... 250’den
fazla olağanüstü hal ilan edip acil kararnameler çıkardılar; ayrıca bu
hükümetler binlerce komünist militanı hapse atmak ve ölüm cezaları kararları
almaya yetkili özel mahkemeler oluşturmak için söz konusu maddeden
yararlandılar.
26
Olağanüstü halin İtalya’daki tarihi... acil durum
kararnameleri (yasa hükmünde kararnameler).
27
[İtalya, 1908, sıkıyönetimin ilanı] Aslında, olağanüstü
hal ilanının temel gerekçeleri kamu düzenine ilişkindi (deprem felaketinin yol
açtığı yağmaları ve soygun eylemlerini bastırmak söz konusuydu)...
28
[İtalya] [1939’da, cumhuriyet anayasası 77. madde]
“olağanüstü zorunluluk ve acil durum hallerinde” hükümetin “yasa hükmü taşıyan
geçici önlemler” alabileceğini belirledi...
O zamandan beri, hükümetlerin yasa hükmünde kararnameler
yoluyla yasama uygulamasının kural haline geldiği bilinmektedir.
[İtalya, 1978, 79, 80 yasaları] ... yasa hükmünde
kararnameler, “garantiye alınmış acil durumun güçlendirdiği yasa taslakları”
şeklinde tanımlanabilecek kadar olağan bir yasama biçimini oluşturmaktadırlar.
29
Parlamento, yürütme erkinin çıkardığı kararnameleri
onaylamakla yetinmektedir. ... Batı’nın siyasal kültürü, tam da farklı
kültürlere ve geleneklere demokrasi dersleri vermek istediği bir anda,
demokrasinin dayandığı ilkeleri bütünüyle yitirdiğinin farkına varmamaktadır.
[İngiltere, askeri yasa, İsyan Yasaları]
30
Ülke Savunması Yasası [1914, İngiltere], Acil Durum
Yetkileri Yasası [1929]
31
[1861’e Lincoln on hafta fiili olarak mutlak bir diktatör
gibi hareket etmiştir.]
32
[1862’de Lincoln postaya sansür getirmiş, “hıyanet ve
ihanet eylemleri” zanlısı kişilerin tutuklanmasına ve askeri hapishanelerde
alıkonmasına yetki vermiştir.]
33
[Amerikalı tarihçilere göre Birinci Dünya Savaşı sırasında
Woodrow Wilson, Lincoln gibi Konge’yi görmemezlikten gelmek yerine, söz konusu
yetkileri çeşitli vesilelerle Kongre’den almayı yeğlemiştir.] Bu açıdan
Wilson’un yönetim uygulaması, aynı yıllarda Avrupa’da hüküm sürecek olan ...
bir olağanüstü hal ilan etmektense olağanüstü yasalar çıkarmayı yeğleyen
halihazırdaki uygulamaya daha yakındır. [Bu kongre, ihanet faaliyetleri,
düşmanla işbirliği ve sahte haberlerin yayılması, hükümet biçimi hakkında
dürüst olmayan, inançsız, müstehcen ya da hakaret içeren herhangi bir konuşmayı
gönüllü olarak yaymayı, basmayı ya da yayımlamayı yasaklayan bir dizi yasayı
onayladı.]
34
Askeri acil durum ile ekonomik acil durum arasındaki ... 20.
yy siyasetini belirleyen koşutluk...
En çarpıcı (ve yalnızca ırksal gerekçelere dayandığı için
daha da vahim) sivil haklar ihlali, Batı sahilinde oturan Japon kökenli 70.000
Amerikan yurttaşının (orada yaşayan ve çalışan 40.000 Japon yurttaşıyla
birlikte) toplama kampına gönderilmesiyle, 19 Şubat 1942’de gerçekleşmiştir.
35
[11 Eylül 2001’den sonra] Bush acil durumun kural haline
geldiği ve barış ile savaş arasındaki (ve dış düşmana karşı savaş ile küresel
iç savaş arasındaki) ayrımın olanaksız olduğu bir durum yaratmaya
çalışmaktadır.
36
Olağanüstü halin temel niteliği hukuki düzenin (bütünsel
ya da kısmi olarak) askıya alınması ise, bu askıya alma nasıl olur da yasal
düzen içinde yer alabilir? Nasıl olur da hukuki düzen içinde bir yasasızlığa
yer verilebilir?
[Latince deyimler] [1] “zorunluluğun yasası yoktur”,
“zorunluluk hiçbir yasa tanımaz”, [2] “zorunluluk kendi yasasını yaratır”. Her
iki durumda da, olağanüstü hal kuramı bütünüyle “zorunluluk hali” kuramına
indirgenmekte, öyle ki ikincisinin varlığıyla ilgili bir hüküm, ilkinin
meşruluğu sorununu çözmektedir.
37
“Bir şey zorunluluktan ötürü yapılıyorsa, yasal olarak
yapılıyor demektir, çünkü hukukta zorunluluk yasal olmayanı yasal hale getirir.
Keza, zorunluluğun yasası yoktur.” [Gratianus]
38
“... ani bir tehlike söz konusuysa ve bu tehlike
karşısında bir üste başvuracak vakit yoksa, zorunluluğun kendisi kendiliğinden
bir bağışıklığı getirir, çünkü zorunluluk yasaya tabi değildir.” [Tommaso]
39
[yasanın Kilise’nin bağışlamasına dayanarak
uygulanmamasına ilişkin bir örnek] ... kilise hukukçusu, ihlal ediminin daha
önce meydana gelmiş olması halinde -olanın/olan şeyin sonucuna dayanarak-,
Kilise’nin bir ihlale yaptırım uygulamayabileceği [belirtilir].
facticité olgusallık
fictio legis yasal
kurmaca
Olağanüstü halin örtük bir eleştirisi Dante’nin “Monarşi
Üzerine” kitabında yer alır. “her kim hukuk amacına (yani, ortak iyiliğe)
ulaşmayı hedefliyorsa, hukula yol almak zorundadır.” Hukukun askıya alınmasının
ortak iyilik için gerekli olabileceği fikri Ortaçağ dünyasına yabancıdır.
40
Zorunluluk hali, ancak modernlerle birlikte hukuk düzenine
dahil edilmeye ve yasanın gerçek bir “hali” olarak sunulmaya başlar.
Zorunluluğun yasanın “zorlayıcı gücü”nü yitirdiği tekil bir durumu tanımlaması
ilkesi tersine çevrilip, zorunluluğun deyim yerindeyse yasanın nihai temelini
ve kaynağını oluşturduğu ilke haline getirilir.
... zorunluluğu hukuk düzenine aykırı görmemekle kalmayıp,
onu yasanın birincil ve başlangıçtaki kaynağı olarak algılayan ... [Santi
Romano’yu] analiz etmek ilginç olacaktır. “... zorunluluğun yasası olmasa da,
bildik başka bir deyişin belirttiği gibi, zorunluluk yasa yapar; bu da onun
gerçek bir hukuk kaynağı oluşturduğu anlamına gelir. ... Ve belirli vir rejimin
başlangıç ânında gerçekleşen şey, olağanüstü bir yolla ve daha hafiflemiş
niteliklerle de olsa, rejim kendi temel kurumlarını biçimlendirdikten ve
düzenledikten sonra bile yinelenebilir.” [Romano, 1909].
41
“... Yazılamayacak ya da yazılmaması gereken normlar
vardır; keza hizmet etmeleri gereken koşullar gerçekleşmeden belirlenemeyecek
normlar vardır.” [Romano].
agrapta nomina yazılı
olmayan yasalar
42
[devrim hukuku] “Devrim şiddettir, ama hukuki olarak
düzenlenmiş bir şiddettir.” [Romano]
[hukuk fiilden doğar] Her durumda, temel nokta, fiil ile
hukukun birbirine karıştığı bir belirsizlik eşiğinin oluşturulmasıdır.
43
ex tunc o
zamandan
[zorunluluk hali kuramının açmazı; yazarlar zorunluluğun
doğasını, nesnel bir durum gibi düşünmeye devam etmektedirler.] ... bu naif
kavrayışa, zorunluluğun, nesnel bir veri olarak kendini göstermesi bir yana,
açıkça öznel bir yargıyı ima ettiğini ve belirgin olarak yalnızca zorunlu ve
olağanüstü ilan edilen hallerin öyle olduğunu gösteren hukukçuların
eleştirileri [bu görüşe] rahatlıkla karşı koymaktadır.
44
Bazı yazarlara göre, zorunluluk halinde “yargıç, tıpkı
normal zamanlarda hukuki boşlukları doldurduğu gibi, pozitif bir kriz hukuku
geliştirir” [Mathiot, 1956]. Bu yolla, olağanüstü hal sorunu, hukuk kuramında
özellikle ilginç bir sorunla -hukuktaki boşluklar sorunuyla- ilişkilendirilmiş
olur. ... yasada boşluklar olabileceği, ama hukukun boşluk kabul etmediği
ilkesi... Bu yolla, yargı erkini ilgilendiren bir ilke, yürütme erki kapsamına
alınmaktadır.
45
Olağanüstü hal, normatif bir boşluğa karşılık vermek bir
yana, normun varlığını ve onun normal duruma uygulanabilirliğini kurtarmak
amacıyla hukuk düzeninde kurmaca bir boşluğun açılması şeklinde kendini
gösterir.
2. Yasa-nın-Gücü
47
Carl Schmitt, Diktatörlük (1921), Siyasal
Teoloji (1922)
Schmitt, ... diktatörlüğü ikiye ayırır: Yürürlükteki
anayasayı korumak ya da düzeltmek amacını güden “temsili diktatörlük” ile
diktatörlüğün, olağanüstü durum ya da istisna figürü olarak, deyim yerindeyse
kritik kütlesine ya da ergime noktasına ulaştığı “egemen diktatörlüğü”.
48
Her iki kitapta da, kuramın telos’u, olağanüstü
halin hukuki bir bağlama yerleştirilmesidir. ... [Schmitt:] “Diktatörlük, ister
temsili diktatörlük olsun, ister egemen diktatörlüğü, bir hukuk bağlamına
göndermeyi gösterir”; “Olağanüstü hal, anarşiden ve kaostan her zaman farklı
bir şeydir ve hukuki anlamda hukuki bir düzen olmasa da, gene de bir
düzen vardır.”
... hukukun bünyesine katılması gereken şey, temel olarak
onun dışında bir şeydir...
49
Yürürlükteki bir anayasayı “o anayasada öngörülmüş,
dolayısıyla kendi de anayasal olan bir hak temelinde” askıya almakla
yetinmeyen; daha çok, yeni bir anayasayı kabul ettirmenin olanaklı hale geldiği
bir durum yaratmak amacını güden egemen diktatörlüğünün durumu farklıdır. Bu
durumda olağanüstü hali hukuk düzenine bağlamaya imkân veren etmen, kurucu erk
ile kurulu erk arasındaki ayrımdır.
50
Dışarıda olmak, gene de ait olmak: Olağanüstü halin topolojik yapısı budur...
51
Hukuk normları ile hukukun gerçekleştirilmesine ilişkin
normlar arasındaki, norm ile normun somut uygulanması arasındaki karşıtlığı ele
alalım. ... temsili diktatörlük, yasanın uygulanmadığı ama yürürlükte kaldığı
bir yasa halini temsil eder. ... egemen diktatörlüğü ise, yasanın uygulandığı,
ama biçimsel olarak yürürlükte olmadığı bir yasa halini temsil eder.
52
... olağanüstü hal, uygulamayı olanaklı kılmak için normu
uygulamadan ayırır.
53
“Yasanın gücü” ... genel olarak, bağlayıcılık gücü, yetisi
anlamına gelir. Ama ancak modern çağda, Fransız Devrimi bağlamında, “yasanın
gücü” halkı temsil eden meclislerin çıkardığı devlet yasalarının üstün gücünü
göstermeye başlar.
54
legis vicem obtineat yasanın
yerini alsın
pro lege servatur yasa
adına hizmet görsün
55
... olağanüstü halin kendine özgü katkısı, ... “yasanın
gücü”nün yasadan soyutlanmasıdır. ...
Olağanüstü hal, ... bir yasasızlık uzamıdır.
fictio kurmaca
aporeticita sorunun
çözümsüzlüğü
57
Dil ile dünya arasında olduğu gibi, norm ile uygulaması
arasında da, birini ötekinden dolaysız türetmeye imkân veren herhangi bir içsel
bağ yoktur.
3. Iustitium
59
[“Iustitium, olağanüstü hali paradigmatik [örnek
oluşturucu] biçimiyle gözlememize olanak sağladığı için...” bu cümlede geçen
paradigma kavramının “örnek oluşturucu” anlamında kullanılmasından yola
çıkarak, avangard kavramının örnek oluşturucu karakteri arasında
bağlantı kur.]
senatus consultum ultimum
[son senato kararı]
tumultus
(yani bir dış savaş, bir ayaklanma ya da bir iç savaş sonucu Roma’da
acil durum)
... iustitium
terimi, sözcüğü sözcüğüne “yasanın durdurulması, askıya
alınması” anlamına gelir.
60
iustitium
(hukuka neredeyse ara verilmesi ve hukukun bir tür durdurulması) Yani, iustitium
yalnızca adli idarenin askıya alınmasını değil, bütünüyle hukukun askıya
alınmasını imlerdi.
Tumultus kargaşa
61
[Mommsen, “Roma Anayasa Hukuku”] [Mommsen, senatus
consultum ultimum sorununu ve bu kararın öngördüğü zorunluluk halini ele
alması gerektiğinde, meşru müdafaa hukuku imgesine başvurmaktan daha iyi bir
yol bulamaz.] “Toplumun korunmasının ortadan kalktığı acil durumlarda nasıl her
yurttaş bir meşru müdafaa hakkı ediniyorsa, toplum tehlikede olduğunda ve
yöneticilik işlevi yerine getirilemez hale geldiğinde, devlet ve her yurttaş
için de bir meşru müdafaa hakkı vardır.
62
[senatus consultum ultimum] ... burada yeni bir
yönetimin oluşturulması söz konusu olmadığı gibi, aksine her yurttaş, olağan
düzen çerçevesinde tanımlanması olanaklı olmayan akışkan ve olağandışı bir
imperium [güç/yetki] ile donanmış görünmektedir.
63
[senatus consultum ultimum] [Burada verilen
yetkinin, Roma’yı kuşatan düşmana ya da isyan eden yurttaşa karşı kullanılması
arasında fark yoktur.]
64
[Adolphe Nissen, 1887, “Roma Hukuk Tarihine İlişkin Bir
İnceleme”] Nissen, terimi [iustitium] alışılmış anlamıyla “adli tatil”
şeklinde anlamanın bütünüyle yetersiz olduğunu, teknik anlamıyla daha sonraki
dönemlere özgü “kamusal yas” anlamından da ayırt edilmesi gerektiğini gösteren
ilk kişidir. [Nissen’in bu terim hakkındaki yorumu... bir olağanüstü hal
karşısında, yasanın yöneticilerin eylemine getirdiği sınırlamaları bir yana
bırakmak söz konusudur.]
65
“... Hukuku ihlal etmektense, hukuk zararlı hale
geldiğinde aradan çıkarılıyor, bir iustitium aracılığıyla askıya
alınıyordu.” (Nissen)
Cosultum, tumultus’u, tumultus’u
öngörür ve tumultus, iustitium’un tek nedenidir.
Ultimus en uçta bulunan
67
... yöneticilerin eylemini sınırlandıran yasaların askıya
alınması...
4. Bir Boşluk Çevresinde Devler
Savaşı
74
[Schmitt’in Benjamin’in “Şiddetin Eleştirisi” metnini fark
edememiş olması mümkün değildir.], [Bu bölümde Schmitt’in egemenlik kuramını
Benjamin’in şiddet eleştirisine bir yanıt olarak okumaya çalışacağız.]
Yazının amacı, mutlak olarak hukukun “dışında” ve
“ötesinde” olan ve bu niteliğiyle hukuku kuran şiddet ile hukuku koruyan şiddet
arasındaki diyalektiği parçalayabilecek bir şiddetin olanaklılığını güvence
altına almaktır. Benjamin, şiddetin bu öteki görünümüne “saf” ya da “tanrısal”
ve insani alanda “devrimci” adını verir. Hukukun hiçbir durumda
katlanamayacağı, uzlaşılması olanaksız bir tehdit olarak algıladığı şey,
hukukun dışındaki bir şiddetin varlığıdır; bunun nedeni ise böyle bir şiddetin
amaçlarının hukukla bağdaşmaz olması değil, “varlığının hukuk dışı olması gibi
yalın bir gerçek”tir.
75
[Benjamin’e göre “saf şiddet”in kendine özgü niteliği
şudur:] O, hukuku kurmaz, hukuku korumaz da, hukuku tahtından indirir ve
böylece yeni bir tarihsel çağı başlatır.
karar
Benjamin şöyle yazar: Hukuk “yere ve zamana bağlı olarak
belirlenmiş kararı metafizik bir kategori olarak görür”; ama bu görme aslında
yalnızca “bütün hukuk sorunlarının nihai karar verilemezliğinin yol açtığı
kendine özgü ve moral bozucu deneyim”e karşılık gelir.
Schmitt’e göre saf, yani mutlak olarak hukuk dışı bir
şiddet var olamaz; çünkü olağanüstü halde şiddet, kendi dışlanması aracılığıyla
hukuka katılmıştır. Bir başka deyişle olağanüstü hal, Schmitt’in Benjamin’in
bütünüyle yasasız bir insan eylemi şeklindeki kesinlemesine yanıt vermesini
sağlayan düzenektir.
76
[Schmitt, “Siyasal Teoloji” kitabında,] ... egemen şiddet,
Benjamin’in yazısında ne hukuku kuran, ne de koruyan, ama hukuku askıya alan
bir güç figürüyle dile getirdiği saf şiddete karşılık verir. Keza Schmitt,
Benjamin’in bütün hukuki sorunların nihai karar verilemezliği fikrine yanıt
olarak, egemenliği en uç kararın yeri olarak belirler.
ekzoterik Herkesin öğrenmesinde
sakınca görülmeyen, gizli kapalı olmayan (her türlü bilgi, öğreti), ezoterik
karşıtı; dışa dönük, dışrak
77
Egemenliğe ilişkin barok kavrayış, diye yazar Benjamin,
“olağanüstü hale ilişkin bir tartışmadan gelişir ve hükümdara en önemli işlevi
olarak olağanüstü hali dışlama görevini atfeder.” Benjamin, “karar verme”nin
yerine “dışlama”yı geçirmekle, tam Schmitt’in tanımını anıyormuş gibi yaptığı
jestle bu tanımı gizlice değiştirir: Hükümdar, olağanüstü hal hakkında karar
vererek onu bir biçimde hukuki düzene sokmamalıdır; tam tersine, olağanüstü
hali dışlamalı, onu hukukun dışında bırakmalıdır.
[Benjamin’de barok egemen bünyesel olarak karar vermekten
acizdir.]
Egemen erk ile bu erkin kullanımı arasındaki bölünme, tam
olarak hukuk normları ile hukukun uygulanması normları arasındaki bölünmeye
karşılık gelir. [Benjamin’de:] Her defasında olağandışı olan hakkında, istisna
hakkında karar vermek zorunda olan egemen, hukukun bedenini bölen kırılmanın
onarılmaz hale geldiği yerdir...
78
Barok, eskhaton’u, zamanın sonunu bilir; ama
Benjamin’in hemen açıklık getirdiği gibi, bu eskhaton bir boşluktur,
kurtuluşu ve öte dünyayı bilmez, dünyaya içkin kalır.
Barok olağanüstü hale yıkım şeklini veren, böyle bir “ak
eskatoloji”dir - bu eskatoloji, yeryüzünü kurtarılmış bir öte dünyaya götürmez,
onu kesinlikle boş bir göğe teslim eder. Schmitt’in teolojik-siyasi olan
kavramını belirleyen egemenlik ile aşkınlık arasındaki, monark ile Tanrı
arasındaki karşılıklılığı kıran da gene bu ak eskatolojidir. Schmitt’te “egemen
... Tanrı’yla özdeşleştirilir ve dünyada Descartesçı sistemin Tanrı’sına denk
düşen konumun tam olarak aynısını işgal eder” iken, Benjamin’de egemen “yaratı
alanında kapalı kalır, yaratıkların efendisidir, ama yaratık olarak kalır.”
[Benjamin, 1928].
79
Olağanüstü hal daha çok, yasasızlık ile hukuk arasında
mutlak bir belirsizlik bölgesidir.
... Benjamin’in ölümünden birkaç ay önce yazdığı tarih
kavramı üzerine sekizinci tez... “Ezilmişlerin geleneği, içinde yaşadığımız
‘acil durum hali’nin kural olduğunu bize öğretmektedir. Bu olguya karşılık
gelen bir tarih kavramına ulaşmak zorundayız. O zaman karşımızdaki görev,
gerçek olağanüstü halin yaratılması olacaktır ve bu, faşizme karşı savaşımızda
konumumuzu iyileştirecektir.” [1942]
1933’de ilan edilmiş olan olağanüstü halin asla
yürürlükten kaldırılmadığı bir devletle -nazi Reich’i- karşı karşıya
bulundukları...
80
İstisna kural haline geldiğinde, araç artık işleyemez.
81
... Schmitt, Weimar hukukçularını sert bir dille eleştirir
ve onları Reich başkanının 48. madde kapsamındaki salt fiili eylemi ile yasa
yoluyla düzenlenmiş bir süreci birbirinden ayıramamakla suçlar.
... gerçek olağanüstü hal, “içinde yaşadığımız” ve kurala
göre kesinlikle belirlenemeyecek olan olağanüstü haldir. Burada şiddet ile
hukuk arasındaki bağa ilişkin her tür kurmaca ortadan kalkar: Herhangi bir
hukuki çehreden yoksun bir şiddetin hüküm sürdüğü bir yasasızlık bölgesinden
başka bir şey yoktur. ... fictio iuris [hukuk kurmacası]. Bu kurmacanın
yerine artık iç savaş ve devrimci şiddeti -bir başka deyişle, hukukla her tür
ilişkisini bir yana bırakmış olan insan eylemi- devreye girer.
82
... Benjamin her defasında şiddete -saf şiddet olarak-
hukukun dışında bir varlık vermeye çalışarak karşılık verir.
... hukuk yalnızca yasasızlığı ele geçirerek var olabilir,
tıpkı dilin yalnızca dilsel olmayanı yakalayarak var olabildiği gibi. ... Hukuk
için bu boş uzam, oluşturucu boyut olarak olağanüstü haldir. Norm ile gerçeklik
arasındaki ilişki, normun askıya alınmasını imler, tıpkı ontolojide dilyetisi
ile dünya arasındaki ilişkinin bir langue [dil] biçimi içinde düzanlamın
askıya alınmasını imlediği gibi. ... hukuk, uygulamasız saf bir mevzuat
(yasa-nın-biçimi) ile mevzuatsız saf bir uygulama halinde ikiye bölünür: yasa-nın-gücü.
83
... olağanüstü halin yapısı şimdiye kadar gördüğümüzden
daha da karmaşıktır... ... nasıl bir karşılaşmada iki oyuncudan birinin
kazandığı zafer, oyunun günümüze taşınması gereken başlangıçtaki haline değil,
yalnızca oyunun hedefine (hedef oyundan önce var değildir, oyundan kaynaklanır)
ulaşmaktan ibaretse; saf şiddet de -Benjamin’in, hukuku ne kuran, ne koruyan
insan eylemine verdiği ad- belirli bir noktada yakalanıp hukuki düzene sokulan
insan eyleminin başlangıçtaki bir görünümü değildir (tıpkı konuşan insan için,
belirli bir noktada dile giren dil öncesi bir gerçeklik olmadığı gibi).
[Benjamin’in “saf”lıkten ne anladığı:] “herhangi bir yerde
kendi başına var olan ve korunması gereken bir saflık olduğunu varsaymak bir
hatadır. ... Bir varlığın saflığı asla koşulsuz ve mutlak değildir, her
zaman bir koşula tabidir. Bu koşul, saflığı ele alınan varlığa göre farklıdır;
ama asla varlığın kendisinde bulunmaz. Bir başka deyişle, her (sonlu)
varlığın saflığı, asla bu varlığın kendisine bağlı değildir. ... Doğa için,
doğanın dışında bulunan saflığının koşulu, insan dilidir.” [1966].
85
Nasıl Benjamin’in dil hakkındaki yazısında saf olan dil,
iletişim amacının aracı olmayan, doğrudan kendi kendisini ileten, yani saf ve
yalın bir iletişimsellik olan dil ise; saf şiddet de, bir amaca göre araç
ilişkisi içinde bulunmayan, kendi aracılığıyla ilişki içinde olan şiddettir. Ve
nasıl saf dil, bir başka dil değilse, doğal iletişim dillerine göre başka bir
yeri yoksa ve o dillerde bu dillerin dil niteliğini açığa vurarak kendini
gösteriyorsa, aynı şekilde saf şiddet de yalnızca şiddet ile hukuk arasındaki
ilişkinin açığa vurulması ve dile getirilmesi olarak kendini gösterir.
... saf şiddet, hukuk ile şiddet arasındaki bağı sergiler
ve keser, böylece sonunda yöneten ya da yerine getiren şiddet olarak değil, saf
bir biçimde eyleyen ve gösteren şiddet olarak belirebilir.
“kendi anahtarı olmayan bir yazı, yazı değil, yaşamdır”
[Benjamin, 1966] “artık uygulanmayan ve yalnızca üzerine çalışılan hukuk,
adaletin kapısıdır” [1934]. Anahtarı olmayan yazı, olağanüstü halde yasanın
şifresidir...
86
[artık uygulanmayan, yalnızca üzerine çalışılan hukuk]
... şiddetle ve iktidarla olan bağı kaldırıldıktan sonra
olası bir hukuk figürü gene de vardır; ama bu, artık gücü ve uygulaması olmayan
bir hukuktur - [Kafka örneğinde] “eski kitaplarımız”ın sayfalarını çevirerek
“yeni avukat”ın derin incelemelere daldığı hukuk gibi, ya da her disiplinden ve
egemenlikle her ilişkiden kurtulmuş “yeni bir hukuk”tan söz ettiğinde belki de
Foucault’nun düşündüğü gibi bir hukuk.
Mesih yoluyla gerçekleştirilmesinden sonra yasaya ne olur?
... Ve sınıfsız bir toplumda hukuka ne olur? ... Burada belirleyici olan,
hukukun -artık uygulanmayan, yalnızca üzerine çalışılan hukukun- adalet
olmaması, yalnızca ona götüren kapı olmasıdır. Adalete doğru bir geçidi açan,
hukukun ortadan kaldırılması değil, etkinliğinin ve işleyişinin devre dışı
bırakılmasıdır...
87
Hukuktan sonra bulunan şey, hukuktan önce gelen, daha
uygun ve özgün bir kullanım değeri değildir; ancak ondan sonra doğan yeni bir
kullanımdır.
5. Şenlik, Yas, Yasasızlık
89
luctus publicus kamusal yas
... İS 4. yy’ın sonunda gramerci Charisius, iustitium [yasanın
durdurulması, askıya alınması] ile luctus publicus’u saf ve yalın bir
biçimde özdeşleştirebiliyordu. ... modern araştırmacıların olağanüstü hal
olarak iustitium sorununu bir yana bırakıp, yalnızca kamusal yas olarak iustitium
üzerinde yoğunlaşmış olmaları anlamlıdır. Ama en uç noktadaki siyasi zorunluluk
durumunda hukukun askıya alınmasını gösteren bir kamu hukuku terimi, ailedeki
bir ölüm dolayısıyla düzenlenen cenaze töreni gibi suya sabuna dokunmayan bir
anlamı hangi yolla edinebilmiştir?
90
“Her kim kriz dönemlerini ... geçici olarak düzenin yerini
düzensizliğin, kültürün yerini doğanın, kozmosun yerini kaosun, yasal düzenin
yerini yasasızlığın alması olarak tanımlarsa, örtük olarak yas dönemlerini ve
tezahürlerini tanımlamış olur.” [Vesnel, 1980]. ... Vesnel’e göre, “bütün
toplumların kuruluşu, kaos karşısında olmuştur.”
yasasızlık tedhişi yasasızlık terörü
91
... kültürel olanın doğal olana (doğal, kültürelin olumsuz eşdeğeri
olarak görülür), ...
[Durkheim] ... toplumun bireyler üzerindeki düzenleyici eyleminin
azalması ile intihar oranının artışı arasında karşılıklı bir ilişki
belirlemişti. ... “Fiziksel değil, ahlaki, yani toplumsal bir denetime tabi
olma, insanın karakteristik bir özelliğidir.”
92
... iustitium’un iki
yönü [yas/olağanüstü hal] arasındaki bağın, ... hükümdarın cenazesinin yol
açabileceği kargaşadan kaynaklandığını göstererek kamusal yasın siyasal
anlamının altını çizmiş olması, Augusto Fraschetti’nin başarısıdır [1990].
“isyana teşvik edici cenazeler”
bona iyi
şeyler
mala kötü
şeyler
93
... “olağanüstü önlemler yok oldular, çünkü kural haline gelmişlerdi.”
[Nissen, 1877]
94
Basileus nomos empsykhos [“yaşayan yasa kral”] [Diotogenes’in egemenlik
hakkındaki kitabı]
1) “Kral en adil kişidir ve en adil kişi en yasal kişidir.” 2) “Adalet
olmaksızın hiç kimse kral olamaz, ama adalet yasasızdır.” 3) “Adil olan
meşrudur ve adaletin nedeni haline gelen hükümdar, yaşayan bir yasadır.”
[Diotogenes]
“Kralın sorumsuz bir gücü olduğu için ve kralın kendisi yaşayan bir
yasa olduğu için, kral insanlar arasında bir tanrıya benzer.” [Diotogenes]
95
Eğer hükümdar yaşayan bir nomos ise, eğer bu yüzden yasasızlık
ile nomos hükümdarın kişiliğinde tam olarak örtüşüyorsa; o zaman olağanüstü
hali kamusal yas’a ve yası iustitium’a dönüştürerek, anarşi (hükümdarın
ölümüyle -yani onu yasaya bağlayan bağ kesildiğinde- şehirde patlak verme riski
taşıyan anarşi) törenselleştirilmeli ve denetim altına alınmalıdır.
“Hükümdar yaşayan bir yasadır”
96
[Agamben, yas ile olağanüstü hal arasındaki tuhaf bağı bulmak için
tarihsel bir kazıya çıkıyor ve Yeni Pythagorasçı Diotogenes’in egemenlik
hakkındaki kitabının çeşitli çeviri ve yanlış çecirilerinin peşine düşüyor:]
[Sahte Archytas’ın metni, yasa olan hükümdar (basileus) ile yasaya
uymakla yetinen yönetici (arkhon) arasındaki ayrım]. “Derim ki, her
topluluk bir arkhon (yöneten yönetici), bir yönetilen ve üçüncü olarak
yasalardan oluşur. Yasalardan yaşayanı hükümdardır, cansız olanı ise harftir (gramma).
Yasa birinci öğe olduğu için, kral yasadır, yönetici yasaya uyar, yönetilen
özgürdür ve bütün şehir mutludur; ama bir sapma varsa, hükümdar tirandır,
yönetici yasaya uymaz ve toplum mutsuzdur.”
Halk bilimciler ve antropologlar, karakteristik özelliği denetimsiz
bir serbestlik, normal hukuki ve toplumsal hiyerarşilerin askıya alınması ve
tersine çevrilmesi olan dönemsel şenliklere -klasik dünyanın Anthesteria ve
Saturnalia’sı, Ortaçağ ve modern dünyanın charivari ve karnavalı gibi-
çoktandır aşinadırlar. Farklı çağlar ve kültürlerde benzeri özelliklerle
karşılaştığımız bu şenlikler sırasında, insanlar kılık değiştirir ve hayvanlar
gibi davranır, efendiler kölelere hizmet eder, erkeklerle kadınlar rol
değiştirir ve suç içeren tutumlar yasal ya da her durumda cezalandırılamaz
olarak değerlendirilir. Yani bu şenlikler, toplumsal düzeni bozan ve geçici
olarak yıkan bir yasasızlık dönemini başlatır.
friedlosigkeit
yasasızlık
wargus kurtadam,
eşkıya, haydut
98
maskeli şenlikler, çocukların para toplama şenlikleri
“Charivari, yerlere ve ülkelere göre farklı, eski ve oldukça
yaygın bir halk adaleti edimini gösteren birçok nitelemeden biridir; charivari,
aynı değilse de, benzeri biçimlerde gerçekleşirdi.” [Meuli, 1975].
Meuli’nin varsayımı doğruysa, yasasızlık şenliklerinin “yasal
anarşi”si, kendi başına hiçbir şeyi açıklamayan eski tarım törenlerine gönderme
yapmaz; parodili biçimiyle hukukun içsel yasasızlığını, nomos’un
bünyesinde barındırdığı yasasızlık güdüsü olarak acil durumu gün ışığına
çıkarır.
99
Bir yandan, katı bir normlar sistemi halinde belirginleşmeyi
amaçlayan, ne var ki yaşamla bağlantısı olanaksız değilse de sorunsal olan, dar
anlamıyla bir normatif eğilim (hukukun her şeyin normlarca düzenlendiği
kusursuz hali); öte yandan, normdan yoksun bir yasa-nın-gücünün, yaşamın
saf içselleştirilmesi olarak işlev gördüğü olağanüstü hale ya da yaşayan yasa
olarak hükümran fikrine götüren bir yasasızlık eğilimi.
Yasasızlık şenlikleri, hukuk sistemlerinin bu indirgenemez anlam
belirsizliğini sahneye koyar, aynı zamanda bu iki güç arasındaki diyalektikte
söz konusu olan şeyin, hukuk ile yaşam arasındaki ilişkinin ta kendisi olduğunu
gösterirler. Bu şenlikler, yasasızlığı -olağanüstü halde, kendisi yaşam ve
yaşayan kaos haline gelmek koşuluyla, yasanın kaosa ve yaşama uygulanmasını
sağlayan yasasızlığı- parodi yoluyla kutlar ve yeniden üretirler.
6. Auctoritas ve Potestas
101
Roma’daki olağanüstü hale ilişkin analizimizde, senatonun
senatus consultum ultimum [son senato kararı] aracılığıyla hukuku askıya
alma ve buna bağlı olarak iustitium’u [yasanın durdurulması, askıya
alınması] ilan etme erkinin temelinde neyin bulunduğunu sormamıştık.
Iustitium’u ilan etme yetkisine sahip özne kim olursa olsun, her durumda
iustitium’un ex auctoritate patrum [senatörlerin yetkisine
dayanarak] ilan edildiği kesindir.
[auctoritas’ın potestas’a olan karşıtlığı]
[Hannah Arendt] Auctoritas “modern dünya”dan
öylesine “silimiştir” ki, ona ilişkin herhangi bir “sahih ve tartışma götürmez”
deneyimin yokluğunda, “karşıtlıklar ve karışıklıklar, terimin kendisini
bütünüyle anlaşılmaz hale getirmiştir.” [ergen]
102
[Arendt] “liberal dünya görüşünün otorite ile zorbalığı
özdeşleştirmesi”
... Carl Schmitt, olağanüstü halde Reich başkanının yansız
gücünü, auctoritas ile potestas’ı diyalektik olarak karşıt uçlara
yerleştirmek suretiyle tanımlamaya çalışmıştı. Schmitt, ... “otorite ile
özgürlüğü, otorite ile demokrasiyi iki zıt uca yerleştiren -otoriteyle
diktatörlüğü birbirine karıştıracak kadar- modern devlet kuramındaki gelenek
eksikliği”nden yakınıyordu. ... “senatonun auctoritas’ı vardı, buna
karşılık potastas ile imperium’un [güç, yetki] kaynağı halktır.”
103
... Batı’nın düşüncesine ve siyasal uygulamasına yerleşmiş
bu “karışıklık”ın anlamını anlamaya çalışmamız gerekecek.
Özel hukuk alanında
auctoritas, auctor’un, yani sui iuris [tam
ehliyetli] kişinin (pater familias) [aile reisi]) özelliğidir; bu kişi -auctor
fio [auctor kılındım] şeklindeki teknik formülü söyleyerek- kendi
başına geçerli bir hukuki edime varlık kazandıramayan bir öznenin edimine
hukuki geçerlilik kazandırmak üzere araya girer. Böylece vâsinin auctoritas’ı,
hukuki ehliyeti olmayan kişinin edimini geçerli kılar, babanın auctoritas’ı da, oğulun in
potestate evliliğini “yetkili kılar” [autorizza], yani geçerli
kılar. Benzeri biçimde, satıcı (tanıklar ve bir terazili kişi huzurunda),
üçüncü bir tarafın hak talep ettiği bir duruşma sırasında, alıcıya mülkiyet
hakkını kanıtlaması için yardım etmekle yükümlüdür.
104
Terim, augeo [arttırmak] fiilinden gelir: Auctor, “arttıran kişi”dir, bir başkasının
edimini -ya da hukuki durumunu- çoğaltan, artıran ya da tamamlayan kişidir.
[Benveniste “arttırmak” fiilinin gücü dile getiren terimlerle akrabalığı
olduğunu; “varolan bir şeyi arttırmak” değil, “bir şeyi kendi benliğinden
üretmek, var kılmak” anlamına geldiğini göstermeye çalışmıştır.] [1969]
Gerçekten de, Yunan-Roma dünyası ex nihilo [yoktan]
yaratmayı bilmez, her yaratma edimi her zaman tamamlanması ve çoğaltılması
gereken bir başka şeyi, biçimsiz maddeyi ya da kusurlu varlığı imler. Her
yaratma her zaman ortak-yaratmadır, tıpkı her yaratıcının ortak-yaratıcı olduğu
gibi. Magdelain’in etkili bir dille yazdığı gibi, “auctoritas, kendi
kendine yeterli değildir, ister yetki versin, ister onaylasın, geçerli kıldığı yabancı
bir etkinliği öngörür.” [1990]. Öyleyse, hukukta bir şeyin varolabilmesi için
iki öğe (ya da iki özne) arasında bir ilişki gerekiyormuş gibidir: Auctoritas’la
donanmış öğe/özne ile dar anlamıyla edim girişiminde bulunan öğe/özne. ... Ama auctor’un
gücü nereden gelmektedir?
Auctor’un edimi, (ergin olmayan ya da
hukuki ehliyeti bulunmayan kişi adına) temsilcilik şeklinde ona verilmiş hukuki
bir güç gibi bir şeye dayanmaz: Doğrudan onun pater’lik konumundan
kaynaklanır.
105
bir Romalı’nın hizmet etme ayrıcalığı
Kamu hukukunda auctoritas, gördüğümüz gibi,
senatonun en kendine özgü ayrıcalığını gösterir. Bu yüzden, bu ayrıcalığın
etkin özneleri patres’tir [senatörler]:
auctoritas patrum [senatörlerin yetkisi] ile patres auctores
fiunt [senatörler auctor kılınmıştır], senatonun anayasal işlevini
dile getirmek için kullanılan yaygın formüllerdir.
[senatonun kendine özgü bir eyleminin olmayışı,
yöneticiyle işbirliği, onaylama, tamamlama...], [senato görüş bildiremez,
talepte, tavsiyede -consultum- bulunabilir. Ama bu tavsiye asla mutlak
biçimde bağlayıcı değildir.]
106
“bir buyruktan daha az ve bir tavsiyeden daha fazla”
[hem ergin olmayanın edimini tamamlayan vâsinin eylemi,
hem halk kararlarına ilişkin senato onayı] Burada benzerlik, halkın ille de patres’in
vâsilik ettiği bir ergin-olmayan gibi değerlendirilmesi gerektiği anlamına
gelmez. ... Auctor ile potestas açıkça birbirinden farklıdır,
gene de birlikte bir ikili sistem oluştururlar.
[Heinze, 1925 tarihli bir incelemesinde, ergin-olmayan ile
halk arasındaki ortak öğeyi şu sözlerle tanımlıyordu:] “Ergin-olmayan ile halk
belirli bir yönde taahhüt altına girmeye kararlıdırlar, ancak taahhütleri başka
bir öznenin işbirliği olmaksızın varlık kazanmaz.”
107
Hukuki geçerlilik, insan eylemlerinin başlangıçtaki bir
özelliği değildir, bu eylemlere “meşruluk kazandıran bir güç” aracılığıyla söz
konusu hukuki geçerliliğin aktarılması gerekir.
Auctoritas, en uç durumda, ... yürürlükte
olduğu yerde potestas’ı askıya alan ve artık yürürlükte olmadığı yerde
onu yeniden etkin kılan bir güç olarak hareket ediyor gibidir. Auctoritas,
hukuku askıya alan ya da yeniden yürürlüğe sokan bir güçtür, ama hukuk gibi
resmi olarak yürürlükte değildir.
Auctoritas ile potestas arasındaki bu
ilişki -hem dışlama, hem bütünleme ilişkisi- bir başka kurumda da bulunur: ... interregnum.
[ölüm yüzünden ya da başka bir nedenden ötürü, şehirde artık herhangi bir
konsül ya da başka herhangi bir yönetici bulunmadığında, ... iktidarın
sürekliliğini sağlayan bir interrex atarlardı. [devlet babalara geri
döner], [yönetim yetkisi babalara geri döner].
Auctoritası’ın hukukun askıya alınması şeklindeki
özgül işlevini ortaya koyduğu üçüncü bir kurum, hostis iudicatio’dur
[halk düşmanı hükmü].
109
Monumentum Antiochhenum Antiokheia Anıtı
111
optimi status auctor [en üst
konumdaki auctor]
112
… Augustus
“bütün evini kamuya açmıştır … öyle ki aynı anda hem kamu içinde, hem mahrem
yaşamaktadır.”
signum heykel
… hükümran
yalnızca bir potestas’ın değil, her
şeyden önce bir auctoritas’ın ete kemiğe
bürünmesi olduğu içindir ki…
113
dignitas -auctoritas’ın
eşanlamlısı
… Augustus’un imperium consolare [konsüllük] ya da potestas tribunicia [tribünlük] görevini
yürüttüğü gibi…
Sırasıyla Augustus’ta, Napoléon’da ya da Hitler’de ete
kemiğe bürünen ebedi bir insan tipi gibi bir şeyin var olamayacağı, yalnızca az
çok farklı koşullarda kullanılan az çok benzer hukuki düzeneklerin –olağanüstü
hal, , yalnızca az çok farklı koşullarda kullanılan az çok benzer hukuki
düzeneklerin –olağanüstü hal, iustitium,
auctoritas principis, Führertum- var olduğu açık olmasına
rağmen, 1930’lu yıllarda, özellikle Almanya’da, Weber’in “karizmatik” diye
tanımladığı erk, auctoritas
kavramıyla birleştirilir ve bir başkanın kökensel ve kişisel erki olarak
tanımlanan Führertum doktrini halinde
geliştirilir.
114
[Heinrich Triepel] … önceden var olan bir düzen üzerine
değil, kişisel karizma üzerine kurulu bir otorite olarak bir Führertum kuramı ortaya konur.
[Führer’in otoritesi onun kişiliğinden kaynaklanır.]
115
Batı’nın hukuk sistemi, heterojen, gene de bağlantılı iki
öğeden oluşmuş ikili bir yapı gibi sunar kendini: Biri dar anlamıyla normatif
ve hukuki öğe –bunu burada kolaylık olsun diye potestas başlığı altına yerleştirebiliriz- biri yasasız ve
hukukötesi öğe –buna auctoritas
diyebiliriz.
116
Olağanüstü hal, son tahlilde, yasasızlık ile nomos [yasa], yaşam ile hukuk, auctoritas ile potestas arasında bir belirlenemezlik eşiği oluşturarak,
hukuki-siyasal makinenin iki yönünü eklemlemesi ve bir arada tutması gereken
düzenektir. Olağanüstü hal, yasasızlığın –auctoritas,
yaşayan yasa ya da yasa-nın-gücü biçiminde- hâlâ hukuk düzeniyle ilişki
içinde olduğu ve normu askıya alma erkinin yaşamı doğrudan etkilediği gibi bir
temel kurmaca üzerine oturur. … Ama bu iki öğe tek bir kişide örtüşme eğilimi
gösterdiğinde, birbirine bağlandıkları ve iç içe geçtikleri olağanüstü hal,
istisna hali kural haline geldiğinde, o zaman hukuki-siyasal sistem ölümcül bir
makineye dönüşür.
İktidar sandığının/lahtinin
[arca] merkezinde barındırdığı şey,
olağanüstü haldir –ama bu, temel olarak, hukukla ilişkisiz bir insan eyleminin
yaşamla ilişkisiz bir normla karşı karşıya geldiği boş bir uzamdır.
117
Bu, boş merkeziyle, makinenin etkili olmadığı anlamına
gelmez; … Aslında olağanüstü hal bugün yeryüzünde azami yayılma noktasına
ulaşmıştır. Böylece dışarıda uluslararası hukuku göz ardı ederek, içeride ise
kalıcı bir olağanüstü hal yaratarak, gene de hukuku uyguladığını öne süren bir
şiddet rejimi, ceza görmeksizin hukukun normatif yönünü yok sayabilir ve ona
karşı çıkabilir.
İçinde yaşadığımız gerçek olağanüstü halden hukuk hailen
geri dönüş olanaklı değildir, çünkü artık”hal” ile “hukuk” kavramlarının kendileri sorgulanmaktadır.
… her
defasında … bir karşı hareket vardır.
.
.
.