.
.
.
.
.
Yüzyılımızda İnsan Felsefesi
{Takiyettin Mengüşoğlu’nun Anısına
1908-1984}
Hazırlayan: İoanna Kuçuradi
Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara
1997
Ontolojik Esaslara Dayanan Felsefî Antropoloji Hakkında
Düşünceler (1958)
Takiyettin Mengüşoğlu
2.
(insanın varlık yapısı ve varlık
bütünündeki yeri) 1. Gelişme psikolojisine dayanan teori: Darwinism’e dayanan
bu teori, insanla hayvan arasında sadece bir derece farkı görür… 2. Metafizik
Teori: Darwinist teorinin baskısı karşısında, bu teorinin ilmi oldukları ve
artık kesinleştiklerine inandığı neticelere uymayarak, insanla hayvan arasında
bir mahiyet farkı olduğunun tespit edilmesi için, yeni bir yolda yürümek
denendi. Fakat bu yol, ne ruhî saha içinden, ne de bedenî sahadan geçebilirdi. 3. A. Gehlen, insana has olan
şeylerin temelini, bioloji sahasında aradı. … Gehlen (insan ve hayvan
embriyolarını inceleyerek) insanda bir organ primitivliği ve onun inkişafında
bir gecikmişlik olduğunu gösterdi. … bütün bunlardan, insanın vaktinden evvel
doğduğu neticesini çıkardı. … O halde insan, bir “eksiklikler varlığı”dır. Buna
karşılık insan, bütün eksikliklerini etikleştirmek ve rasyonalize etmek
suretiyle tamamlamak kabiliyetine sahiptir. 4. (ontolojik temellere dayanan bir
antropoloji) hiçbir peşin hükme veya analojiye dayanmaz; hiçbir spekülasyona
başvurmaz. .. o, ne harhangi bir psişik bir kabiliyetten, ne de bir organ
eksikliğinden hareket eder. (O), basit insan fenomenlerinden ve insan
başarılarından hareket eder. (Bu fenomenler ve başarılar, temellerini ne sadece
psişik, ne de biyolojik olan, insanın konkret
(bio-psişik varlığında) bütünlüğünde bulurlar.
4.
Ontolojik temellere dayanan
felsefî antropolojinin tahlil ve tasvir ettiği insan fenomenleri şunlardır: 1. Bilen bir varlık olarak
insan. 2. Aktiv (yapıp-eden) bir varlık… 3. Kıymetleri (değerleri)
duyan ve 4. tavır
takınan bir varlık… 5. Önceden gören, önceden tayin eden, belirleyen
bir varlık… 6. İsteyen ve 7. hür olan bir varlık… 8. Kendisini
bir şeye hasreden, seven bir varlık… 9. Eğiten ve eğitilen… 10. İdeleştiren… 11.Tarihi bir varlık… 12. Sanat ve tekniğin
yaratıcısı… 13. Sosyal bir varlık… 14. Disharmonik bir varlık… 15. Çalışan bir varlık… 16. Bio-psişik bir varlık… 17. Devlet kuran bir varlık 18. İnanan bir varlık…
5.
(Ontolojik temellere dayanan
hayvan biyolojisine göre de hayvan ne psişik, ne de organik bir varlıktır. Bu
bakış açısı hayvanın knkret varlık bütününde davranışlarından ve başarılarından
hareket eder.) Fakat mukayeseli bir psikoloji olan hayvan psikolojisi, hâlâ
eski tarzda antropomorf olarak hareket etmektedir. (Antropomorfizmin nasıl
çürük bir temele dayandığını Konrad Lorenz yaptığı araştırmalarla açık bir
şekilde göstermiştir.
6.
Bugün artık antropolojinin
hayvanla insan arasındaki mahiyet farkını göstermek için, hiçbir endişeye
kapılmasına lüzum yoktur. Çünkü antropomorf bir peşin hükümden hareket
etmedikçe, hayvana ne bilgi, ne dil, ne inanma, ne bir ethos, aktivlik, hür
hareket etme, önceden tayin etme, sanat ve sanatkârca faaliyetler, ne de bir
teknik, mevcut başarılar yahut yapılmış ve edinilmiş tecrübelerin nesilden
nesile devredilmesi atfedilebilir. Bütün bunlar, tarihiliği ve dili şart
koşarlar. Hayvanda tarihilik ve dil
olmayınca bütün bunların bulunmasına da imkân yoktur. (Bu antropoloji ne
hayvanda insanî şeyler görür ne de insanı hayvanlaştırır.)
Takiyettin Mengüşoğlu’da İnsan Kavramı
Doğan Özlem
17.
Hayvan, içgüdüleri ve işlevsel
yasalar tarafından yönetilmesi ve çevresine bunlarla uyum sağlaması bakımından
harmoniktir. Oysa insan bir doğa varlığı olduğu kadar bir akıl varlığıdır da.
Ve bu iki yön ondaki disharmoninin kaynağıdır. İnsan, aklı ve değer duygusu
kadar, doğal yönünden kaynaklanan içgüdülerinin, tutkularının,
bencilliklerinin, çıkar dürtülerinin, başkaları üzerinde egemenlik kurma
hırslarının, vd. de motivasyonu altındadır. Bu iki yönden birinin diğeri
üzerinde tam ve mutlak bir egemenlik kurması söz konusu olamaz.
20.
İster Aristoteles’in “eski
ontoloji”si, ister Hartmann’ın “yeni ontoloji”si olsun, ontolojiler daima
“kalıcı” nitelikler peşindedirler. Oysa … ontolojilerin kendileri de, belli
çağların görüş açıları, görüş olanakları içerisinde ortaya konulabilmeleri
bakımından tarihsellikten yakalarını kurtaramazlar.
21.
Türkiye gibi felsefenin kültürün
bir parçası haline gelemediği, henüz kurumsallaşamadığı bir ülkede…
Yaşamaya Açılan Felsefe Penceresi
Ahmet İnam
31.
“Var olan”ı anlamaya yönelik,
felsefi ve bilimsel araştırma çabalarında genellikle iki tutum, birbirine taban
tabana zıt iki anlayış, yöntem görülür. İlki Mengüşoğlu tarafından sürekli
yerilen, kuramsal, kurgusal (konstrüktiv, reflexion’lu) tavırdır. “Kavramlardan
kalkılamaz, bu kavram neyin kavramı olursa olsun” der (FA, 46). İkinci tutum,
“ontologik” tutumdur.
34.
… bilgi, içine kök saldığı insan
fenomenlerinden, “varlık koşullarından” koparılmamalıdır. Bilgiyi yalnızca
bilgi olarak ele alırsak “gnoseologik” bir tutum içine girmiş oluruz ki, burada
tehlike “izm”lerdir. Bilgi hayatla, kıymetlerle içten bağ taşır.
36.
“Var olan”a uzak düşmüş, “boş”
kavramlarla, yalnızca kavram içinde kalarak araştırma yapılamaz. Ama, yazık ki,
kavramsız da, çerçevesiz de bir yere gidilemez.
Felsefede Antropoloji Geleneği ve Takiyettin Mengüşoğlu
Yusuf Örnek
69.
Hayvan, çevresindeki, daha doğrusu
sadece kendi yaşamını sürdürmesiyle doğrudan ilgili nesnelerle ilişki kurar.
Yani hayvanın kendisi merkezdedir. Onun kendi çevresine ilişkisi vardır, fakat
bu ilişkisine ilişkisi yoktur.
20. yy Felsefi Antropolojisinde Takiyettin Mengüşoğlu’nun
Yeri
İoanna Kuçuradi
77.
Scheler’e göre özgür olmak dünyaya
“açık” olmak, nesne tarafından belirlenebilmek ve kendi kendisinin bilgisine
sahip olmak (reflexion) demektir. J.
von Üxküll’ün gösterdiği gibi çevresine kapanık olan hayvana karşılık, insanın
dünyaya açık olması şu anlama gelir: hayvan ancak “çevresine” giren,
“çevresini” oluşturan şeyleri algılar ve uyarılara cevap verir; oysa insan,
algılamanın veri seli içinde “nesne haline getirilen algı örgülemelerinin
nasıllığını sorar”, buna göre de biopsişik tepkilerini dizginler ya da serbest
bırakır.
80.
Üxküll’ün çevre görüşünden hareket
eden Ernst Cassirer (1874-1945), insan dünyasının özelliğini, ondaki “alıcı” ve
“etkileyici” sistemlerin yanında, “simbolik sistem” dediği üçüncü bir sistemin
bulunmasında görür.
İnsan, kendi yarattığı simbolik
bir dünyada yaşar: dil, mitos, sanat, din, bilim… bu dünyanın öğeleridir. İnsan
doğrudan doğruya gerçeklikle yüzyüze gelemez; dilin, mitosların, sanat
formlarının, dinlerin ördüğü ağın -yarattığı kültürün- aracılığıyla bakar
dünyaya.
Ernst Mach’ta Bilginin Biolojik-Antropolojik Temeli
Ömer Naci Soykan
(Felsefe Ekibi: Hume ve Fransız
olgucuların görüngübilimi temeli üzerinde bulunan bir bilgi kuramı
önermektedir: dünya yalnızca duyumlarımızı içermektedir, ve kendinde-şey bir
yanılsamadır. “Arı deneyim” onun bilgi kuramının temelini oluşturur. … Tüm bilimler,
düşünce içindeki olguların şematik bir yeniden üretiminde bulunurlar. …
kavramlarımız ve yargılarımız, duyum grupları için düşünce-simgeleri ile
kısaltılmışlardır. Bunlar olguların ifadesinin bir tür daha kısa yöntemidir. Bu
bir düşünce tasarrufu ilkesidir. Bir kanun, kavrayıcı ve yoğunlaştırılmış bir
olgular ifadesinden başka bir şey değildir. … Bilgi, istencin bir aracı, pratik
yaşamın gereklerinin sonucudur. Mach’ın felsefesinin bu iradeci evresi, daha
sonraki pragmatizmin bir sezinlemesidir.)
(Ekşi: uyumculuğu temel almak
beraberinde bir materyalizm eleştirisini de getirmektedir. çünkü evrendeki
hareketi duyumlara indirgemek (dolayısıyla atomlar arası ilişkiden muaf tutmak)
ne tür bir yargıdır?)
103.
Bilgiyi ve bilimi olaylararası
bağıntıların araştırılması tanımıyla sınırlamakla pozitivist bir filozof olan
Ernst Mach (1838-1916), bilginin kazanılmasında yaşamsal gereksinimleri temel
alarak, bu felsefe çevresi içinde özel bir yer edinir.
Mach için “fizik ve psişik olan
özce aynıdır, doğrudan doğruya bilinir ve verilir; yalnızca araştırma-inceleme
bakımından ayrılırlar”. … “Her şey ve her psişik olan fiziksel olarak
temellenir.” … Dünya, artık çözümlenemeyecek olan bu en basit yapı taşları
(element) üzerine temellenir.
104.
… doğadaki tüm organizmalar aynı
gelişmişlik düzeyinde değildirler. .. bazı organizmalar uyum sağlamada daha
ekonomik, daha başarılı olmuşlardır.
105.
Hayvan ve insan çevresini gözler,
gözlemler yapar, deneyimlerde bulunur. (Hayvan ve insan çevresindeki
değişimlerden kendisi için en ilginç olanı, onun biyolojik gereksinimine en
uygun olanını görür, seçer.) “Görü, tüm bilginin temelidir”. … “isteme kendi
erekleri için zihni yaratmıştır.”
106.
Mach için ne hayvan ile insan
arasında, ne de canlı ile cansız arasında özce bir ayrım vardır. (sonunda
hepsinde element’e varılır).
İnsan ile hayvan arasında, onların
yaşam koşullarından kaynaklanan başlıca ayrımları Mach, beş başlık altında
şöyle dile getirir: “Hayvanlara karşı, psişik bakımdan insanda ortaya çıkan
ayrımlar niteliksel değil, tersine yalnızca niceliksel tarzdadır. İnsanın
karmaşık yaşam koşullarından ötürü, 1. onun psişik yaşamı daha yoğun ve daha
zengin oluşmuştur; 2. onun ilgi çevresi daha büyük ve daha geniştir; 3. o,
biyolojik ereklerine erişmek için daha uzun bir dolambacı aşmada yetilidir; 4.
sözlü ve yazılı daha yetkin bildirim sayesinde çağdaşlarının ve seleflerinin
yaşamını birey üzerine daha güçlü ve doğrudan bir etkimede kullanır; 5. bireyin
yaşam süresi içinde psişik yaşamın daha hızlı bir değişimi olur”.
Mach’ın yukarıda madde madde
sıralanan düşüncelerine ilişkin bir iki eleştirici saptamayı yapmadan
geçemiyoruz: … En ilkselinden en gelişmişine tüm hayvan türlerinin salt
biolojik gereksinimleriyle sınırlı olarak yaşadığı çevresi karşısında, insanın
içinde yaşadığı maddî-manevî dünyasına “niteliksel ayrım” demeyi çok görmemiz
hangi nesnel ölçüte dayanacaktır? İnsan duygu ve düşüncelerini dille ifade eder
veya gizler ve yine dille yalan söyleyebilir. Böyle bir dili, hayvansal
bildirişimin yalnızca niceliksel bir yetkinleşmesi olarak görürsek, hangi
ayrıma “niteliksel” nitemini vereceğiz?
107.
İnsan, cisimlerin cisimlere karşı
durumunu gözlemlemek için boş zaman bulmuştur, hem de bu, onu doğrudan doğruya
az ilgilendirmiş olmasına karşın. … insan daha çok ekonomik yetilidir.
108.
“Sayılar, sık sık “insan tininin
özgür yaratmaları” olarak gösterilir. Burada ifade edilen insan tinine olan
hayranlık, aritmetiğin yetkin, görkemli yapısı karşısında çok doğaldır. Ama bu
yaratmaların anlaşılması, eğer onların içgüdüsel başlangıçların geri gidilir ve
bu yaratmalar için olan gereksinimin doğurduğu durumlar incelenirse, bu çok
daha yararlı olmuş olur.”
109.
Kavram ile kavranılan şey
arasında, bir başka deyişle, düşünme ile olay arasında uygunluk, olayların
düşünmede tasviri yoluyla elde edilir. Bu tasvir bir soyutlamadır, düşünmede
yapılan bir deneydir. Ancak düşünce deneyinden önce, fizik deneyin yapılmış
olması gerekir. “Düşünce deneyi, fizik deneyin daima yalnızca bir kopyasıdır”.
110.
“Gerçekte bir insanın kısacık
yaşamında ve sınırlı belleğinde değerli olarak adlandırılacak bir bilgiye ancak
düşünmenin büyük ekonomisi yoluyla erişilebilir”. … “Düşüncelerin olaylara
uyumuna gözlem, düşüncelerin birbirine uyumuna ise teori diyoruz. Gözlemle
teori de birbirinden kesin olarak ayrılmazlar. Çünkü hemen her gözlem, önceden
teorinin etkisindedir ve diğer yandan gözlemin teoriye geri-etkisi yeterince
önemde ortaya çıkar”. … Demek ki bilginin doğruluğunun ölçütü de bu biolojik
temelli uyumdadır. … Bu iki yönlü uyum ya da doğruluk birlikte gerçekleşmezse,
ortaya yanılma çıkar. … Yanılma, ekonomik değildir, uyumlu değildir, elverişli,
yararlı vb. değildir. Yanılma yaşama hizmet etmez.
… bu fizyolojik-*biyolojik zemin
üzerinde yükselen insan dünyası, bu “yükselme”yle o zeminden, en azından
nitelikçe bir ayrılığa sahip olmaz mı? Mach, bu soruyu “hayır” diye yanıtlar.
Oysa, insanın yalnızca kendi başarısı olan kültür dünyası içinde yaşamasıyla
kazandığı ayrılıklar ve ayrıcalıklar, onlara “niteliksel” niteminin verilmesini
fazlasıyla hak eder. (Olum işte hayır diyor adam, bu kazanımların 'koşullardan' kaynaklandığını, bunun için de vaktinin bol olduğunu belirtmiş, ne uzatıyosun?)
.
.
.