.
.
.
.
.
.
Çağdaş
Söylenler 1957
Roland Barthes
(Çev. Tahsin
Yücel), Metis Yayınları, 2011 İstanbul
[Göstergebilim, heykel, morfoloji, görüngübilim]
Yeni
Citroen
138
Öyle sanıyorum ki, bugün otomobil büyük gotik
katedrallerin oldukça tam bir karşılığı durumunda. Diyeceğim, çağın büyük bir
yaratımı, bilinmedik sanatçılarca tutkuyla tasarlanmış, koca bir halk tümüyle
büyülü bir nesneyi kendine mal ediyor onda, kullanımında olmasa da imgesinde
tüketiyor.
Yeni Citroen, karşımıza öncelikle üstün bir nesne olarak
çıktığı ölçüde, açıkça gökten düşüyor. Unutmamak gerekir ki, nesne üstdoğanın
en iyi habercisidir: hem bir kusursuzluk, hem de bir köken yokluğu, hem bir
kapalılık, hem de bir ışıklılık, yaşamın özdeğe dönüşmesi (özdek yaşamda çok
daha büyülüdür), kısacası masal dünyasının malı olan bir sessizlik kolaylıkla bir
araya gelir nesnede. "Déesse" (Citroen'in bir modeline belirten
"D.S.", tanrıça anlamına gelen "Déesse"le (dees) aynı
biçimde okunur (ç.n.)), XVIII. yüzyılın ve bizim bilimkurgumuzun yenilik
tutkusunu beslemiş olan şu başka bir başka dünyadan inmiş nesnelerin tüm
özelliklerini taşıyor (hiç değilse kitle ona bu özellikleri oybirliğiyle
vermeye başlıyor): "Déesse" öncelikle yeni bir Nautilus.
Bu nedenle tözünden çok eklenimlerine ilgi gösteriliyor. Bilindiği
gibi, düzlük her zaman kusursuzluğun niteliklerindendir, çünkü tersi tümüyle
insansal ve teknik bir takma işlemini ortaya koyar: İsa'nın gömleği
dikişsizdir, bilimkurgunun uzay gemileri de kesintisiz bir madenden
yapılmıştır. Genel biçimi çok sarılı olmakla birlikte, D.S. 19 tümden örtülü
olmak savında değil; bununla birlikte, kitlenin ilgisini en çok düzlemlerinin
geçmeleri çekiyor: camların birleşim yerlerini tutkuyla yokluyor, arka
pencereyi nikel çevreye bağlayan, geniş, kauçuk girintilere ellerini sürüp duruyorlar.
(139) D.S.'de yeni bir takma görüngübilimi başlangıcı var, sanki bir lehimli
öğeler dünyasından yalnızca eşsiz biçimlerinin etkisiyle ayakta duran bir yan
yana dizilmiş nesneler dünyasına geçiliyormuş gibi. Bunun işlevi de, söylemek
bile fazla, daha kolay bir doğa düşünmesi getirmek.
Özdeğin kendisine gelince, büyüsel anlamda bir hafiflik
eğilimini desteklediği kesin. Belirli bir aerodinamizme dönüş var, ama bu
aerodinamizm bu biçimin ilk zamanlarınkinden daha az kitlesel, daha az kesin,
daha durgun olduğu ölçüde yeni. Hız burada eskisi ölçüsünde saldırgan, eskisi
ölçüsünde sportif olmayan göstergelerle dile geliyor, sanki destansal biçimden
klasik biçime geçiliyormuş gibi. Bu tinselleşme cam yüzeylere verilen önemde,
özende, özdekte de okunuyor. "Déesse" gözle görülür bir biçimde camın
ululanması, sacsa burada bir temelden başka bir şey değil. Camlar birer
pencere, karanlık gövdede oyulmuş birer açıklık değil, büyük hava ve boşluk
yüzeyleri bunlar, sabun kabarcıklarının yayılı şişkinliğini ve parıltısını,
madensel olmaktan çok böcekbilimsel bir tözün sert inceliğini taşıyorlar
(Citroen simgesi de, şimdi bir itki düzeninden bir devinim düzenine, bir motor
düzeninden bir örgen düzenine geçiliyormuş gibi, oklu biçimden uzaklaşıp
kanatlı biçim olmuş).
Demek ki, insansallaştırılmış bir sanat söz konusu,
"Déesse"in de otomobil söylenselinde bir değişikliği belirlemesi
olanaklı. Şimdiye değin, üstün araba daha çok güçlü hayvan söylenseline
bağlanıyordu, burada hem daha tinsel, hem daha tinse, hem daha nesnel; üstelik
kimi yenilikçilik ödünlerine karşın (boş direksiyon gibi), daha evsel olmuş,
çağdaş ev sanatlarımızda bulduğumuz araçsallığın yüceltilmesi eğilimine daha
çok uymuş: gösterge tablosu bir fabrika santralinden çok, çağdaş bir mutfak
tezgâhına benziyor: donuk, dalgalı sacdan, ince kapaklar, ak, yuvarlak uçlu,
küçük kollar, çok yalın ışıklı göstergeler, hatta nikel kaplamaların belirsizliği,
bütün bunlar bundan böyle bir etkinlikten çok, bir konfor olarak tasarlanmış
devinimin üzerinde bir tür denetim anlamını taşıyor. Gözle görülür biçimde, bir
hız simyasından bir davranış oburluğuna geçiliyor.
Öyle görünüyor ki, kendisine sunulan izleklerin
yeniliğini kitle de çok güzel sezinlemiş: önce yeniliğe duyarlıyken (basın
kampanyaları yıllardır dikkatini çekip duruyordu), hemen bir uyarlama ve araçsallık
çabasına girişiyor ("Alışmak gerek"). Sergi salonlarında, tanık-araba
yoğun ve tutkun bir özenle gözden geçiriliyor: buluşun büyük dokunumsal evresi,
görsel masalsı nesnenin dokunmanın usavurumcu saldırısına uğradığı an bu (çünkü
dokunma, en büyüsel duyu olan görmenin tersine, tüm duyular içinde,
aldatmacaları en çok ortaya çıkaran duygudur): saclara, eklenimlere
dokunulmuyor, kıtıklar yoklanıyor, koltuklar deneniyor, kapılar okşanıyor,
minderler mıncıklanıyor; direksiyonun önünde, tüm bedenle arabayı sürme
öyküsüne girişiliyor. Nesne tümüyle bayağılaştırılıyor, sahipleniliyor:
Metropolis göğünden yola çıkmış olan "Déesse" çeyrek saat içinde
bağımlılaştırılıveriyor, sonra, bu büyü işleminde, küçük kenter yükselişinin
devinisini gerçekleştiriyor.
.
.
.
.