.
.
.
.
İnsan
Sonrası
Rosi Braidotti
The Posthuman, 2013
Rosi
Braidotti Utrech Üniversitesi'nde ordinaryüs profesördür ve
Beşeri Bilimler Merkezi'nin (Centre of the Humanities) kurucu
başkanıdır.
(Çev. Öznur Karakaş), Kolektif
Kitap, 2014 İstanbul
I. Hümanizm Sonrası: Benliğin
Ötesinde Yaşam
II. İnsanmerkezcilik Sonrası:
Türlerin Ötesinde Yaşam
III. İnsanlık-dışı: Ölümün
Ötesinde Yaşam
IV. İnsan Sonrası Beşeri
Bilimler: Kuramın Ötesinde
Yaşam
Sonuç
Giriş
11
“İnsan”
derken, Aydınlanma ve mirasından aşina olduğumuz o yaratığı
kastediyorsak elbette: “Cogito, Kartezyen Özne, Kantçı rasyonel
varlıklar topluluğu veya daha sosyolojik terimlerle, vatandaş, hak
sahibi, mülk sahibi vs. olması hasebiyle özne...” (Wolfe,
2010a).
Günümüz muhafazakar, dini toplumsal kuvvetleri insanı doğal
hukuk paradigması içerisine bir kez daha sokmaya çalışadursun,
...
İnsan-dışı, insan-olmayan ve insan-karşıtı, insanlık-dışı
ve insandan sonra gelene ilişkin söylemler ve temsiller çoğalıyor
ve küreselleşmiş, teknolojinin dolayımına sokulmuş
toplumlarımızda üst üste biniyor.
12
... trans-hümanizm ve tekno-aşkınlık...
Bana kalırsa insan sonrası durumun ortak paydası, bizzat canlı
maddenin hayati, kendini örgütleyen ama natüralist olmayan
yapısına dair varsayım.
... insandan sonra gelen öznellik...
... doğa-kültür sürekliliği, yaygın bir kabul görmüş
toplumsal inşacı yaklaşıma mesafelenen bilimsel bir paradigmaya
işaret ediyor. Bu yaklaşım, verili olanla (doğa) inşa edilmiş
olan (kültür) arasındaki kategorik ayrıma dayanmaktadır.
13
“İnsan,
kadın doğmaz, kadın olur.” Simone de Beauvoir
Verili olanla inşa edilmiş olan arasındaki ikili zıtlığa dayalı
bu yaklaşımın, yerini doğa-kültür etkileşimine dair
düalist-olmayan bir anlayışa bıraktığını düşünüyorum.
Bana kalırsa bu ikincisi düalizmi, bilhassa da doğa-kültür
arasındaki düalizmi reddeden tekçi bir felsefe tarafından
destekleniyor ve canlı maddenin kendini örgütleyen (otopoietik)
kuvvetini vurguluyor. Doğal olan ve kültürel olan kategoriler
arasındaki sınırlar, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin
etkisiyle yerinden edilmiş ve büyük ölçüde bulanıklaşmış
durumdadır.
... insandan sonra gelen, kendi insan-dışı biçimlerini ne şekilde
oluşturmaktadır?
14
Bu başlıbaşına mütevazı kartografik amaç, -ki toplumsal
karşılığı bulunan türden bir bilgi üretme idealine bağlıdır-
daha iddialı ve soyut bir soruya, bizzat kuramın konumu ve değerine
dönmektedir.
Kuram-karşıtlığına
geçişin, ideolojik bağlamda görülen değişimlere bağlı
olduğunu düşünüyorum. Yirminci yüzyılın ikinci yasında Soğuk
Savaş'ın resmi olarak son bulmasının ardından, siyasi hareketler
bir kenara kaldırıldı ve kuramsal çabaları da başarısız
tarihi deneyimler olarak azledildi. Toplumun pek çok kesiminin yoğun
karşı çıkışına rağmen, serbest piyasa ekonomisinin “yeni”
ideolojisi bütün karşıtlıkları silip süpürdü ve
entelektüalizm karşıtlığını zamanımızın önde gelen
özelliği olarak dayattı. Bu durum bilhassa beşeri bilimler için
sorun oluşturdu, çünkü 'sağduyuya' -kanaatin (doxa)
tiranlığı- ve ekonomik kâra -çıkarın sıradanlığı-
gereğinden fazla biat ederek incelikle yürütülen analizi
cezalandırdı. Bu bağlamda 'kuram' sahip olduğu konumu yitirdi ve
genellikle fantezi veya narsist bir kendi kendini şımartma biçimi
olarak görülerek azledildi. Bunun sonucunda sığ bir
yeni-ampirizm biçimi -ki genellikle veri aramadan öteye geçmez-
beşeri bilim araştırmalarında yöntemsel norm hâline geldi.
Bilginin nasıl insan ve insan olmayan şeyler ve nesneler tarafından
üretildiğini açıklayan epistemolojik çalışmasıyla pek de
klasik bir hümanist sayılmayan Bruno Latour (2004) kısa bir süre
önce eleştirel kurak geleneği ve bunun Avrupa hümanizmiyle bağı
üzerine görüş bildirdi. Eleştirel düşüncenin kurama inancı,
içten içe, gerçekliği değerlendirme ve temsil etme aracı olarak
gören toplumsal inşacı bir paradigmaya dayanmaktadır. Peki
böylesi bir inanç günümüzde hâlâ geçerli midir? Latour
günümüzde kuramın işlevine dair ciddi, özeleştirel şüpheler
ortaya atmıştır.
16
Friedrich
Nietzsche “Tanrı”nın ve bunun üzerine inşa edilmiş İnsan
fikrinin “öldüğünü” ilan ettiğinden beri, insanlığın zor
durumda olduğu düşüncesi Avrupa felsefesinin leitmotif'i
durumundadır. ... Nietzsche'nin iddiası, Avrupalı hümanist
öznenin metafizik olarak sabit ve evrensel geçerliliğe sahip
sağduyusuyla insan doğasına atfettiği aşikar konumun sonunun
geldiğiydi.
17
... insan-hayvan etkileşiminin radikal bir biçimde bozulması...
19
teletanatolojik* makineler: *ölümü inceleyen bilim dalı
20
Günümüz savaşları, nekro-politik gücümüzü “insan
bedenlerinin ve nüfuslarının maddi imhasının” idaresinde yeni
bir düzeye çıkardı.
21
Günümüzün en ileri demokrasilerinin içinde bulunduğu neoliberal
toplumsal iklimde, beşeri bilimler çalışmaları “ciddiyetsiz”
bilimler düzeyinin de ötesinde itibar kaybetmiş, işsiz güçsüz
takımının görgü okulu gibi görülmeye başlanmıştır.
22
... insan sonrası bir hümanizme görüsüne doğru ilerlemek üzere
yeni yollar sunacağım.
öfori yoğun haz, mutluluk, doygunluk hali...
I. Hümanizm
Sonrası: Benliğin Ötesinde
Yaşam
29
“Hümanizm
karşıtlığı, kısmen Vietnam Savaşı'nın yarattığı yaygın
tiksinti sayesinde ABD'nin entelektüel sahnesinde yer almıştır.
Bu tiksintinin bir kısmı ırkçılığa, genel anlamda emperyalizme
ve bir yandan geçmişin erdemlerini inatla methederken, yıllardır
apolitik, dünyadan uzak ve bihaber (hatta kimi zaman manipülatif)
bir tavır sergileyen akademik beşeri bilimlere karşı direniş
hareketinin ortaya çıkmasına tekabül eder.” Edward Said
Şimdiye dek
insanlık dışı ve şiddet içeren bir ideoloji olarak kodlanagelen
Marksizmin aslında hümanist olabileceği gerçeğinin, nispeten
genç nesilleri ve Kıta Avrupa'sı felsefesi okumamışları şoke
edebileceğinin farkındayım. Ancak Sartre ve Beauvoir ayarında
filozofların hümanizmi seküler bir eleştirel analiz aracı olarak
ele alması, argümanın ne yönde şekillenebileceğini göstermeye
yetecektir. Varoluşçuluk, hümanist bilincin ahlaki sorumluluk ve
siyasi özgürlük kaynağı olduğunu vurgulamaktadır.
30
... Sartre ve
Beauvoir, aklın zaferini egemen güçlerin kudretiyle
bağlantılandırarak felsefi rasyo ve gerçek yaşamda görülen
adaletsiz toplumsal uygulamalar arasındaki suç ortaklığını ifşa
etti. Buna rağmen, evrensel bir akıl fikrini savunmaya ve bu
çelişkilerin çözümü için diyalektik bir modele bel bağlamaya
devam ettiler.
31
Sartre ve Beauvoir
hümanist evrenselliği, Batı kültürünün ayırt edici özelliği,
yani Batı'nın kendine mahsus tikellik biçimi olarak görür.
Felsefenin, kendi tarihi sorumluluklarıyla ve kavramsal olarak
üstlendiği siyasi ağırlıkla yüzleşmesi için hümanizmin
sunduğu kavramsal araçlardan faydalanırlar.
33
Komünizm dogması
ve şiddeti karşısında 1968 kuşağı, kurumsallaşma karşıtı
kökenlerini kurtarmak üzere doğrudan Marx'ın metinlerinin
tahripkar potansiyeline yönelmiştir. Radikallikleri, Marksist
dogmayı cisimleştiren kurumların siyasi muhafazakarlığı ve
hümanist çıkarımlarına karşı eleştirel terimlerde ifadesini
bulmuştur.
Hümanizm
karşıtlığı, sonraları dünyaca meşhur “postyapısalcı
nesil” olarak anılacak kuşağın isyankar çığlığı olarak
ortaya çıkmıştır. Aslında bunlar her şeyden önce
post-komünisttir. Diyalektik karşıtlığa dayalı düşünceden
uzaklaşmış ve insan öznelliğine dair değişen anlayışlarla
başa çıkmak üzere üçüncü bir yol geliştirmişlerdir. ...
Focault'nun ilan ettiği “insanerkeğin ölümü”, ikili
karşıtlıkların ötesine geçen ve siyasi yelpazenin farklı
kutuplarıyla kesişen epistemolojik ve ahlaki bir krizi ifade
etmektedir. Burada hedef alınan şey, Marksizme içkin
hümanizmdir... Marksizm dahi, tarihsel materyalizm adı altında
hâkim bir kuram kisvesiyle, Avrupa düşüncesine mahsus özneyi,
bütüncül ve hegemonik olarak tanımlamakta ve bu insanerkeğe
insan tarihinin itici gücü olarak asil bir konum atfetmektedir.
35
... bilimsel
rasyonalizmin evrensellik iddiasına, hem epistemolojik hem de siyasi
zeminde meydan okunmuştur; ki bütün bilgi iddiaları, Batı
kültürünün ve onun hâkim olma dürtüsünün ifadeleridir.
36
[Deleuze'ün aşkın
özne görüşünü reddetmesi (1994), Irigaray'ın fallusun
etrafında dönen mantığın sahip olduğu merkezi konumu yerinden
etmesi (1985, Foucault'nun hümanizm eleştirisi (1977) ve
Derrida'nın Avrupamerkezciliği yapıbozuma uğratması (1992)...]
Hümanizm, rasyonalizm ve evrensellik terimleri üzerinden Avrupa
kimliğinin klasik tanımını reddetmişlerdir.
Hümanizmin
insanı, ne bir ideal ne de nesnel istatistiki bir ortalama veya bir
ortak noktadır. Daha ziyade, bütün ötekilerin kendisi üzerinden
değerlendirilmesini, düzenlenmesini ve belli bir toplumsal mevkiye
yerleştirilmesini sağlayan sistematik bir tanınabilirlik
standardını ifade eder. İnsan normatif bir sözleşmedir ve bu
durum da onu içsel olarak olumsuz değil, sadece dışlama ve
ayrımcılık pratikleri açısından son derece düzenleyici ve bu
yüzden de araçsal hâle getirir. İnsan normu, normallik, olağan
oluş ve normatif oluş demektir. Belli bir insan oluş kipini,
İnsana dair aşkın değerler edinen genel bir standart olarak
dayatır... İnsan, “insan tabiatına” ilişkin toplumsal
sözleşme hâlini almış tarihsel bir inşadır.
41
“Hümanizm,
Hıristiyanların kurtuluş doktrininin, insanın evrensel özgürleşme
projesine dönüşmesidir. İlerleme fikri, Hıristiyanlıktaki
Tanrı'nın inayeti inancının seküler bir versiyonudur. İşte bu
yüzden kadim paganlara yabancıdır.” John Gray
42
[1970'lerde]
Devrimci heves sönümlenip de toplumsal hareketler çözülmeye,
uyumlanmaya veya mutasyona uğramaya başladığında zamanın
militan agnostikleri [bilinemezcileri], çeşit çeşit geleneksel
tektanrılı dine veya ithal Doğu dinlerine dönme akımına dahil
oldu. İşlerin böylesi bir hâl alması, sekülerliğin geleceğine
ilişkin ciddi şüpheler uyandırdı.
...
bizzat bilim, seküler temellerine karşın kendi dogmatiklik
biçimlerinden muaf olmaktan uzaktır. Freud bizleri bilimsel aklın
savunucularının fanatik ateizmlerine karşı uyaran ilk eleştirel
düşünürlerdendi. Bir
Yanılsamanın Geleceği'nde
(1928) Freud, dinin yanı sıra rasyonel bilimselliği de inanç
olarak sınıflandırmış ve farklı katı dogmatizm biçimlerini
birbiriyle karşılaştırmıştır -[rasyonel bilimselliğin]
günümüzde en iyi örneği, Richard Dawkins...-. Ayrıca bilimin
alkış tutulan nesnelliğinin de aslında son derece kusurlu olduğu
kanıtlanmıştır.
43
On sekizinci yüzyıldan beri Avrupa solu ve Avrupa kadın
hareketleri açısından bu derece merkezi bir role sahip sosyalist
hümanist geleneğin, kelimenin dar anlamıyla seküler olma iddiası
meşrudur: Ateist değilse bile agnostik olma ve dini dogma ve ruhban
sınıfı otoritesine karşı, Aydınlanma akımının geliştirdiği
eleştiriyi benimseme...
[Yirminci yüzyıl feminizmi... sekülerlik ve spiritualizm arasında
antagonizma... spiritüel ve dini pratikler... müslümanlık
kanadında Tayyab... feminist teoloji... cadılar hareketi...]
Yeni-pagan unsurlar da teknoloji dolayımındaki siber kültürde
ortaya çıkarak insan sonrası tekno-çileciliğin çeşitli
kollarını oluşturmaktadır...]
44
... Donna Haraway başarısız bir seküler olduğunu ilan ederken...
46
Hümanizm karşıtı sağlam temellere
dayalı sekülarizm sonrası bir yaklaşım, rasyonel faillik ve
siyasi öznelliğin, aslında dindarlık üzerinden taşınabileceği
ve onun tarafından desteklenebileceği, hatta ciddi ölçüde
maneviyat taşıyabileceği yönünde bir zamanlar hiç de kabul
edilemez olan görüşü ifade etmektedir. İnanç sistemleri ve
bunların ritüelleri, eleştirel düşünce ve vatandaşlık
pratiklerine aykırı değildir belki de. Simone de Beauvoir böylesi
bir ihtimalin önerilmesinden bile huzursuz olurdu.
Oluşlara dair monist felsefem, insani
cisimleşme dediğimiz belli madde parçası da dahil olmak üzere,
maddenin zeki olduğu ve kendini örgütlediği fikrine
dayanmaktadır. ... Öznellik, daha ziyade, hâkim normlar ve
değerlerle karmaşık ve sürekli müzakereler ve böylece çoklu
hesap verebilirlik biçimleri içeren kendi kendini yaratma
(autopoiesis) ve kendini şekillendirme sürecidir.
47
... sekülarizmin içinde bulunduğu
kriz hali, modernizm öncesi dönemlerde değil, aksine geç dönem
postmodernitenin toplumsal ve siyasi ufkunda meydana gelen bir
olgudur.
48
Hümanizm sonrası, hümanizm ve
hümanizm karşıtlığı arasındaki çatışmayı sona erdiren ve
yeni alternatiflere daha olumlayıcı bir yerden bakan farklı bir
söylemsel çerçeveyi izlemektedir.
Hümanizmin krizi, modern hümanist
öznenin yapısal ötekilerinin postmodern dönemde intikam
alırcasına yeniden ortaya çıkmasıdır.
49
Çağdaş insan sonrası düşüncenin
üç temel kolu olduğunu düşünüyorum: İlki, ahlak felsefesinden
gelmektedir ve tepkisel bir insan sonrası biçimi oluşturmaktadır;
ikincisi, bilim ve teknoloji çalışmalarından gelmektedir ve
analitik bir insan sonrası biçimi oluşturmaktadır; üçüncüsü
ise bizzat benim de ait olduğum hümanizm karşıtı öznellik
felsefeleri geleneğinden gelmektedir ve eleştirel bir insan sonrası
önermektedir.
[Bilim ve teknoloji çalışmalarında]
Bu çağdaş disiplinlerarası saha, insanın konumuna dair mühim
etik ve kavramsal sorular ortaya atmaktadır, ama genellikle
öznellik kuramı çıkarımlarına dair tam bir çalışmayı
üstlenmekte isteksizdir. Bu isteksizlikten, kısmen Bruno Latour'un
epistemoloji ve öznellik karşıtı konumu sorumludur.
50
[Öznellik önemli, ama bunu
bireycilik, sabit kimlikler, değişmez mevkiler ve insanı bağlayan
ahlaki bağlara dönük evrenselci inanış içerisinden görmemek
gerekir.]
52
[Nicholas Rose'un insan sonrası
analitik çerçevesi], ... yeni Kantçı normatifliğin Foucaultcu
bir kolunu savunmaktadır. ... özneyi ilişkisel bir süreç olarak
[ele almaktadır].
53
Teknolojik başarılar ve bunların
sağladığı zenginlik karşısında duyulan gurur, ileri
teknolojilerimizin yarattığı muazzam çelişkiler ve toplumsal ve
ahlaki eşitsizlik biçimlerini görmemize mâni olmamalıdır.
54
... Hardt ve Negri (2000, 2004) veya
İtalyan Lazzarato (2004) ve Virno (2004) ekolü, bilim ve
teknolojiden uzak durmak ve öznellik analizine adadıkları
derinliği ve inceliği bu alandan esirgemek eğilimindedirler.
55
... son derece makul sivil amaçlarla
kullanılan pek çok robot ve bunların tamamının da mühim bir
ortak özelliği var: Hem operasyonel hem de ahlaki düzeyde insan
kararının rafa kaldırılmasını teknolojik olarak mümkün
kılmak.
Bir insansız hava aracı, hedefinin
saklandığını bildiği ama sivillerin de sığındığı bir
binayı bombalayabilir mi? [makine etiği]
56
[The Economics dergisinin “Ahlak ve
Makine” başlıklı sayısı, 2012]. The Economics'e göre aktif
deneyler aracılığıyla yeni bir etik yaklaşım geliştirilmelidir
ve bilhassa üç alana odaklanılmalıdır: İlk olarak, makine
yanlış yaparsa tasarımcı, programcı, imalatçı veya operatörün
hatalı sayılıp sayılmayacağını belirlemek üzere yasalar
belirlenmelidir. Sorumluluk tayin etmek, karar alma sürecinin
arkasındaki akıl yürütmeyi açıklayabilmek için ayrıntılı
bir kayıt sistemi gerekmektedir. ... İkincisi, robotlara etik
sistemler yüklendiğinde, bulundukları yargılar çoğu insana
doğru gelmelidir. İnsanların etik çıkmazlara nasıl yanıt
verdiği üzerine çalışan deneysel felsefe tekniklerinin de
yardımı dokunmalıdır. Üçüncüsü, kendi araçları üzerinden
birbirinden oldukça farklı kararlar alması muhtemel mühendisler,
etikçiler, hukukçular ve karar alanlar arasında yeni bir
disiplinlerarası işbirliği gerekmektedir.
The Economics'te özetlenen durumun
insan sonrası yanı, esas öznenin karar alma faktörü olarak
bireyleşmiş bir benlik, bir insan varsaymamasıdır. Daha ziyade,
Latour'un Aktör Ağ Kuramı'ndan çok da farklı olmayan,
transversal bir karşılıklı bağlantı veya insan ve insan olmayan
aktörlerin “montajı” tabir edebileceğim türden bir durum
öngörmektedir.
transversal iki veya daha fazla paralel doğruyu kesen doğruya verilen isim.
Birkaç çizgiyi kesen (doğru). Enine, enlemesine, çapraz(vari)...
58
“Hümanizm
adına hümanizm karşısında eleştirel bir tutum takınmak
mümkündür. Avrupamerkezcilik ve imparatorluk deneyimleri üzerinden
hümanizmin ne şekilde suistimal edildiğini öğrenen kişinin,
geçmişten edinilen muazzam dersleri özümseyecek şekilde
kozmopolit, metne ve dile bağlı farklı bir hümanizm geliştirmesi
(...) ve şimdinin çoğu sürgünde, sınırötesi ve evsiz yeni
yeni ortaya çıkan fikirlerine ve akımlarına uyumlanması
mümkündür.” Edward Said
Paul Gilroy
sömürgecilik ve faşizmi Avrupalıların Aydınlanma ideallerine
ihaneti olarak görürken...
59
Ulus devletlerin
süre giden gücü karşısında Gilroy, kölelik karşıtı hareket,
feminizm, sınır tanımayan doktorlar gibi transversal hareketlerin
olumlayıcı siyasetini savunmaktadır.
59
... ekoloji ve
çevrecilik... İnsan-olmayan veya “yeryüzüne ait” başkaları
da dahil olmak üzere, benlik ve başkaları arasında daha da
kapsamlı bir karşılıklı bağlantıya dayanmaktadır bu
hareketler.
Çevreci
alternatif, ... hem insan hem de insan olmayan çeşitliliği saygı
ihtiyacı çerçevesinde bir araya getiren yeni bütüncül bir
yaklaşımdır.
61
... bireyciliği
reddederken, görecelik ve nihilist yenilgiyi kabullenmeye karşı
eşit derecede mesafelenmek... ... çağdaş biyogenetik kapitalizm,
insan olmayanlar da dahil bütün yaşayan organizmalar arasında
tepkisel karşılıklı birbirine bağımlılığın küresel bir
biçimini üretmektedir. Bu tür bir birlik, ortak bir kırılganlık
türü olarak olumsuz olma eğilimindedir; yani, ortak tehditler
karşısında, insan ve insan olmayan çevre arasında küresel bir
birbirine bağlı olma hissidir. Önerdiğim insani etkileşimlerin
insan sonrası yeniden kompozisyonu, tepkisel kırılganlık bağıyla
aynı şey değildir. Daha ziyade, özneyi çoklu başkalarıyla
ilişkilerinin akışı içerisinde konumlandıran olumlayıcı bir
bağdır.
II.
İnsanmerkezcilik Sonrası: Türlerin
Ötesinde Yaşam
68
“Monist
evren”, madde, dünya ve insanların içsel ve dışsal karşıtlık
ilkeleri uyarınca yapılandırılmış düalist teşekküller
olmadığını öne süren Spinoza'nın temel bir kavramıdır.
Burada eleştirinin açık hedefi Descartes'ın meşhur zihin-beden
ayrımıdır
ancak Spinoza söz konusu olduğunda kavram daha da
ileri gitmektedir: Madde tektir, kendini ifade etme arzusuyla
harekete geçmektedir ve ontolojik olarak özgürdür.
69
Spinoza için
merkezi önem taşıyan maddenin birliğine yapılan vurgu, yaşayan
maddenin kendini örgütleyen veya “akıllı” yapısına dair
güncellenmiş bilimsel anlayış tarafından pekiştirilmektedir. Bu
fikirler çağdaş biyobilimler, sinirbilim, bilişsel bilimler ve
ayrıca bilgi sektöründe görülen yeni ilerlemelerle
desteklenmektedir.
73
Neoliberal piyasa
güçlerinin peşinde olduğu ve finansal olarak yatırım yaptıkları
şey, bizzat yaşayan maddenin bilgi gücüdür.
75
İçinde
bulunduğumuz toplumsal sistemde sermaye değeri oluşturan şey,
bizzat bilginin birikimi, kendisine içkin canlı nitelikleri ve
kendini örgütleme kapasitesidir.
78
Yaşamsal materyalizmin bir kolu olan
insan sonrası kuramı, insanmerkezciliğin kibrine ve insanın aşkın
bir kategori olarak 'istisna addedilmesine' karşı çıkar. Bunun
yerine, zoe'nin veya insan
olmayan vasıflarıyla yaşamın üretken ve içkin kuvvetiyle
ittifak içerisindedir. Bu da eleştirel düşünmeyi bir yana
bırakalım, düşünmenin bile ne anlama geldiğine dair ortak
anlayışımızın değişmesini gerektirir.
91
Ahlaki
ve yasal eşitliği hayvanları içerecek şekilde genişleterek
onları insanlaştırmak asil bir jest olabilir, ama içsel olarak
iki açıdan hatalıdır. İlkin, hegemonik olan insan kategorisini,
cömertçe başkalarını içerecek şekilde genişletmek,
insan/hayvan arasındaki ikili ayrımı onaylamaktır. İkincisi,
hayvanların spesifik oluşunu hepten reddetmektir; hayvanları hep
bir elden türler-ötesinin, evrensel etik değer olan empatinin
sembolü olarak ele almaktır. Bana kalırsa insan sonrası
ilişkilerde mesele, insan/hayvan kaşılıklı-ilişkisini
her birinin kimliğini
inşa eden şey olarak görmektir. Her birinin “doğasını”
hibritleştiren ve değiştiren, etkileşimlerinin ortak paydasını
öne çıkaran dönüştürücü ve sembiyotik bir ilişkidir bu.
İnsan/insan olmayan sürekliliğinin “ortamıdır” ve sözde
evrensel değerlerle niteliklere dair verili ahlaki sonuçlar olarak
değil, açık bir deney olarak keşfedilmesi gerekmektedir.
93
... teknolojinin
dolayımında ve küresel olarak temin edilebilen bir dünyada
yaşadığımızdan, üçüncü milenyum vatandaşları olan bizler
... ne natüralist temelciliği verili kabul eden bir öznellik
kuramını, ne de ekolojik boyutunu inkar eden toplumsal inşacı ve
bu yüzden de düalist bir özne kuramını [varsayabiliriz].
95
Jeomerkezli bakış
açıları ve insanların konumunun sadece biyolojik faillikten
jeolojik fail olmaya kayışı, hem öznellik hem de topluluğun
yeniden oluşturulmasını gerektirmektedir.
96
“Derin
ekoloji” vakasını ele alalım. Arne Naess ve James Lovelock'un
“Gaia” hipotezleri (1979), bütünselliğe geri dönmeyi talep
eden ve bütün bir dünyanın tek ve kutsal bir organizma olduğunu
öne süren jeomerkezli kuramlardır. Bu bütünsel yaklaşım,
farklı bakış açılarına göre zengin olsa da vitalist,
materyalist insan sonrası düşünürler nazarında son derece
sorunludur. Bütünsel kısmından ziyade toplumsal inşacı düalist
bir yönteme dayanması sorunludur. Bu da endüstrileşme karşısına
yeryüzünü, kültür karşısına doğayı, toplum karşısına
çevreyi koymasından ve kesinkes doğal düzenin tarafını
tutmasından kaynaklanmaktadır. ... bu yaklaşımın iki mahsuru
vardır. Birincisi, teknofobik vasfı, içinde yaşadığımız
dünyayı düşündüğümüzde pek de faydalı değildir. İkincisi,
paradoksal bir biçimde, aşmaya çalıştığı doğal ve imal
edilmiş arasındaki kategorik ayrımı yeniden tesis etmektedir.
97
... Spinoza'nın
monizmine atıfta bulunsa da, [Bütünsel yaklaşımın] Deleuze ve
Guattari, Foucault veya Kıta Avrupası felsefesinin diğer
kollarının çağdaş Spinoza yorumlarından açıkça uzak durması
mühimdir. Spinoza'nın zihin ve ruhun birliği fikri, bütün
yaşamlar kutsaldır ve muazzam bir saygıyı hak eder inancını
destekleyecek şekilde ele alınmaktadır. Doğal düzene tapınma,
Spinoza'nın Tanrı, insan ve doğanın birliği görüşüyle
bağlantılandırılmaktadır. İnsan ve ekolojik habitat arasındaki
uyumu, ikisinin bir tür sentezini öne sürmek üzere
vurgulamaktadır. Öyleyse, derin ekoloji özcü bir biçimde
spiritüel vasıflarla doludur.
98
Çağdaş
monizm, ... yaşamsal ve kendini örgütleyen bir madde mefhumunu ve
zoe veya dinamik ve
üretken kuvvet olarak Yaşamın insan-olmayan bir tanımını
içermektedir. “Zihnin bedenleşmesi ve bedenin de
beyinleşmesidir”.
Deleuze bu yaşamsal
enerjiden büyük hayvan ya da kozmik “makine” diye bahseder,
ancak burada mekanik yahut faydacı bir yaklaşımı yoktur.
99
Eleştirel
kuramın amacı, ortak görüşleri (doxa)
allak bullak etmektir, onlara uygun davranmak değil. Akademide bu
yaklaşım düşmanca alımlanmış olsa da, bunun cömert ve kasıtlı
bir risk alma jesti, böylece akademik özgürlük lehine bir ifade
olduğunu düşünüyorum.
Göçebe öznellik,
karmaşıklık kuramının toplumsal ayağıdır.
101
İnsan sonrası
durum, organik ve inorganik, doğmuş olan ve imal edilmiş olan, et
ve metal, elektronik devreler ve organik sinir sistemleri gibi
yapısal farklar ve ontolojik kategoriler arasındaki ayrım
çizgilerini yerinden eden bir kuvvettir.
İnsan-hayvan
ilişkilerinde olduğu üzere hamle metaforlaştırmanın
ötesindedir. Modernitede cisimleşmiş insan kapasitelerini taklit
eden, insanmerkezci araç olarak makinenin metaforik veya analog
işlevinin yerine, günümüzde bedenleri makinelere simülasyon ve
modifikasyon aracılığıyla daha yakından bağlayan daha karmaşık
bir siyasi ekonomi geçmiştir.
102
Elektronik
makineler ... büyük ölçüde maddi değildir: Bilgi ileten plastik
kutular ve metal kablolar. Hiçbir şey “temsil etmezler”, daha
ziyade açık seçik talimatlar taşır ve net bilgi şablonlarını
yeniden üretebilirler. Mikro-elektronik cazibenin esas darbesi
sinirseldir; insan bilincinin genel elektronik ağla kaynaşmasını
öne çıkarır. Çağdaş bilgi ve iletişim teknolojileri,
elektronik olarak insanın sinir sistemini dışsallaştırır ve
çiftler. Bu da algı sahamızda bir değişikliğe sebebiyet
vermiştir: Görsel temsil kiplerinin yerine duyusal-sinirsel
simülasyon kipleri geçmiştir.
... siborglar
sadece yüksek teknolojiye sahip, savaş pilotlarının, atletlerin
veya film starlarının ihtişamlı bedenlerini değil, aynı
zamanda, teknolojinin güdümündeki küresel ekonomiyi kendileri
erişim sahibi olmaksızın körükleyen, düşük ücretli dijital
proletaryayı da içermektedir.
103
Deleuze için
“organsız bedenler”, yani örgütlenmiş verimlilikten azade
olmak için insan cisimleşmesini, toplumsallaşmış üretkenliğe
endekslenişinden kurtarma projesine bağlıdır. Bu hippivari bir
duyular ayaklanması değil, iki amaca hizmet eden, ihtiyatla
üzerinde düşünülmüş bir programdır. İlkin, bedenlerimizi
kendi ayrıntılı yapıları içerisinde, doğa-kültür
sürekliliğinin bir parçası olarak yeniden düşünmeye teşebbüs
etmektedir. İkinci olarak, bedensel maddiliği, ileri kapitalizmin
yapay verimliliği ve acımasız oportünizmine taban tabana zıt
yönlere doğru yeniden oluşturma çerçevesi çizerek siyasi bir
boyut kazanmaktadır.
İnsanın
teknolojik olanla kaynaşması, hayvanlar ve gezegen habitatları
arasındaki sembiyotik ilişkiden çok da farklı olmayan yeni bir
transversal bileşim, yeni bir ekozofik birlik oluşturur.
104
...
doxa (sağduyuya
dayalı inanış) değil, praksis
(temellendirilmiş ortak proje)...
Felix Guattari'ye
göre insan sonrası durum, toplumsal, siyasi, etik boyutlar ve
bunlar arasında transversal bağlantılar içeren yeni sanal bir
toplumsal ekoloji çağrısında bulunmaktadır. Bu görüşü
açıklığa kavuşturmak üzere Guattari üç temel ekoloji öne
sürmektedir: çevresel, toplumsal ve psişik. Daha da önemlisi, bu
üçü arasında transversal bağlantılar kurulması gerektiğini
vurgulamaktadır.
105
Özne ontolojik
olarak çok seslidir. Hem çoktan edimselleştirilmiş gerçeği,
“yer yurt kazandırılmış varoluşsal alanları”, hem de hâlâ
sanal olan gerçeği, “yersiz yurtsuzlaştırılmış bedensel
olmayan evrenleri” içeren tutarlılık düzlemine dayanmaktadır.
Otopoietik (kendini
örgütleyen) ile allopoietik (başkasını örgütleyen)...
106
Guattari için
öznelliğin bir diğer adı, otopoietik öznelleşme veya kendini
şekillendirmedir, ve hem yaşayan organizmaları (kendini örgütleyen
sistemler olarak insanları) hem de inorganik maddeyi (makineleri)
içermektedir.
Bunun sonucunda,
hem zeki hem de üretken olacak şekilde makineler radikal bir
biçimde yeniden tanımlanmaktadır. Kendilerine ait bir zamansallığa
sahiptirler ve “nesiller” boyunca gelişirler: Kendi sanallıkları
ve istikballeri vardır.
107
Transversallik,
insani-olmayan veya kişisel-olmayan Yaşama kıymet veren ilişkinin,
karşılıklı bağımlılığın önceliğine dayalı bir etiğin
edimselleştirilmesidir. İşte insan sonrası siyaset olarak tabir
ettiğim şey budur.
108
wetware canlıyı
sibernetik bir organizma olarak gören bilişselliğin türettiği
bir kavram
109
Foucault'nun
zamanın anatomisi üzerinden örneklendirdiği biyoiktidardan,
moleküler zoe
iktidarın yönetimselliğine dayalı bir topluma geçiş yaptık. Bu
noktada, disiplin toplumlarından kontrol toplumlarına, panoptikon
siyasi ekonomiden tahakküm bilişimine geçiş yaptık (Haraway,
1990,92,2003).
111
[Feminist
siyaset açısından], toplumsal cinsiyet üretken ve yeniden üretime
dair kapasiteler de dahil, bedenin çoklu imkanlarının tarihsel
olarak ele geçirilme mekanizmasından başka bir şey değildir.
Dilbilimsel ve toplumsal inşacı gelenekte, queer
kuramının önerdiği üzere (Butler, 1991) bedeni yegane
tarih-ötesi iktidar matriksi hâline getirmek, sadece kavramsal bir
hatadır. İnsan sonrası monist bir siyasi ekonominin bakış
açısından iktidar, statik olarak verili değil, pragmatik bir
müdahale siyaseti ve sürdürülebilir alternatifler arayışı
çağrısında bulunan karmaşık bir etkiler akışıdır.
112
Bana kalırsa insan
sonrası etik, bizi yaşamsal, karmaşık karşılıklı ilişkiler
ağında çoklu “başkalarına” bağlayarak, öznelliğimizin
derin yapılarında yer alan Bir-olmama ilkesine katlanmaya teşvik
etmektedir. ... ilişkinin öncelliğini ve kişinin, denetimi
altında olmayan karşılaşma, etkileşim, duygulanımsallık ve
arzu akışlarının etkisinden ibaret olduğunun farkında olmayı
vurguluyorum.
114
“Aslında
insan sonrası, hümanizmin sonu anlamına gelmez. Daha ziyade belli
bir insan anlayışının sonuna işaret eder... Ölümcül olan şey
insan sonrası değil, insan sonrasını liberal hümanist bir benlik
görüşüne nakletmektir... Şablon/gelişigüzellik diyalektiği
içerisinde konumlanan ve cisimleşmemiş bilgiden ziyade cisimleşmiş
edimsellikte temellenmiş insan sonrası, insanların zeki
makinelerle birlikte telaffuz edilmesini yeniden düşünmek için
kaynaklar sunmaktadır.” Katherine Hayles, 1999
İnsanmerkezcilik
sonrası beden-makinelerin etrafındaki aldatmacanın risklerinden
biri de, çoğulcu parçalanma kisvesi altında değişmez, bütüncül
bir özne görüsünü yeniden yaratmaktır. Teknolojinin dolayımı
üzerinden aşkınlığı bir kez daha üstlenme ve yeni evrensel,
makinevari bir ethos
önerme riskiyle karşı karşıyayız. İnsan sonrası eleştirel
kuramın diliyle, hiçbir nitel kayma içermeyen nicel bir çokluk
yanılgısı üretmek anlamına gelir bu durum. Neoliberal öforiye
yaraşır bu tuzaktan kaçınmak ve bunun yerine nicel dönüşümler
sahnelemek için, hem heyecan yaratan cisimsizleşmeye hem de
hümanizm-ötesi kaçış fantezilerine ve aynı zamanda, yeniden
özcülük üzerinden tesis edilen merkezi liberal bireycilik
mefhumlarına mesafelenmeliyiz.
115
... bütüncül
öznenin evrensel değerine dair hümanist varsayımlar ... hepten
özne ihtiyacını yok sayan bilimsel güdümlü, aşırı hümanizm
sonrası biçimler...
116
Eleştirel
insanmerkezcilik sonrası, panik ve yasın ötesinde yeni bakış
açıları üreterek çalışmaya daha elverişli bir platform tesis
etmektedir.
Deleuze ve
Guattari'nin öğrettiği üzere düşünme, yeni kavramlar ve yeni
üretken etik ilişkiler icat etmeye dairdir. Bu açıdan kuram,
başat değerlerden örgütlü olarak yabancılaşma biçimidir.
Eleştirel olmaktan ziyade klinik olan insan sonrası kuram, klasik
öznellik görüleriyle göbek bağını keserek yaşamsal,
transversal, ilişkisel öznelere dair daha geniş bir görüye doğru
yol almaktadır.
III. İnsanlık-dışı: Ölümün
Ötesinde Yaşam
119
... Marcel L'Herbier'nin l'Inhumaine'i
(1924)... Fernand Léger ve Robert Mallet-Stevens'ın tasarladığı
setleriyle bu fil dışavurumcu zarafetin, konstrüktivist coşkunun
ve fütürist kendine güvenin manifestosudur.
122
Zalimlik ve şiddet dahil olmak üzere
insan-dışı vasıflar, modernist çağda bilimsel rasyo'nun mühim
bileşenleridir. [Zehirli gazlar, atom bombası, Nazilerin ırksal
arileşme kabusu, askeri amaçlara ayrılmış harcamalar, vb...]
132
Mark Halsey'nin belirttiği üzere “Bir
zamanlar tek amaç delileri, gençleri, dişileri, aylakları ve
sapkınları kontrol etmekken, son zamanlarda amaç insan-olmayanı,
inorganik olanı, atıl olanı, kısacası sözde 'doğal dünyaları'
zapturapt altına almaktır” (2006). Bu insan sonrası
zoe-siyasetidir, biyopolitik yönetimsellik değil.
133
Cisimleşmiş öznelerin temsili,
simulakrın Plato sonrası üstlendiği anlama uygun olarak skopik
olması üzerinden görsel değildir. ... Cisimleşmiş öznelerin
temsilinin yerini simülasyon almış, bu temsil şizoidleşmiş veya
içsel olarak dağınık bir hâl almıştır. ... Günümüzde
cisimleşmiş özneler, bir yandan biyogenetik taşıyıcılar, öte
yandan küresel bir nakit akışı devresinde dönüşüm hâlindeki
görsel metalar olarak artı değerleri üzerinden ele alınmalıdır.
skopi portatif tıbbi
görüntüleme cihazı;
skop kapsama alanı
134
Mesele bu hibrit ve hafif şizoid
toplumsal olguları, insan sonrası durumun insan-dışı
vasıflarının direniş noktaları olarak ele almaktır.
Foucault'nun siyasi anatomisinin temel görüşü hâlâ geçerlidir:
Biyoiktidar aynı zamanda ölümün idaresinin de içermektedir.
Diğer bir deyişle yaşamın yönetimi sorusu, aynı zamanda soyun
tükenmesini de içermektedir.
Foucault (1977) öznelliğin üretimine
dahil olan iktidar mekanizmalarının eleştirel bir incelemesini
açıkça sunar. Öznellik sadece kısıtlayıcı değili, üretken
de olan etkilerin söylemsel ve maddi dolaşım süreci olarak
tanımlar.
Thanatos-siyaseti Grek- ölüm
tanrısı. Freud un, hayatının son yıllarına doğru, cinselliğin
yanı sıra saldırganlığı da ikinci bir güdü olarak kabul
etmesinin ardından, yaşam içgüdüsü olarak tanımladığı eros
un karşısına yerleştirdiği kavram. Frankfurt okulu
teorisyenlerinden Herbert Marcuse eros'la thanatos arasındaki
çatışmayı toplumsal değişimin temeline yerleştirir.
137
nekro-politika ölümün idaresi
138
Arjun Appadurai (1998) dostları,
akrabaları ve komşuları içeren yeni savaşma biçimlerinin yeni
“etnik-soykırım şiddetine” dair keskin analizler yapmaktadır.
... “... sıradan insanların öncesinde nispeten dostluk
içerisinde yaşayabildiği -veya yaşadığı- diğer insanlara
uyguladıkları fiziksel vahşet...”
142
homo sacer elden çıkarılabilir
insanlık
Duffield (2008). iyi gelirli veya
sigortalanmış insanlarla, dar gelirli veya sigortalanmamış
insanlar arasındaki ayrım.
144
Deleuze ve Guattari için bu siyasi
faaliyetin zamansal çizgisi, oluşun sürekli zaman kipi Aion'dur,
ki hegemonik siyasi düzenin Chronos'u içerisinde veya ona karşı
işlemekten farklıdır.
145
Öldürme biçimlerinin farklı
toplumsal dağıtım ve örgütlenme biçimleri... Şiddet,
hastalıklar, yoksulluk, kazalar, savaşlar ve felaketler. ... içsel
olarak üretilen ve kendi kendine yürütülen ölme biçimleri...
İntihar, psikolojik yıkım, depresyon ve diğer psikosomatik
patolojiler
146
Kişinin ölüm üzerine bakış açısı
Yaşam üzerine varsayımlarına dayanır. Vitalist materyalist bakış
açımdan yaşam, eşzamanlı olarak boş bir kaos ve mutlak hız
veya hareket olan kozmik enerjidir.
amor fati kader sevgisi;
hayatın en üst düzeyde olumlanması, hayatın 'evet'lenmesi.
148
Ölüm her daim bilinç düzeyinde
çoktan olmuş olandır. ... Olay olarak ölümün zamanı, sadece
doğrusal ve bireyleşmiş Chronos değil, Aion'un kişisel-olmayan
sürekli şimdisi, sürekli oluştur.
149
Her birimiz fani varlıklar olmamız
hasebiyle, her daim çoktan bir “olmuş-olan”ızdır. Ontolojik
oluş itkisi olarak arzu (potentia), yaşamaya devam etmemiz için
bizi baştan çıkarır. Yeterince uzun süre idame ettirildiğinde,
yaşam alışkanlığa dönüşür. Alışkanlık, kendini tatmin
eder hâle gelirse, yaşam bağımlılık verici olur, ki bu da
zaruri veya kendinden menkul olanın tam tersidir. “Sadece bir
hayatı” yaşama, verili değil, projedir öyleyse, çünkü burada
doğal veya doğrudan bir şey yoktur.
Yaşam, esasen kendini ifade etme amacı
taşıyan arzudur ve bunun sonucunda entropik enerjiyle işler:
Amacına erer ve daha sonra çözülür; tıpkı üremek ve sonra da
ölmek için akıntıya karşı yüzen somon balığı gibi. Bu
yüzden ölme arzusu, yoğun yaşama arzusunun eşdeğeri ve bir
başka ifadesi olarak görülebilir. Gerekçe ise daha neşelidir:
Eros ve Thanatos arasında diyalektik gerilim yoktur; bu iki
teşekkül, gerçekten de kendini tamamlamaya erme amacındaki tek
bir yaşam-kuvvetidir.
150
En derinlerimizde yatan arzu, kendimize
özgü kendimizce bir ölümdür. Bu yüzden de nihayetinde
kaçındığımız şeyin peşine düşer ve sanal olarak varoluşsal
intiharlar hâlini alırız; nihilizmden değil, ölmek tabiatımızda
olduğu ve en derin arzumuz kendi ölümümüzü kendimiz tasarlamak
olduğundan.
Bilinçli düzeyde hepimiz hayatta
kalma mücadelesi içerisinde olsak da, bilinçdışı yapılarımızın
daha derininde aradığımız tek şey sessizce uzanmak ve zamanın
yaşam-olmayan sükunetinde bizi alıp götürmesine izin vermektir.
151
İçimdeki yaşam, bana ait ve hatta
liberal bireyciliğin kattığı sahiplenici, dar anlamıyla bireysel
olmadığından, kelimenin son derece kısıtlı anlamı dışında
ölüm de benim değildir. Her iki durumda da “benim”
umabileceğim tek şey, hem yaşamımı hem de ölümümü, “benin”
muktedir olduğu bütün yoğunluğu sürdürebilen bir kipte, hızda
ve tarzda işlemektir. Bu jesti otopoietik olarak tasarlayabilirim
“ben”, böylece onun özüne direnç gösterme yönlü kurucu
arzu olarak ifade ederim: buna potentia diyorum.
152
Algılanamaz-oluş temsili olmayan
olaydır, çünkü bireyleşmiş benliğin kayboluşuna
dayanmaktadır. ... her daim oluş olarak yaşamın potentia'sıdır.
Olay, olumsuzluğun hayali ekonomisinden kopan ve kişisel olmayan
ölümle dost olunmasını içeren Yaşam tarafından baştan
çıkarılmayı harekete geçirir.
153
Egonun spesifik ve son derece kısıtlı
bakış açısından bir süreç olarak ölümün hiçbir önemi
yoktur.
156
... hem kısıtlayıcı hem de üretken
iktidar (potestas ve potentia)
IV. İnsan Sonrası Beşeri
Bilimler: Kuramın Ötesinde Yaşam
160
İnsanmerkezcilik sonrası İnsan
tanımında varsayılan düşünce imgesi, öznenin yapıbozumunda
daha da ileri gitmektedir çünkü radikal ilişkiselliğe, yani
tekçi olmayan kimlikler ve çoklu ittifaklara vurgu yapmaktadır.
161
Yeni “İnsan, insan-olmayan
bağlantıları, biyolojik “beyin gücüne dayanan” mak
ine montajları ve biyolojik olmayan
“donanım” da dahil karmaşık arayüzler mevcuttur bu
bağlantılarda” (Bono vd.). 2. Bölüm'de düalist doğa-kültür
ayrımının çöktüğünü ve yerine karmaşık veri-geri besleme,
etkileşim ve iletişim transferi sistemlerinin geçtiğini gördük.
Beşeri bilimlerin son derece
insanmerkezci çekirdeği, ... bilimsel çalışmalar ve teknolojik
bilginin hâkim olduğu bu karmaşık bilgi yapılandırmaları
tarafından yerinden edilmektedir.
162
“Hiçbir materyalist zemine
indirgenemez olan insani duruma övgü ve onun etkileyici bir izahı
olan beşeri bilimler, on dokuzuncu yüzyılda Darwinciliğin yaşamda
bütün türlerin kökenine ilişkin geçerli bir bilimsel anlatı
olarak ortaya çıkması itibariyle gerileme içerisindedir. Öyleyse
görünen o ki bilim olarak insan ya insan-dışı olma kapasitesini
sergileyecek ya da bunun yerine pek bilimsel olmadan hümanist
olacak.” Sam Whimster
163
Grosz (2011) evrim kuramının,
hümanist savların içini boşalttığını, insana atfedilen
“istisnai” konumun, içinde bulunduğu şu anda ayyuka çıkan
krizin öncüllerinden olduğunu iddia etmektedir.
168
modus vivendi yaşama biçimi
170
Beşeri bilimlerle pozitif bilimler
arasındaki çokça çözümsüz ve ihtilafla dolu ilişkiye bir dizi
sağlam ve yapıcı kurumsal alternatif... iki kültür arasındaki
birbirine uygun noktaları teşhis etmek... ... beşeri bilgi ve
ampirik bilimin birbirini tamamlayan tabiatını gösteren bir dizi
temel metin...
Günümüzde iki kültür sorununa dair
bir başka bakış açısı da bilimde görselleştirmenin işlevine
odaklanmaktır.
173
Sanat ve pozitif bilimler arasında
yeni bir ilişki kurulurken, mesele, sunacak onca şeye sahip beşeri
bilimlerin, bu yeni kuramsal oyunun kurallarını belirleme yetkisine
sahip olup olmadığı veya kendi çıkarlarına en uygun olacak
şekilde tasarlanmamış kurallara uymasının beklenip
beklenmediğidir.
174
1970'lerin göstergebilim ve
dilbilimsel “dönüm noktasının” ortaya attığı -o zamandan
beri de muhafazakar akademisyenleri şoke eden ve canını sıkan-
metinsel eşitlikçilik, “incelikli” ve “katı” bilimler
arasında yeni diyaloglara ve müdahalelere yol açmıştır.
175
Göstergesel olmayan kodlar (bütün
genetik maddenin DNA'sı), duygulanımlar, cisimleşmiş pratikler ve
dilsel sahayı içeren ama onunla sınırlı olmayan diğer
performanslardan ibaret karmaşık montajlarla kesişir.
177
... insanın ve diğer türlerin
soyunun tükenmesi, böylece tarihsel insan zamanının sonu ve yine
geleceğin de sonu üzerine tefekkür ederiz. İnsan tarihi ve doğal
tarihler arasındaki ayrımın çöküşü son derece yakın zamanlı
bir olgudur.
178
... hayvan ve insan tıbbı arasındaki
ayrıştırıcı çizgiler olmaması gerektiğini iddia eden ve bu
amaçla “zoonosis” terimini sözcük dağarcığına katan Rudolf
Virchow (1821-1902)...
... hayvanlar da insanların muzdarip
olduğu kalp krizi, kanser, diyabet, astım ve arterit gibi pek çok
kronik hastalıktan muzdariptir.
187
... yaşamsal materyalizm, her şeyi
kapsayan bir yaşam kavramı değil sadece pratikler ve oluş
akışları, karmaşık montajlar ve heterojen ilişkiler öne sürer.
190
Immanuel Kant'ın ilkin 1789'da basılan
“Fakültelerin İhtilaflarına” dair klasik metni, endüstriyel
üretim modeline dayalı bir modern üniversite şablonunu
sunmaktadır. Kant üniversiteyi pratik odaklı “üst”
fakülteler, yani Hukuk, Tıp, Teknoloji ve eleştiriden sorumlu,
böylece piyasalardan ve pratik kaygılardan uzak Sanatlar, Beşeri
Bilimler ve Pozitif Bilimler'den ibaret “alt” fakültelere
ayırmıştı. Bu şablon, pek çok tarihsel değişikliğe rağmen
hâlâ oldukça geçerlidir.
Readings'e göre (1996), günümüzde
akademik yaşamın merkezi figürü profesör değil idarecidir ve
üniversite artık ulusal kimliğin direği veya ulus devletin ve
devlet aygıtının ideolojik silahı değildir.
192
... Richard Rotry (1996), akılcılığa
bunca vurgu yapılmasını “Batılı tektanrılı geleneğinin
seküler bir versiyonu” olarak eleştirir. Gerçekçilik ve gerçeğe
mütekabiliyet oldukça anlamsız kavramlar, hatta “içeriği
olmayan terimlerdir”. Çokça övülen “bilimin nesnelliği”,
Rotry'e göre aktif öznellikler-arasılığa ve toplumsal etkileşime
dayanmaktadır.
197
2012’de dünya
nüfusunun yüzde ellisinin kentlerde yaşadığı resmi kayıtlara
girdi.
200
… hem yansıttığı hem de hizmet
ettiği, yani küreselleşmiş teknoloji dolayımında, hâlâ temel
toplumsal adalet, çeşitliliğe saygı, yeni fikirlere açık olma
ve sosyallik ilkelerine sahip etnik ve dilsel olarak çeşitli bir
topluma benzeyen bir üniversiteye ihtiyacımız var.
202
“Bizzat yaratmadığımız ve yok
edilmesi de bize düşmeyen karmaşık bir entelektüel mirasın
mevcut neslinin vasilerinden başka bir şey değiliz.” Collini
Sonuç
204
… insan sonrasının, insan(lık)-dışı
olmasına nasıl mâni olabiliriz?
206
… yaşam, ne metafizik bir mefhum ne
de semiyotik bir anlamlar sistemidir; kendini ampirik edimler çokluğu
üzerinden ifade eder. Yaşam, sadece yaşam olmaklığıyla,
karmaşık somatik, kültürel ve teknolojik ağ sistemleri boyunca
yaşamsal bilgi kodları üzerinden enerji akışlarını
edimselleştirerek kendini ifade eder.
207
Her türden çoklu ilişki
kabiliyetlerimiz ve dilbilimsel göstergeyi pek çok güzergahta
aşarak, onun ötesine geçen kodlar aracılığıyla iletişim
kiplikleri üzerinden insan sonrası etik özne oluş hâlindeyiz.
210
İnsan sonrası kuram için özne,
insan olmayan (hayvan, bitki, virüs) ağına tamamen karışmış,
ona içkin transversal bir teşekküldür. Zoe-merkezli cisimleşmiş
özne, kendisini çevre veya eko-başkalarından başlayarak,
teknolojik tertibat da dahil olmak üzere, başkalarından ibaret bir
çeşitliliğe karşılıklı bağlayan bulaşıcı/viral ilişkisel
bağlantılarla çevrilidir.
Bu özcü-olmayan vitalizm dalı, …
akılcı bilincin kibrini azaltır. Peki ya bilinç, kişinin
çevresiyle ve başkalarıyla ilişkilenmesinin bilişsel bir
kipliğinden ibaretse? Hayvanların içkin teknik bilgisine nazaran,
ya bilinçli benlik temsili, narsist sanrılar ve buna bağlı olarak
da kendi şeffaflık özlemleri tarafından köreltilmişse? Ya
bilinç, nihayetinde, kendi belli belirsiz hastalığına, bu yaşama,
bu zoe’ye, hiç izin istemeden bizi harekete geçiren kişisel
olmayan kuvvete çare bulmaya muktedir değilse?
211
Etik ideal, kişinin başkalarıyla,
kendi çoklukları içerisinde, karşılıklı bağlantılarını
daha çok güçlendirme ve olumlamasını sağlayacak duygulanımsal
ve duyusal araçları edimselleştirir. İnsan sonrası oluş
sürecini tetikleyen duygulanımsal kuvvetlerin seçimi, olumsuz
tutkuların olumlu tutkulara dönüşümü aracılığıyla işleyen
neşe ve olumlama etiğince düzenlenmektedir.
.
.
.
.