.
.
.
.
Cadıların Günbatımı
BİR ANTROPOLOJİ EL KİTABI İÇİN
YAZILAR
Ahmet Güngören
Yol Yayınları, 1988 İst.
9
alan çalışması
ırkçı dünya görüşünü besleyen iki temel kaynak, “farklı”
olana hoşgörüsüzlük ve ben merkezcilik değil midir?
Arkaik ya da antik her toplumun gözünde yabancı halklar
maymun, şeytan ya da yarı insan bir ejderle özdeştir.
budunbetim etnografya
… daha birkaç yüzyıl öncesine, XVI. Yüzyıl başlarına dek,
tüm dünya haritalarında, uzak bölgelerde yaşayan topluluklar at kafalı, tek
gözlü, tek ayaklı vb. biçimlerde çizilirdi.
10
budunmerkezcilik etnosantrizm
Rönesans insanının kafasında, türdeş fakat kendi toplumundan
uzaklaşıldıkça insansal değerini yitiren, giderek yabanıllaşan bir insan imgesi
vardır. Örneğin, hümanist bir Floransalının gözünde, kendi yurttaşı
ideal-insan, Ön-Asyalı ikinci sınıf, Afrikalıysa insanlığın sınırlarında, bir
tür alt-insandır (Dipnot: A. Leroi-Gourhan, Le Geste et la Parole, I. s.14).
11
… -onların iyiliği için- onlara egemen olmak gerekir.
12
Michel Tournier’nin Robinson ve Cuma meselinden çıkarak
yazdığı romanı üstüne incelemesinde, Gilles Deleuze’ün belirttiği gibi,
“öteki”nin bulunmadığı dünya seçeneksiz bir dünyadır. Öteki, seçenek
yaratandır”.
13.
“Kurt ve kurt köpeği arasındaki fark, doğal ortamdan
özgürleşmenin simgesi olan tasmadır.” A. Leroi-Gourhan
… türler yaşlanmaz,
der bir paleantoloji ilkesi, değişir ya
da yok olurlar.
14.
André Leroi-Gourhan’ın deyişiyle, son petrol kuyusundaki son yakıt damlasıyla pişirilip son ot tutamıyla
birlikte yenen son fare…
16
… buradaki antropoloji anlayışı farklı olanın bilimi
biçiminde de tanımlanabilir; insan toplumlarını, verili bir merkezden değil de,
merkezsiz, her birini eşdeğerli gören, bir açıdan gözlemlemeye çalışan bir
‘İnsan’ bilimi…
23
Kendilerine artık etnolog ya da etnograf denilen XVIII. ve
XIX. yy. misyoner vb. araştırmacıların yorumlarının Hıristiyan, hiç değilse
Batı-merkezci bir mitolojiye dayandığını da unutmamalı.
24
etnosid : etnik
kıyım
jenosid : soykırım
25
İlkel / uygar ayrımını bir değer yargısı olarak
benimsemeyerek, bütün kültürlerin, karmaşıklık ve zenginlikleriyle, aynı
saygılı tutumla ele alınması gerekliliğini savunan görüş bilim dünyasında yaşam
hakkı kazanıyor. … Tek bir kültürün
yitişi dünyanın yoksullaştırılması anlamını taşır. (Claude Lévi-Strauss sayesinde)
26.
İlk kullanımlarının tersine, günümüzde etnografi terimi, daha çok, bir etnik topluluğun kültürü, töreleri,
aile yapısı, siyasal ilişkileri, vd. yönlerini ayrıntılı biçimde betimlemeyi amaçlayan
bir yaklaşımı belirtir. Bir toplumun yaşam biçimini gözlemleyerek, edinilen tüm
izlenimleri aktarmak biçiminde özetlenebilecek betimleyici monografi, etnografi yazınının en yaygın türüdür.
Etnolojik
yaklaşımsa, etnografik gözlemi yadsımamak, hatta bir başlangıç noktası olarak
almakla birlikte; önceden belirlenen sorunlarla sınırlandırılmış bir sorunsalla
dayalı alan araştırmasını zorunlu sayar. Bu da sıkı bir ön hazırlığı, bir
ön-araştırma dönemini gerektirir.
Bilimsel bir etnolojik çalışmanın başlangıç ilkesi
sistematik biçimde düzenlenmiş bir sorunsalın oluşturulmasıdır. Başka deyişle,
etnolog ilgi alanını sınırlandırma, gözlenecek olgular ya da aynı olgunun
farklı yönleri arasında seçim yapma zorunluluğuyla karşı karşıyadır.
31
… antropoloji(yi), etnografik verileri karşılaştırmalı
olarak inceleyen etnolojinin bir üst genelleştirme düzeyi biçiminde
tanımlamakla yetinelim.
Antropolojinin yazısız verilerle ilgilenmesi, mutlaka yazıyı
bilmeyen toplumlarla uğraşmakta ısrar etmesinden değil, Lévi-Strauss'un
deyişiyle, "araştırdığı konuların, insanların yazıya geçirmeyi uygun
bulduğu konulardan, çoğunlukla farklı olmasından" kaynaklanır.
35
… antropien'lere,
Simiens denen tüm maymun türlerinden ayrı bir canlı türü olarak bakmak gerekir.
Bunun nevro-fizyolojik sonuçlarıysa, elin alet kullanımı için serbest kalması,
tutma işlevinden bağımsızlaşan ağzın ve -beynin hacimsel gelişimiyle birlikte-
yüzün de dilin gelişimine olanak vermesidir.
Leakey-Aramburg-Copens çizelgesiyle, bir milyon yıldan
eskiye uzanan bu 'dik' duran insan (homo erectus), geçmişi en az otuzbin yıl
olarak hesaplanan biz 'düşünen insanlar'la (homo sapiens) evrimini sürdürüyor
mu? Leroi-Gourhan gibi antropologlar, bu üç kıstastan biri değişmedikçe -yani
el, çene yapısı ve dik duruş dönüşüme uğramadıkça- önemli bir anatomik değişimi
olanaklı görmüyor. 'İnsan'lığın bu üç temel kıstasından biri yitirilirse de,
zaten artık yeni bir canlı türünden söz etmek gerekecek.
37
Antropolojinin amacını -en genel hatlarıyla- insanı doğadaki
yeri içinde bir canlı türü olarak bütüncül biçimde kavramaya çalışmak şeklinde
tanımlarsak, fizik antropolojinin işlevinin de, hayvansı biçimlerden
başlayarak, insanın evrimini, anatomik ve fizyolojik değişimlerini ve bunları
belirleyen etkenleri inceleyerek bu bütüncül kavrayışa katkıda bulunmak
olduğunu söyleyebiliriz.
Bununla birlikte fizik antropoloji konusunda bir
karışıklığın varlığını da belirtmek gerekiyor. Örneğin, ABD'deki sosyal bilim
fakülteleri bünyesinde yapılan fizik antropoloji eğitimi, Avrupa üniversitelerinin
çoğunda tıp ya da biyoloji bölümlerine bağlıdır. Bu sayede modern biyolojinin
teknik ve lojistik altyapısından, bilgi birikimi ve kavramsal donanımından,
biyokimya, biyometri gibi dalların ilerlemesinden, gelişen matematik
modellerden yararlanmaktadır. Oysa biyokimya, biyometri, genetik gibi alanlara
dalarken, insanın biyolojik toplumsal ve kültürel değişkenliklerini birbirinden
soyutlanamayacağı gerçeği, toplumsal bilimlerle yakın bir ilişkiyi de zorunlu
kılar. Çünkü …, özellikle homo sapiens türünün ayırıcı özü olan sosyal ve
kültürel fenomenler, anatomik ve fizyolojik değişimleri belirler. Bu
değişimlerin incelenmesi, toplumsal kuralların, dilin, değerler sisteminin,
kısacası kültürün incelenmesinden soyutlanamaz.
40
(Levis Henri Morgan) Evliliğin karşılıklı cinsler arasında
bir ilişki olmaktan çok, toplumsal gruplar arasında bir kadın alış verişi
olduğu yönündeki saptaması, sosyal antropolojinin yöntemsel ilkesi olmuştur.
(Morgan'ın evrimci antropolojisinin günümüzde büyük ölçüde
aşılmış olduğunu belirtmek gerekir) Örneğin, göçebe çobanıl ekonominin tarımdan
önce geldiği yolundaki görüşü arkeoloji ve ekoloji çalışmalarının ortaya
koyduğu bulgular karşısında geçerliliğini yitirmiştir. Kaçınılmaz olarak
birbirini izlediğini düşündüğü evrim aşamalarıyla ilgili betimlemesiniyse
günümüzde savunan bir antropolog bulmak oldukça güçtür. Morgan, yabanıl diye
adlandırdığı aşamanın, yerini tek yönlü olarak barbarlık evresine bıraktığını,
bunu da, eski komünal örgütlenme biçimlerinin tasfiyesi, sınıfların ve devletin
ortaya çıkışıyla, uygarlık evresinin kaçınılmaz olarak izlediğini öne
sürüyordu.
43
(J.G. Frazer) Engin bilgisi ve olağanüstü sayıda veriyi
sistemleştirebilme yeteneğiyle kalıcı büyük bir katalog oluşturmasının dışında…
evrimciliğin sınırlarına gelir dayanır.
Giderek, kültürün zaman içindeki evriminin sorgulanmasından
çok, mekân içindeki dağılımının araştırılması ağırlık kazandı. Dağılımcılık
(Diffüsionism) adı altında anılan antropologlar, her kültürü doğal ortamı
içinde ele alan bir yaklaşımı benimsediler. Evrimci tarih anlayışına duyulan
kuşku, somut olaylara duyulan ilgi … bu eğilimi güçlendirdi.
44
Akıma adını veren 'dağılım' kavramı, bir kültüre ait inanç,
kurum, alet ve yöntemlerin başka bir kültürce benimsenmesi ya da 'ödünç' alınması
olgusunu tanımlamak amacıyla geliştirildi.
45
… dağılımcılık bir antropoloji akımı olarak hemen hemen
silindi. Kültürel olguların belirli noktalardan dağıldığı düşüncesi yerine,
çeşitli kültürlerin belirli durumlarda benzer seçenekler geliştirdiği görüşü
ağır basmaya başladı.
46
(Malinowski) Kültür, bir yandan maddi, bir yandan insani,
bir başka yandan da tinsel geniş bir aygıttır. Daha açık bir deyişle, her türlü
eşya ve aleti, tüketim maddelerini, çeşitli toplumsal gruplaşmaları, sanatları,
düşünce, inanç ve görenekleri düzenleyen organik kurallar bütünüdür.
İçgüdüler Edimler Doyum
Biçimleri
nefes alma gereksinimi ciğeri oksijenle doldurma dokulardaki CO'in atılması
acıkma besin
alma doyma
susama sıvı alma susuzluğun giderilmesi
cinsel açlık çiftleşme cinsel doyum
yorgunluk dinlenme kas ve sinir
enerjisinin yenilenmesi
sıkıntı etkinlik yorulma
durumu
uyku uyuma dinlenmiş olarak uyanma
idrar birikimi işeme idrarın
atılması
bağırsakların dolması dışkılama bağırsakların gevşemesi
korku tehlikeden sakınma gevşeme
acı özgül sakınma biçimi normale dönüş
Malinowski'ye göre, örgütlü karmaşık etkinlikler bile, ilk
sütunda sıralanan içgüdülere belirli ölçülerde bağımlıdır. … ilişki ters yönde
de geçerlidir: bir topluluğun kültürü de bireylerin içgüdülerini koşullandırır
ya da yönlendirir.
48
Antropolog, güdüsel eğilimleri, kültüre girmiş organik
davranış evreleri biçiminde incelemelidir.
49
Bir kültürün en doğru nesnel betimlemesi onu oluşturan kurumların
tam bir dökümünü, "örgütlenmenin bu tipik hücrelerinin" somut
analizini yapmaktır.
51
Lévi-Strauss'a göre bir toplum, birbiriyle iletişimde
bulunan bireyler ve gruplardan oluşur. Her toplumda iletişim en az üç düzeyde
gerçekleşir: bildiri iletişimi (dil), mal iletişimi (ekonomik ilişkiler) ve
kadın iletişimi (akrabalık sistemleri).
55
Lévy-Bruhl'un nitelemesiyle 'mantık öncesi' sayılagelen
'ilkel' ya da 'Yaban' düşüncenin, öncelik ya da sonralık ilişkisiyle değil,
bizim 'evcil' düşüncemizle eşdeğerli, ama kendi özgül mantığıyla ondan farklı
bir düşünce biçimi olarak tanımlanması, 'ilkel'e bakış açısında köklü bir
değişim anlamını taşır. Buna bağlı olarak, totemciliğin somut olguları
kavramlaştırmaya yönelik bir sınıflandırma yönelimi biçiminde ele alınmasını;
onda bir 'din öncesi' arayan evrimcilikten de, ilkel insanın her edimini,
biyolojik bir gereksinimin doyurulmasıyla açıklayan işlevselcilikten de kesin
bir kopuş olarak görmek gerekir: 'ilkel' denen toplumun insanı mantıksız
olmadığı gibi, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyecek kadar aşırı
mantıklı da değildir; çevresini kavrama, kavradıklarını kavramlaştırma çabasını
da gösterir.
Evrimcilik ve işlevselcilikten kopuş, bu noktayla sınırlı
kalmaz. Evrimciliğin, öğelerin incelenmesini gözardı ederek tarihsel değişimin
açıklanmasını, İşlevselciliğinse tarihle hiç ilgilenmeyerek, öğeleri ve
işlevlerini açıklamayı temel aldıkları düşünülürse; …
57
(Lévi-Strauss) "Bütün halklar, ortamlarına egemen
olmalarını sağlayan karmaşık tekniklere sahiptirler, bunları geliştirirler,
değiştirirler ya da unuturlar".
59
… Edmund Leach, Lévi-Strauss'un aşırı kuramlaştırıcı
yönelimine karşı çıkar; bu, kendi içinde tutarlı ama somuttan kopuk, somutu
açıklamayan, onun için de yanlışlığının kanıtlanması olanaksız bir
kuramlaştırma girişimidir, dolayısıyla da bilimsel geçerliliği tartışılır.
… sisteme ters düşen verileri yok saydığını, örneğin insest
tabusunun geçerli olmadığı çok sayıda tarihsel toplum bulunduğunu öne süren
Leach… insan zihnine özgü, evrensel yasalar araştırma girişimini de,
"önceden belirlenmiş bir kalıbın bütün durumlara uydurulmaya
çalışılması" biçiminde niteler…
62
(Maurice Godelier) - bir iktisadi sistemin gerçek mantığını
kavramak için, malların dolaşımı değil üretimi analiz edilmelidir.
- çeşitli üretim biçimlerinin ve malların dolaşımının
analizi; a) görünür mantığın altında yatan, derin, gizli mantığın, b) bu
olguların, tarih içinde ortaya çıkış, kendini yeniden üretiş ve yok
oluşlarının, tarihsel ve yapısal koşullarının araştırılıp bulgulanmasını
kapsayacak biçimde yapılmalıdır.
- nesnelerin değil, onlara denk düşen ilişki ve işlevlerin
araştırılması, bir toplumda üretim biçimi işlevi görenin ne olduğunun
bulgulanması gerekir.
64
(Georges Ballandier) Aslında siyasal nitelik taşıyan birçok
olgu maskelenmiş olabilir, kimi siyasal olgular (aile, sağlık, eğitim, din,
vb.) siyaset dışıymış gibi görünebilir.
66
(Kültüralizm) kuramcıları, kültürü, toplumun bireylere
empoze ettiği davranışlar sistemi…
(Ruth Benedict) Kültürü biçimleyen, bütün bireyliklerin
toplamıdır ama, kültür de bireylerin istedikleri ve yarattıkları biçimleri
aşar, onlara egemen olur.
69
Kültürel-ekolojik yaklaşım insan kültürlerini belirli
çevrelere uyum göstermeye çalışan özgül süreçler biçiminde ele alır. Her toplum
bir bütünlük olarak, daha geniş bir bütünlüğün içinde, insan, hayvan ve bitki
topluluklarının, biyolojik ve enerjetik bir karşılıklı ilişkiler sisteminde,
hepsinin bir arada varolduğu bir eko-sistem biçiminde incelenmelidir.
70
(Leroi-Gourhan) Biyolojik evrim bir özgürleşim eğiliminin
anlatımı gibidir. … Bu kavramla (özgürleşim) anlatılmak istenen, evrim süreci
içinde bedenin suda yaşamaya bağımlılıktan, başın yerde sürünme
zorunluluğundan, ellerin yürümeye yardımcı olma işlevinden, beynin de, ağzın
-tutmayla ilgili işlevi dolayısıyla- kapladığı hacimden bağımsızlaşmasına
yönelik bir eğilimin varlığı ve sürekliliğidir. … "beyni özgürleştiren
ellerdir"… İnsanın ürettiği somut aletler, yarattığı söz, dil ve
simgelerden soyutlanamaz; her ikisi de beyinde aynı temel donanıma dayanan tek
bir sürece ilişkindir. İnsanı zoolojik bağımlılıktan özgürleştiren de bu süreçtir;
giderek, homo-sapiens'in evriminin itici gücü kültürel ve etnik farklılaşım
olacaktır.
İnsan artık yalnızca zoolojik bir birey değil, aynı zamanda,
toplumsal belleğin -kültürün- yaratıcısıdır.
72
Aile ve İktidar
80
… insan bireyleri bir toplum biçiminde örgütlenmemiş
olsalar, ailenin varlığına da gerek kalmazdı.
Homo Sapiens adı verilen (günümüz insanını da kapsayan)
insan türünün tarihi, başlangıcından beri, kültürel değerlere dayalı bir
toplumsal oluşumun tarihidir; bu da zoolojik insan türünün etnik topluluklara
bölünmesi anlamını taşır. Bir çok etnik grup, bölünmeler yaratarak topluluğu
alt gruplara ayırarak ve bu gruplar arasında 'alışveriş'i zorunlu kılarak
örgütlenir. Hayvanların türlere bölünmesine öykünerek, 'kabile' de (klasik
antropologların 'klan' adını verdikleri), toplumsal gruplara bölünür. Bu modele
uygun olarak örgütlenmiş toplumlara, antropologlarca, bölümlü (seksiyonlu) ya
da parçalı (segmanter) toplumlar adının verilmesi, böyle bölünerek örgütlenme
eğiliminden kaynaklanır.
86
İnsan toplumlarının varolma ve varlığını kuşaklar boyu
sürdürebilme istencini, André Leroi-Gourhan, 'antropienler düzeyinde, beslenme
ve üreme süreçlerinin tekno-ekonomik bir bütün' olduğu savıyla formülleştirir.
Başka bir deyişle, üreme sürecini kurala bağlayan akrabalık ilişkileriyle,
beslenme gereksinimini düzenleyen üretim ilişkileri arasında zorunlu bir
bağıntı vardır. Godelier'ye göre, bir aile tipinin iç yapısını belirleyen iki
toplumsal koşul, akrabalık ilişkileri ve üretim ilişkileridir.
Bölümlü ya da parçalı adı verilen toplumlarda, akrabalık
ilişkileri üretim ilişkisi işlevi görür…
'İlkel' topluluklarda, akrabalık - iktisat - siyaset iç içe
geçmiştir.
88
Ballandier'ye göre Devlet, en basit şekliyle, bir akrabalık
grubunun topluluk üstündeki yönetim yetkesini kalıcı olarak ele geçirmesi ve
kendi istemini herkese empoze etmesiyle belirir.
Pierre Clastres'in deyişiyle, 'tarihsel toplumların tarihi,
sınıf savaşımının tarihiyse, tarihsiz denen toplumlarınki de Devlet'e karşı
savaşımın tarihidir'.
95
Genel ya da Felsefi Bir Antropoloji İçin Notlar
Bir toplumdaki olayları özgünlüğü, tekilliği ve
somutluğuyla, ayrıntılı ve nesnel biçimde betimlemek etnografinin görevidir.
Etnolojiyse karşılaştırmalı olarak, modelleri ve yapıları kurmaya, nesnel
olayların ardındaki anlamı araştırmaya yönelecektir. Zaman ve mekan içindeki
çeşitliliğiylr insanın bütüncül kavranışı antropolojinin konusudur. … genel
antropoloji… tanımı gereği sürekli tasarı durumunda kalır.
98
Genel İnsanbilim/Antropoloji … aile, toplumsal grup,
etnoloji, insan coğrafyası, kültürel ekoloji, psikanaliz, ruhbilim,
toplumbilim, demografi, iktisat, siyaset bilim, dilbilim, göstergebilim,
anlambilim, paleantoloji, prehistorya, arkeoloji, tarih, fizik antropoloji,
felsefi antropoloji…
102
Bitkilerin, bitkibilimciden bir beklentisi yokken, bireyler
ve örgütlenmiş toplum, insanbilimciden, kendi istemine uygun, her şeyi en
kestirme yoldan açıklayan çözümler bekler.
Bachelard'ın deyişiyle, nasıl her kimyager içindeki
simyagerle savaşmak zorundaysa, her toplumbilimci de, kendisinden beklenen
toplumsal peygamberlik kışkırtmasına direnmek durumundadır.
103
Etnolojik gözlem ve sosyolojik deney birbirlerini
tamamlayabilir. Aralarında yalnızca, 'hayvanların laboratuvarda incelenmesi ya
da doğal ortamlarında gözlemlenmesi' türünden bir fark vardır.
105
İnsan Doğası
106
… Fransız felsefeci Olivier Abel, … 'İnsan Doğası'nı bir
'kültürel değişmeyen' biçiminde tanımlar. Başka deyişle, insan doğası
kültürlerin çeşitliliği ve değişimleri karşısında, insanın değişmeyen özünü
kavramaya yönelik bir soyutlamadan başka bir şey değildir.
İnsan doğası kültürlerin ortak yapısıdır; ama aynı zamanda,
Doğanın bir parçasıdır ve Oliver Abel'e göre, bu nedenle, "insan
bilimleriyle doğa bilimleri arasındaki ayrım ortadan kaldırılmalıdır."
Kutsal Tören, Cadılık, Büyücülük ve Başka İlginç Olaylar
Üstüne
119
Gecenin Kızları
Kimdiler?
Margaret Murray, Penethorne Hughes gibi araştırmacılara
bakılırsa, cadılığın başlıca toplumsal tabanını eskicil pagan ianaçlara
bağlılıklarını sürdürenler oluşturuyordu.
(Cadıların çoğu kadın) Anatanrıça dinlerinin kendilerine
tanıdığı saygınlığı hala belleklerinde taşıdıkları bir dönemde, Havva Ana'nın
günahını kadınlara ödetmekte direnen Hıristiyanlığı çok çekici bulacaklarını
düşünmek aşırı iyimserlik olmaz mıydı?
120
… kolay doğum teknikleri, sezaryen gibi, kadının yaşamını
kolaylaştıran neolitik kazanımların … günah sayılıp (yasaklanması)… 'Acıyla
doğuracaksın' demişti bir kez.
121
Çıplak ve yabansı bir tepenin yamacında ateşler yakılmıştır.
(Perili yerler.. 'mazbut' insanların gelemeyecekleri güvenli
yerler.)
… bakir doğanın içinde, Doğa-Tanrıça'yla kaynaşma isteği…
… bu bilinmeyen, ıssız, yabansı bölgeler, yaradılış öncesi
-Kaos'a- ilişkin sayılırlar.
122
"Taptaze, saf ve kutsal bir dünyada yaşamak;
başlangıçta Tanrılar'ın elinden çıktığı zamanki gibi…" Mircae Elliade
126
Mircea Elliade'a göre, eriştirme töreninin (inisiyasyon)
altında yatan mantık; 'Tam İnsan' olabilmek için insanlığın kutsallığı,
tinselliği tanımayan 'doğal' halini aşmak gerektiği önkabulüne dayanır.
Eriştirme ritüeli, ölme ve yeniden-doğma sürecini içeren doğaüstü bir
serüvendir.
Cadılar'a EK
142
Her toplum sonunda kendi cadısını yaratır.
Ortadoğu çıkışlı üç büyük din her türlü büyücülüğü
yasaklayınca, Neolitik büyücül doğa dinlerinin açık ve gizli izleyicileri
'cadı' konumuna düştüler.
Avrupalılığı oluşturan kavimlerin eski pagan inanç ve
uygulamalarını, hıristiyanlaştırıldıklarının hemen ertesinde terk ettikleri
düşünülemez. … Yine de cadılık kamburu anaerkil törelerini unutmamış birtakım
kadınların sırtında kalmış gibi.
144
Büyü, en özüne indirgendiğinde, eğretileme ve
düzdeğişmecenin olağanüstü gücüne inanmakla başlar. Bu güç aracılığıyla gerçek
olayların etkilenebileceği varsayımına dayanır. Büyücü ya da cadı bu gücü
ustalıkla kullanabildiği ölçüde etkili olur.
.
.
.
.
.