.
.
ÇAĞDAŞ TÜRK SANATI
SEZER TANSUĞ
Remzi Kitabevi, 1986
İstanbul
13. yy’da resim ve heykel
uygulamaları, yaygınlığını 14. ve 15. yy’larda yitirir.
Osmanlılar’da, sanatsal
programları dinsel çevrelerin düzenlemesi olanaksızdır. Hatta yönlendirici
katkısı en az olan çevreler dinsel çevrelerdir.
Batıya yaptığı gezilerde
kralların heykellerini gören Sultan Abdülaziz 1871’de C.F. Fuller isimli bir
sanatçıya at üstünde bir heykelini yaptırmıştır. (Heykelin dökümü Viyana’da
yapılmıştır.)
27 Nisan 1873, Şeker Ahmet
Paşa… Gerçek anlamda ilk resim sergisini açıyor.
Kızların henüz Sanayi
Nefise’ye kabul edilmedikleri bir dönemde, ilgili resmi makamlara başvurarak
yoğun girişimlerde bulunan ve 1914’de bu isteklerini karşılamak üzere kurulan
İnas Sanayi Nefise mektebinin müdürlüğüne atanan Mühri Müşfik bu dönemin ilginç
bir simasıdır. Mühri Müşfik’in Türkiye’de başlattığını söyleyebileceğimiz
ilginç olaylardan biri de, ilk kez çıplak kadın modeli kız atölyesine
girmesidir.
… yüksek düzeyde resim
eğitimi yönünde umut bağlanan bir başka okul, Ankara’da 1930 tarihinde açılan
Gazi Eğitim Enstitüsü’nün resim bölümüdür.
… Ali Hadi Bara’nın Havva heykeli…
Birliğin “D Grubu” adını almasının nedeni, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti,
Sanayi Nefise (Güzel Sanatlar), Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği’nden
sonra kurulan dördüncü birlik olmasıdır. “D Grubu” sanatçıları, yurt içi ve
yurt dışı sergileriyle 1950’lere kadar önemli bir varlık göstermişler ve grubun
sözcülüğünü ressam N. Berk ve eleştirmeci Fikret Adil tarafından yapılmıştır.
Ancak öte yandan 1934 yılında “D Grubu”na Turgut Zaim ve Bedri Rahmi
Eyüboğlu’nun katılmasıyla, sanatçıların yerel motif ve temalara ilgi
gösterdikleri ve “kübist” denebilecek eğilimlerle Anadolu köylüklerinde
geometrik nakış soyutlaması arasında belli bir bağ kurmaya çalıştıkları dikkat
çeker.
Akademiye 1936 sonlarında
Fransız ressam Leopold Levy resim atölyesi şefliğine, Alman Rudolf Belling ise,
heykel atölyesi şefliğine getirilmiştir. Heykeltıraş Rodolf Belling, modern
heykeltıraşlık alanında dünyaca ünlü bir kişiliktir. Akademi reformu sırasında
şefliğe getirilen Belling, Almanya’da iken yapıtları Nazilerin hışımına
uğramıştır.. Belling için Türkiye bir sığınak durumundadır. Belling 1937 yılı
başlarında İstanbul’a gelerek, akademi heykel atölyesini yeniden organize
etmiştir. 1949’da İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde modlaj
dersi uzmanlığını da birlikte yürüten Belling, Temmuz 1954 sonunda akademiden
ayrılmış, 1966 Mayıs ayına kadar Teknik Üniversitesindeki görevini sürdürmüştür.
II. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra Almanya’da Belling’e karşı tekrar uyanan
ilgi, ülkesinde pek çok ödüllerle değerlendirilmesine yol açmıştır.
Akademiye heykel eğitimi
için getirilen diğer bir hoca Adolf von Trebenenburg’tur. Bu sanatçı iyi bir
eğitici olduğu halde, vaktinden önce kontratını feshederek, 1938-40 tarihleri
arasında iki yıl çalışıp Türkiye’yi terk etmiştir.
Büyük boyutlarda anıt
yapımı, ayrıntılı bir teknik ve uzmanlık gerektiren özel bir alan olmasaydı,
Türk sanatçılar bu işe çok daha erken bir tarihte girebilirlerdi.
(Hiçbir zaman
Müslüman-Türk sanatının evrelerini heykelden yoksun sayamayız; çünkü soyut taş
plastiğinin serbest kütle ya da kabartma tezyini nitelikte pek çok anıtsal
örneklerine sahip bulunuyoruz. Heykel ya da anıt her çağda ve her koşul altında
sadece insan figürü yapmak demek değildir.)
1931’de ilk olarak Türk
heykeltıraş Kenan Yontuç’un Çorum ve Edirne’deki Atatürk anıtlarından sonra…
Türk resim ve heykel
sanatına tarihi boyunca hiçbir güdüm programı uygulanmamıştır. Resim ya da
heykelin dinsel tapınma amaçlarına hizmet etmesi öngörülmeyen bağımsız ve özgür
bir geleneği vardır.
1954 yılında izleyicilere
“Sizin soyut sanattan çok uzak olduğunuzu sanmıyoruz, yere serdiğiniz kilimler
de soyuttur. Bizim sergimize ön yargılarla değil, açık bir şekilde gelmenizi
diliyoruz.” şeklinde bildirilerini veren “Yirmi Yeni Türk Ressamı” içinde Sadi
Öziş, Kuzgun Acar gibi genç heykelciler de var…
Heykel alanında en önemli
Türk sanatçısının, İsveç’te yaşayan İlhan Koman olduğu şüphesizdir.
Akademi atölyelerinde
uzunca bir süre Belling’in öğrencisi ve yardımcısı olan Türk heykelciler…
Hadi Bara’nın kunt hacim
anlayışını maden kullanımıyla gerçekleştirilen geometrik nitelikte bir
soyutlamaya dönüştürdüğü görülmektedir.
Gürdal Duyar … İskenderun
için yaptığı Atatürk anıtı…
Tamer Başoğlu … ODTÜ
kampüsünde beton malzemeyle gerçekleştirilen anıtı, serbestçe yukarı taşan üst
biçim oluşumlarını arşitektonik dengeli kaidesiyle taşıyan soyut bir simge
niteliğindedir.
Gürdal Duyar… Bu anıtlar
arasında müstehcen bulunarak yerinden kaldırılan iri göğüslü çıplak bir kadın
figürü olan “Karaköy” anıtı, hem yeri hem de motifi bakımından çarpıcı
olabilirdi.
… Rudolf Belling’in
kendisi soyut heykel plastiği alanında Avrupa’nın sayılı heykeltıraşlarından
biri olmasına rağmen, öğrencilerinin bu alandaki çalışmalarına pek açık
olmayışı da şaşkınlıkla karşılanan bir olgudur.
II. Dünya Savaşı
sonrasının tipik bir olgusu da, mobil (hareketli) heykellerdir (Aleksander Calder).
Soyut plastiğin fizikoşimik ve elektronik enerji kaynaklarına bağlanarak
hareket, hız, ışık ve renk değişimleri göstermeleri, Batı’da “happening” denen
süreli sanatsal gösterilerde de yer alıyordu. Türkiye’de mobil heykele
çalışılmış, fakat başarılı olunamamıştır. (yüksek sanayi ve teknoloji yok..)