.
.
.
.
.
.
“CUMHURİYET”İN
İDEOLOJİK ANLATIMI OLARAK ANIT VE HEYKEL (1923 - 1950)
Zeynep
Yasa Yaman
Sanat Dünyamız, Heykel
Özel Sayısı No:82, Kış 2002
.
.
155
Türkiye’de heykel
sanatının benimsenmesinde, …
Bu yeniden biçimle/n/me
eylemi sanatsal olduğu kadar ideolojik ve karşıt bir siyasi yeğlemenin temel
taşı olarak “modern” söyleminde odaklanmıştır.
CHP’nin ilkeleri içinde
çalışan Halkevleri…
156
Cumhuriyet yönetiminin,
“öteki”leştirdiği Osmanlı kentinden, farklı bir kent ülküsü bulunmaktadır…
Tanzimat burjuvazisinin Türkiye Cumhuriyeti’ndeki görüntüleri beğenilmezken
kuşku yok ki, Cumhuriyet için başka bir modernlik, başka tür bir aile ve yaşam
öneriliyordu.
Cumhuriyet modernizminin
kendi değerlerimizi yüceltmekle gerçekleşebileceği vurgulanıyordu.
Cumhuriyet ideolojisi,
Tanzimat’la birlikte başlayan ve Cumhuriyet’e gelinen süreçte, halkına
yabancılaşmış Osmanlı aydınına, bozulmuş ve gücünü yitirmiş yönetim anlayışına
karşı olduğunu dile getiriyordu.
157
(Cumhuriyet mimarisi ve
sanatı) Osmanlı İmparatorluğu’ndakinden farklı, yeni bir kamusal alan yaratmayı
tasarlamış ve gerçekleştirmiştir. Avrupalı uzmanlar tarafından planlanan bu
yeni kent anlayışı içinde meydanlar ve parklar kamusal yaşantının önemli
buluşma ve toplanma yerleri olarak önemseniyordu. … … hükümet konağı, Halkevi
binaları, Gazi ilkokulları, adliye, defterdarlık gibi diğer Cumhuriyet yönetimi
yapıları ile … müze
Çağdaş Türk heykel
sanatının varlığını Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde aramak
gerekecektir. (Dipnot 4: Anıt yapımı Cumhuriyet dönemine özgü bir olgu
değildir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlamıştır. Nişantaşları, şehit
pilotların ya da özgürlük kahramanlarının adına dikilen ya da projelendirilen
anıtlar heykeltıraşlar tarafından değil mimarlar tarafından düzenlenmiş ve uygulanmıştır.
(Tanzimat dönemi, Gaspare Fossati, Hatt-ı Şerif; Artin Bilezikçi, Tanzimat
Anıtı; Meşrutiyet dönemi, Mimar Vedat (Tek) Bey, Hava Şehitleri Anıtı; Mimar
Muzaffer Bey, Özgürlük Anıtı; Muzaffer Bey, Konya’da gerçekleştirilen ve bugün
üstüne Krippel’in Atatürk Anıtı’nın bulunduğu Tarım Anıtı; Sivas valisi Muammer
Bey’in Hafik’de Ermeni bir ustaya yaptırdığı Osmangazi büstü), (Dipnot 5:
Abdülaziz’in Charles Fuller tarafından at üstünde İstanbul’da yapılan heykeli
ise ilk Osmanlı padişah heykelidir.)
… yetişmiş Türk
heykeltıraşların ve teknik donanımın olmayışı… Anadolu’yu fotoğraflarla tanıtan hemen tüm
kent görüntülerinde Atatürk anıtlarının fotoğraflarına yer verilmiştir.
158
… Onun bu ifadesinde fennî noksanlar olsa bile, …
Kanonika’nın Ankara Etnoğrafya müzesinin önündeki
Atatürk atlı heykelinin hareketi ve kaidesi de aynı olmak üzere Irakta diktiği
Kral Faysal’ın atlı heykelini bir misal olarak burada söyleyebiliriz. Yalnız bu
heykelde değişen bir tek şey var, yüzler ve elbiseler.
Bundan dolayıdır ki biz, istiklâl neş’esini tatmış,
inkılâp heyecanını duymuş ve temiz hislerini bilgileriel san’at eseri haline
koyacak olan Türk san’atkârlarını selamlıyoruz…” (Anonim)
159
Ben size Türk şiirini ecnebi mi Türk mü yazmalıdır
diye bir sual sorsam bana: Ne cevap verirsiniz? (Müritoğlu)
160
(Yontuç) Atatürk, Maarif Vekiline: “Çocuk doğru
söylüyor Necati Bey” dedi. “Bu işi durdurun bizimkiler yapsınlar”.
… burada asıl vurgulanmak
istenen sanatçıların anıt ile heykeli neredeyse birbirinden ayrı birer alan
olarak algılayarak özellikle anıta “millî” bir değer yükleme eğilimleridir.
161
Ulusal kültürün modern
elemanları, eskiyi koruyan köylüye kendi imgesi yoluyla kabul ettirilmeye
çalışılmıştır.
1926 yılında kurulan Gazi
Eğitim Enstitüsü … 1963 yılına değin gerçek anlamda bir heykel eğitimi
sürdürülememiştir (Gezer:18)
164
Akademi’nin Belling’e
dayalı heykel eğitimi 1950’ye değin sürdürülmüş ve 2. Dünya Savaşı ertesine
kadar yurt dışına öğrenci gönderimi durdurulmuştur.
… Belling, 1900’ların ilk
çeyreğindeki kübist/fütürist sanat tutumunu değiştirerek ülkemizde kaldığı
yıllar içinde heykelini doğacı/gerçekçi bir biçemle sınırlamıştır. 2. Dünya
Savaşı yılları süresince Türkiye’nin de Avrupa, SSCB ve Amerika’daki
uygulamalara benzer toplumcu, yararcı bir sanat anlayışı izlemesi, özellikle
anıt uygulamalarında daha belirgin olarak ortaya çıkan “milliyetçi” tutumu,
Belling’in heykel anlayışındaki modern tavrını engellemiş olmalıdır.
165
1883’de Arkeoloji
binasının yanındaki binada eğitime başlayan Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi, bu
kurumdaki Yunan ve Roma heykelinin örneklerini tanıyor, tanıtıyor ve öğretim
için kullanıyordu.
Meşrutiyet ve Cumhuriyet
dönemlerindeki heykel etkinliklerinde bütünlük, süreklilik ve yaygınlık
görülmez. … anıt uygulamalarının çoğalması, sanatın Türkiye’de “heykel” olarak
varlığını bir ölçüde engellemiştir de denebilir.
Türkiye’deki ilk kişisel
heykel sergisini Zühtü Müritoğlu, 1932’de Alay Köşkü’nde açtı.
(1937’de) … Akademi’de
açılan 1. Heykel Sergisi (Ali Hadi Bara, Zühtü Müritoğlu, Nijat Sirel, Nusret
Suman, Sabiha Bengütaş, Ratip Aşir Acudoğlu) … bu sergi, ilk karma heykel
sergisi olarak anılmaktadır.
166
Cumhuriyet döneminin ilk
dönem kimi sanatçıları ömürleri boyunca kişisel bir sergi açmamışlardır.
Açanların çoğu ise sergi etkinliklerine 1950’li yıllarda başlamışlardır.
168
(Zühtü Müritoğlu) 1974’e
değin emeritus profesör olarak …
… 1924-1932 yılları
arasında … benzetme ustalığı ve el becerisinin sınandığı işleri yoğunluk
kazandı. … 1947-1949 yılları arasında Paris’te ‘soyut-somut’ tartışmalarını
yakından izleyerek 1950’li yıllarda ilk soyut çalışmalarına … başladı. …
1960’lardan sonra ‘Mezartaşları’ dizisi ile geometrik ve stereometrik
yanılsamayı denge olarak kullandı.
(Ali Hadi Bara) 1930’da
Türkiye’ye döndü, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde kütüphane memuru ve
asistanı olarak görev yaptı. … Yaşamı boyunca kişisel sergi açmayan Bara…
169
(Müritoğlu ve Bara)
1950’lerden sonra Akademi’deki heykel eğitimini yenileştirmelerine, soyut
anlatımlara olanak tanımalarına karşın anıt uygulamalarında figüratif ve
anlatımcı tavırlarını sürdürmüşlerdir. Bu ikilemli duruş, genel olarak
Türkiye’deki sanatçıların anıt ve heykel çalışmaları arasındaki ayrımın da bir
göstergesi niteliğindedir (Dipnot 8: Bugün hâlâ anıt uygulamalarının aynı
anlayışla ele alındığı, Atatürk anıtları ile sınırlı kaldığı izlenebilir. Çoğu
sanatçının heykel çalışmaları ile anıt uygulamaları arasındaki ayrımı
sorgulamayışında anıtın parasal bir kazanç alanı olarak görülmesinin payı
olmalıdır).
(Dipnot 14: 16. yüzyılda
Mohaç Seferi’nden dönen İbrahim Paşa, Macaristan’da gördüğü heykellere özenerek
İbrahim Paşa Sarayı’nın önüne bir heykel diktirmiş ancak bu heykel çevrenin
baskıları nedeniyle kaldırılmıştır. 1871’de at üzerinde heykelini yaptıran
Abdülaziz de kuralları yıkamamıştır.)
.
.
.
.
.
.
.