.
.
.
.
Saklı
Diyalektik: Avangard-Teknoloji-Kitle Kültürü
Andreas Huyssen
(Çev. Serdar Erener)
Defter Dergisi, 1988, sayı:7, Aralık-Ocak
55
Çoğu akademik eleştiride avangard, politikanın ve gündelik
hayatın ötesinde elit bir girişim olarak fosilleştiriliyor, oysa politikanın ve
gündelik hayatın dönüştürülmesi bir zamanlar tarihi avangardın ana projesiydi.
56
1930’lara kadar sadece sanatla sınırlı olmayıp, politik
radikalizmi de içeren avangard kavramı, tarihi olarak Fransız Devrimi’ni takip
eden devirde öne çıktı.
Avangard fikri on dokuzuncu yüzyıl boyunca politik
radikalizmle bağıntılı kaldı. ... [yüzyıl sonunda] sanatçılar ve anarşistler
burjuva toplumu ve bu toplumun hareketsiz kültürel muhafazakarlığını benzer bir
şekilde reddettiler ve hem anarşistler hem sol eğilimli bohemler, burjuva
dünyasının teorik ve pratik ayna imajı olarak gördükleri İkinci Enternasyonal
Marksizminin ekonomik ve teknolojik determinizmine ve bilimciliğine karşı
savaştılar.
58
... ne Marx ne de Engels işçi sınıfı mücadelelerinde (bırakın
avangard sanatı ve edebiyatı) kültüre hiçbir zaman büyük önem atfetmediler. ...
Lenin, sanatsal avangardı politik avangardın basit bir aracı, “bütün işçi
sınıfının politik bilinç sahibi bütün avangardı (öncüleri) tarafından harekete
geçirilen tek ve büyük Sosyal Demokrat mekanizmanın bir dişlisi ve vidası”
olarak ilan ederek, 1920’lerin başında ortaya çıkan Rus avangard sanatının daha
sonra baskı altına alınmasına ve 1934 yılında sosyalist gerçekliğin resmi
doktrin olarak kabul edilmesiyle yokedilişine kadar giden yolu açtı.
Batıda tarihi avangard daha yavaş bir ölüm yaşadı ve ölüm
nedeni ülkeden ülkeye değişti. ... Tarihi avangardın gücünü kaybedişi, esas
olarak Batıda yirminci yüzyılda yaşanan daha geniş bir kültürel değişikliğe
bağlanabilir: Tarihi avangardın çöküşüyle aynı zamanda yükselen Batı kültür
sanayiinin avangard girişimin bizzat kendisini açıkta bıraktığını söylemek
mümkün.
...1930’lardan bu yana kültürel avangardlar kendi yollarına
ayrıldılar
59
Zamanımıza uygun yeni bir politika ve kültür birliği
kurmamıza yardım edebilecek politik ve sanatsal avangard birliğini -ki
kaybolmuştur- korumaya çalışmak, hem politik hem de estetik açıdan önemli.
60
Mesele, tarihi avangardın gündelik hayatın kültürel olarak
dönüştürülmesindeki ısrarından yola çıkıp, bugünün kültürel ve politik ortamı
için strateji geliştirebilmek.
Dada, Sürrealizm, 1917 sonrası Rus avangardı gibi sanat
hareketlerinin esas amacının sanatın hayat praksisine tekrar sokulması, sanatla
gerçeklik arasındaki boşluğun kapatılması olduğu iddiası ikna edici. Bürger,
sanatla hayat arasında giderek açılan, on dokuzuncu yüzyıl estetizminde tamamen
kapatılmaz hale gelen boşluğu burjuva toplumunda sanatın mantıki bir sonucu
olarak yorumluyor. ... Ondokuzuncu
yüzyıl boyunca, sanatın gerçeklikten giderek daha çok bir kategori olarak
ayrılması ve sanatı bir zamanlar kilise ve devlet boyunduruğundan kurtaran
özerklikte ısrar, sanatı ve sanatçıları toplumun kenarlarına itmeye yaradı.
Sanat için sanat hareketinde toplumla kopuş, sanatı bir çıkmaz sokağa sürükledi
ve estetizmin en iyi temsilcileri bu gerçeği acıyla gördüler.
61
Ancak, avangardın sanat ve politika vasıtasıyla yeni bir
hayat praksisi yaratmadaki başarısızlığı, bugün avangardın yeniden
canlandırmayı, imkansız değilse bile bir hayli problemli hale getiren o tarihi
sonuçları verdi: yani, faşizmde politikanın estetize edilmesi; Batı’nın kitle
kültüründe gerçekliğin kurgulaştırılması; sosyalist gerçeklikte kurguların
gerçek olduğu iddiası ile sanat/hayat ikiliğinin sahte olumsuzlamasının olumsuzlaması.
62
Batıda bildiğimiz anlamıyla kitle kültürünü yirminci
yüzyılın teknolojisinden –mecra teknikleri kadar kamu ve özel ulaşım, ev ve
konfor teknolojilerinden- ayrı düşünmek imkansız. Kitle kültürü, seri üretime,
seri yeniden-üretime, yani farkın benzerliğe dönüştürülmesine dayanır. Bu
teknolojilerin 20. yüzyılda gündelik hayatı esaslı şekilde dönüştürdüğü genel
olarak kabul görürken, teknolojinin ve giderek teknolojiyle kuşanan hayat
tecrübesinin sanatı da radikal olarak dönüştürdüğü pek fazla bilinmiyor. Hatta,
teknolojinin, avangardın sanat/hayat ikiliğini aşma ve sanatı gündelik hayatı
dönüştürmekte kullanma girişiminde, tek değilse bile hayati bir rol oynadığı
söylenebilir. Bürger, Dada’dan itibaren avangard hareketlerin kendilerini onlardan
önceli empresyonizm, natüralizm ve kübizmden, sadece “kurumsal sanat”a
saldırarak değil, göndermeci mimetik estetikten ve onun özerk, organik sanat
eseri fikrinden radikal bir kopuşla ayırdıklarını iddia etmekle haklı. Ben daha
ileri gideceğim: Avangard sanatın doğuşunu başka hiçbir faktör teknoloji kadar
etkilemedi –ki teknoloji sadece sanatçıların sadece sanatçıların hayal gücünü
ateşlemekle kalmadı (dinamizm, makine kültü, tekniğin güzelliği, konstrüktivist
ve prodüktivist yaklaşımlar) sanat eserinin içine işledi. Sanat nesnesinin
bizzat dokusunun teknoloji ve belki de teknolojik hayal gücü tarafından
istilası, kendini en iyi kolaj, asamblaj, montaj ve fotomontaj gibi sanatsal
uygulamalarla gösteriyor; teknolojik hayal gücü asıl tatmini fotoğraf ve filmde,
yani sadece yeniden üretilmeyen, tamamen mekanik olarak yeniden üretilebilmek
için tasarlanmış sanat formlarında buldu. “Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat
Eseri” başlıklı ünlü denemesinde, tam da bu mekanik olarak yeniden üretilebilir
olmanın yirminci yüzyılda sanatın üretim, dağıtım ve algılama/tüketim
koşullarını dönüştürerek doğasını radikal olarak değiştirdiğini ilk söyleyen
Walter Benjamin’di. ... Aura’nın, sözde-doğal ve organik güzelliğin tahribi,
seri üretilebilir değil tekil sanat nesneleri yaratan sanatçıların eserlerinde
zaten vardı. Demek ki aura’nın tahribi, Benjamin’in ünlü denemesinde iddia
ettiği gibi doğrudan mekanik yeniden üretime dayanmıyordu. Aslında, sınai ve
sanatsal teknikler arasında indirgemeci bir benzetmeden kaçınmak ve mesela,
sanatta veya filmde montaj tekniği ile sınai montajı eşleştirmemek gerek.
64
Dadaist başkaldırının temelindeki teknoloji tecrübesinin
alanı, Birinci Dünya Savaşı’nın ileri derecede teknoloji kullanan savaş
alanlarıydı –bu savaşı İtalyan fütüristleri toptan özgürleşme olarak
yüceltirken, Dadaistler Avrupa burjuvazisinin çılgınlığının bir manifestosu
olarak lanetlediler. ...Dadaistler teknolojinin tahrip gücünü sanata aktardılar
ve kutsanmış burjuva yüksek kültür çevresinin, hepsi de 1914’te savaşı
kucaklayan temsilcilerine saldırganca çevirdiler. Burjuva ideolojisinin
kültürel gerçekliği sınai ve ekonomik gerçeklikten –tabii teknolojinin asıl
alanı buydu- ayırdığını hatırlarsak, Dada’nın radikal ve oyun bozan durumu daha
da berraklaşır. Araçsal akıl, teknolojik yayılma ve kâr maksimizasyonu, yüksek
kültür çevresinde hakim olan “schöner Schein” (güzel görünüş) ve
“interesseloses Wohlgefallen” (çıkar gözetmeyen zevk)’le tam zıt kutuplardı.
Tabii avangard, sanatla hayatı birleştirme girişiminde burjuva gerçeklik
kavramını, aynı derecede burjuva olan yüksek, özerk kültür nosyonuyla biraraya
getirmek istemedi. Marcuse’ün terimleriyle, gerçeklik ilkesini onaylayıcı
kültüre lehimlemek istemediler çünkü bu iki ilke birbirlerini tam da
ayrıldıkları noktada içeriyorlardı. Aksine, avangard teknolojiyi araçsal
yanından azad etti ve böylece hem ilerleme olarak teknoloji, hem de “doğal”
“özerk” “organik” sanat gibi burjuva nosyonlarını hafife almış oldu.
65
Dada’da teknoloji esas olarak burjuva yüksek kültürü ve
ideolojisiyle dalga geçmek, soyup çıplak bırakmak için kullanılıyordu ve bu
bakımdan Dada’nın anarşist darbesine uygun olarak put-kırıcı bir değer
kazanıyordu.
Politik ve kültürel devrimin teknolojiye bu yeni bakış
açısıyla birleşmesi kendini en çok LEF grubunda, prodüktivist harekette ve
proletkült’de gösterdi.
66
1917 Rusya'sının koşulları düşünüldüğünde,
prodüktivistlerin, sol fütüristlerin ve konstrüktivislerin kendi sanatsal
faaliyetlerini toplumsallaşmış sınai üretimin ufku içerisinde görmeleri
neredeyse mantıki bir sonuçtur: sanat ve emek, tarihte ilk defa baskıcı üretim
ilişkilerinden kurtulmuş olarak yeni bir ilişkiye gireceklerdi. Bu eğilimin
belki de en güzel ifadesi, Aleksey Gastev'in liderliğinde, sanat ve estetiğe
emeğin bilimsel organizasyonu fikrini sokmaya çalışan Merkezi Çalışma
Enstitüsü'nün ürünleridir. Bu sanatçıların gayesi -NEP döneminden itibaren
Parti için olduğu gibi veya sanayi ve teknolojiyi fetiş haline getiren daha
sonraki sosyalist gerçekçi pek çok eserlerde görüldüğü gibi- Rus ekonomisinde
her ne pahasına olursa olsun teknolojik ilerleme sağlamak değildi. Onların
gayesi gündelik hayatın bütün maddi, ideolojik ve kültürel kısıtlamalardan
kurtulmasıydı. İş ve zevk, üretim ve kültür arasındaki suni duvarlar
kalkmalıydı. Bu sanatçılar hayali parıltısını her geçen gün daha çok
mekanikleşen bir gündelik hayata teslim etmiş dekoratif bir sanat
istemiyorlardı. Onlar gündelik hayata hem faydalı, hem güzel olduğu için
müdahale edilecek bir sanat, bir kitle gösterileri ve kitle eğlenceleri sanatı,
bir harekete geçirici nesneler ve tavırlar sanatı, bir yaşama ve giyinme
sanatı, bir konuşma ve yazma sanatı amaçlıyorlardı. Kısaca, istedikleri
Marcuse’ün onaylayıcı sanat dediği şey değil, devrimci bir kültür, bir yaşama
sanatıydı. Onlar insan hayatının psiko-fiziksel birliğinde ısrarlıydılar ve
politik devrimin ancak gündelik hayatta bir devrimle başarılı olacağını
anlamışlardı.
67
Brecht, ve bir ölçüde geç döneminde Benjamin, modern tekniklerin
bir sosyalist kitle kültürü için kullanılabileceği umuduyla sanatta tekniği,
bilimi ve üretimi fetişleştirme eğilimi gösterdiler.
68
Bugün ister Dadaist, ister konstrüktivist veya sürrealist
olsun, avangard şok tekniklerinin anlamsızlığı ortadadır. Şokun algılamayı
değiştirmek yerine pekiştirmek için de kullanılabileceğini görmek için Jaws
veya Close Encounters of the Third King gibi Hollywood yapımlarında şokun nasıl
istismar edildiğini hatırlamak kâfi.
69
(Tarihi avangardın ç.n.) sanatsal buluşları ve teknikleri,
Hollywood filmi, televizyon, reklam, endüstri tasarımı ve mimariden
teknolojinin estetize edilmesine ve meta estetiğine, Batı “mecradan-geçer
kültürünün” bütün ifadelerinde yutulmuş ve kullanılmıştır.
Manidar olan, avangard sanat eserine ve onun gelenekle
radikal olarak kopuşuna önayak olan teknolojinin sonra avangardı gündelik
hayatta ona gerekli olan yaşama alanından yoksun bırakması. Yirminci yüzyılda
gündelik hayatı dönüştürmeyi başaran avangard değil, kültür sanayii oldu. ...
Bugün tarihi avangardın büyük umutları sanat eserlerinde değil, gündelik
hayatın dönüştürülmesine doğru giden merkezsiz hareketlerde saklı. O zaman
mesele, avangardın henüz sermayenin tahakkümüne girmemiş veya onun tarafından
uyarılan ama tatmin edilmeyen insan tecrübelerine hitap etme girişimine sahip
çıkmak. Gündelik hayatın dönüştürülmesinde estetik tecrübenin özellikle bir
yeri var çünkü. 1960’lardan bu yana kapitalist kültürün has özelliği olan o
bastırıcı yüceltmeye karşı, hayali, duyguyu ve duyumsallığı örgütlemeye en
uygun alan o.
.
.
.
.