.
.
.
.
Devrimin Zamanı
Antonio Negri, (Çev. Yavuz
Alogan), Ayrıntı Yay. İst. 2005
38
… hayal gücü zamansal
güçlerin en somutudur.
167
topos : yer, uzam (İlkçağ
Yunan Felsefesi, Aristoteles)
168
… insanın direnişi
yürütmek için bolca etiğe ihtiyaç duyduğu bir dönem.
198
… kairos kendisini kendi
telosunda içermekten başkasını yapamaz. … Klasik düşüncede kairos, poiesis ve
techne’nin [üretme, meydana getirme, yaratma, içsel değil dışsal bir ereğ
odaklanmış davranış biçimi, Poiesis’te yetkinliğe ulaşmak tekhne’yi (sanat)
sonuna dek götürmekten geçer. Aristoteles’te poiesis (yaratıcı üretim) aynı
zamanda praksis (eylem) ile karşıtlık oluşturur.], eylemin bilinçli sonuçlarını
zamanın içinde bütünleştirerek, praksis’i oluşturduğu noktadır.
208
analogia entis : Varlığın
analojisi. Özellikle Thomas Aquinas’a atfedilen bu teoriye göre, yaratılmış
düzen ile Tanrı arasında bir analoji vardır.
220
6.1 Neden maddeciliğin
tarihi yoktur? Çünkü düşünce tarihi içinde maddecilik, daima onun karşısında
zafer kazanmış olan hasmı tarafından tanımlanmıştır, yani –İktidar tarihi
içinde. Aşkın ve aşkıncılık bir tarihe sahiptir, çünkü onlar daima galiplerin
ve dolayısıyla komuta edenlerin felsefesi olmuştur. Kaybedenlerin ne uzamı, ne
geleneği vardır, ne de onlar için herhangi bir süre vardır. İktidardakilerin
felsefesi daima maddeciliğin gözleri önünde bir felaketler dizisi bırakır. Gene
de o maddeciliğe kendisini bir sorun olarak sunma izni vermek zorunda kalır.
227
Maddecilik teleolojik bir
ilerlemeyi kendi ortak tanımı içinde izlediği zaman, metafizik geleneğin
önerdiği yönün tam aksi yönünde ilerler. Platon ve Aristoteles’in
metafiziğinde, Hegelciliğin nihai tecessümleri aracılığıyla ortaya çıkan
etkilerde, teleoloji ilerici değildir. Aslında o, varlığı arche (temel, ilke,
başlangıç; Aristoteles’ten sonra ‘başlangıç + hakimiyet’) tarafından önceden
oluşturulan bir hiterarşi içinde eyleme geçirmek içi teleoloji içinde işleyen
bir arche’yi öngerektirir. Metafizik
gelenek içinde teleolojik kurgunun en açık kanıtı aynı anda hem “başlamak” hem
de “komuta etmek” anlamına gelen archein ’dir. Böylelikle teleoloji, ilkeyi
komutaya tâbi kılan ve böylelikle gelişmeden önceki sınırı ve üretimden önceki
düzeni tanımlayan teorik praksis haline gelir.
228
8.1 Maddecilikte telos
ortak varoluşun ürünüdür. O halde o önceden oluşturulmuş bir değer değil,
sonsuzun sürekli olarak ilerici üretimidir; tıpkı bir erkek çocuğun yetişkin
bir adam haline gelmesi; hayat kendi akışını tamamladıktan sonra, doğumu
izleyen ölüm gibi. Aynı şekilde yetişkin gençten daha büyük bir değeri temsil
etmez, tıpkı ölümün hayatın değerinin inkarı olmaması gibi. Tam aksine, hepsi
sonsuzdur. Benim. İşte bu kadar: Bu ve sadece bu sonsuzun Dasein (Varlık)’idir.
8.2 İnsanın hareketini ve
onun üretimini üreten ortak, Umwelt, bir değer değil, bir kaderdir. “Kader”
sözcüğü her şeyin önbelirleniminin yanı sıra talihin körlüğünden de
ayrılmalıdır; o daha çok ortağın kurucu perspektifinden yeniden
tanımlanmalıdır. İnsan’ın türsel çokluk olarak düşünülen eylemlerinin bütününe
“kader” diyeceğiz. Bu çokluk için hiçbir şey İnsan’ın sürekli olarak
değiştirdiği ölçüde ortağın varoluşunu etkileyen çevresel koşullar dışında
önvarsayılı değildir. Etik bakış açısından “kader” kendisini maddi olarak
oluşturduğu ölçüde “İnsan”ın ortak ismidir.
8.3 “Centaur”un (doğayla
kaynaşmış İnsan) kaderinden İnsan, “makine-insan”ın (kendi varlığını yapay
biçimde geliştirerek üretim içinde yüce bir nitelik kazanan İnsan) kaderinin
oluşumu aracılığıyla “insan-insan”ın (praksis aracılığıyla oluşturulan İnsan)
kaderine ulaşır. İkinci, üçüncü, n’inci doğalar… Bu çağların her birinde ortak,
ilerici biçimde farklı biçimleri varsayar.
9.2 Dünya pratik-süreduran
bir arka perde değil, bir etkinlikler bağlamı, bir kairos dokusudur. Her anla
birlikte dünya kendi bütünlüğü içinde, ortağın bir genişleme hareketi içinde
yeniden yaratılır. Bu bağlamda, kendi kaderselliği içinde insan praksisi zaten
oluşturulmuş olarak temsil edilemez; daha çok o, oluşturduğudur, yani o daima
ortak bir bağlam oluşturur.
249
Güzel, çokluğun neşesi
olarak yaşantılanır; yoksul zamanın kıyısına eğildiği zaman yaşanan, kesinlikle
tekil olan o an içinde bütün zenginliğin imgelemi ve ifadesidir. Estetik haz
daima ölçülemezlik algısında yatar; çokluk olarak yoksulun hazzı olmayan (ya da
olamayan) hiçbir sanatsal yaratı yoktur. Sonuç olarak Güçlü’nün ölçünün
tanrısallığı için diktiği anıtların yıkılması, tıpkı Güçlü’nün ölçüsüne göre
yapılmış müzelerin, tapınakların terk edilmesi gerektiği gibi, yıkılmalıdır.
.
.
.
.