.
.
.
.
Bir Fotoğraf Felsefesine
Doğru
Vilem Flusser, (Çev. İhsan
Derman), Ağaç Yay. İst. 1991
45
… bütün bu görüntüler, bir
programın içerdiği kavramlardır ve amaçları da toplumun büyüsel davranışlarını
programlamaktır.
naif gözlemci
46
(S/B fotoğaflar) Gri kuramın
rengidir. Dünya bu biçimde kuramsal olarak analiz edildiğinde onun tekrar
sentezini yapmak olası değildir. … Gridirler (S/B), dolayısıyla kuramların
görüntüleridir.
Müze nesnesi bir ‘metin’
olarak düşünüldüğünde, metnin tüm parçaları henüz ‘bulunmuş’ değildir. Yer
kürenin tüm yuvarlağı bir gün taraklanabilse ve ortaya ne var ne yok
çıkarılabilse, ve tüm bu buluntular sınıflandırılıp ‘gerçek-eşdeğer-tarih’
metni çıkarılabilse, müze bir has metne ulaşabilecektir. Ama işte bu noktada
bir müzeye ihtiyaç kalmayabilir. Çünkü tarih, bir yer’de sorunlar varsa ortaya
çıkan bir bilimdir. Sorunları olmayan’ın tarihi de olmaz. Bu durumda müze,
bizlerin bir avuntu yuvası, “hiç olmazsa”larla, “hiç yoktan”larla başlanan bir
dünyanın kurgusudur.
Aygıtlar, programlarla
çalışır ve enformatik bir toplumda gerçeğin eşdeğeri değil, kendisi bile
kendisi olmanın anlamını taşımaz. Reel gerçeklikler virtüel değerlendirmeye
alınır. Örneğin, müzenin programında ısrarla İskenderin kemikleri olduğu iddia
edilen nesnelere ya da karşımızdakinin Rodin’in gerçek yapıtları olduğu iddiası
……….. Müze nesnesi, tıpkı bir fotoğraf nesnesi gibi, ölünün yüzünden alınan
maska benzer, eşdeğer gerçeklik iddiasında bulunur. Fotografik yüzey üzerindeki
grenlerin niteliği arttıkça, fotoğraf makinesinin içerisine zerkedilen program,
eşdeğer gerçeklik yönünde geliştirildikçe, fotoğrafın gerçeklik yanılsaması
iddiası artar. Analog dünyanın puslu grenleri arasında işleyen kaynaştırıcı
programa karşılık, dijital dünyanın birim alandaki pixel miktarı, bu eşdeğerlik
yanılsaması için yeni çözümler önerecektir. Müze nesnesi üzerinde dolaşan
bakış, zaman çizgisel koordinatların bir metinle verilerek başlatıldığı tarama
sırasında, eşdeğer gerçeklik noktalarını birleştirmeye çalışacak, müze
programı, bunu, zaman içerisinde yapılan bir oyuna, bir kurguya
dönüştürecektir.
Fotoğrafın icadından çok
önce, insanlar içinde yaşadıkları dünyayı siyah ve beyaz olarak hayal
ederlerdi. Bu fotografik Manikieizme iki örnek verilebilir: Yargılar evreninden
“doğru” ve “yanlış” soyutlanır, daha sonra bu soyutlamanın üzerine Özdeşlik,
Farklılık ve Dışlanan üçüncü ile birlikte Aristo mantığı kurulur.
53
Bir sistem olarak kabul
edildiğinde doğa, ikinci termodinamik ilkesine göre, bilginin gelişerek
ayrımlaştığı bir örnek niteliğindedir. İnsan, söz konusu bu entropiye elde
ettiği, depoladığı, aktardığı ve amaçlı olarak ürettiği bilgilerle karşı koyar.
Özel olarak insani ve doğal olmayan bu yetenek, “biçimi değiştirilmiş
nesneler”den oluşan “kültür”ü sonuçlayan “ruh”tur.
54
Fotoğraf, günümüzde her ne
kadar elektromanyetik bir ortama aktarılma eğilimi gözlenebiliyorsa da
(Flusser’in bu metni kaleme aldığı yıl, 1983’tür), şimdilik yalnızca bir
yaprakçıktır. Fotoğraflar arkaik olarak bir kağıt yüzeyine bağlı kaldığı
sürece, arkaik olarak da dağıtımları devam edecektir. … Maddi yüzeye bu arkaik
bağımlılık, Etrüsk mezar freskleri veya mağara resimleri gibi eski görüntülerin
duvarlara karşı olan bağımlılığını akla getirmektedir. Ancak, fotoğrafların bu
“nesnelliği” bir yanılsamadır. Eğer yukarıda sözü edilen eski görüntülerin
dağıtılması isteniyorsa, bunların sahiplerinin değiştirilmesi gerekir. Örneğin;
söz konusu mağaraların veya mezarların alınıp satılması veya askeri olarak
işgal edilmesi gerekir. (Belki burada, bir İngiliz icadı olarak “kültür”
kavramına daha yakınız: cultivation, ele geçirme ya da doğaya hakim olma
anlamında)
63
Bir amatörün fotoğraf
albümüne baktığımızda gördüklerimiz, belli bir kişinin deneyimleri, bilgisi ve
değerleri değil, makinenin yine kendi otomatik işlevleri tarafından
gerçekleştirilmiş yetenekleridir. Örneğin; bir İtalyan seyahati, fotoğrafı
çeken kişinin makine tarafından çekim için baştan çıkarıldığı yerlerin ve
an’ların deposu haline dönüşmüştür.
64
Fotoğrafların kalıcı maddeselliği,
tarihsel olarak onlarla birlikte davranabileceğimizi gösterir. Ancak gerçekte
bunlar yalnızca törensel davranışlardır.
65
Makale, fotoğrafı
açıklamaz ancak, fotoğraf makaleyi tasvir eder. Görüntü ve metin arasındaki bu
ters ilişki, sanayi-sonrası çağın bir özelliğidir ve her tür tarihsel eylemi
olanaksız kılmaktadır.
73
… aygıtlar düşünceyi
taklit eden oyuncaklardır. Düşünürken oynayan oyuncaklardır. Ancak aygıtlar,
insanın düşünce sürecini fizyolojik ve psikolojik anlamda veya içe dönük olarak
taklit etmez. Düşünceyi kartezyen modele uygun olarak taklit eder. Descartes’in
kastettiği anlamda düşünce, açık seçik ve belirgin öğeler (kavramlar), düşünmek
ise, yine Descartes’in ele aldığı anlamda, söz konusu öğelerin bir abaküsteki
boncuklar gibi bir araya getirilmesi ile oluşan düzenleme olarak ele alınır.
Her kavram, uzayıp giden “oradaki” dünya üzerindeki bir nokta anlamındadır.
Eğer dünya üzerindeki her noktaya bir kavram uygularsak, düşünce o zaman
sınırsız bilgiye ulaşır. … Ancak uzayıp giden somut dünyadaki noktalar
aralarında boşluk bulunmadan bütünleşmekteyken, düşünce söz konusu olduğunda
kavramlar birbirlerinden boşluklarla ayrılırlar. Oradaki dünyanın büyük bir
bölümü de, söz konusu aralıklardan kaçıp gider. Descartes düşünce ağının bu yetersizliğinin,
Tanrı ve analitik geometri ile giderilebileceğine inanıyordu ancak, ümitleri
gerçekleşmedi.
Descartes’in başarısızlığa
uğradığı yerlerde de Kartezyen düşüncenin taklidi olan aygıt başarı sağladı.
Bunlar, kendi evrenleri söz konusu olduğunda sınırsız yeteneğe ve bilgiye
sahiptirler. Bu tür evrenlerde her nokta, her öğe, aygıt programındaki başka
bir öğe veya kavram ile ilişkilidir.
77
Aygıt üstüne daha fazla
gidip, eleştirdiğimizde, fotoğrafik evrenin fotoğraf makineleri ve dağıtım
aygıtının bir ürünü olduğunu ortaya çıkarırız. Daha derinlere inersek, sanayi,
tanıtım, halkla ilişkiler, politika, ekonomi, sosyal yapılar ve yönetim
kurumları türünden aygıtları keşfederiz. Bu aygıtların her biri, daha da
otomatikleşme ve diğer aygıtlara sibernetik olarak bağlanma eğilimindedir. Her
aygıt bir diğerinin programı üzerinden beslenir.
84
Temel kavramlar -görüntü,
aygıt, program ve bilişim-
Fotoğrafı konu alan her
felsefenin, bu görüngünün tarihdışı ve tarih-sonrası nedenselliğe anlık olarak
dönüş yapmak durumundayız. Örnek olarak kozmolojiyi ele alalım. Evreni, olası
olmayan bileşimlerin şansa dayalı olarak tekrarlandığı ancak gereklilik
nedeniyle olasılık yönündeki genel eğilime geri dönüşün zorunluluk kazandığı ve
olasılık bileşimleri doğrultusunda artan bir eğilimin söz konusu olduğu sistem
olarak ele alırız. Böylelikle evren bizim için anlık olarak, girdi olarak özgün
bilgilere sahip ve zorunluluktan ötürü sözkonusu bilgilerin de tesadüfe dayalı
olarak gerçekleştirilmeleri ve böylece sonuna kadar da tüketilmesi (termik
ölüm) doğrultusunda programlanmış bir aygıt durumundadır.
86
Eğer her şeyin bir nedeni
olmuşsa, her şeyin bir etkisi olacaksa ve her şey koşullanmışsa, insanın
özgürlüğü için geriye ne kalmıştır?
aygıtın aptallığını açığa
çıkarabilme olasılığı
aygıt programına insan
niyetlerinin şırıngalanabileceği olasılığı
aygıtı öngörülemeyen,
ihtimal dışı ve bilgilendirici bir şeylerin üretimine zorlamak
.
.
Vilem Flusser'in “Bir Fotoğraf Felsefesine
Doğru” adlı kitabı için hazırladığı terimler sözlüğü...
(Çev. İhsan
Derman), Ağaç Yay. İst. 1991
Alet: İnsan uzvunu taklit ederek iş gören yapı.
Aygıt: Düşünceyi taklit eden oyuncak.
Ayin: Büyüsel varoluşa uygun davranış.
Belirti
(Semptom): Anlamın ortaya
çıkış nedeni olan işaret.
Bildirişim: Olası olmayan bileşke.
Bildirme: 1. olası olmayan bileşkeler üretme, 2.
bunları nesnelere uygulama.
Birinci ve
İkinci Sektörler:
Nesnelerin üretildiği ve biçimlendirildiği alanlar.
Büyü: Ebedi döngü dünyası içinde var olma.
Çeviri: Bir koddan diğerine hareket dolayısıyla
bir evrenden diğerine sıçrama.
Değer: Olmuş olması gereken.
Deşifre Etme: bir sembolün anlamını gösterme.
Durum: Öğelerin kendilerinin değil, aralarındaki
ilişkinin anlamlı olduğu bileşke.
Endüstri
Toplumu: İnsanların
çoğunlukla makinalarla çalıştığı bir toplum.
Entropi: Olası bileşkelere doğru artan eğilim.
Evren: 1. var olan kod bileşkelerinin tümü 2. bu
bileşkelerin ortaya çıkardığı anlamların tümü.
Fotoğraf: Aygıt tarafından üretilen ve dağıtılan
yaprakçık biçimindeki görüntü.
Fotoğrafçı: Makina programının kapsamadığı bilgilerle
fotoğraf üretmeye çalışan kimse.
Gerçeklik: Ölüme kadar önümüze çıkan her şey.
Görüntü: Meydana getiren öğelerin sihirsel bir
ilişki içinde bulunduğu anlamlı yüzey.
Görüntüleştirme: Görüntü üretme ve açımlama yeteneği.
Hafıza: Bilgilerin depolandığı yer.
Harf: Yazılı işaret.
İş: Nesneleri üreten ve biçimlendiren eylem.
İşaret: Başka görüngülere atıfta bulunan görüngü.
İşleten: Birlikte ve onun bir işlevi olarak aygıtla
oynayan kimse.
Kavram: Metnin temel öğesi.
Kavramsallaştırma: Metin üretme ve açımlama yetisi.
Kod: Kurallara bağlı imgeler dizisi.
Kültürel Nesne: Biçimlendirilmiş nesne.
Makina: Bilimsel bir kuram yardımıyla insan uzvunu
taklit eden alet.
Metin: yazılı işaretler dizisi.
Metinperestlik: Yazılı işaretler tarafından kastedilen
kavramları açımlama yetersizliği, böylelikle metin'e tapınma.
Nesne: Önümüzde engel oluşturan şey.
Oyuncak: Oyun oynanan nesne.
Oynamak: Amacı kendisi olan eylem.
Otomat: Şansa dayalı olarak hareket eden bir
program uyarınca işleyen aygıt.
Program: Açık ve belirgin öğeleri olan bileşkeler
oyunu.
Putperestlik: Görüntü öğelerinin kastettikleri anlamı
ortaya çıkarma konusundaki yetersizlik, dolayısıyla görüntüye tapma.
Sanayi-Sonrası Toplum: İnsanların çoğunun üçüncü sektörde
çalıştığı toplum.
Sıradanlık: Tekrarlanan bilgi akışı dolayısıyla olası
hale gelen.
Simge: Bilinçli ve bilinçsizce sıradanlaşan işaret.
Tarama: Bir durumu açımlayan dairesel hareket.
Tarih: Kavramlara dönüştürülen düşüncelerin
doğrusal gelişimi.
Tarih Sonrası: Kavramların yeniden düşüncelere çevrimi.
Teknik Görüntü: Aygıt tarafından üretilen görüntüler.
Üçüncü Sektör: Bilginin üretildiği alan.
Üretim: Bir şeyi doğadan kültüre aktaran süreç.
*
“(not)
Organon: Alet, araç. Doğru düşünmenin aleti [Buren]; bilimsel bilgiye götüren
araç...” (Kliniğin, 187)
.
.
.
.