.
.
.
.
Platon’un Eczanesi
Jacques
Derrida
Toplumbilim
Dergisi, Ağustos 1999, Sayı:10, S.63-81. (Çev. Zeynep Direk)
Yazının
tanrısı tıbbın tanrısıdır. “Tıbbın tanrısı”: hem bir bilimin hem de gizemli
eczânın... O, hem devânın hem de zehirin tanrısıdır. Yazının tanrısı
pharmakon’un tanrısıdır. Ve Phaidros’da meydan okur gibi, tedirgin edici bir
alçakgönüllülükle krala sunduğu, bir pharmakon olarak yazıdır.
63
Buradaki
mesele hem hayır ile şer, iyi ile kötü arasındaki karşıtlık anlamında, hem de
terbiye, kamu ahlâkı ve toplumsal görgü kuralları anlamında ahlâktır.
... Bu
ahlâki kaygı, hakikat, hafıza ve diyalektikle ilgili sorudan asla ayrılamaz.
“Ancak,
yazmanın yakışık alıp almadığını, hangi koşullarda bunun yapılmasının iyi,
hangi koşullarda uygunsuz olduğunu tamıtamına bilmek meselesi... İşte
geriye bu soru kalıyor, değil mi?”
(274b)
Yazının
hakikatini –ki o, göreceğimiz gibi hakikati olmayandır- kendi başımıza,
kendimizde keşfedemeyiz. O bir bilimin nesnesi değil, sadece anlatılmış bir
hikaye, tekrarlanmış bir masaldır. ... Herşeyden önce fark edilmesi gereken
şey, ilerde yazıya yöneltilecek, bilmeden tekrar etmek suçlamasının, burada
ifade edilene ve ifade edilenin statüsünün belirlenmesine götüren başlangıcı
tanımladığıdır. Bilmeden tekrar edilerek başlar –bir mitle- yazının tanımı:
bilmeden tekrar etmek.
64
Sıra
yazıya gelince: “Ey Kral, dedi Theuth, işte bir bilgi (to mathema) ki bunun
sayesinde Mısırlılar daha bilgili ve kendi geçmişlerini hatırlamaya daha
istidatlı olacaklar (sophôterous kai mnemonikôterous): Belleğin de,
bilgilendirmenin de devâsı (pharmakon) bulundu. ...”
Ve bu
eserin kendisi bir sanat, bir işçilik, bir işlem gücüdür. Bu imal edilmiş şey
(artefactum) bir sanattır.
Onun
(Kralın) yazmaya ihtiyacı yoktur. O konuşur, söyler, emreder ve sözü kâfidir.
Sonradan, şahsi kaleminden bir katip, söylenenin bir kopyasını yazıya dökse ve
bunu bir ilave olarak, söylenene eklese de eklemese de yazı ile kaydedilen
özünde her zaman ikincildir.
65
Logos bir
zôon’dur. Bu hayvan doğar, büyür ve physis’e aittir. Dilbilim, mantık,
diyalektik ve zooloji, bunların hepsi aynı taraftadırlar.
Platon,
logos’u bir zôon olarak betimlerken, kendisinden önce, yazının kadavraya benzer
katılığıyla yaşayan sözün kıvraklığını karşı karşıya getiren bazı söz sanatı
ustalarını ve sofistleri izler: Yaşayan söz, kendisini şaşmaz bir biçimde hali
hazırdaki durumun gereklerine, mevcut bulunan muhatapların beklentilerine ve
taleplerine göre ayarlayabilir,üremesi gereken boşlukları koklayarak bulur,
aslında hem ikna etmeyi hem de denetimi ele geçirmeyi başarmışken kendisini
boyun eğmiş ve karşısındakine ayak uydurmuş gibi gösterebilir.
66
Logos
yaşayan ve canlı bir varlıktır, öyleyse dünyaya getirilmiş bir organizmadır.
Bir organizma: farklılaşmış, bir merkezi, uçları, eklemleri, bir başı ve
ayakları olan has (prope) bir vücut. Yazılı bir söylev, “uygun” (convenable)
olmak için, tıpkı yaşayan bir söylev gibi yaşamın yasalarına başeğmek
mecburiyetindedir. Logografik zorunluluk (ananké logographiké) biyolojik ya da
daha doğrusu zoolojik zorunluluğa analog olmak mecburiyetindedir. Bu olmazsa,
ne kuyruğu ne başı olabilir, değil mi? Logos’un girmiş bulunduğu riskte, yazı
yoluyla hem kuyruğunu hem başını kaybetme riskinde söz konusu olan, elbette,
yapı (structure) ve kuruluş (constitution)dur: ...
70
İzlerin
(traces) ve ilâvelerin saf oyunu gibi işleyen bu yerine geçme, ya da daha arzu
edilirse, saf gösterilerinin düzeninde, hiçbir gerçekliğin, mutlak olarak
dışsal hiçbir göndermenin (référence), hiçbir aşkın gösterilenin kenar çekmeye,
sınırlamaya, denetlemeye erişemeyeceği bu yerine geçme, ki onun “deli” olduğuna
hükmedilebilir, çünkü o, sonsuza dek, yerine geçenlerin ve yerine geçenlerin
yerine geçenlerin dilsel değiş tokuşunun ortamında bulunur, zincirinden
boşanmış bu zincirleniş hiç de az şiddetli değildir.
Osiris’in
(güneş-kral) yönetimi boyunca, aynı zamanda kardeşi olan Thot “insanları yazına
ve güzel sanatlara başlattı”, “onların düşüncelerini sabitleştirmelerine imkân
veren hiyeroglif yazını yarattı.
Thot,
kralın, babanın, güneşin, ve sözün yerini doldurabilen, yerine oynayabilen ve
onlardan, bir temsil, bir maske, bir tekrar olmak dışında ayırt edilemez
olduğundan, doğal olarak, yerine geçtiklerinin yerini tamamıyla alabilir ve tüm
özelliklerini özümseyebilirid. Eklendiği şeye onun asli özelliğiymiş gibi
eklenir ve onu ondan hemen hemen hiçbir şey ayırt edemez.
Fakat,
yer doldurmaya ve gaspa uygunluktan önce, demek mümkünse, Thot asli olarak yazı
tanrısı, Ra’nın ve dokuz tanrının kalemi, tapınak yazmanı (hiérogrammate) ve
alt-bellek kayıtçısı (hypomnétographe)dır. Göreceğimiz gibi, tam da belirtip
ortaya çıkarttığı için, yazı pharmakon’u mnémé’ye (yaşayan ve bilen belleğe)
değil fakat hypomnesis’e (tekrar-bellemeye, hatırlamaya, emanet etmeye) iyi
geldiği gibi, ...
71
Ve ölüler
hakkındaki son hüküm: cehennemde Thot, Osiris’in karşısında, ölülerin
kalplerinin-ruhlarının ağırlığını ölçer.
Zira
yazının tanrısı, söylemeye gerek bile yok, ölümün tanrısıdır. Unutmayalım ki
Phaidros’ta pharmakon’un keşfi, soluğu kesilmiş işareti yaşayan sözün yerine
geçirmekle, logos’un (yaşayan ve yaşamın kaynağı olan) babasından
vazgeçilebilirmiş gibi davranmakla, şahsı adına, cansız bir heykelden ya da bir
resimden daha fazla cevap vermemekle de vs. itham edilecektir. ... Cenaze
protokolünün başında bulunur ve özellikle de ölünün tuvaletinden sorumludur.
Ra’nın
gece temsilcisi, yıldızların arasındaki boğa olan Thot, batıya dönmüştür. Ayın
tanrısıdır, onunla özdeşleşse de, onu korusa da.
Bu
özelliklerin sistemi kaynaksal bir mantığı oyuna katar: Thot figürü, ötekisine
(baba, güneş, yaşam, söz, doğunun kaynağı, vs.) karşıttır, ama aynı zamanda,
ötekisine ilâve olur ve onun yerini doldurur. Thot figürü, tekrar ederek ya da
yer alarak, kendisine eklenir ve karşıt olur. Bu arada biçim kazanır, biçimini
hem direndiği hem de yerine geçtiği şeyden alır. O halde, kendi kendisine
karşıt hale gelir, zıttına geçer ve bu mesaj taşıyan tanrı, tam da karşıtlar
arasındaki mutlak geçişin tanrısıdır. Eğer bir özdeşliği olsaydı –ama
tamıtamına da özdeş-olmamanın tanrısıdır- ...
Öyleyse
baban-nın ötekisidir, baba, ve yerine geçmenin altüst edici hareketi. Böylece,
yazının tanrısı aynı zamanda hem babası hem oğlu hem de kendisidir.
...bu ne
kraldır ne de vale; daha çok bir tür joker, işe yarar bir gösteren
(signifiant), nötr bir kart, oyuna oyun katan.
Onun
uygunluğu uygunsuzluğudur, gitgel belirsizlik başkasının yerine geçmeye ve
oyuna izin verir.
72
Thot
hiçbir zaman mevcut değildir. Hiçbir yerde bizzat ortaya çıkmaz. Hiçbir
orada-olan onun kendi malı olarak ona ait değildir.
“İşte, Ey
Kral, dedi Theuth, bir bilgi (mathema) ki bunun sayesinde Mısırlılar daha
bilgili (sophôterous) ve kendilerini hatırlamaya (mnemonikôterous) daha
istidatlı olacaklar: bellek de (mnéemé), bilgilendirme de (sophia) devâlarını
(pharmakon) buldular.”
Bu ilaç
(medicine) faydalıdır; üretir ve onarır, biriktirir ve devâ olur, bilgiyi
arttırır ve unutkanlığı azaltır.
73
“Eczâ”dan
ve hatta “ilaç”tan farklı olarak devâ bilimin, tekniğin, terapik nedenselliğin
saydam akılcılığını dile getirir ve böylelikle, sonuçlarına hakim olunamayan
bir gücün, onu efendi ve kul ilişkisi içinde idare etmek isteyen için herzaman
şaşırtıcı bir dynamis’in sihirli erdemine yönelik çağrıyı metinden dışlar.
Bir
yandan, Platon yazıyı gizemli (occulte) bir güç ve bu yüzden de şüphe edilecek
bir şey olarak sunmak eğilimindedir. Tıpkı, biraz daha ilerde yazıyı
kıyaslayacağı resim, göz yanılsamaları, ve genel olarak mimesisin teknikleri
gibi. Kehanete, sihirbazlara, büyücülere, afsunculara (ensorceleurs) karşı
güvensizliği de iyi bilinir.
Öte
yandan, kralın repliği pharmakon’un etkililiğinin tersine çevrilebileceğini
varsayıyor: pharmakon hastalığa devâ olmak yerine onu daha da kötüleştirebilir.
Metinsellik
farklardan ve farkların farklarından inşa edilmiş olduğundan, doğası yüzünden
mutlak bir şekilde heterojendir ve onu yürürlükten kaldırmaya eğilimli güçlerle
durmaksızın uyuşur.
74
Sonra,
daha da derin bir biçimde, farmasötik devâ özünde zararlıdır çünkü yapaydır.
Burada Platon yunan geleneğini ve daha da kesinlikli olarak Cos tabiblerini
izler. Pharmakon doğal yaşama ters düşer: yalnızca hastalığın dokunmadığı
yaşama değil, hasta yaşama da, ya da daha doğrusu, hastalığın yaşamına da.
Çünkü Platon hastalığın, tabiri caizse, doğal yaşamına ve normal gelişimine
inanır. Timaeos’da doğal hastalık, hatırlarsak Phaidros’taki logos gibi,
kendine özgü normları, biçimleri, ritmleri uyarınca ve özel eklemlenişleriyle
gelişmesine müdahale edilmemesi gereken, yaşayan bir organizmayla karşılaştırılmıştır.
Kralın
yazıya karşı çıkışı, mantıksal şemasında işte budur: Yazı, belleğe katkıda
bulunmak bahanesiyle daha da unutkan kılar; bilgiyi arttırmak yerine azaltır.
Belleğin ihtiyacına karşılık vermez, belleği ıskalamayı hedefler, mnémé’yi değil,
yalnızca hypomnesis’i pekiştirir.
Platon
vücudun hareketleri içinde en iyisinin, bir şeyde içten ve kendiliğinden bir
biçimde, “o şeyin kendine özgü etkinliğiyle doğan”, doğal hareket olduğunu
ispatlamıştır:
“Tüm
hareketler arasında en iyi hareket bir şeyde kendisi tarafından meydana
getirilen harekettir, çünkü bu, düşüncenin ve evrenin hareketine en yakın
olanıdır, buna karşın, nedeni başkaları olan hareket o kadar iyi değildir,
hepsinin içinde en kötüsü de durağan haldeki vücudu kısmen ve ona yabancı bir
vasıtayla hareket ettirendir. ...”
75
“Kral
cevap verdi: “Ey Theuth, sanatların eşi benzeri bulunmaz efendisi! (O
tekhnikôtaté Theuth) bir sanatın kuruluşuna günyüzünü göstermeye muktedir adam
başkadır, bu sanatın onu kullanacaklara fayda mı, yoksa zarar mı getireceğini
takdir edebilecek olan başka. Şu saatte, işte harflerin babası olan (pater ôn
grammatôn) sen, kendilerine duyduğu sevgi dolayısıyla, onlardan yapacakları
hakiki etkinin tam aksini (tounantion) bekliyorsun! İşte bu bilgiyi elde etmenin
sonucu: harfleri öğrenenler artık belleklerini işletmeyecekleri için, ruhları
unutkan olacaktır: Yazıya güvendikleri için, etraflarındaki şeyleri dışardan,
yabancı izler sayesinde hatırlamaya çalışacaklar, içerden kendi kendilerine
hatırlayacakları yerde. O halde sen bellek için değil, hatırlama için bir devâ
buldun. Öğrenime gelince (Sophias dé); sen öğrencilerine ancak hakikate benzer
şeyleri (doxan) öğretirsin, hakikatin kendisini (aletheian) değil. Bunlar senin
harflerin sayesinde, öğretimsiz kalmalarına rağmen gırtlaklarına kadar bilgiye
gömüldüler mi, çoğu zaman hiçbir şeyi dürüst düşünemedikleri halde kendilerini
binlerce şey hakkında hüküm vermeye yetkin sanacaklardır. Sonra, gerçekten
bilgili adam değil de (anti sohôn) bilgili adam bozması (doxosophoi) oldukları
için çekilmez birşey olacaklardır!” (274e, 275b).”
Pharmakon,
ya da arzu ederseniz yazı, öyle bir yere koyulmuştur ki, hep bir daire çizer
durur: yazı bellek için yalnızca görünüşte iyidir, hareketi sayesinde, belleğin
doğru olanı bilmesinde, ona içerden yardım etmeye muktedirmiş gibi görünür.
Fakat doğrusu, yazı özsel olarak kötüdür, belleğe dışsaldır, bilim değil,
kanaat üretir, bunlar doğru kanaatler değil, görünüşle ilgili kanaatlerdir.
Pharmakon kendisini doğru gibi gösteren bir görünüşler oyunu üretir.
76
...tupoi’lerin
(yazının izleri), oarada bulunmayan psişiğin yerini alan fiziksel temsilcileri
oldukları söylenebilir mi? Daha doğrusu, yazılı izlerin (les traces écrites)
canlı olmadıkları için, physis’in düzenine ait bile olmadıklarını düşünmek
gerekecektir.
.
.
.
.