.
.
.
.
Akbaba
Franz Kafka
(Çev. Esen Tezel), Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017
İstanbul
içindekiler
Önsöz 5
Akbaba 13
Bir Açlık Sanatçısı 15
İlk Dert 31
Bir Melez 36
Şehrin Amblemi 40
Prometheus 43
Gündelik Bir Kafa Karışıklığı 44
Çakallar ve Araplar 46
On Bir Oğul 53
Akademiye Bir Rapor 61
Çin Seddi Yapılırken 76
Önsöz - Jorge Luis Borges (Çev.Mukadder
Yaycıoğlu)
6
... onunkisi, konusu bireyin Tanrı ve onun anlaşılmaz evreniyle olan
ahlaki ilişkisini anlatan bir öykü ya da öyküler dizisi olarak tanımlanabilir.
... Eyüp Kitabı’na olan yakınlığı modern edebiyat diye adlandırılan
olgudan daha fazladır. Dinsel, özellikle de Yahudi bir bilinç taşır... Kafka
yapıtlarını bir inanç eylemi gibi görüyor ve bunun insanların cesaretini
kırmasını istemiyordu. Bu nedenle dostlarından onları yok etmesini istedi.
7
İki düşünce, daha doğrusu, iki saplantı, Franz Kafka’nın yapıtlarına
yön verir. Birincisi itaat, ikincisi ise sonsuzluktur. Hemen hemen tüm roman ve
hikâyelerinde hiyerarşiler vardır ve bu hiyerarşiler sonsuzdur. [İlk romanının
kahramanı Karl Rossmann, ikincisinin Josef K. ve üçüncüsünün K.]
8
Sonsuz erteleme motifi...
Kafka’nın en tartışılmaz erdemi, dayanılmaz durumlar yaratmasıdır.
Akbaba
13
... yüzüme saldırdı, bunun üzerine ayaklarımı feda etmeyi yeğledim.
14
... gagasını ağzımdan sokarak içimin derinliklerine sapladı. Sırtüstü
düşerken onun bütün çukurları dolduran, bütün kıyıları kaplayan kanımda
boğularak kurtulamayacağını hissederek rahatladım.
Bir Açlık Sanatçısı
16
... bunu sanatının namusu yasaklardı.
20
... görünüşte son derece tatlı, gerçekteyse son derece gaddar
hanımların gözlerinin içine bakarak...
22
... ara sıra iyi yürekli biri ona acıyıp da üzerine çöken kasvetin
büyük ihtimalle açlıktan kaynaklandığını açıklamaya çalıştığında, açlık
sanatçısının, hele ki açlığın ileri safhasındaysa, bir öfke patlamasıyla
karşılık vermesi ve herkesi korkutacak şekilde, tıpkı bir hayvan gibi telleri
sarsmaya başlaması söz konusu olabiliyordu. Ama organizatörün bu tür durumlarda
zevkle uyguladığı bir cezası vardı. Bütün seyircilerin önünde açlık sanatçısı
adına özür diler, devamında da ancak açlığın yol açabileceği, dolayısıyla tok
insanların kesinlikle anlayamayacakları bir hırçınlığın yol açtığı bu
davranışın mazur görülebileceğini söylerdi; sonra da bu bağlamda lafı açlık
sanatçısının şu ana kadar kaldığından çok daha uzun süre aç kalabileceğini
belirttiği ve yine açıklama gerektiren iddiasına getirir, kendisine göre
kuşkusuz bu iddianın içinde yer alan yoğun gayreti, sağlam iradeyi, büyük
fedakârlığı över ama hemen ardından söz konusu iddiayı gösterdiği fotoğraflarla
-ki bunlar da ânında satılırdı- çürütmeye çalışırdı; çünkü fotoğraflarda,
açlığın kırkıncı gününde halsizlikten neredeyse tükenmiş vaziyette yatakta
yatan açlık sanatçısı olurdu. Gerçeğin bu gayet iyi bildiği ama her seferinde
asabını bozan yöntemle saptırılması açlık sanatçısının sabrını taşırırdı.
Açlığın vaktinden önce sona erdirilmesinin sonucu, burada sebep olarak
sunuluyordu! Bu akılsızlıkla, bu akılsızlığın egemen olduğu bir dünyayla
savaşmak imkânsızdı. Tellerin arkasında durup iyi niyetle, hevesle organizatörü
dinler ama fotoğraflar ortaya çıkar çıkmaz her seferinde telleri bırakır, içini
çekerek geri dönüp samanların üzerine çökerdi, sakinleşen seyirciler de tekrar
yaklaşıp onu seyredebilirlerdi.
23
... sonuçta, şımartılıp duran açlık sanatçısı günün birinde, artık
başka gösterilere akın etmeyi yeğleyen eğlence düşkünü kalabalık tarafından
terk edildiğini gördü.
25
Gösteriye ara verildiğinde seyirciler hayvanları görmek için ahırlara
koşarken ister istemez açlık sanatçısının önünden geçiyor ve orada kısa bir
süre duruyorlardı...
28
... ve böylece açlık sanatçısı eskiden hayal ettiği gibi aç kalmayı
sürdürüyor ve o zamanlar tahmin ettiği gibi bunu yapmakta hiç zorlanmıyor ama
hiç kimse günleri saymıyordu, hiç kimse, bizzat açlık sanatçısı bile nasıl bir
performans sergilediğini bilmiyor ve kalbi sıkışıyordu. [Bir performansın ne
zaman biteceğine karar vermek ya da vermemek -> The Square]
29
“Şurayı bir toparlayın,” dedi müdür ve açlık sanatçısını samanlarla
birlikte gömdüler. Kafese ise genç bir panter koydular.
İlk Dert
34
“Elimin altında tek bir çubuk varken nasıl yaşayabilirim ki!”
Çakallar ve Araplar
47
“Benden istediğiniz nedir çakallar?”
“Biz” dedi en yaşlı çakal, “senin kuzeyden geldiğini biliyoruz; zaten
umudumuz da buna dayanıyor. Burada, Araplarda olmayan akıl sizde var. ...”
“Böyle bir halkın arasına atılmış olmamız yeterince büyük bir
şanssızlık değil mi?”
50
“... beyim, kıymetli beyim, her şeye kadir ellerinle bu makası al ve
onların gırtlağını kes!”
“İşte beyim, bu tiyatroyu sen de gördün ve duydun,” dedi Arap ve
soyundaki çekingenliğin elverdiği ölçüde neşeli bir kahkaha attı. “Yani sen bu
hayvanların ne istediklerini biliyor musun?” diye sordum. “Tabi beyim,” dedi,
“bunu bilmeyen mi var; Araplar var olduğundan beri bu makas çölü dolaşır,
sonsuza dek de bizimle dolaşacak. Büyük iş için her Avrupalıya teklif edilir;
her Avrupalıyı bu iş için görevlendirecekleri tek kişi olarak görürler. Bu
hayvanların saçma bir umudu var; deli bunlar, gerçekten deli. Onları o yüzden
seviyoruz, onlar bizim köpeğimiz, sizinkilerden daha güzeller...”
51
Çok büyük bir yangını hem kararlılıkla hem de umutsuzca söndürmek
isteyen ve çıldırmış gibi çalışan küçük bir pompa gibi vücudundaki her kas
gerilip seğriyordu.
On Bir Oğul
53
Benim on bir oğlum var.
54
Üçüncü oğul da yakışıklıdır ama onunki benim hoşuma giden türden bir
yakışıklılık değildir. Şarkıcı yakışıklılığıdır bu; kıvrık dudaklar, hülyalı
gözler, işlemeye başlamak için fonda görülen kıvrımlı kumaşlara ihtiyaç duyan
bir kafa, fazlasıyla kabarık bir göğüs, ...
Ayrıca kendini yaşadığımız devre uzak hisseder; sanki bizim ailenin
bir parçası olmanın yanı sıra sonsuza dek kaybettiği başka bir ailesi daha
varmış gibi genellikle keyifsizdir ve hiçbir şey onu neşelendiremez.
57
Sekizinci oğlum içimde yaradır ve aslında neden böyle olduğunu
bilmiyorum. Bana yabancıymışım gibi bakar ve ben yine de bir baba olarak
kendimi ona çok yakın hissederim. ... Kendi yolunda yürüyor, benimle irtibatı
tamamen kesti... İçimden birçok kez onu geri çağırmak, ne durumda olduğunu,
neden böyle kendini babasına kapadığını ve aslında ne amaçladığını sormak geldi
ama şimdi o kadar uzakta ve aradan o kadar çok zaman geçti ki her şey böyle
kalsın daha iyi.
59
On birinci oğlum narindir, oğullarımın en güçsüzüdür ama bu güçsüzlüğü
yanıltıcıdır, ... Ama bu utanç verici bir güçsüzlük değil, yalnızca yaşadığımız
dünyada güçsüzlük sayılan şeydir.
Akademiye Bir Rapor
61
Maymun olarak geçirdiğim eski hayatım hakkında akademinize bir rapor
sunmamı isteyerek beni onurlandırdınız.
Maymunluğumun üzerinden neredeyse beş yıl geçti, bu belki takvim
üzerinde kısa ama benim yaptığım gibi oradan oraya gezmek için sonsuz uzun bir
süre... ... Köklerime, gençlik anılarıma inatla tutunmaya kalksaydım bu
başarıyı kazanmam imkânsızdı.
62
Sizin maymunluğunuz, beyler -tabii arkanızda buna benzer bir şey
bıraktıysanız-, benim olduğumdan daha uzak olamaz sizlere.
63
... eski bir maymunun insan dünyasına girip orada yerleşmek için
izlediği rota...
65
Tabii o zamanlar maymunca hissettiklerimi bugün insan kelimeleriyle
ifade ediyor ve o nedenle çarpıtıyorum ama artık eski maymun gerçekliğime
ulaşamayacak olsam da en azından anlattıklarım o gerçeklik yönündedir, bundan
kuşkunuz olmasın.
66
Bilhassa özgürlük demiyorum. O büyük her yöne doğru özgürlük duygusunu
kastetmiyorum. O duyguyu belki maymunken bilirdim ve onu özleyen insanlar
tanıdım.
67
Hayır, özgürlük istemiyordum. Sadece bir çıkış, sağa, sola, nereye
olursa olsun; başka bir talebim yoktu, bu çıkış sadece bir yanılgı da
olabilirdi, talebim küçüktü, dolayısıyla kapılacağım yanılgı da daha büyük
olmazdı.
68
Bugün geriye dönüp bakınca görüyorum ki, yaşamak istiyorsam bir çıkış
bulmak zorunda olduğumu ama bu çıkışı kaçarak bulamayacağımı en azından
sezmişim.
69
Bu insanların beni çok imrendiren bir yanı yoktu. Daha önce
bahsettiğim özgürlüğe taraftar olsaydım, kuşkusuz okyanusu bu insanların
bulanık bakışlarında yakaladığım çıkışa tercih ederdim.
72
Tekrar ediyorum: İnsanları taklit etmek bana cazip gelmiyordu; bir
çıkış aradığım için taklit ediyordum, başka bir sebeple değil.
74
Ah o ilerlemeler! O bilim ışınlarının uyanmakta olan beyne dört bir
yandan işleyişi! İnkâr etmiyorum: Bana mutluluk verdi. Ama şunu da itiraf
edeyim: Bunlara gereğinden fazla değer vermiş değilim, ... ... Özgürlüğü
seçemeyeceğim düşünülecek olursa, başka yolum yoktu.
75
Bu arada hiçbir insanın hükmünü istemiyorum, tek istediğim bilgi
aktarmak, yalnızca rapor ediyorum ve size de akademinin değerli üyeleri, sadece
rapor ettim.
Çin Seddi Yapılırken
78
Bu işe, hafife alınarak girilmiş değildi. İnşaat başlamadan elli yıl
önce, etrafı duvarla çevrilecek olan bütün Çin’de inşaat ustalığı, bilhassa
duvarcılık, en önemli ilim ilan edilmiş ve diğer her şey bununla ilişkisi
ölçüsünde tasvip edilir olmuştu.
83
Yönetim odasında -bu odanın nerede olduğunu ve orada kimin oturduğunu
sorduğum kimse bilmiyordu, hâlâ da bilinmiyor-, o odada muhtemelen bütün insan
düşünceleri ve istekleri, karşısında da insan hedefleri ve icraatları dönüp
duruyordu.
Ama parçalı inşa yalnızca mecburi bir çözümdü ve maksada uygun
değildi. ... Bugün bu konuda konuşmanın belki herhangi bir tehlikesi yok. O
zamanlar ise birçok kişinin, hatta en iyilerin bile gizli düsturu şuydu: Bütün
gücünle yönetimin talimatlarını anlamaya çalış ama sadece belli bir yere kadar,
oradan sonra kafa yormayı bırak. Çok mantıklı bir düstur ki sonraları sık sık
tekrarlanan bir karşılaştırmada başka bir yorumu da var: Kafa yormayı bırak ama
sana zarar vereceği için değil, zaten bunun sana zarar vereceği de kesin değil.
Burada ne zarardan ne de zararsızlıktan söz edilebilir. Senin durumun, nehrin
ilkbahardaki haline benzer. Nehir yükselir, güçlenir, uzun kıyılarındaki
toprağı daha güçlü besler, varlığını denize kadar korur, deniz için daha
değerli ve makbul hale gelir. -Yönetimin talimatlarına bu noktaya kadar kafa
yor.- Ama ondan sonra taşar, sınırlarını ve şeklini kaybeder, aşağı doğru
akışını yavaşlatır, amacına ters biçimde karada küçük denizler oluşturmaya
çalışır, tarlalara zarar verir ama bu genişlikte de uzun süre kalamaz, tekrar
kıyılarına çekilir ve hatta bir sonraki sıcak mevsimde feci şekilde kurur. İşte
yönetimin talimatlarına kafa yormada bu kadar ileri gitme.
85
Peki durum böyleyse, neden ... aklımız daha da uzakta, kuzeydeki
duvarda oluyor? Niçin? Bunu yönetime sorun. O bizi tanır.
86
... mandarinler [Çin İmp.’da üst düzey bürokratlara verilen ad.
yay.n.], güzel bir sabah rüyasının etkisiyle alelacele bir oturum düzenleyip
alelacele karar alır, sonra da bu kararları duyurmak için akşam vakti
davullarla halkı yataktan kaldırırlar, alınan karar sadece bir tanrı şerefine
fener alayı düzenlemek de olabilir ki bu tanrı dün beylerin yüzüne gülmüşken,
yarın, fenerler söner sönmez, karanlık bir köşede onları pataklayacaktır.
Yönetim daha ziyade öteden beri vardır, aynı şekilde seddin inşası kararı da.
92
Bu tür hadiselerden, aslında imparatorumuz filan olmadığı sonucunu
çıkarmak isteyen gerçeklerden çok uzaklaşmış sayılmaz.
.
.
.