.
.
.
.
Türkçe’de Giorgio
Agamben
1970
İçeriksiz Adam. (Çev. Kemal Atakay), Monokl Yayınları, 2019 İstanbul
1978 Çocukluk ve
Tarih: Deneyimin Yıkımı Üzerine Bir Deneme. (Çev. Betül Parlak), Kanat
Kitabevi, 2010 İstanbul
1985 Nesir Fikri.
(Çev. Fırat Genç), Metis Yayınları, 2009 İstanbul
1990 Gelmekte
Olan Ortaklık. (Çev. Betül Parlak), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul
1995 Kutsal
İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. (Çev. İsmail Türkmen), Ayrıntı
Yayınları, 2001 İstanbul
1998 Tanık ve
Arşiv: Auschwitz'den Artakalanlar. (Çev. Ali İhsan Başgül), Dipnot Yayınları,
2017 Ankara
2002 Açıklık:
İnsan ve Hayvan. (Çev. Meryem Mine Çilingiroğlu), Yapıkredi Yayınları, 2009
İstanbul
2003 Olağanüstü
Hal. (Çev. Kemal Atakay). Varlık Yayınları, 2008 İstanbul
2005
Dünyevileştirmeler. (Çev. Betül Parlak). Monokl Yayınları, 2011 İstanbul
2006 Dispozitif
Nedir? / Dost. (Çev. Ekin Dedeoğlu), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul
2008 Şeylerin
İşareti: Yöntem Üstüne. (Çev. Betül Parlak), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul
2008
Yeminin Arkeolojisi: Dilin Kutsal Ayini. (Çev.Önder Özden), Nika Yayınevi, 2020
İstanbul
2009
Çıplaklıklar. (Çev. Suna Kılıç), Alef Yayınevi, 2017 İstanbul
Yeminin
Arkeolojisi: Dilin Kutsal Ayini
(Çev.Önder Özden), Nika
Yayınevi, 2020 İstanbul
İçindekiler
Çevirenin
Notu 7
Kısaltmalar 10
Dilin
Kutsal Ayini 11
9
Aklın kavramlarının şematizmi ... metafizik ve fiziğe ait
kıyıların Styx interfusa ile iletişim kurduğu bir
andır.
Immanuel Kant
1.
11
[Yemin, Batı tarihinde
siyasal ahdin temelidir. Hıristiyanlığın başlangıcından Kilise ve Devlet
arasındaki Atama Savaşına, geç Ortaçağ “komününden” modern devletin
biçimlenmesine kadar, yemin, baş roldedir.]. [Paolo Prodi’ye göre zamanımızda
yeminin geri çevrilemez düşüşü “siyasal bir hayvan olarak insanın varoluşunun mesele
olduğu bir krize” karşılık gelir.] [Bugün kolektif yaşamımızı, bir siyasal
bedene kutsal bir biçimde bağlayan resmi ve bütüncül bir yemin olmaksızın
yaşıyorsak, bu, bilincinde olmaksızın, gerçekliğini ve anlamını henüz
kavramadığımız “yeni bir siyasal birliğin” eşiğinde bulunduğumuz anlamına
gelir.]
12
[Yemin nedir?]. Eğer yemin
siyasal iktidarın sakramenti ise*, yeminin tarihinde ve yapısında onun
böyle bir işlevle yükümlü kılınmasını olanaklı hale getiren nedir? Yaşamda ve
ölümde bütün insanların onun içinde ve onun tarafından hesap vermeye
çağrılabildiği yeminde, her anlamda belirleyici bir unsur olan, hangi
antropolojik düzlem ima edilmektedir?
* Sakrament kelimesi yemin, vaat, bağ anlamlarına gelen
Latince sakramentum kelimesinden türetilmiştir. Sakrament “kutsal şey” anlamına
gelir. Hıristiyanlar, sakramentleri kutsallaşmanın bir işareti ve aracı olarak
görürler. XII. yüzyılda yedi uygulama sakrament olarak kabul edilmiştir.
Bunlar; vaftiz, evharistiya (ekmek-şarap ayini), pekiştirme (kuvvetlendirme),
ruhbanlık, evlilik, tövbe, hastaları mesh etmedir (son yağlama).
[acikders.ankara.edu.tr; ünite 12]
2.
[Lycurgus, Leocrates’e
Karşı] [Likurgus, MÖ 800-730] “Demokrasimizi bir arada tutan güç yemindir.”
[Bu paragraflarda “yemin” hiçbir şey yaratmaz, varlığa hiçbir şey getirmez, ama
bir arada tutar ve başka bir şeyin varlığa getirdiğini korur.]
14
affirmatio onaylayan
ve garanti eden
vis etkinlik
“[Yemin] destekleyen, garanti
eden ve gösteren fakat bir şey kurmayan beyanın özgül kipliğidir. Bireysel ya
da kolektif, yemin sadece pekiştirdiği ve yasallaştırdığı bir ahtin,
antlaşmanın, deklarasyonun varlığına istinaden vardır. Anlamlı bir içeriğe
sahip olan fakat kendi başına hiçbir şey ifade etmeyen bir söz edimini hazırlar
ya da sonlandırır. Hakikatte, içeriği değişken olmakla beraber bazen ellerin
kullanıldığı bir ritüelle tamamlanan sözsel törendir. İşlevi, ortaya çıkardığı
onaylamaya değil, telaffuz edilen kelime ile onun çağrıştırdığı kudret arasında
kurduğu ilişkiye dayanır.” [Benveniste]
3.
15
[Samuel Pufendorf] ...
yeminin, sadece insanlar arasındaki ahit ve anlaşmaları değil, fakat daha genel
anlamda dilin kendisini teyit etme ve garanti altına alma [kapasitesine vurgu
yapar].
4.
18
… yeminde mesele olan, yalnızca köken itibariyle sadece
bir vaadin ya da bir teyidin doğruluğunun garantisi olmayıp aynı zamanda bugün
bu adla bildiğimiz kurumun, insan dilinin tutarlılığı ve “konuşan hayvanlar”
olarak insanların doğaları ile ilgili daha arkaik bir döneme ait hatıralarını
barındırmasının söz konusu olması da mümkündür. Önlenmesi gereken “musibet”
sadece insanların güvenilmezliklerine, sözlerine sadık kalamamasına değil fakat
dilin kendisine, kelimelerin kendilerindeki şeyleri ifade etme kapasitesine ve
insanların konuşan varlıklar olarak sözlerinin koşulunu beyan etme becerisine
ait bir zayıflıktı.
6.
22
herkos kuşatma, bariyer, bağ
horkos kutsallaştırıcı nesneyi güçle tutmak
[yemin]
Horkos, çeşitli
şekillerde Styx’in sularında, kahramanın asasında ya da kurbanın
bağırsaklarında cisimleşen “Kutsal Töz”dür. [Yemini dile getiren kişi “kutsal
töz”le ilişkiye geçer. “Yemin etmek, bu nedenle, en korkunç türden dini
güçlerin alanına girmektir” (Louis Gernet).
25
[kutsalın ilkselliği paradigması] … “her zaman ve her yerde söz konusu
olan, onay ile kutsal bir şey arasında bir ilişki kurmaktır… Hedef her yerde
aynı kalır, yani onay ve kutsal töz arasında bir ilişki kurmak” (Bickermann).
7.
26
[bilinmeyen bir nesneyi
tanımlamak ya da kullanımını açıklayamadığımız için başvurduğumuz terimler..] [mana, zımbırtı, şey, cebirsel semboller,
vb.] … onların tek işlevi, gösteren ile gösterilen arasındaki boşluğu
doldurmaktır…
27
[mitoloji, dilin neden olduğu
bilincin bir “hastalığı”dır. Levi-Strauss, Max Müller]
8.
28
... hukukun ve dinin ayrılmaz
bir şekilde görüldüğü “hukuk öncesi”ni (pre-droit)... ... ilksel
ayrışmamışlık...
Hukuk öncesi, tıpkı din
öncesinin yalnızca tarihsel olarak bildiğimiz, daha ilkel bir din (mana)
olmayışı gibi, sadece “ilksel” bir yasa değildir; tam tersine, din ve hukuk terimlerini
es geçecek bir x terimini düşünmek daha uygundur. X terimini tanımlayabilmek
için din ve hukuk olarak tanımlamaya alışkın olduğumuz yüklemlerin
atfedilmesini askıya alan bir tür arkeolojik epoché uygulayarak en
azından geçici olarak her türlü önlemi ortaya koymalıyız.
9.
30
... (MÖ altıncı yy’ın sonlarına tarihlenen)
Dvenos vazosunda kaydedildiği gibi, yemin kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde
vaat içeren bir formül olarak hukuksal bir karakterde ortaya çıkmaktadır... ...
yemini az ya da çok dinsel, az ya da çok hukuki olarak tanımlamak için hiçbir
nedenimiz bulunmamaktadır.
[Yunan geleneği] ... tanrılar
dahi yeminin otoritesine tabidir. ... “tanrıların yemini olarak hizmet eden
Styx dedikleri suyu”...
31
Belki de kendi başına yemin,
(yalnızca) hukuki ya da (yalnızca) dini olmayan ve tam da bu nedenle,
başlangıçtan itibaren hukukun ve dinin ne olduğunu düşünmemize izin veren bir
fenomeni önümüze serer.
10.
34
[Yemin, dilin eylemde vücut
bulmasıdır.]
35
“insana güvenmemizi sağlayan
yemin değil, insan yemini güvenilir kılar.” [Aeschylus]
13.
44
... insan sacer kılınırdı
yani, insanların dünyasından dışlanır ve tanrılara adanırdı.
45
“Yemin etmek her şeyden önce
lanet etmektir, kişinin söylediğinin yanlış olduğu ya da vaat edilen şeyi yerine
getirmediği durumda kendisine lanet etmesidir. [Hirzel]
46
Yemin, üç unsurun
birleşmesinden kaynaklanırmış gibi görünüyor: bir iddia, tanık olarak tanrılara
yakarma ve yalan yere yemine yönelen bir lanet.
16.
53
Sadece yemin değil lanet de
–bu anlamda doğru olarak “siyasal” olarak dile getirilir- hakiki bir “iktidarın
sakramenti” olarak işlev görür.
17.
54
[yalan yere yemin ve lanetle
yakın bir bağı bulunan başka bir kurum, “küfür”dür.]
55
“Küfür’de de Tanrı’nın ismi
görünmelidir çünkü küfür yemin gibi Tanrı’yı tanık olarak çağırır. Sövgü bir
yemindir fakat edebe aykırı olan bir yemindir” (Benveniste).
[Küfür] “Bir mesaj iletmez,
diyaloğu başlatmaz, yanıta meydan vermez ve muhatabın varlığı bile gerekli
değildir” (Benveniste).
56
Küfür, tanrının isminin iddia
edici ya da geleceğe dönük bağlamından çıkarıldığı ve kendi içinde, boş,
semantik bağlamdan bağımsız olarak söylendiği bir yemindir. Yeminin içindeki
şeyler ve kelimeler arasındaki bağlantıyı garanti eden, dile getiren ve logos’un hakikatliliğini ve gücünü
tanımlayan isim {tanrının ismi}, küfürde bu bağlantının bozulmasını ve dilin
kifayetsizliğini ifade eder.
57
Hıristiyanlık ve
Yahudilik’te, küfür, “Tanrı’nın adını boş yere anma” emri ile bağlantılıdır
(Çıkış 20’de dikkat çekici bir şekilde put yapmayı yasaklayan emri izler).
19.
61
Büyük dil bilimci Hermann
Usener, Götternamen monografisini
ilahi isimlerin doğuşu sorununa adadı…
62
… “özel tanrılar”ın (Sondergötter) isimlendirdikleri
fonksiyon… Vervactor, Mayıs ayının ilk sürümüne; Reparator, çift sürmeye;
Inporticor, sapan izleri arasındaki toprak yükseltisi olan porcea’yı izleyen son sürüme; Ocarator toprağın tırmıkla
işlenmesine; Subruncinator, yabani otların çapa ile çekilmesine; Messor hasatın
yapılmasına; Sterculinius, gübrelemeye karşılık gelir. Şöyle yazar Usener: “O
zamanın insanına önemli gelen her durum ve eylem için özel tanrılar yaratılmış
ve bunlar farklı yüklem parçalarıyla isimlendirilmişti: bu yolla bütün olarak
sadece eylemler ve durumlar değil ayrıca bunların öğeleri, tekil eylemler ve
anlar da kutsallaştırıldı”.
Usener, mitolojiye katılan
Persephone ve Pomona gibi tanrıçaların dahi aslında sırasıyla tomurcukların
kırılmasını ve meyvelerin olgunlaşmasını isimlendiren “özel tanrılar” olduğunu
gösterir.
63
Usener’in tezi, bir şekilde
“dilin kökeninin her zaman içinde büyüsel-dinsel bir olay” olduğunu ima eder.
Bu, yine de teolojik öğenin öncelikli olduğu anlamına gelmez.. ... isim,
bilahare isimlendirdiği şeye uygulanan halihazırda mevcut olan bir şey
değildir. ... Dış dünyada karşılaşılan bir varlığın yol açtığı ruhsal uyarım,
aynı zamanda isimlendirmenin aracı ve sebebidir.
20.
64
“Küfür, kendini bir nida
olarak ilan eder ve en tipik çeşitliliği oluşturan ünlemlerin söz dizim
kurallarına (syntax) sahiptir” (Benveniste). Her nidada olduğu gibi
küfür de “ani ve şiddetli bir duygunun baskısı altında ağızdan kaçan bir
sözdür” ve her ünlem gibi, her zaman kendi içlerinde anlamlı olan terimleri
kullansa dahi iletişimsel bir niteliğe sahip değildir; temel olarak semantik
değildir.
65
Dilbilimcilere göre insan
dilini niteleyen isimler ve söylem arasındaki ikiliğe göre isimler, orijinal
durumlarında semantik bir öğeyi değil saf semiyotik olanı kurarlar. Bunlar, dil
ırmağının kendi tarihsel oluşumunun berisinde sürüklediği birincil
ünlemlerin kalıntılarıdır.
Dil bilimciler, hakaretleri
açık benzerliklerine rağmen belirli bir kategoriye kaydeden normal tasnif edici
terimlerle her açıdan karşıt olan, belirli bir türün edimsel terimleri olarak
tanımlarlar. “Sen bir aptalsın” ifadesi, sadece görünüşte “sen bir mimarsın”la
simetriktir çünkü sonuncusunun aksine bu ifade, bilişsel bir sınıflandırmaya
bir özneyi kaydetmek üzere, basitçe onu sözceleyerek, belirli pragmatik etkiler
yaratır. O halde, hakaretler yüklemcil terimlerdense daha çok ünlemler ya da
özel adlar gibidirler ve bu özellikleriyle küfürle benzerlik gösterirler.
[Hakaret -> Küfür ->
Tanrı’nın ismi, bu şekilde, iki kez boşa anılır.]
21.
67
Tikelin sonsuz yayılımının
potansiyeli, isimlendirmenin ilahi olayı olduğu gibi logos’un
ilahileştirilmesine, isimde meydana gelen dilin arke-olayı olarak Tanrı’nın
ismine dönüşür. Dil, Tanrı’nın sözüdür ve Tanrı’nın sözü, Philo’nun sözleriyle,
yemindir; Tanrı, kendisini logos’ta tam anlamıyla “inanılır biri” (pistos)
olarak açığa vurduğu sürece Tanrı’dır. İnsanın sadece konuşmacı olduğu dilde,
Tanrı yemin-tutandır fakat yeminde Tanrı’nın ismi üzerine insan dili, ilahi dil
ile iletişime geçer.
22.
70
[Kant / ontoloji / Tanrı’nın
isminin teolojik motifinin mutlak olanın felsefi yorumuyla bağlantısı / töz ve
varoluşun örtüşmesi / Katolik teoloji] Tanrı’nın ismini telaffuz etmek
Tanrı’yı, isim ve varlığı, kelimeler ve şeyleri ayırmanın imkânsız olduğu, bir
dil deneyimi olarak anlamak anlamına gelir.
72
“L. W. olarak çağrıldığımı
biliyor muyum yoksa buna inanıyor muyum?” (Wittgenstein)
73
… her isim bir yemindir ve
her isimde bir “inanç” söz konusudur çünkü ismin kesinliği görgül-bilişsel ya
da ussal-görgül bir şey değildir…
23.
73
… “söz edimi” ya da
performativite teorisi yeniden okunmalıdır. Performatif, ilişkilerin belli bir
durumunu tarif eden değil; fakat derhal bir olgu üreten, olgunun anlamını
hayata geçiren dilsel bir sözcelemedir. “Yemin ederim” bu anlamda bir “söz
ediminin” mükemmel paradigmasıdır.
[Performatifler dilde,] …
büyüsel-dinsel bir sahne değildir fakat anlam ve adlandırma arasındaki ayrıma
öncül, inanmaya alışkın olduğumuz insan dilinin kökensel ve sonsuz niteliği de
olmayan tarihsel bir ürün olan (bu olduğu haliyle her zaman var olmamış ve bir
gün var olmayı bırakabilecek) bir yapıdır.
74
… performatif ifadenin
kendine-göndergeli niteliği… … performatif eylemin kendine-göndergeliliğinin,
dilin normal betimsel niteliğinin askıya alınışı aracılığıyla kurulduğunu
açıkça ortaya koymak gerekir.
… “dün Atina’daydım” ya da
“Truvalılara karşı savaşmayacağım” betimsel ifadeleri, performatif yemin ederim’le öncelenirse betimsel
olmayı bırakır.
24.
[Foucaultcu bir terim:
“doğrulama”] … iddia etme ve doğrulama logos’un
eş-kökenli görünümünü ifade eder. İddia etmenin temel olarak betimsel bir
değeri bulunurken, yani iddianın hakikati, bunun formülasyonu anında
özneden bağımsız ve ussal ve nesnel parametrelerle (hakikat koşulları,
çelişmezlik, sözler ve şeyler arasındaki uygunluk) ölçülürken, doğrulamada
ise özne kendini kurar ve kendi iddiasının hakikatine kendisini performatif
olarak bağlayarak olduğu gibi oyuna kendisini sokar.
77
“Yemin ediyorum”, “Vaat
ediyorum”, “Beyan ediyorum” vs. söz edimleri... ... konuşan özne ne ondan önce
var olur ne de sonradan ona bağlıdır fakat söz edimiyle bütünsel olarak
örtüşür.
Eğer bir kişi bir doğrulamayı
bir iddia olarak, bir yemini betimsel bir ifade olarak ve bir inanç sözünü
dogma olarak formüle edermiş gibi görünürse bu durumda konuşma deneyimi yarılır
ve indirgenemez bir şekilde yalan ve yalan yere yemin peyda olur. Ve dil
deneyimindeki bu yarılmayı denetleme çabasından hukuk ve din doğar, her ikisi
de konuşmayı şeylere bağlamaya çabalar, lanetler ve aforoz etme aracılığıyla
konuşan özneleri konuşmalarının doğrulayıcı gücüne, “yemine”lerine ve inanç
beyanlarına raptetmeye çabalar.
78
Din ve hukuk, ... logos’un
dürüstlüğünü ve hakikatini garantilemek için icat edilmişlerdi.
25.
81
... modern kültür için
oldukça önemli olan din ve inanç arasındaki karşıtlık hakikatte noktası noktasına
logos’un eş-kökenli nitelikleri olan doğrulama (hukukun ve pozitif dinin
türediği) ile ileri sürme (mantık ve bilimin kaynaklandığı) arasındaki
karşıtlığa karşılık gelir.
26.
82
Hukukun alanı etkili
konuşmanın, “söyleme”nin her zaman indicere (resmi bir şekilde duyurmak,
beyan etmek), ius dicrere (hukuka uygun olanı söylemek) ve vim dicere
(etkili sözü söylemek) olduğu alandır.
84
İsimlendirmek, bir isim
almak, emrin kökensel biçimidir.
28.
87
[Yemini, arkeolojik olarak
antropojenezis ile olan ilişkisinde konumlandırma:] [Yemin, insanın konuşan
varlık olarak kurulduğu dil deneyiminin tarihsel tanıklığıdır.] [Mauss,
Levi-Strauss, gösteren ile gösterilen arasındaki uyumsuzluğun üretildiği an]
“... insanın dünyayı anlama çabasında, insan her zaman bir anlamlandırma
fazlası kullanır (Levi-Strauss).
88
... insanda dil belirdiğinde
bunun yarattığı sorun... Yaşayan insani varlık kendisini konuşuyor bulduğu için
belirleyici olan -belki de daha fazlası- onun sözünün hakikatliliği ve
etkililiği sorunudur. Yani isimler ile şeyler ve konuşmacı haline gelen özne
ile eylemleri arasındaki kökensel bağlantıyı garanti altına alabilme sorunudur.
[Dil ve zekâ her şeyden önce, etik ve siyasi bir düzen sorunu yaratıyor.]
89
[insan ve hayvan dili
arasındaki farklılık] [insanın, dili kendi özel potansiyeli haline getirmiş
olması] ... başka türlü söylenirse, insan kendi doğasını dilde riske eder.
Yeminin vuku bulabilmesi için
aslında, her şeyden önce, yaşamı ve dili, eylemleri ve sözleri bir şekilde
ayırt edebilmek ve bir araya getirebilmek şarttır -bu, tam da dilin hala
yaşamsal pratiğinin ayrılmaz bir parçası olduğu hayvanın yapamadığı şeydir.
29.
90
Her isimlendirme aslında
ikilidir: bir lanet ve bir hayırduasıdır. Eğer sözcük doluysa, gösterilen ile
gösteren, kelimeler ve şeyler arasında karşılılık varsa bir hayırduasıdır; eğer
sözcük boşsa, semiyotik ile semantik arasında bir boşluk, bir aralık kalıyorsa
lanettir.
antopojenik
epifenomen
91
Prodi “iktidarın
sakramentine” ilişkin tarihini, kolektif yaşamımızı yemin bağı olmaksızın
yaşayan ilk kuşak olduğumuz ... gözlemiyle açmıştı. ... Bir yanda biyolojik
gerçekliğine ve çıplak yaşama gittikçe indirgenen yaşayan varlık bulunur. Diğer
yanda ise çıplak yaşamından tekno-medyatik aygıtlar çokluğu aracılığıyla yapay
bir şekilde, sorumlu olmanın imkânsız olduğu ve siyasal deneyimin giderek
istikrarsız/güvenilmez bir hale geldiği daha fazla boşlaşan bir sözün
deneyimine, ayrılmış konuşan varlık bulunur. Sözleri, şeyleri ve insan
eylemlerini bağlayan etik bağ koptuğunda bu durum, bir yanda boş sözcüklerin
olağanüstü ve eşi görülmemiş bir şekilde yayılmasını diğer yanda ise
üzerinde herhangi bir tutanağı kalmamış görünen bu yaşamı her boyutunda inatla
yasalaştırmaya çabalayan hukuksal aygıtları teşvik eder.
.
.