05 Nisan 2021

Rosi Braidotti - kadın-oluş

 .

.

.




.

.

.


Kadın-oluş 2002


Rosi Braidotti


(Çev. Ece Durmuş, Münevver Çelik), Otonom Yayınları, 2019 İstanbul



7

Bir ve bölünmez öznenin ölümünün teorisiyle uzun uzadıya uğraşmışken...


Benim kartografilerim, gerek mekânsal (jeopolitik ya da ekofelsefi boyut) gerekse de zamansal (tarihsel, soybilimsel ve virtüel boyutlar) bulunduğum mevkilerin epistemik ve epik olarak hesabını verebilmeyi amaçladığım, teorik temelli ve politik odaklı okumalardır.


8

göçebe özne... akışlar ve akımlar... duygulanımsal olarak insan ve insan olmayan kuvvetlerle çoklu etkileşim... ilişkisel...


[Bu kitapta yer alan] metinlerin her biri ne çok geç ne de çok erkendir... [kendi zamanıyla, şimdiyle] tutkulu bir uğraş içindedir. Ayrıca tarihi, geçmişin bir anıtı olarak değil, şimdinin karşı-soybilimi olarak ele aldıkları için, Foucaultcu anlamda, zamansızdırlar da.


9

Akademik metinlerime bu denli çok dipnot düşmem... metin pratiğindeki demokrasinin bir parçası... başkalarının varlığını, kolektif asamblajları tanımanın bir yolu olarak görüyorum.


Foucault, Irigaray ve Deleuze... İçinde ikamet ettiğimiz halde kontrol edemediğimiz bir yapı olarak dilin karmaşıklığına saygı duymayı bana onlar öğrettiler. Onların bir ve bölünmez özdeşlik/kimliğe yönelttikleri eleştirinin altında da bu içgörü yatmaktadır. Efendi-göstereni kekeletmek, tökezletmek ve onun despotik eğilimini ifşa etmek için, bu gösterenin kendi metnindeki çekim kuvvetini açığa çıkarmak, bozmak ve sarsmak sorumluluğu yazara aittir.


10

Yazmak, özellikle de akademik olarak yazmak, meydan okumalı, sarsmalı, merak uyandırmalı ve güçlendirmelidir.


40

Canlı maddenin sermayeleştirilmesi, kâr mantığını bizzat yaşamın en derin dokularına kadar genişletiyor. ... ele geçirilmek istenen sermaye, bütün biçimleriyle bizzat canlı meddenin bilgi kodlarıdır. Gerek bios gerekse de zoe olarak yaşam, ticaret ve kâr amacıyla metaya dönüştürülüyor. Bu bağlam, insanmerkezcilik-sonrasının paradoksal ve daha ziyade sapkın bir biçimini üretiyor. Piyasa güçleri, bütün canlı türlerini, bir bütün olarak gezegenimizin sürdürülebilirliğini tehdit eden kâr güdüsünün buyruğu altında birleştirerek, Yaşamın kendisini alıp satmaktan gayet memnun. ... ben bu durumun olumlu yanını vurgulamak istedim. ... öznelliği böylesine değişen bir durum olarak yeniden düşünmek için elimden gelin yaptım.


41

Göçebe özne karmaşıklık teorisinin bir dalıdır ve ontolojik ilişkiselliğe dayalı dönüştürücü bir etiği teşvik eder. Kolektif tarihimizin bu uğrağında, tenleşmiş kendiliklerimizin, zihinlerimizin ve bedenlerimizin birlikte neler yapabileceğini gerçekten bilmiyoruz. Bunu ancak yeğinliklerle deneyler yapmanın etiği içinde bulabiliriz. Olumlayıcı ilişkilere* ve dilbilisel göstergeyi aşan kodlarla işleyen iletişim tarzlarına dönük çoklu kapasitelerimiz bakımından, insan sonrası etik öznelere dönüşüyoruz.



* [agonistik Eski Yunancada örgütlenmiş mücadeleyi ifade eden agon kelimesi, felsefede Nietzsche, Arendt ve Derrida, siyaset çözümlemelerinde Castoriadis ve Lefort, Foucault ve Carl Schmitt'in, aralarında bazı anlam farkları olmakla beraber, kullandıkları bir kavramdır. Agon, mücadeledir, çatışmadır, rekabettir ama esas olarak meydan okumadır. Aynı zamanda, rakipleri birbirine bağlayan ilişkidir. ... Siyasal yazına ise, 20. yy'ın sonlarında agon kelimesinden türeyerek giren agonistik kavramı, çatışmanın, birbirine meydan okumanın merkezi konumda olduğu bir demokrasi biçimini ifade eder. Çatışma ve meydan okuma, bu radikal demokrasi türünde, çoğul siyasal kimlikler yaratma kapasitesi açısından önemsenir. Karşı çıkabilmenin sürekliliğinin siyasal demokrasinin kendi içine kapanmama ve kendini hep yenileme olanağı verdiği iddia edilir – e.n.] ya da [Chantal Mouffe, Dünyayı Politik Düşünmek, Agonistik Siyaset, Çev. Murat Bozluolcay, İletişim Yayınları, 2015 İstanbul]


44

[iktidar, baskıcı potestas / güç, olumlayıcı potentia]



Kadın-oluş: Cinsel Farkı Yeniden Düşünmek


50

Artık “O (dişil)” [She], erilliğini evrensel bir duruş olarak biçimlendiren hâkim öznenin güçsüz kılınmış bir yansıması değildir. Daha doğrusu, o belki de artık bir “(dişil) o” değil, bambaşka bir hikayenin öznesidir: süreç halindeki bir özne, bir mutant, Ötekinin ötekisi, şimdiden esaslı bir metaformoz geçirmekte olan, dişil bir morfoloji içinde biçimlenen bedenleşmiş bir Kadın-sonrası özne.


53

[Postmodernite], [alternatif öznellik], [çok katmanlı ve içsel olarak çelişkili özne konumları]... bu onların iktidar ilişkilerine bulanmamış oldukları anlamına gelmez.


... geç postmodernite ya da ileri kapitalizmde çoğalan farklar Aynı’nın “ötekileri”dir. ... bu farklar niteliksel değildirler ve dolayısıyla Aynı’nın, Çoğunluğun ve fallogosantrik efendi-kodun mantığı ya da iktidarında hiçbir değişiklik meydana getirmezler.


57

tenleşmiş materyalizm


60

Göçmenlerin, sığınmacıların veya mültecilerin “virtüel” gerçekliği ileri teknolojiden ziyade, aşırı düzeyde bir anonimliğe veya toplumsal görünmezliğe işaret eder. [toplumsal mekân, toplumsal ilişki]


Dolayısıyla, sibermekân ve sunduğu “siborg” öznellik, artık bir bilimkurgu malzemesinden ibaret değildir. Aksine insanlar ile makineler arasındaki sınırlar bütün toplumsal düzeylerde bulanıklaşmaktadır. [Siborg çokkatmanlı, karmaşık ve içsel olarak farklılaşmış bir öznedir.] ... bugün siborglar, insan sonrası hız ve eşzamanlılıkla işleyen bilgisayar teknolojileriyle arabağlantı kuran savaş uçağı pilotlarının bakımlı ve antremanlı fizikleri kadar, denizaşırı üretim tesislerinde düşük ücretle çalıştırılarak sömürülen kadınların ve çocukların emeğine de işaret etmektedir.


62

Bugün hâlâ, belki bir nostaljiyle “bizim bedenimiz, biz kendimiz” demeye devam etsek de, bu beden ve kendilik, artık ileri psiko-farmakoloji, kimya endüstrisi, biyo-bilim ve elektronik medyanın içine gömülmüş soyut teknolojik kurgulardır.


63

Abject, öznenin kendisiyle özdeşleşmesini istemeyip reddettiği, kendinden çıktığı halde kabul etmek istemediği, kurtulmak istediği şeyleri tanımlar. Dışkı, kan, irin, ter, kesilmiş saç ve tırnak, kopmuş organ gibi “abject” unsurlar başlı başına bir nesne olmaktan ziyade, özne ile nesnenin ayrışmasını sağlayan, bu kategorilere öncel, ama aralarındaki karşıtlığı ortaya çıkaran koşuldur. (ç.n.)


65

Altmışların sonları ve yetmişlerde toplumsal hareketlerin yeniden etkinleştirdiği bu bedenleşmiş materyalizm geleneği, radikal bir iktidar eleştirisinin ve hümanist öznenin çözülüşünün temellerini atar.


[psikanaliz] ... özne artık bilinçle özdeşleştirilmemektedir: “Cogito”nun yerini “Arzuluyorum, öyleyse varım” almalıdır. Yani, düşünme etkinliği, asıl itici gücü duygulanırlık, arzu ve imgelem olan bir dizi yetiyi kapsayacak şekilde genişletilmektedir.


66

Öznenin bedenleşmişliği, doğal, biyolojik türden olmayan bir bedensel maddilik biçimidir. Bedeni, büyük oranda inşa edilmiş olan toplumsal ve sembolik kuvvetlerin karmaşık etkileşimi olarak ele alıyorum: Bu beden biyolojik bir töz, hatta bir öz değil, bir kuvvetler oyunu, bir yeğinlikler yüzeyi ve orijinalleri olmayan saf simulakrlardır. ... Bu bedeni, enerji akışlarının dönüştürücüsü ve aktarım noktası olarak, yani bir yeğinlikler yüzeyi olarak görüyorum.


Beden hâlâ bir çelişkiler yığını olarak durmaktadır: Beden zoolojik bir varlık ve genetik bir veri bankasıdır, ama aynı zamanda biyotoplumsal bir varlık, yani kodlanmış ve kişiselleşmiş anıların bir tabakasıdır.


67

İktidar (potestas) yasaklaması ve sınırlaması bakımından olumsuzdur. Güç (potentia) ise, güçlendirmesi ve eylemeyi mümkün kılması bakımından olumludur.


Bu bakış açısından “öznellik”, dilbilgisel “Ben”in kurgusal birliği altında, tepkisel (potestas) ve etkin (potentia) güçlerin birbirine bağlanması sürecidir. Özne, iktidar ile arzunun, başka bir deyişle iradi seçim ile bilinçdışı güdülerin farklı düzeyleri arasındaki sürekli kaymalar ve müzakerelerden oluşan bir süreçtir.


69

[Materyalizm, mater kökü], [öznenin kökeninin ilk ve kurucu alanı olarak “maddi olan”, aynı zamanda dişi öznenin özgüllüğünü ifade eder.], [the material - maternal]


Irigaray, ... cinsel farkın, kültürümüzün son ütopyası yani u-topos’u, yokyeri olduğunu söyler; başka bir deyişle cinsel farkın şimdiye kadar kendini ifade edeceği bir yeri olmamıştır.


[“ütopya” -> “henüz olmayan” -> virtüel dişi]


71

[Kadının henüz temsil edilmemiş bir değer taşıması]


72

[dişi bedensel gerçekliğin verili değil ama virtüel olması, yani bir süreç ve proje olması...]

...............................

..................................................



.

.

.