09 Şubat 2024

Michel Foucault - Büyük Yabancı

.

.





.

.



(Çev. Savaş Kılıç), Metis Yayınları, [2013] 2016 İstanbul




44

... beden, bizzat beden, adeta bir dil düğümüdür. Freud gibi derin bir dinleyici bedenimizin iyi bir kelime üreticisi (aslında zihnimizden çok daha iyi), metaforlar konusunda bir bakıma usta bir zanaatkâr olduğunu ve dilimizin her türlü kaynağından, zenginliğinden, yoksulluğundan yararlandığını çok iyi anlamıştı. Biliyoruz ki felç olmuş bir histerik kadın ayakları üstüne bıraktığımızda yere düşüyorsa, birileri onu yüzüstü bıraktığı günden beri düşmeye mahkûm olduğunu varoluşunun ta derinlerinden bildiği içindir.


45

Tanrı’nın geri dönülmez bir biçimde öldüğü ... bir dünyada dil bizim tek çaremiz, tek membaımızdır.


46

Dilin, tercüme etmek üzere şeylere uygulandığı doğru değildir; aksine, şeyler, denizin uğultusu içinde boğulmuş sessiz bir hazine gibi dil içinde barınıp sarmalanmıştır.


Edebiyat ve Dil


61

Bu arada edebiyatın zannedilegeldiği kadar eski olduğundan emin değilim. Elbette bin yıllardır bir şeyler var ve geriye dönüp baktığımızda biz bunu “edebiyat” diye adlandırıyoruz.


62

Bence tam da bunu sorgulamak gerekiyor. Dante, Cervantes veya Euripides’in edebiyat olduğu o kadar kesin değil. Elbette ki edebiyata ait isimler bunlar, yani şu anki edebiyatımızın bir parçasılar ve aslında bizden başkasını ilgilendirmeyen belli bir bağla edebiyatın parçasılar. Ama bizim edebiyatımızın parçası onlar, kendi edebiyatlarının değil, çünkü Yunan edebiyatı, Latin edebiyatı diye bir şey yok. Bir başka deyişle, Euripides’in eserinin dilimizle ilişkisi pekâlâ edebiyat olabilir ama aynı eserin Yunan diliyle ilişkisi kesinlikle edebiyat değildi. Bu yüzden üç şeyi birbirinden tam olarak ayırmak istiyorum.


Birincisi dil. Bildiğiniz gibi dil telaffuz edilmiş her şeyin mırıltısıdır, aynı zamanda konuştuğumuz zaman anlaşılmamızı sağlayan şeffaf sistemdir; kısacası dil (langage) hem tarihte birikmiş tüm sözlerin meydana getirdiği olgu hem de [Fransızca, Yunanca gibi bir] dilin (langue) bizzat sistemidir.


Dolayısıyla bir yanda dil var. Öbür yanda da eserler. Şöyle söyleyelim: Dilin içinde kendi üstünde duran, hareketsizleşen, kendine özgü bir alan oluşturan, mırıltının akışını o alanda tutan, göstergeler ve kelimelerin şeffaflığını yoğunlaştıran ve bu şekilde opak, muhtemelen de gizemli bir hacim meydana getiren tuhaf bir şey, bir dil biçimlenimi vardır ve eseri oluşturan da kısaca işte budur.


Bir de üçüncü bir unsur var: Tam olarak eser de dil de olmayan bu üçüncü unsur ise edebiyattır.


Edebiyat her türlü dil eserinin genel biçimi değildir, dil eserinin yerleştiği evrensel mekân da değildir. Bir bakıma üçüncü bir unsur, dilin eserle ve eserin dille ilişkisinin buluştuğu bir üçgenin tepe noktasıdır.


Öyle sanıyorum ki klasik anlamıyla “edebiyat” kelimesi bu türden bir ilişkinin adını koyar; 17. yy’da “edebiyat” kelimesi bir kimsenin dil eserlerine aşinalığını, gündelik dil düzeyinde kendi içinde ve kendisi için bir eser olanı ne ölçüde, ne sıklıkta barındırdığını anlatmak için kullanılıyordu. Klasik çağda edebiyatı oluşturan bu ilişki aslında bir hafıza, aşinalık, bilgi meselesinden, bir kabul etme meselesinden başka bir şey değildi.


63

... boş bir alan ... özsel bir boşluk ... edebiyatın çatlak ve kopuk varlığı...


64

İsterim ki hazır bir fikirden, edebiyatın kendi kendisinden mamul olduğu fikrinden kurtulma zorunluluğu size en azından aşikâr olsun. Bahsettiğim fikir şu: Edebiyat dildir, kelimelerden yapılmış bir metindir -kelimeler aleladedir ama öyle bir seçilip düzenlenmişlerdir ki dile getirilemez, sözle anlatılamaz bir şey aralarından sızar.


Bana öyle geliyor ki tam tersi doğru: Edebiyat dile getirilemez değil dile getirilemez olmayandan ... yapılır. ... Bana öyle geliyor ki edebiyat üstüne bir söylem ancak bu sayede mümkündür; yüzlerce yıldır kulaklarımıza çalınan imalardan; sessizliğe, gizliliğe, söylenemez olana, gönül çalkantılarına, sonuçta eleştirmenin yakın zamanlara kadar tutarsızlığını arkasına gizlediği bireyselliğin bütün aldatıcı görünüşlerine yapılan imalardan farklı olabilecek bir söylem.


Edebiyat ... ham dil olgusu değildir. Edebiyat bizatihi, dilin içine oyulmuş bir mesafedir...





.

.