.
.
.
.
.
Kelimeler
ve Şeyler
Michel
Foucault
(Çev.
Mehmet Ali Kılıçbay), İmge Kitabevi, 2017 Ankara
Les
Mots et les Choses, 1966
İçindekiler
Sunuş (Mehmet Ali Kılıçbay) 9
Önsöz 11
Birinci Bölüm 27
Birinci Ayırım: Arkadan Gelenler 27
İkinci Ayırım: Dünyanın Üslubu 45
I. Dört Benzerlik 45
II. İmzalar 57
III. Dünyanın Sınırları 63
IV. Şeylerin Yazısı 69
V. Dilin Varlığı 79
Üçüncü Ayırım: Temsil Etmek 83
I. Don Quichotte 83
II. Düzen 89
III. İşaretin Temsili 100
IV. İkiye Katlanmış Temsil 107
V. Benzerliğin Hayal Edilmesi 112
VI. “Mathesis” ve “Taxinomia” 118
Dördüncü Ayırım: Konuşmak 127
I. Eleştiri ve Yorum 127
II. Genel Gramer 132
III. Fiil Teorisi 147
IV. Eklemleşme 153
V. Adlandırma 164
VI. Türeme 172
VII. Dil Dörtgeni 180
Beşinci Ayırım: Sınıflandırmak 187
I. Tarihçilerin Söyledikleri 187
II. Doğa Tarihi 191
III. Yapı 197
IV. Karakter 205
V. Süreklilik ve Felaket 215
VI. Canavarlar ve Fosiller 223
VII. Doğanın Söylemi 232
Altıncı Ayırım: Mübadele
Etmek 241
I. Zenginliklerin Çözümlenmesi 241
II. Para ve Fiyat 245
III. Merkantilizm 252
IV. Güvence ve Fiyat 261
V. Değerin Oluşması 274
VI. Yarar 282
VII. Genel Tablo 289
VIII. Arzu ve Temsil 298
İkinci Bölüm
Yedinci Ayırım: Temsilin
Sınırları 307
I. Tarih Çağı 307
II. Emeğin Ölçüsü 313
III. Varlıkların Örgütü 319
IV. Kelimelerin Bükümü 328
V. İdeoloji ve Eleştiri 334
VI. Nesnel Sentezler 343
Sekizinci Ayırım: Emek, Hayat,
Dil 351
I. Yeni Ampiriklikler 351
II. Ricardo 355
III. Cuvier 369
IV. Bopp 392
V. Nesne Haline Gelen Dil 413
Dokuzuncu Ayırım: İnsan ve
İkizleri 423
I. Dilin Geri Dönüşü 423
II. Kralın Yeri 429
III. Sonluluğun Anlitiği 435
IV. Ampirik ve Aşkın 444
V. Cogito ve Düşünülmemiş 449
VI. Kökenin Geri Çekilişi ve Geri
Dönüşü 458
VII. Söylem ve İnsan Varlığı 467
VIII. Antropolojik Uyku 474
Onuncu Ayırım: İnsan Bilimleri 479
I. Bilgiler Üçgeni 479
II. İnsan Bilimlerinin Biçimi 485
III. Üç Model 494
IV. Tarih 511
V. Psikanaliz, Etnoloji 520
VI. 538
_________
kart
için hazırlıklar
*
pozitifliğin oluşması
*
kaderi saptayan anatomi
__________________
Önsöz 11
11
Bu kitabın doğum yeri, Borges’in bir
metninin içindedir. Okunduğunda, düzene sokulmuş tüm yüzeyleri
ve varlıkların kaynaşmasını bizim için yatıştıran tüm
düzlemleri sarsalayarak, bizim bin yıllık Aynı ve Başka
uygulamamızı şirazesinden çıkartarak ve onu uzun bir süre
boyunca kaygılara sevk ederek, tüm düşünce alışkanlıklarını
-bizimkileri: bizim çağımız ve coğrafyamızın sahip
olduklarını- sarsan gülüşün içindedir. Bu metin “bir Çin
ansiklopedisi”ni zikretmektedir, bu eserde, “hayvanlar: a)
İmparatora ait olanlar, b) içi saman doldurulmuş olanlar, c)
evcilleştirilmiş olanlar, d) süt domuzları, e) denizkızları, f)
masalsı hayvanlar, g) başıboş köpekler, h) bu tasnifin içinde
yer alanlar, i) deli gibi çırpınanlar, j) sayılamayacak kadar çok
olanlar, k) devetüyünden çok ince bir fırçayla resmedilenler, l)
vesaire, m) testiyi kırmış olanlar, n) uzaktan sineğe benzeyenler
olarak ayrılırlar” diye yazılmıştır.
14
Roussel
15
Ütopyalar
teselli etmektedirler...
Bu türdeş olmayan yerler
(heterotopyalar), ... dili gizlice tahrip etmekte, ... ortak adları
parçalamakta..., ... “sentaks”ı önceden tahrip etmektedirler,
... sözü kurutmakta, kelimeleri kendi üzerlerinde durdurmakta, her
tür gramerin olabilirliğini daha kökünden itibaren
reddetmektedirler; ... cümlelerin lirizmine kısırlığın
darbesini indirmektedirler.
16
Borges okunduğunda gülmeye neden olan
rahatsızlık, hiç kuşkusuz, dili tahrip olmuş kişilerin
huzursuzluğuyla derinden akrabadır: yer ve ad “ortak”lığını
kaybetmiş olmak. Yoldan çıkma (atopia),
konuşma yeteneğini kaybetme (aphasia).
18
Bir
kültürün temel kodları -onun diline, algılama şemalarına,
alışverişlerine, tekniklerine, değerlerine, uygulamalarının
hiyerarşisine hükmedenleri-, daha işin başında, her insan için,
karşılaşacağı ve kendini onların içinde bulacağı ampirik
düzenleri saptar.
Düşüncenin
öteki ucunda bilimsel teoriler veya filozofların yorumları,
genelde neden bir düzen olduğunu, bunun hangi yasaya boyun
eğdiğini, hangi ilke sayesinde fark edilebildiğini, hangi nedenden
ötürü başka biri değilde bu düzenin yerleşik hale geldiğini
açıklamaktadırlar.
Fakat,
bu birbirine çok uzak iki bölgenin arasında, esas olarak aracı
bir role sahip olmakla birlikte, hiç de temelli olmaktan geri
kalmayan bir alan hüküm sürmektedir: Burası daha karışık, daha
karanlık ve hiç kuşkusuz, çözümlenmesi daha güçtür.
[-----------] Bir kültür, ona ilksel kodları tarafından
hükmedilen ampirik düzenlerden hissedilmeden uzaklaşarak, onlara
karşı ilk mesafeyi koyarak, işte burada onlara başlangıçtaki
şeffaflıklarını kaybettirmekte, onlar tarafından edilgin bir
şekilde kat edilmeye son vermekte, onların dolaysız ve görünmez
güçlerinden sıyrılmakta, bu düzenlerin herhalde yegâne mümkün
olanları ve en iyileri olmadıklarını fark edecek kadar
özgürleşmektedir; öylesine ki, bu kendiliğinden düzenlerin
ötesinde, sessiz bir düzene uyan, kendiliklerinden düzene
sokulabilir şeylerin olduğu ham gerçeğiyle, kısacası düzen
olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu,
sanki-kültür, dilsel, algısal, uygulamasal şifre anahtarlarının
bir bölümünden kurtulurken, onların üzerine, onları
yararsızlaştıran, onları iki katına çıkartırken aynı anda
hem açığa çıkartan, hem de dışlayan ve bu arada kendini
düzenin ham varlığının karşısında bulan ikinci bir şifre
anahtarı uyguluyormuş gibi olmaktadır. Dil, algı, uygulama
kodları, işte bu düzen adına eleştirilmekte ve kısmen geçersiz
kılınmaktadır. Şeylerin düzenine ilişkin genel teoriler ve
bunların davet ettiği yorumlar, ilkel taban sayılan bu düzenin
fonu üzerinde inşa edileceklerdir. Böylece zaten kodlanmış bakış
ile kendini tanıyan bilince ilişkin bilginin arasında, düzeni
bizatihi kendi varlığı altında serbest bırakan medyan
bir bölge
vardır: düzeni işte burada, kültüre ve dönemlere göre sürekli
ve basamaklı veya parçalı ve süreksiz olarak, mekâna bağlı
veya zamanın ilerlemesi tarafından her an oluşturularak, bir
değişkenler tablosuna benzeşerek veya tutarlılıktan ayrılmış
sistemler tarafından tanımlanarak, birbirine yakın olanları
izleyen veya kendi kendilerine aynada denk düşen benzerliklerden
meydana gelerek, artan farklılıkların çevresinde düzenlenerek
vb., ortaya çıkmaktadır. Öylesine ki, bu “medyan” bölge
düzenin varlığının tarzlarını dışa vurduğu ölçüde,
kendini en temelli unsur sayabilir: onu artık az çok kesinlik veya
geçerlilik içinde aktardığı yer, sayılan kelimelerden,
algılardan ve hareketlerden öncedir (işte bu nedenden ötürü, bu
düzen deneyi kitlesel ve ilksel varlığı içinde, her zaman kritik
bir rol oynamaktadır); onlara açık bir biçim, tüketici bir
uygulama veya felsefi bir temel vermeye çalışan teorilerden daha
sağlam, daha eski, daha az kuşku uyandırıcı, her zaman daha
“doğru”dur. Böylece her kültürde, düzenleyici kodlar
denilebilecek şeylerle düzen üzerindeki düşünme arasında,
düzenin ve onun varoluş tarzlarının çıplak deneyi vardır.
20
Bu
incelemede çözümlemek istenilen işte bu deneydir. Söz konusu
olan, bu deneyin XVI. yy’dan bu yana, bizimki gibi bir kültürün
ortasında ne hale gelebildiğini göstermektir: konuşulduğu
haliyle dilin, algılandıkları ve bir araya toplandıkları
halleriyle doğal varlıkların, uygulandıkları halleriyle
alışverişlerin başlangıçlarına sanki akıntıya karşı
yüzermiş gibi giderek, kültürümüzün kendinin düzen olduğunu
hangi biçimde dışa vurduğunu ve alışverişlerin yasalarını,
canlı varlıkların düzenliliklerini, kelimelerin bağlantı ve
temsil etme değerlerini bu düzendeki değişmelere borçlu
olduklarını göstermek söz konusudur; gramer ve filolojinin, doğa
tarihi ve biyolojinin, zenginliklerin incelenmesi ve ekonomi
politiğin içinde serpilen bilgilerin pozitif dayanağını meydana
getirmek üzere, hangi düzen değişmelerinin kabul edildiğini,
konulduğunu, bunların birbirine bağlandığını göstermek söz
konusudur. Görüldüğü üzere, böylesine bir çözümleme
fikirler veya bilimler tarihi alanına mensup değildir: bu daha çok,
bilgilerin ve teorilerin nereden itibaren mümkün olduklarını,
bilginin hangi düzen mekânına göre oluştuğunu, bilimlerin
oluşmaya, deneylerin felsefelere yansımaya, rasyonelliklerin ortaya
çıkmaya -herhalde çözülmek ve sonra da yok olmak için-
başlamalarının hangi tarihsel a
priori
ve fikirlerin hangi pozitiflik unsurunun içinde görülür hale
geldiklerini bulmaya çabalayan bir incelemedir.
21
... bu
arkeolojik araştırma, Batı kültürünün episteme’si
içinde iki büyük süreksizlik göstermiştir: klasik çağı
başlatanı (XVII. yy’ın ortasına doğru) ve XIX. yy’ın
başında bizim modernliğimizi belirleyeni.
22
[arkeolojik
düzeyde] ... pozitiflik sistemlerinin XVIII. yy ile XIX. yyların
dönemecinde kitlesel bir şekilde değiştikleri görülmektedir.
Bunun nedeni, aklın gelişme
kaydetmiş olması değil de, şeylerin varoluş tarzının ve onları
paylaştırırken bilgiye sunan düzenin derinlemesine bozulmuş
olmasıdır. ... arkeoloji, bilginin genel uzayına, onun
temsillerine
ve buraya mensup şeylerin varoluş
tarzına
atıfta bulunarak, yeni bir pozitifliğin eşiğini eşanlılık
sistemleri kadar çerçevelemek için gerekli ve yeterli olan
mütasyonlar
dizisini
tanımlamaktadır.
[XIX.
yy’dan itibaren,] ... mümkün bütün düzenlerin genel temeli
olarak temsil teorisi, şeylerin dolaysız tablosu ve ilk çerçevesi,
temsil ile varlıklar arasındaki vazgeçilmez menzil olarak dil
ortadan silinmişlerdir. ... mübadelelerin ve paranın çözümlenmesi
yerini üretimin incelenmesine bırakmış, organizmanın
çözümlenmesi tasnife yönelik nitelikteki araştırmaya uyum
sağlamış ve özellikle de dil ayrıcalıklı yerini kaybederek
sırası geldiğinde geçmişinin ona sağladığı tüm kalınlıkla
birlikte, tutarlı tarihin bir çehresi haline gelmiştir.
...
insanın yeni bir icattan, iki yüzyıldan daha fazla bir geçmişi
olmayan bir biçimden, bilgimizin içindeki sıradan bir konumdan
ibaret olduğunu ve bu bilginin yeni bir biçim bulmasıyla hemen yok
olacağını düşünmek rahatlatıcıdır ve derin bir sükûnet
vermektedir.
Birinci
Bölüm 27
Birinci Ayırım:
Arkadan Gelenler 27
35
Görünene kaçınılmaz olarak uygun
düşmeyen bir dili sonsuza kadar sürdürmek yerine, Velazquez’in
bir tablo yaptığını, bu tabloda kendini kendi atölyesinin içinde
veya Escurial sarayının bir salonunda, kralın çocuklarından
Margarita’nın dadılaroyla, hizmetçileriyle, saraylılarla ve
cücelerle çevrelenmiş olarak seyrettiği halde, iki kişinin
resmini yaparken temsil ettiğini, bu grubun içindekilere çok kesin
adlar verilebileceğini söylemek yeterlidir... [dona Maria Agustina,
Sarmienta, Nieto, Nicolaso Pertusato, Kral IV. Felipe ve karısı
Marianna]
Bu özel adlar yararlı atıf noktaları
oluşturacaklar, ikircikli işaretleri önleyeceklerdir; ... Fakat,
dilin resimle olan bağlantısı sonsuz bir ilişkidiri Bunun nedeni
sözün yetersizliği ve görünenin karşısında kapatmaya boşuna
uğraşacağı bir açığının olması değildir. Bunlar
birbirlerine indirgenemez niteliktedirler: gördüğümüz şeyleri
istediğimiz kadar anlatalım, görünen şey hiçbir zaman söylenen
şeyin içine sığmaz ve söylenmekte olan şey imgeler,
eğretilemeler, kıyaslamalar aracılığıyla istendiği kadar
gösterilmeye çalışılsın, bunların ışıklarını saçtıkları
yer gözlerin gördüğü değil de, sentaksın ardışıklığının
tanımladığı yerdir.
43
Kralın kraliçeyle birlikte tahtta
oturduğu yer, aynı zamanda sanatçının ve seyircinin de yeridir.
İkinci Ayırım:
Dünyanın Üslubu 45
I. Dört Benzerlik 45
45
Benzerlik, Batı kültüründe XVI. yy’ın
sonuna kadar yapıcı bir rol oynamıştır. ... Dünya kendi üzerine
dolanmaktaydı: yeryüzü gökyüzünü tekrarlamakta, çehreler
yıldızlarda yansımakta ve bitki insana yarayan sırlarını
saplarında geliştirmekteydi. Resim, mekânı taklit etmekteydi. Ve
temsil -ister şenlik, ister bilgi olsun-, kendini tekrar olarak
sunmaktaydı: hayatın tiyatrosu veya dünyanın aynası; her dil
onun kendini haber verme biçimine bu başlığı koyuyor ve onun
konuşma hakkını böyle formüle ediyordu.
46
Benzerliğin semantik dokusu XVI. yy’da
çok zengindir: ... (contractus,
consensus, ... societas, ...),
Consonantia, Concertus,
Continuum, ... Similitudo, Conjnunctio, ... Ve
düşüncenin yeryüzünde birbirlerine dolanan, karışan, birbirini
güçlendiren veya sınırlandıran daha birçok kavramı vadır. ...
esaslı olan dört tanesi...
convenientia
... bu kelime yerlerin birbirlerine yakınlığını benzerlik’ten
daha güçlü bir şekilde işaret etmektedir.
II. İmzalar 57
III. Dünyanın Sınırları 63
IV. Şeylerin Yazısı 69
V. Dilin Varlığı 79
Üçüncü Ayırım:
Temsil Etmek 83
I. Don Quichotte 83
II. Düzen 89
III. İşaretin Temsili 100
IV. İkiye Katlanmış Temsil 107
V. Benzerliğin Hayal Edilmesi 112
VI. “Mathesis” ve “Taxinomia” 118
Dördüncü Ayırım:
Konuşmak 127
I. Eleştiri ve Yorum 127
II. Genel Gramer 132
133
Dili böylece tüm işaretlerden ayıran
ve onun temsilin içinde belirleyici bir rol oynamasını sağlayan
nokta, bireysel veya kolektif, doğal veya keyfi olması değil de,
temsili zorunlu olarak ardışık bir düzene göre çözümlemesidir:
nitekim, sesler birbirlerine ancak birer birer eklemlenebilirler; dil
düşünceyi, bütünlüğü içinde hemen temsil edemez, onu
doğrusal bir düzene göre uzun uzadıya hizaya sokması gerekir.
Oysa bu durum temsile yabancıdır. ...
134
... “düşünce basit bir işlemse de,
ifade edilmesi ardışık bir işlemdir. Dilin onu hem temsilden hem
de işaretlerden farklılaştıran özelliği burada yatmaktadır.
III. Fiil Teorisi 147
IV. Eklemleşme 153
V. Adlandırma 164
167
... eylem dilini meydana getiren unsurlar
(sesler, jestler, yüz buruşturmalar) doğa tarafından birbiri peşi
sıra sunulmuşlardır, ama bunların çoğu, işaret ettikleriyle
hiçbir içerik özdeşliğine sahip olmayıp, özellikle eşanlılık
ve ardışıklık ilişkilerine sahiplerdir. Çığlık korkuya,
uzatılan el de açlığa benzememektedir. Üzerlerinde anlaşmaya
varıldıktan sonra, bu işaretler “fantezisiz ve kaprissiz”
olacaklardır, çünkü bunların hepsi, bir kerede ebediyen geçerli
olmak üzere, doğa tarafından ihdas edilmişlerdir; ama işaret
ettiklerinin doğasını ifade etmeyeceklerdir, çünkü hiç de onun
imgesinde değillerdir. Ve insanlar buradan itibaren, anlaşmaya
dayalı bir dil kurabilirler: ... Eşitsizliğin
Kaynağı Üzerine Söylev’inde,
Rousseau hiçbir dilin insanlar arasındaki bir anlaşmaya
dayanamayacağını, çünkü bunun zaten bilinen ve uygulanan bir
dili gerektirdiğini, öyleyse dilin insanlar tarafından
kurulduğunun değil de, ona maruz kalındığının düşünülmesi
gerektiğini ileri sürüyordu.
VI. Türeme 172
VII. Dil Dörtgeni 180
Beşinci Ayırım:
Sınıflandırmak 187
I. Tarihçilerin Söyledikleri 187
II. Doğa Tarihi 191
III. Yapı 197
IV. Karakter 205
V. Süreklilik ve Felaket 215
VI. Canavarlar ve Fosiller 223
VII. Doğanın Söylemi 232
Altıncı Ayırım:
Mübadele Etmek 241
I. Zenginliklerin Çözümlenmesi 241
II. Para ve Fiyat 245
III. Merkantilizm 252
IV. Güvence ve Fiyat 261
V. Değerin Oluşumu 274
VI. Yarar 282
VII. Genel Tablo 289
VIII. Arzu ve Temsil 298
İkinci Bölüm
Yedinci Ayırım:
Temsilin Sınırları 307
I. Tarih Çağı 307
II. Emeğin Ölçüsü 313
III. Varlıkların Örgütü 319
IV. Kelimelerin Bükümü 328
V. İdeoloji ve Eleştiri 334
VI. Nesnel Sentezler 343
Sekizinci Ayırım:
Emek, Hayat, Dil 351
I. Yeni Ampiriklikler 351
II. Ricardo 355
III. Cuvier 369
IV. Bopp 392
V. Nesne Haline Gelen Dil 413
Dokuzuncu Ayırım:
İnsan ve İkizleri 423
I. Dilin Geri Dönüşü 423
II. Kralın Yeri 429
III. Sonluluğun Analitiği 435
435
Doğal tarih biyoloji haline geldiğinde,
zenginlikler çözümlemesi iktisat haline geldiğinde, özellikle
dil üzerindeki düşünce kendini filoloji haline getirdiğinde ve
varlık ile temsilin ortak yerlerini buldukları şu klasik söylem
ortadan silindiğinde, insan bir bilgi için nesne ve bilen için de
özne olan ikircikli konumunun içinde, böylesine arkeolojik bir
değişimin derin hareketinin içinde ortaya çıkmıştır: ...
436
Cuvier ve çağdaşları, hayattan kendi
kendini ve varlığının derinliğinde de, canlının olabilirlik
koşullarını tanımlamasını istemişlerdi; Ricardo da aynı
şekilde, emekten mübadelenin, kârın ve üretimin olabilirlik
koşulunu sormuştu; ilk filologlar da, söylem ve gramerin
olabilirliğini dillerin tarihsel derinliğinin içinde aramışlardı.
Temsil bizatihi bu olgudan ötürü, canlılar için, ihtiyaçlar
için ve kelimeler için, onların kökenleri ve gerçekliklerinin
ilkel makamı olma değerini taşımaya son vermişti; temsil artık
onlara nazaran, onları kavrayan ve ihya eden bir bilincin içinde,
onlara az çok bulanık bir şekilde karşılık veren bir etkiden
başka bir şey değildir. Şeylere ilişkin temsil artık bağımsız
bir tablonun içinde, onların düzene sokulmasının sergilenişi
değildir; temsil artık insanın olduğu şu amprik bireyin
cephesinden, şimdi bizzat şeylerin kendine ve onların iç yasasına
ait olan bir düzenin olgusudur -belki de bundan da az olmak üzere,
görünüşüdür-. Varlıklar temsilin içinde kimliklerini değil
de, insanla kurdukları dış ilikiyi açık etmektedirler.
IV. Ampirik ve Aşkın 444
V. Cogito ve Düşünülmemiş 449
452
... konuştuğum ve
düşüncemin onun içinde, tüm kendine özgü olabilirliklerini
onda bulacak kadar kaydığı, ama aslında hiçbir zaman tamamen
güncelleştiremeyeceği çökeltilerin ağırlığı içinde var
olabilen şu dil
olduğumu (şu dil olarak var olduğumu) söyleyebilir miyim?
Ellerimle
gerçekleştirdiğim, ama yalnızca bitirdiğimde değil, daha
girişmeden önce ellerimden kaçan şu çalışma
olduğumu (şu çalışma olarak var olduğumu) söyleyebilir miyim?
Kendi
derinliklerimde hissettiğim, ama beni hem kendiyle birlikte ileri
ittiği ve beni ân için doruğuna tüneten müthiş zamanla, hem de
ölümümü hükmeden kaçınılmaz zamanla sarmalayan şu hayat
olduğumu (şu hayat olarak var olduğumu) söyleyebilir miyim?
Bütün bunları olduğumu da, olmadığımı da söyleyebilirim:
cogito
bir olmak iddiasına götürmemekte, sadece olmak’ın söz konusu
olduğu bir dizi soruyu gündeme getirmektedir: ...
VI. Kökenin Geri Çekilişi ve Geri
Dönüşü 458
VII. Söylem ve İnsan Varlığı 467
VIII. Antropolojik Uyku 474
Onuncu Ayırım:
İnsan Bilimleri 479
I. Bilgiler Üçgeni 479
II. İnsan Bilimlerinin Biçimi 485
III. Üç Model 494
IV. Tarih 511
V. Psikanaliz, Etnoloji 520
537
[insanın yok olmakta olduğu...] Bunun
nedeni, modern episteme’nin
-XVIII. yy’ın sonunda oluşan ve hâlâ bilgimize pozitif zemi
olarak hizmet edeni, insanın kendine özgü varoluş tarzını ve
onu ampirik olarak tanımanın olabilirliğini meydana getireni-
tümünün Söylem’in ve tekdüze hükümranlığının yok
olmasına, dilin
nesnellik cephesine
kaymasına ve çok kereler yeniden ortaya çıkmasına bağlı
olmasıydı. ...........................................
538
... insan kendi biçimini, parçalar
halindeki bir dilin aralıklarında meydana getirmiştir. Tabii ki
bunlar ... cevaplandırılmaları mümkün olmayan sorulardır;
yalnızca onları sorabilme olabilirliğinin kuşkusuz gelecekte
ortaya çıkacak bir düşünceye açıldığını bilerek, onları
kendilerini ortaya koydukları yerde boşlukta bırakmak
gerekmektedir.
VI. 538
Jorge
Luis Borges
1899
- Buenos Aires, Arjantin / 1986 - Cenevre, İsviçre
1923 Buenos
Aires Tutkusu
1929 San
Martin Defteri (Cuaderno San Martín)
1933 Alçaklığın
Evrensel Tarihi, öykü dizisi
1935 Al-Motasim'e
Bir Bakış, öykü
1936 Sonsuzluğun
Tarihi, denemeler
1937 Virginia
Woolf ve William Faulkner çevirileri
Pierre
Menard, Don Quixote'un Yazarı, hikaye •
Tlön,
Uqbar, Orbis Tertius, hikaye •
1941 Yolları
Çatallanan Bahçe, öyküler •
1942 Don
İsidro İçin Altı Problem, polisiye hikâyeler
1949 Alef
(El Alef), kısa hikâyeler •
1975 Kum
Kitabı (El libro de arena), toplama hikayeler •
1984 Atlas
•
İletişim
Yayınları - Borges - Toplu Eserler
Brodie
Raporu
Dantevari
Denemeler / Shakespeare'in Belleği
Yedi
Gece
Sonsuz
Gül
Alef
Ficciones
Düşsel
Varlıklar Kitabı
Yaratan
Tartışmalar
Evaristo
Carriego
Şifre
Sonsuzluğun
Tarihi
Kum
Kitabı
Öteki
Soruşturmalar
Atlas
Alçaklığın
Evrensel Tarihi