.
.
.
.
Otuz Bin Yıl
Öncesinden Günümüze Heykel
Önder
Şenyapılı
Metu
Pres, 2003, Ankara
40
Bedir
Rahmi Eyüboğlu: “Resim Sanatı dört direğe dayanır. Dört Küheylan çeker
arabamızı. Biri çizgi, biri leke, biri renk, biri de miniminnacık benek.” Diye
yazmıştır yıllar önce. Bedri Rahmi’den esinlenerek, özetle denilebilir ki,
yonut sanatının iki küheylanı mekan ve kütledir. Bir yonutla kurulan iletişime
etkili olan öteki ögeler, hacim, yüzey, ışık, gölge, renk, orantı, ölçek,
eklemleme, denge, doku, vb.dir.
42
(…) yonut sanatının yalnızca 3 boyutlu formlar yaratmak olmadığı
ve/ya da yonutun 3 boyutlu bir form olarak tanımlamanın yeterli olmadığı görüşü
de öne çıkmıştır ve bu görüş yonut-mekan ilişkisiyle ilgili anlayışların
değişmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bugünkü anlayışa göre, yonut,
bulunduğu/yerleştirildiği mekanı değiştirecek, daha anlamlı kılacak, günlük
işlevlerin sıradanlığından kurtaracak; giderek (hatta) kendine özel bir mekan
yaratacak bir plastik nesnedir.
43
Bu sayfalarda Şenyapılı, 20 yy’da atom’un parçalardan meydana
geldiği bilgisinin sanatçılar üzerindeki büyük etkisinde bahsediyor.
(Kandinsky)
46
(Tatlin-Picasso) (…) yonut artık, görme ve dokunma
duyularına seslenmek tek amacına yönelik olarak yapılmıyordu. Kavramsallaştırma
kaygısı öne çıkmıştı.
48
Dadacılığın kurucularından hem Alman hem Fransız kökenli ozan ve
ressam Hnas ya da Jean Arp, akımın, sanatın ne olduğuna değgin (dair) yerleşmiş
benimseyişlere karşı çıkan temel tutumuna uygun çalışmalar yapmıştır.
51
(…) Dada bir sanat akımı değildi; sanatı sorgulama hareketiydi.
54
Yirminci yüzyılın hemen bütün karşı
sanat akımlarına ve bu akımların kurucusu sanatçılara Marcel Duchamp’ın çalışmaları kaynaklık etmiştir.
55
(…) Marcel Duchamp, Dada’yı bir inkarcılık (nihilizm) olarak
tanımlıyordu. “Bir düşünce şeklinden kurtulmanın – insanın yakın çevresinden ya
da geçmişten etkilenmesine karşı bir yol: klişelerden kurtulmanın bir yolu –
özgürlük yolu idi.” Duchamp, Dada’nın boş
gücünü gerekli görüyordu. Çünkü, sanatçı,
genellikle onu etkileyen tarih aşamalarını kabul ederdi. Bir tarih
aşamasından diğerine geçerdi. Aslında bunların tutsağı idi, bunlar çağdaş bile
olsa.
Öteki sanatçılardan ayrımlı olarak, yapıtın fiziksel özelliklerinin ötesine geçmek, sanata düşünsel bir
bakış açısı getirmek istiyordu.
Duchamp ilk
adımı attı. Ready-made’leri estetik’i etik’e, sanat’ı ahlak’a yönlendirmiştir.” (Pierre
Restany)
56
Yirminci yüzyıl boyunca sanat sorgulanagelmiştir. Sanat yapıtının
yalnızca fiziksel varlığının, izleyicisine verdiği hazzın, vb. önem taşıdığına
değgin genel yargı sarsılmıştır.
66
Giderek
yontmak eylemine girişilmeksizin de yonut yapılabilmektedir.
Örneğin,
yukarıda anılan kimi yonut türlerini bikez daha sıralayalım: ready-made/hazır
nesne, kolaj, objet trouvé/bulunmuş nesne, kinetik yonut, mobil, stabil… Ve
anılmayanlar: Installation (enstalasyon)/yerleştirme, assemblage, land art, vb…
Ayrıca, Abstract sculpture/soyut yonut, optic(al)/optik, kavramsal, minimal,
arte povera, in situ, junk (cank), vb. yonutlar.
Denilebilir
ki, 20. yüzyılda, yonutun adı, anlamı değişti; özü de değişti yonutun, sözü de…
Özetle, yonut kavramı değişti.
86
…
“Fluxus” (Anlamı: “sürekli akış”.) diye bilinen hareketle birlikte anılan Alman
sanatçı Josef Beuys (1921-1986), sanatı toplumsal ve siyasal değişimin bir aracı
olarak görüyordu.
… “Sanat dışı” diye
tanımlayabileceğimiz bu hareketin…
George
Maccinas, Joseph Beuys, John Cage, Nam June Paik gibi farklı kültür ve
kuşaklardan sanatçıların katıldığı bu isyancı ve alaycı sanat ruhu sanat
piyasasına aldırmıyor, gündelik nesneler kullanarak “yaşam zaten sanattır”
diyordu. (Alıntısı, devamında)
95
Türk toplumunun yaşamına yonut, Cumhuriyet döneminde girmiştir
denebilir. … Henüz Cumhuriyetin ilanından önce, Gazi Mustafa Kemal, 1922
yılının Ocak ayında Bursa’da yaptığı konuşmada, Müslümanların yonutu bir put
olarak görmeleri için artık hiçbir koşul kalmadığını belirtmiş, anıtların
tarihte yaşanmış uygarlıkları günümüze taşıdığını vurgulamıştır.
98
Türkiye’de ilk kişisel yonut sergisi 1932’de gerçekleştirilmiştir
ve gerçekleştiren sanatçı Zühtü Müridoğlu (1906-1992)’dur.
99-100
… İstediğimin ne olduğunu tam olarak bilemedim. Hiçbir heykelimi
uzun süre karşımda tutamam… Bir zaman sonra kusurlar, eksiklikler bulmaya
başlarım. ‘Bu da böyle yapılır mıydı?’ derim kendi kendime. Ben özünde heykel
yapmayı seviyorum. Becerebildiğim iş budur. Onun için iyi midir; kötü müdür;
bunu değerlendiremiyorum.
Ben belirli bir yolu, bir ölçüsü olan sanatçı değilim. Daima
değişmişimdir. Çizimlerim bile birbirini tutmaz. Bu değişmeyi de bir aşama
olarak kabul etmiyorum.. 1949-50 yılına kadar hep aynı şeyleri yapardım: Çıplak
kadın, oturan kadın, Ahmet’in büstü, Fatma hanımın büstü. (Zühtü Müridoğlu)
100
“Türkiye’de taş işlemeciliği çok gelişmiştir. Hele Selçuklular
zamanında harikalar düzeyine çıkmıştır. Camilere, çeşitli mimarilere, mezarlara
yansımış ama, hiçbir zaman heykele yansımamıştır. Ve hiçbir zaman önem
verilmemiş, heykelde karşılığını bulmamıştır. Böyle bir kültür mirasının
üzerinde otur ve haberin olmasın. Bu şuna benziyor, deniz kenarında oturan
köylüler vardır, yüzmeyi bilmezler ve güneşe çıkmazlar. Ben bu geleneğin
heykelde karşılığını bulmasını istiyorum. (Mehmet Aksoy)
118
“Sanatçı hangi temayı ele alırsa alsın, ister non-figüratif ister
figüratif çalışsın, yapıtlarında insancıl duygularla iç içe bir yaşamı
yansıtır; tek tek bütün yapıtlarında, daha ilk bakışta yaşamışlık, duyarlık ve
sevgi göze çarpar. Başka bir deyişle malzeme temayı, tema ise duyarlılığı
taşır. …”
119
“… Heykel sanatı sadece üç boyutlu biçimler yaratmak değildir.
Günümüz sanatında, üç boyutlu olup da heykel
olmayan çeşitli ifade biçimleri vardır. Mesela, yüzyılımızın ikinci
yarısında, Neo-Realizm’den bu yana ortaya çıkan sanat faaliyetleri arasında
olsa olsa ikinci sınıf, ya da sıradan bir yeri olan asseblajları düşünün.
Assemblaj heykel değildir. Çünkü, assemblajın ifadeciliği, her şeyden önce
kendi içinde bir araya getirilmiş farklı nesneler veya nesne parçalarının
doğurduğu duygu ve düşünceler üzerine kurulmuştur. Oysa bir heykel, bütün
ifadesini yapıldığı malzeme ya da malzemelerin oluşturduğu biçim üzerine kuran
üç boyutlu bir sanat eseridir. Bu nedenle bence, sınırlarını zorladığı
assemblajdan gerçek bir heykel sanatı yaratmayı başarabilen tek sanatçı büyük
usta Louise Nevelson idi. …” (Antonio Del Guercio: Koray Ariş, Galeri Nev, 1991.)
121
19. yüzyılın sonlarında üretilen anıtlara karşı çıkmak, haklı ve
gerekli bir davranıştı. Ancak bu arada, 19. yüzyıl anıt heykellerinin akademik
terörü altında ezilip kalmış anıt kavramına haksızlık edilmiş, ve böylece
dönemin heykel sanatı da bir krize girmişti. İşte bu nedenle, çağımızın büyük
İtalyan heykeltıraşı Arturo Martini, 1945’de, yaşamının zor bir döneminde,
heykelin “ölü bir dil” olduğunu yazarken, heykel sanatının artık yeni bir şey
yaratamayacağını değil, modern toplumun tarihinin büyük ölçüde heykel sanatının
kendini ifade etme olanaklarını yok ettiğini kastediyordu.
123
… Meriç Hızal, toprakı
ve/ya da havayı ve/ya da suyu ve/ya da ateşi ve/ya da zamanı
ve/ya da günü ve/ya da geceyi ve/ya da özgürlükü bronzla anlatmaya
çalışmaktaydı 1980’lerin sonlarıyla 1990’ların başında. O sıralar ruhu bronzla nasıl anlatacağını
düşünmekteydi.
124
Yonutları ‘kavramsal’ olarak görülse/nitelense de, Meriç Hızal,
biçimi yadsımamakta/dışlamamaktadır. Biçimin, yonutun iletişim kurması için
önde gelen ögesi olduğuna inanmaktadır. Kavramsal bir yapı eldelemek için
biçimin yadsınmasına gerek olmadığı görüşündedir.
… daha sonra bronzdan kadın çıplaklar ve aynı zamanda
anıt-yonutlar da yapan, yonutta ritm konusunda araştırmaları bulunan Ferit
Özşen, oldukça eski bir konuyu, doğurganlık ve bereket konusunu günümüze
taşımıştır.
129
Rahmi Aksungur, 1970’li yıllarda silikon, 1980’li yıllarda bronz
ile çalışmaktaydı. 1990’lı yıllarda ahşap kullanmaya başladı. Ancak, temel
tutumu, ne kullanıyor olursa olsun, malzemenin ön plana çıkmasına, içerikin ve/ya da iletinin malzemece yönlendirilmesine/geri plana atılmasına izin
vermemektir. Aksungur’a göre, malzeme ambalajdır ve sanatçı ambalajın
çekiciliğini mümkün olduğunca azaltmaya çalışmaktadır.
138
“(Heykel) Kuvvetli rüya ister, donanım ister. Unutkan heykelci
olmaz. Rüyanızı unutamazsınız, sanat tarihini unutamazsınız, diğer bütün
sanatçıların yapıtlarını da unutamazsınız. Hele önceki işlerinizi asla. Bu size
ne yapmamanız gerektiğini söyler, yani yapacaklarınızı. Hele bu ülkede ve bu
ülke bu denli gölgede iken.” (Bihrat Mavitan)
Değişen nedir?
159 – 166
Yukarıdaki
açıklamalardan yararlanarak özetlersek:
Artık, yonutun, yalnızca belirli nesne ve konuları
betimleme amacıyla yapılması zorunluluğu yoktur.
Önemli olan (önemi daha da artan) yaratılan
formdur.
Non-figüratif çalışmalarda, ortaya konan form, bir
şeye benzemek bir yana, hiçbir şeyi andırmayabilir, herhangi bir anlamla
yüklenmesi gerekmez, salt kendisi olması yeterlidir ve böyle olması
istenir/istenebilir. Bu durumda, yonut iletidir; yani, yonutun iletisi,
yonutun kendisidir.
Bir başka anlatımla, yonutun maddi varlığı/plastik
gerçekliği öne çıkmıştır. Yonutun maddi varlığını ise, kütle, oylum (hacim) ve
ağırlık nitelikleri ile ayrımlı (farklı) öğelerin biçimsel ilişkileri
oluşturmaktadır.
Görme ve dokunma duyularına seslenmenin ötesine
geçilmiştir. Zihne seslenen, iletisinin algılanması için zihinsel çaba
göstermeyi gerektiren kavramsal uygulamalar yapılabilmektedir. Aşk, zaman,
gece, gündüz, renkler, ışık, yaşam, başarı, özgürlük, umut, dayanışma, mutluluk,
vb. kavramları görsel nesnelere dönüştürerek anlatmak için bir ileti(şim) aracı
işlevini yüklenebiliyor yonut.
Söz konusu işlevi yerine getirirken, ille de bir
figür olması nasıl gerekmiyorsa, ille bir form
göstermesi de gerekmez.
konu
her şey yonut sanatı için konu olabilir.
Belirli nesne ve konuları betimleyebilir.
Nesnenin görüntüsünü ve yapısını (strüktürünü)
vurgulamak;
Çağdaş teknolojiyle çağdaş araç ve gereçlerin
kültürünü oluşturmak, yaygınlaştırmak amaçlı olabilir. (Yapımcılık/
Konstrüktivizm akımının amacı.)
Sanatın ne olup olmadığını sorgulamayı sağlamak
için gerçekleştirilebilir. (Duchamp'ın sıradan kullanım nesnelerini sanat
nesnesine dönüştürme eylemi bu sorgulamayı gündeme getirmek içindi.)
Matematik, fizik ve geometri
kurallarını/kuramlarını/ilkelerini/formüllerini sınamak, sınırlarını zorlamak
ya da uygulayarak yeni biçimlemeler denemek/ formlar eldelemek amacıyla
yapılabilir. (İlhan Koman’ın uzayda istasyonlar kurulmaya başlandıktan sonra,
kapanınca hiçbir hacmi olmayan ama, açınca biribirine kurgulanabilen birim
formlar eldelemeye uğraşması. Ya da gene aynı sanatçının daire şeklindeki
düzlemi 1/8 'pi' (3,1416), sonra 1/4, sonra 1/2 ve sırayla 1 tam 'pi', 2 pi, 3
pi, 4p, 5p ve sonsuz pi oranında büyüterek yeni formlar eldelemesi. Bu formlar
biribirine eklendikçe bir küre oluşuyordu. Fidelenen formlar ne denli çoğalırsa
çoğalsın son form bir küre oluyordu. Matematik, fizik ve geometri
kuralları/kuramları/ilkeleri/ formülleri, Gabo'nun yapıtlarında görüldüğü gibi,
asıl anlatılmak istenenin/asıl iletinin anlatımına/gönderimine destek sağlamak
amacıyla kullanılabilmektedir.)
Hiçbir şeyi (nesne ve konuyu) betimlemeyebilir.
Giderek yonut sanatının yalnızca 3 boyutlu formlar
yaratması beklenmemelidir.
geleneksel
uygulama kalıplarının kırılması
Her tür malzeme kullanılmaktadır.
Ayrımlı malzeme birarada kullanılabilmekte, ayrımlı
malzemenin uyumsuzluğundan kaynaklanan gerilimden anlatımı ve/ya da görsel
etkileyimi güçlendirmek/ pekiştirmek için yararlanılmaktadır. Söz konusu
gerilim, yonutun salt/ temel/ ana iletisi olabilmektedir. Ancak söz konusu
gerilimin vurgulanabilmesinin bir tasarım sorunu olduğu unutulmamalıdır.
(Dolayısıyla:)
İster tek, ister çok malzeme kullanılarak,
gerçekleştirilmiş bir yonutta, malzemenin yönlendirdiği değil, sanatçının
tasarımını öne çıkaran bir biçimleme aranır.
Malzeme izleği (temayı), izlek duyarlılığı taşır.
Malzemenin ve/ya da malzemenin yönlendirdiği biçimlemenin izleği (sanatçının
saptadığı/ belirlediği/ vermek istediği iletiyi) eksiksiz/ yanlışsız/ sağlıklı/
doğru ve duyarlı olarak anlatması (ifade etmesi)/ istenilen duyarlılıkta yansıtması
olanaksızdır. İstenilen duyarlılığa malzemeye saygılı bir tasarım çabasıyla
erişilebilir. Malzemeyle kurulan iyi diyalog duyarlılığın iletilmesini
kolaylaştırmakta/ olanaklı kılmaktadır.
Artık, kütle denli kütle içi ve kütlelerarası
boşluklar da önem kazanmıştır. (Önce Rodin: "Yonut, boşluklar ve
kütlesel-topak parçaların sanatıdır." Sonra, geleneksel kapalı formun
egemenliğine son verilmesi.) Yalnızca malzemenin yontulmasıyla değil, boşun
(mekan) içinde parçaların biraraya getirilmesiyle açık (form) yonutlar da yapılmaktadır.
her şey
Biraraya getirilen parçalar her şey olabilmektedir.
Örneğin, günlük yaşamda kullanılan sıradan nesneler, sanatçı tarafından yeni
bir bağlam içinde yabancılaştırılarak biraraya getirilip bir plastik nesne
oluşturulmaktadır. (Picasso'nun bir bisiklet selesi ve direksiyon çubuğundan
oluşturduğu "Öküz başı" gibi. Ya da Bünyamin Özgültekin'in "sanat
objeleri" gibi.) (Yontmak eyleminden türetilen yonut sözcüğü, bu tür
yapımlar devreye girdiğinde, yetersiz kalmaktadır. Çünkü, günümüzde birçok
yapıt, yontma işlemine başvurulmadan gerçekleştirilmektedir. Kimi sanatçıların,
-örneğin, Erdağ Aksel'in,- yonut sözcüğü yerine heykel sözcüğünü yeğlemeleri bu
nedenledir.)
dinamizm
Açık yonutlar, boşluk ve dolulukların bireşimidir
ve boşluk edilgen değildir; çok zaman yapıta dinamizm veren öğedir.
(Dinamizmden söz edilince:) Bir zamanlar devinimi
(hareketi) betimlemesi beklenen yonutun, artık, kendisinin devindiği (mobil ve
kinetik yonut) de gözden kaçırılmamalıdır.
Boşluk, çok zaman yapıta dinamizm vermektedir ama,
gene de,
kütlenin
sanatçının sanatsal görüşünü ileten öğe olduğu, iletişimi kuran araç olduğu
kanısı yaygındır. Gerilimi artıran ya da azaltan kütledir. Bir yonut, kütle,
oylum (hacim) ve ağırlık öğelerinin algılanmasını sağlamakla yükümlüdür. Yer
çekimi - madde etkileşimini görünür kılan, kütledir.
yonut - boşun
ilişkisi
Yonut-boşun (mekan) ilişkisi anlayışı da
değişmiş/çeşitlenmiştir: Geçmişte yonut yer aldığı boşunun (mekanın) bir
parçası olarak görülmekteydi. Yer aldığı boşunda belli bir nokta olarak, o
boşunu tanımlayıcı öğelerden biri idi.
Artık, yonutun bulunduğu/yerleştirildiği boşunun
bir parçası olarak düşünülmemesi/görülmemesi, kendi gerçek boşununu yaratması
gerektiği savunulmaktadır.
Yonut, varlığıyla çevreye yeni bir boşun
kazandırmalıdır. Kendine özel
bir boşun yaratmalıdır.
Bulunduğu/yerleştirildiği
boşunun bir parçası olan yonut, kendini anlatma olanaklarından yoksun
bırakılmış demektir. Bu ise, yonut sanatının ölü bir dile dönüştüğü anlamına
gelir. Yonut dilinin canlanması kendi anlatı (ifade) olanaklarını
kullanmasına, yukarıda değinildiği gibi, yalnızca kendisi olan ya da iletisi
kendisi olan formların yaratılmasına ve bu formların kendi özel boşununu
yaratmasına bağlıdır.
Bununla birlikte, yonutun açık boşunda, çevreyle,
mimariyle ve bitki örtüsüyle birlikte algılanmasını savunan görüş (Sorensen) de
geçerliğini yitirmiş değildir.
Yonut sanatının yalnızca 3 boyutlu formlar yaratmak
olmadığı ve/ya da yonutu 3 boyutlu bir form olarak tanımlamanın yeterli
olmadığı görüşü de yonut - boşun ilişkisiyle ilgili anlayışlardan kaynaklanmaktadır.
Yonut, bulunduğu/ yerleştirildiği boşunu değiştirecek, daha anlamlı kılacak,
günlük işlevlerin sıradanlığından kurtaracak bir plastik nesnedir.
Yonut, artık, yalnızca açık (geniş) boşunun değil,
kapalı (küçük/dar) boşunların da sanatıdır.
Yonutun kapalı boşunlara da yerleştirilebilmesi/
konulabilmesi, ölçeğinin de değişmesine ve/ya da çeşitlenmesine yol açmıştır.
Anıt-yonut ölçeği tek ölçek değildir. Mimari yapı
ölçeğinden, biblo ölçeğine değin değişen boyutlarda yonutlar yapılabilmektedir.
ölçek
Değişik ölçekteki yonutların ayrımlı algılamalara
yol açması/ayrımlı algılanması doğaldır. Çünkü, enazından, bir anıt-yonutun
alıcı (izleyici) üzerinde yol açtığı etkilenme ile çalışma masasının üstüne konabilecek
boyutlarda bir yonutunki, kesenkes, aynı değildir.
Yonutun İÇERİKi değişmiş/çeşitlenmiştir. (Örneğin,
yalnızca ulusal kahramanların/ulusal utkuların/yöneticilerin/başarılı
kişilerin/toplumsal olayların, vb. yonutları yapılmamaktadır artık. Her şey
yonut konusu olabilir. Konusuz yonutlar da yapılmaktadır.)
teknik
Yonut TEKNİKi (işleyim yöntemleri/yolları/biçimleri)
değişmiş/ çeşitlenmiştir. (Örneğin, yalnızca taş ve ahşabın yontulması, çamurun
yoğrulmasıyla değil, başka yol ve yöntemlerle de yonutlar, yapılmaktadır.)
biçimleme
Yonut
BİÇİMLEMESİ (ortaya konulan biçim/form/düzenleme/imge)
çeşitlenmiş/zenginleşmiştir. (Figürlü, figürsüz, figürlü-soyut, soyut, giderek
3 boyutlu olmayan ve bir form göstermeyen yonutlar yapılmaktadır.)
imge
Öncelikle belirtelim: Formsuzluk da bir İMGEdir.
Elbette, alıcı (görsel bir sanat dalından söz edildiğine göre: izleyici)
yonutla iletişimini ortaya konulan İMGE ile kurmaktadır. Yonutun İLETİsini
ortaya konulmuş İMGEye bakarak algılamaktadır.
Biribirinden
ayrımlı içerikte, çok ayrımlı tekniklerle biçimlenmiş imgelerin, yonut
sanatıyla yeni yeni tanışan bir toplumda kolayca algılanamaması doğal
sayılabilir.
.
.
.
.