29 Aralık 2015

Richard Sennett - Zanaatkâr

.
.
.




.
.

Zanaatkâr   (2006)
Richard Sennett

(Çev. Melih Pakdemir), Ayrıntı Yayınları 2013 İstanbul


travail, opium unique
[çalışma, biricik afyon]

8
“Yampak, düşünmektir.”


Önsöz
Kendi İmalatçısı Olarak İnsan

11
[Hannah] Arendt’in kuşağı kendine zarar verme korkusunu rakamlarla dile getirebiliyordu; çünkü bu rakamlar insan zihnini dumura uğratacak denli büyüktü. En az yetmiş milyon insan, yirminci yüzyılın ilk elli yılı boyunca savaşlarda, toplama kamplarında ve gulag’larda yok olmuştu.

Günümüzde, barış döneminin maddi uygarlığı, kendi imalatımızla kendimize zarar verme bakımından aynı ölçüde dumura uğratan rakamları ortaya koyuyor: Örneğin bir milyon rakamı, şimdi tek bir yılda tüketilen fosil yakıt miktarını tabiatın üretebilmesi için gerekli yıl sayısını temsil eder. Ekolojik kriz Pandora usulüdür, insan imalatıdır; teknoloji ise denetimin yeniden elde edilebilmesi konusunda güvenilmez bir müttefiktir.

19
“Zanaatkârlık”, sanayi toplumunun gelişmesiyle birlikte silinmekte olan bir hayat [Musil’in romanının -Niteliksiz Adam’ın girişi- tersi] tarzını akla getirebilir; ancak bu doğru değildir. Zanaatkârlık sürekli, temel insan dürtüsüne, kendi iyiliği için bir görevi güzel yapma arzusuna işaret eder.

24
Hem doğal kaynaklar hem iklim değişikliği bakımından büyük ölçüde biz insanların imal ettiği maddi krizle yüz yüze geliyoruz. Pandora mitolojisi şimdi artık kendi yıkımımızın dünyevi bir sembolü haline gelmiştir.

Sosyolog Georg Simmel’in söylediği gibi, çevreleriyle barış içinde olan, o yeri hak ettiğini hisseden insanlara kıyasla, bir yabancı, çok fazla ıstırap verici olsa bile, uyum sanatını daha fazla araştırarak öğrenir. Simmel’e göre, yabancı aynı zamanda dâhil olduğu topluma bir ayna da tutar; çünkü yabancı, yerliler için doğal kabul edilen hayat tarzlarını benimseyemez. [Dil, yabancı içindir (?)]

25
Uzun geçmişi olan bir akıma yani Amerikan pragmatizmine bağlı olarak yazıyorum… Pragmatizm felsefeyi, sanat ve bilimlerdeki somut pratiklerle, politik ekonomiyle ve dinle birleştirme peşindedir; bunun ayırt edici özelliği gündelik hayatın içine yer etmiş felsefi konuları incelemektir.

26
[jeolojik bakış…] Bu projede tarihsel kayıtları kullanma kılavuzum, … [Bu filmde] “Hayvanların ve bitkilerin evcilleştirilmesi sadece son yarım dakikada gösterilecektir ve buharlı makinenin icadı ile atom enerjisinin icadı arasındaki süre ise sadece sondaki bir saniyedir.” (John Maynard Smith).

Kayda geçmiş uygarlığın on beş saniyesinde Homeros, Shakespeare, Goethe ya da basitçe büyükannenin mektubunun bizim anlayışımıza yabancı hale gelmesi için hiçbir sebep yoktur. Doğal tarihteki kültürün zamanı kısadır.

… maddi kültür biyolojik hayatın temposunu izleyemez. Nesneler, bir insan bedeninde olduğu gibi kaçınılmazcasına içten çürümezler. Eşyanın tarihleri, insan nesilleri boyunca dönüşümlerin ve uyumun güçlü bir role sahip olduğu farklı bir akış izler.


Birinci Bölüm
Zanaatkârlar

I. Tedirgin Zanaatkâr

32
Marangoz, laboratuvar teknisyeni ve icraatçı, bunların üçü de zanaatkârdır çünkü kendi iyilikleri için, iyi bir iş çıkarmak üzere kendilerini adamışlardır. … Zanaatkâr bağlanılmış (angaje olunmuş) özgül bir insanlık durumunu temsil eder.

… sadece bir marangozun sahip olduğu türden el hüneriyle eşitlendiğinde zanaatkârlık pek anlaşılamıyor. Almanca handwerk (el işi); Fransızca artisanal; İngilizce statecraft

33
Ben de ilk olarak duyguların ve düşüncelerin incelenebildiği laboratuvar örneğinde olduğu gibi somut pratikleri ele almak istiyorum. Bu çalışmamın ikinci amacı da el ile kafa, teknik ile bilim ve sanat ile zanaat birbirinden ayrıldığında ortaya neyin çıktığını keşfetmektir.

… zanaatın etik problemleri de ustalık mertebesinde ortaya çıkıyor.

Modern Hephaistos
Antik Dokumacılar ve Linux Programcıları

34
Zanaatkâr için yapılan ilk övgüler, zanaatkârların usta tanrısı Hephaistos'a yönelik olarak Homeros destanlarında yer alır: "Ey temiz sesli periler, hüneriyle ünlü Hephaistos'un şarkısını söyleyin. O ki parlak gözlü Athena ile birlikte dünyanın her yanında insanlara harika zanaatlar öğretmişti, o insanlar ki daha önceleri dağlardaki mağaralarda vahşi yaratıklar gibi yaşarlardı. Ancak şimdi onlar sanatıyla ünlü Hephaistos sayesinde zanaatları öğrendiler, bütün bir yıl boyunca kendi evlerinde barışçıl bir hayat sürdürüyorlar." [Hephaistos... barış sağlayıcısı ve uygarlık yapımcısı...]

... ilk Yunanlılar için zanaat ve topluluk, birbirinden ayrılamaz şeylerdi.

35
Destanda zanaatkâr için kullanılan kelime demioergos'tur. Ki bu da kamu (demios) ve üretken (ergon) kelimelerinden oluşan bileşik bir kelimedir. ... İşte bu türden sıradan yurttaşlar, görece az sayıda ve çalışmayan aristokratlar ile köle kitleleri arasında bir yerde yaşıyordu. Kölelerin pek çoğu teknik hünerlere sahipti ancak bu becerileri onlara hiçbir siyasi kazanç ya da hak sağlamıyordu. Destan işte bu arkaik toplumun tam ortasında yer alan kafa ve el emeğini birleştirenleri, uygarlaştırıcılar olarak onurlandırmıştı.

36
Homeros çağında zannatkâr, kamusal bir erkek ya da kadın olarak övülmüş olsa bile, klasik zamanlarda zanaatkâra verilen paye gölgelenmiştir. [Aristophanes çömlekçileri ahmak soytarılar olarak nitelemektedir]. Aristoteles [Metafizik'te] zanaatkâr için kullanılan eski kelime demioergos'u terk eder, bunun yerine basitçe el işçisi demek olan cheirotechnon kelimesini kullanır.

37
Klasik bilimin gelişmesi, becerinin cinsiyet boyutuna da katkıda bulundu ve böylece erkekleri kapsayan zanaatkâr kelimesinin üretilmesine yol açtı. Bu bilimle erkeklerin el hüneri ile kadınların birer çocuk yetiştiricisi olarak iç organlar bakımından sahip oldukları güçler karşılaştırıldı; daha güçlü olan erkek kol ve ayak kasları da kadınlarınkiyle kıyaslandı; erkeklerin beyinlerinin kadınlarınkine kıyasla daha 'kaslı' olduğu farz edildi.

Arkaik Hepaistos idealine en fazla sempati duyan klasik dönem filozofu, Platon idi; ama aynı zamanda onun sona ereceği konusunda da endişeliydi. Platon beceri kelimesinin izini, onun kökeni olan poiein yani 'yapış' kelimesine dek sürdürmüştü. Bu ise poetry [şiir] kelimesinin atasıdır ve destanda da poets [şairler], zanaatkârın bir çeşidinden başka bir şey değildir. Bütün zanaatkârlık ise niteliğin belirleyici olduğu bir çalışmadır; Platon bu amacı, bir arete yani herhangi bir eylemde gizli haldeki mükemmelliğin standardı olarak formüle etmiştir: Niteliğe yönelik tutku bir zannatkârı, sadece becermiş olmanın ötesinde geliştirmeye, daha iyisini elde etmeye sevk edecektir. Ne var ki kendi zamanında Platon, "zanaatkârların hepsi şairler olsa bile... bunlara şair denilmediğini, başka isimleri olduğunu" [Symposium 205b-c] gözlemlemiştir.

38
... Hepaistos destanı ile Platon'un yaşadığı dönem arasında geçen beş yüz yılda, bazı şeylerin ortadan kalktığı görülüyor. Arkaik dönemlerde beceri ve toplum arasında söz konusu olan birlik giderek zayıflamıştır.

"Açık kaynak" bilgisayar yazılımı faaliyetine katılan insanlar, özellikle de Lİnux işlemcilik sistemindekiler, ilk kez Hepaistos destanında övgü düzülen unsurların örnekleri olan zanaatkârlardır... [Antik çömlekçiler, kapalı bilgi sistemleri...]

41
El zanaatlarının tarihinde, kapalı bilgi sistemleri kısa ömürlü olmaya yatkındır.

Linux, kişisel olmama özelliğiyle tam olarak bir "[Antik] Yunanistan"dır. Linux'un internetteki atölyelerinde, örneğin "aristotle@mit.edu" denildiğinde, bunun kadın mı yoksa erkek mi olduğunu çıkarsamak mümkün değildir; burada önemli olan "aristotle@mit.edu"nun tartışmaya yaptığı katkılardır. Kadim zanaatkârlar da kendi aidiyetleri içinde bir gayri şahsilik yaşarlardı; demioergoi, halk arasında çoğu kez mesleklerinin adıyla çağrılırdı.

Zayıflayan Motivasyon

44
... genç Marx, kendisini seküler bir Hephaistos olarak görüyordu, yazdıkları sayesinde modern zannatkârları özgürleştirecekti. Grundrisse adlı çalışmasında, zanaatkârlığın çerçevesini, mümkün olan en geniş kapsamlı terimlerle "biçim verici faaliyet" olarak çizmişti. İnsan ve toplumsal ilişkilerin, maddi şeylerin yapılması aracılığıyla geliştiğini, böylece "bireyin her bakımdan gelişiminin" mümkün hale geldiğini vurgulamıştı (s. 301-324). ... [Yaşlı Marx] Son olarak "Gotha Programı" adlı yazısında da komünizmin zanaatkârlığın ruhunu yeniden canlandıracağı görüşüne döndü.

46
[W. Edwards Deming: "toplam kalite kontrolü"; "kolektif zanaatkârlık"]

47
Marx "işçi" ile ilgileniyordu; DEming ve onun Japon takipçileri ise işin kendisiyle...

... kolektivizme mahkum olanlar karşısına rekabetin erdemlerini yerleştirme şekli...

49
Teknoloji şirketlerinde, enformasyonu saklamak özellikle iyi iş çıkarmanın önünde bir engeldir.

İşbirliği sayesinde başarıyı yakalayan şirketlerin Linux topluluğuyla ortak yönleri, teknolojik zanaatkârlığın deneysel nişanesi olan sorun bulma ve çözmedeki yakın, akışkan birlikteliktir.

54
Ayrı Düşmüş Beceriler

[Beceri]
Alışılageldik cevap, becerinin eğitilmiş bir pratik olduğu şeklindedir. Burada, beceri ile coup de foutre (yıldırım aşkı) yani aniden gelen ilham karşı karşıya gelir. İlhamın cazibesi kısmen, ham haliyle yeteneğin eğitimin yerini alabileceği şeklindeki bir inançta yatar.

Doğuştan gelme, eğitilmemiş beceriler konusundaki istekler karşısında kuşkulu olmalıyız. "Şayet zamanım olsa ya da şöyle kendimi bir toparlasam iyi bir roman yazabilirim" şeklindeki sözler, genellikle narsist fantezilerdir. Tersine, bir eylemin üzerinden tekrar tekrar geçmek ise özeleştiriyi mümkün kılar.

59
[CAD - Computer-Assisted design - Bilgisayar destekli tasarım]
"Aynı zamanda hem düşünür hem yaparsınız. Çizersiniz ve yaparsınız. Çizime... hep geri dönülür. Bunu yaparsınız, yeniden yaparsınız ve tekrar bir daha yaparsınız" (Mimar Renzo Piano). Bu izafe edilmiş döngüsel dönüşüm, CAD ile birlikte terk edilebilir. Ekranda noktalar yerleştirildikten sonra, çizimi artık logaritmalar gerçekleştirir; şayet süreç kapalı bir sistem ise yani amaçlar ile amaç arasında statik bir ilişki varsa, hatalı kullanım ortaya çıkar.

61
[Peachtree Center, 1.8 milyon metrekare üzerine kurulu]
Başka bir yerde, üç adet çarşı ve ofis kuleleri vardır; bunlar da beton-çelik karışımı yapılardır ve bazılarının dış cephelerinde postmodern tasarımın simgesi haline gelmiş olan Rönesans ve Barok ayrıntıları görülür.

63
[Ozalit/çizim X CAD/logaritmalar]
Çizim eylemi esnasında somut, bağlantısal ve tamamlanmamış fiziksel deneyimler yaşanır. ... Zor olan ve eksik kalan şeyler, kavrayış sürecimizdeki olumlu unsurlar olarak görülmelidir; simülasyonun ve tamamlanmış objelerin manipülasyonunun beceremeyeceği ölçüde bizleri teşvik eder. ... Modern bilgisayar programları, aslında genişleyen bir tarzda kendi deneyimlerinden öğrenebilir; çünkü logaritmalar verilerin geribildirimi boyunca yeniden yazılır. ... sorun şudur: İnsanlar makinelerin bunu öğrenmesini sağlayabilirler ancak böyle bir durumda yeterlilik kazanılması sürecine katılmazlar, sadece bunun edilgen bir tanığı ve tüketicisi olurlar. ... CAD programının kötü kullanımı da kafa ve el birbirinden ayrıldığında, asıl sıkıntı çekenin kafa olduğunu gösterir.

64
... kafa ve el sadece entelektüel bakımdan değil, toplumsal bakımdan da birbirinden ayrılmış durumdadır.

65
İngilizce'de practice (alıştırma, deneyim, pratik) ve practical (becerikli, iş bitirici, elverişli, pratik) aynı kökenden gelir. İnsanlar bir beceriyi geliştirmek için ne kadar çok eğitilirse ve alıştırma (practice) yaparsa, bunların mümkün ve belirli şeylere odaklanarak daha iş bitirici (practical) bir zihniyete sahip olacakları sanılabilir. Aslında, uzun süren alıştırma yapma deneyimi aksi yönde bir sonuç doğurabilir.

67
"Fordizm" iş bölümünü uç noktalara götüren bir sistemdir: Her işçi bir görevi yerine getirir, görevi yerine getirme süresi de zaman ve hareket [Taylor] incelenerek mümkün olduğunca kesin bir şekilde ölçülür; elde edilen ürün de yine tamamen niceliksel olan hedefler esas alınarak ölçülür.

68
[fordizm, kötü bir üne sahipti] İş bölümü, bütünlükler yerine parçalar üzerine odaklanır; [Adam] Smith, tüccarların sahip olduğu canlılık ile işçilerin her gün her saat fabrikalarda aynı küçük şeyleri yaptıkları için gerileyen zekalarını kıyaslar. Yine de Smith bu sistemin, sanayi öncesi tarzda el ile yapılan işlerden daha etkili olduğuna inanmaktaydı.

69
Açıktır ki hastayı bir otomobilmiş gibi tamir etmek mümkün değildir...

70
Sistem için gerekli standartlar hakkında mükemmeliyetçilerin yaptığı bir çalışma (Sağlık sektörünün fordist bir sisteme tabi tutulması), bunların tedavi kalitesini yükselttiğini ileri sürebilir. Hemşireler ve doktorlar ise uygulamada bu sayısal taleplere itiraz ediyorlar. Belirsiz bir duygusalcılıktan öte, onlar merak ve tecrübeye olan ihtiyacı vurguluyorlar ve sanırım bu yüzden Immanuel Kant'ın "insanlığın dolambaçlı ormanı" dediği bir imajı hem kendilerine hem hastalara yakıştırmaktan geri kalmayacaklardır.

II
Atölye

75
Ortaçağlarda zanaatkârlar, çalıştıkları yerlerde uyurlar, yerler, içerler ve çocuklarını yetiştirirlerdi. ... Ortaçağ atölyesinin yüzlerce ya da binlerce insan çalıştıran modern fabrikalarla hiçbir benzerliği bulunmazdı.

76
Atölye hakkında daha tatmin edici bir tanım şöyledir: İnsanların yüz yüze ilişkiler içinde otoritenin belirlediği konularla ilgilendiği bir üretim alanıdır.

Bu tanımı kullanabilmek için otoritenin karşıtı olan özerkliği de hesaba katmamız gerekir; özerklik, bir başkasının müdahalesi olmadan kendi başına yeterli bir çalışmanın yapılmasıdır.

77
Ne var ki hiç kimse tek başına çalışırken, pencereleri nasıl parlatacağını ya da nasıl kan alacağını bilemez. Zanaatkârlıkta standartları belirleyen ve eğiten üst düzey birisinin olması lazımdır.

Zanaatkârlığın toplumsal tarihi büyük ölçüde, atölyelerin otorite ve özerklik sorunlarından kaçınmak ya da bunlarla yüzleşmek doğrultusunda harcadığı çabaların hikâyesinden oluşur.

Lonca Evi

Ortaçağ zanaatkârlarının otoritesi kendisinin bir Hıristiyan olması gerçeğine dayanıyordu. İlk hıristiyanlık da kendi kökenine zanaatkârın itibarını dahil etmişti. Hem teologların hem sıradan insanların gözünde, İsa'nın bir marangozun oğlu olması önemliydi; Tanrı bu şekilde kendi mesajının evrenselliği hakkında mütevazi bir işaret göndermiş oluyordu. Augustinus ise Âdem ve Havva'nın "bahçede çalıştıkları için ayrıcalıklı" olduğunu söylüyor ve şöyle soruyordu: "Tohum ekmekten, bitkilere aşı yapmaktan ve sebze toplamaktan daha mucizevi bir şey var mıdır?" Dahası din, zanaatkârın yaptığı işi de kucaklıyordu; çünkü bu işler insandaki kendini tahrip etme eğilimine karşı durabilirdi. Hephaistos destanında olduğu gibi, zanaat işi şiddet içeren değil barışçıl ve üretken bir boyutta ele alınıyordu.




.
.
.
.