.
.
.
.
.
Zamanın
Düzeni
Carlo
Rovelli
(Çev.
Tolga Esmer), Tellekt Yayınları, 2020 İstanbul
5
loop
(ilmek) kuantum kütle çekimi kuramı
11
hicviyeler
19
Zaman
dağda daha hızlı, ovada daha yavaş akar.
27
Çevredeki
hiçbir şey değişmiyorsa, ısı soğuk bir kütleden sıcak bir
kütleye geçemez.
28
Doğanın
temel denklemleri içinde zaman oku yalnızca
işin içinde ısı varsa ortaya çıkar.
Yalnızca
ısının olduğu yerde, geçmiş ile gelecek arasında bir ayrım
vardır. Düşünceler geçmişten geleceğe doğru gelişir, ters
yönde değil; aslında düşünmek de başımızda ısı üretir.
29
ΔS
≥
0
Delta
S her zaman 0’a
eşit veya 0’dan
büyüktür; buna “termodinamiğin ikinci yasası” denir
(birincisi enerjinin korunumudur). İçeriğinin özü ısının
yalnızca sıcak cisimlerden soğuk cisimlere geçmesi, tersinin
hiçbir zaman mümkün olmamasıdır.
30
Isı,
moleküllerin mikroskobik ölçekteki çalkantısıdır. Sıcak
bir çay, moleküllerin çok çalkantılı olduğu bir çaydır.
[Soğuk bir çayda moleküller az çalkantılı, daha soğuk olan bir
buz parçasında daha da durağandır.]
31
Bir
bardak suyun yansımaları içinde benzer biçimde -dünya üstünde
yaşayan insanlardan çok daha fazla sayıda olan- sayısız
molekülün kargaşa içindeki etkinliği budur.
Şeyler
neden zamanın bir yönünde -geçmiş dediğimiz yönde- düzenliydi?
Evrenin büyük oyun kağıdı destesi geçmişte neden düzenliydi?
Entropi neden geçmişte düşüktü?
32
[Bazı
dizilişlerin diğerlerinden daha özel olması...] “Özellik”
kavramı yalnızca evreni bulanık, yaklaşık olarak gördüğüm
anda doğar.
33
Geçmiş
ile gelecek arasındaki fark, bizim doğayı bulanık biçimde
görmemizle ilişkilidir. Bu, bizi dehşete düşüren bir sonuçtur:
Benim bu kadar canlı, temel, varoluşsal duygum -zamanın akışı-
doğayı en ince ayrıntısına kadar algılamayışıma mı
bağlıdır?
34
Zaman
bir başka önemli parçasını daha yitirmiştir: Özündeki
geçmiş-gelecek farkını. Boltzmann zaman akışının özünde
hiçbir şey olmadığını anlamıştı. Yalnızca geçmişteki bir
anda evrenin gizemli olasılıksızlığının bulanık bir yansıması
olduğunu...
35
[Yavaş
ve hızlı hareket eden iki kişi] Hareket eden daha az yaşlanır,
saati daha az bir zaman süresini gösterir, düşünmek için daha
az zamanı olur, yanında götürdüğü bitki daha geç filizlenir
vb. Hareket eden herkes için zaman daha yavaş geçer.
38
“Şimdi”
kavramı yakındaki şeylerle ilgilidir, uzaktaki şeyler için
değil.
58
Fizikçiler,
... evrenin fiziksel gerçekliğinin örgüsünü oluşturan şeylere
“alanlar” der. ... “Dirac” alanları... “Elektromanyetik”
alan... “kütle çekimi” alanı...
59
Uzay-zaman
kütle çekimi alanıdır... madde
olmadan da kendiliğinden var olan bir şeydir.
74
Evreni
bir olaylar ve süreçler toplamı olarak düşünmek, onu
kavramanın, onun bilincine varmanın, onu betimlemenin en iyi
yoludur. ... Evren bir nesneler toplamı değildir, bir olaylar
toplamıdır.
Nesnelerle
olaylar arasındaki fark, nesnelerin zaman içinde kalıcı
olmasıdır. Olayların süresi sınırlıdır. Tipik bir nesne
örneği bir taştır, yarın onun nerede olacağını merak
edebiliriz. Oysa bir öpücük bir olaydır. Öpücüğün yarın
nereye gideceğini merak etmenin bir anlamı yoktur. Doğa taş
ağlarından değil, öpücük ağlarından oluşur.
75
Daha
dikkatli bakılacak olursa, aslında
bir nesne’ye en çok benzeyen şeyler de, sonuçta uzun süren
olaylardan başka şeyler değildir. En sert taş bile kimyadan,
fizikten, minerolojiden, jeolojiden, psikolojiden öğrendiklerimiz
ışığında, aslında kuantum alanlarının karmaşık bir
titreşimi, kuvvetlerin anlık bir etkileşimi, yeniden parçalanıp
toza dönüşmeden önce çok kısa bir an için denge içinde,
olduğu gibi kalmayı başarabilen bir süreç[tir]... Evren anlık
seslerden ve denizdeki dalgalardan daha çok taşlardan yapılmış
değildir.
76
[İnsan
kesinlikle bir nesne değildir];
bir dağın üstündeki bulut gibi havanın, besinlerin, bilgilerin,
ışığın, sözlerin vb. girip çıktığı karmaşık bir
süreçtir... Bir toplumsal ilişkiler ağındaki [socius],
bir kimyasal süreçler ağı içindeki, benzerleriyle alışveriş
içinde bulunduğu duygular
ağındaki düğüm noktalarından biri...
79
Dilbilgisinin
yetersizliği...
83
Dilbilgisi,
doğanın zengin yapısını kavramaktaki belirsizliğinin farkına
varmamızdan önce bizim kısıtlı deneyimlerimizle oluşmuştur.
87
Doğayı
betimlemek için zaman gerekli değildir. Onu betimleyen değişkenler
gereklidir... göğün rengi, bir bambunun esnekliği, bir omuza
konan elin basıncı, bir kaybın acısı... Dünyayı betimlediğimiz
terimler bunlardır. Sürekli değiştiğini gördüğümüz
nicelikler ve özellikler... Bu değişimlerde düzenlilikler
vardır... Bu nicelikler arasında birbirlerine göre düzenli olarak
değişen bazı nicelikler vardır: Günlerin
sayısı, ayın evreleri... Referans olarak bunları kullanmak
kolaydır: Yarın saat 04:35’te buluşalım...
Bütün
bunlar için ayrıcalıklı bir değişken seçmemiz ve ona “zaman”
dememiz gerekmez. Bilim yapmak istiyorsak, değişkenlerin birbirine
göre nasıl değiştiğini söyleyen bir kurama ihtiyacımız
vardır. Evrenin... bir zaman değişkenine ihtiyacı yoktur: Bize
yalnızca doğada değiştiğini gördüğümüz şeylerin birbirine
göre nasıl değiştiklerini söylemesi gerekir. Yani bu değişkenler
arasında geçerli olabilecek hangi ilişkiler olduğunu...
88
Kuantum
kütle çekiminin temel denklemleri tam da böyle oluşturulmuştur:
Bir zaman değişkeni içermezler ve evreni değişken nicelikler
arasındaki olası ilişkileri belirterek betimlerler.
91
Üstünde
çalıştığım ilmek kuantum kütle çekimi denklemleri...
Kuramın
değişkenleri bildiğimiz maddeyi, yani fotonları, elektronları,
atomu oluşturan diğer parçacıkları ve kütle çekimi alanını
meydana getiren alanları -hepsi birbiriyle eşit düzeyde olacak
şekilde- betimler.
Alanlar
tanecikli bir yapıyla ortaya çıkar: Temel parçacıklardan,
fotonlardan ve kütle çekimi kuantumlarından, daha doğru ifadeyle
“uzay kuantumları”ndan oluşurlar. Bu temel tanecikler uzaya
gömülü halde bulunmaz; uzayı onlar oluşturur. Daha iyi bir
ifadeyle, evrenin uzamsallığı onlar arasındaki etkileşim ağıdır.
Zaman içinde bulunmazlar; sürekli olarak birbiriyle etkileşimde
bulunur, hatta yalnızca sürekli etkileşime dayanarak var olurlar;
bu etkileşim de evrenin bir olay olarak gerçekleşmesinin ta
kendisidir; bu zamanın en küçük temel biçimidir ve ne bir yönü
vardır, ne doğru şekilde düzenlenmiştir, ne de Einstein’ın
araştırdığı gibi eğri ve pürüzsüz bir geometrisi vardır.
Bu
etkileşimlerin dinamiğinin temelinde olasılık vardır. ...
Evrenin olaylarının tam bir haritasını, tam bir geometrisini
çizemeyiz çünkü olaylar ve bunlarla birlikte zamanın geçişi,
her zaman yalnızca bir etkileşim içinde ve etkileşimi kapsayan
fiziksel sisteme ilişkin olarak gerçekleşir. Evren birbirleriyle
ilişkide olan bakış açılarının bir toplamıdır; “evrenin
dışarıdan görünüşü” ifadesi mantıklı değildir çünkü
evrenin “dışı” diye bir şey yoktur.
92
Uzamsal
bitişiklik ilişkileri uzay taneciklerini ağlarla birbirine bağlar.
Bunlara “spin ağları” denir. ... Bir spin ağındaki tek bir
halkaya loop [ilmek] denir... Ağların
kendileri de kesikli sıçramalarla birbirlerine dönüşür ve
kuramda spin köpükleri olarak adlandırılan yapılar olarak
betimlenir.
98
Yakından
bakıldığında doğadaki her şey bulanık görünür. Tam olarak
nerede dağ biter ve ova başlar? ... Dünyayı kalın dilimlere
böleriz. Onu, belirli bir ölçekte ortaya çıkan, bizim için
anlamlı kavramlar çerçevesinde düşünürüz.
99
“Isıl
zaman”
Isıl
moleküler karışımın çılgınlığı içinde, değişebilecek
tüm değişkenler sürekli olarak değişir. ... yalnızca biri
değişmez: Yalıtılmış bir sistemde bulunan toplam enerji. Enerji
ile zaman arasında sıkı bir bağ vardır.
100
Boltzmann,
bir bardak suda görmediğimiz sayısız mikroskobik değişken
olduğu gerçeğinden yola çıkarak, ısının davranışının bir
bulanıklık içerdiğini anlamıştı. Suyun olası mikroskobik
konfigürasyonlarının sayısı
entropidir. Ama bundan öte başka bir şey de doğrudur:
Bulanıklığın kendisi de özel bir değişkeni, zamanı belirler.
102
Bulanıklık,
doğanın mikroskobik ayrıntılarını göremeyişimizdir. Fizikteki
zaman sonuçta, evren hakkındaki bilgisizliğimizin ifadesidir.
Zaman bilgisizliktir.
109
Bağlamsallık
Bilim
yaptığımızda, evreni mümkün olduğunca nesnel betimlemek
isteriz. Bakış açımızdan kaynaklanan çarpıklıkları ve görsel
yanılsamaları ortadan kaldırmaya çalışırız. Bilim nesnelliği
amaç edinir; yani üstünde anlaşma sağlayabileceğimiz ortak bir
bakış açısını...
Bu
çok iyi ama gözlemi yapan kişinin bakış açısını göz ardı
ettiğimizde ne kadar çok şey yitirdiğimize de dikkat etmek
gerekir. Nesnellik kaygısındaki bilim, evrene ilişkin
deneyimimizin içeriden olduğunu unutmamalıdır. Evrene her göz
atışımız her durumda özel bir bakış açısından olur.
bağlamsallık
[indeksikallik]
111
...
bize verilmiş olan doğa, dışarıdan görülen evren değil,
içeriden görülen dünyadır.
Evreni,
kozmosun sayısız değişkenlerinden çok küçük bir bölümüyle
etkileşerek, içeriden gözlemliyoruz. Onun bulanık bir görüntüsünü
görüyoruz. Bu bulanıklık, evrenin etkileşime girdiğimiz
dinamiğinin bulanıklık derecesini ölçen entropiye bağlı olması
sonucunu doğurur. Kozmostan daha çok bize ilişkin bir şey ölçer.
115
Evreni
harekete geçiren enerji değil, entropidir.
...
enerji boldur ve tükenmez. Dünyanın işlemeye devam etmesi için
gerekli olan enerji değil, düşük entropidir.
Enerji
(mekanik, kimyasal,
elektriksel ya da potansiyel şeklinde olsun) ısıl enerjiye yani
ısıya dönüşür, soğuk şeylere gider, oradan da onu bir bedel
ödemeden geri almak ve bir bitkiyi büyütmek veya bir motoru
çalıştırmak için yeniden kullanmanın artık bir yolu yoktur. Bu
süreç içinde enerji aynı kalır ama entropi artar, geriye
dönmeyen şey budur. Onu tüketen termodinamiğin ikinci yasasıdır.
116
Dünyayı
döndüren enerji kaynakları değil, düşük entropi kaynaklarıdır
...
zengin bir düşük entropi
kaynağımız var: Güneş. Güneş bize sıcak fotonlar gönderir.
Yeryüzü de ısıyı, daha soğuk fotonlar fırlatarak karanlık
göğe yansıtır.
Ama
evrenin entropisinin artması bir kutudaki gazın aniden genleşmesi
gibi hızlı olmaz, yavaş yavaş gerçekleşir ve uzun sürer. ...
Her şeyden önce, entropinin artması için kapalı kapılar ve
engeller, zor geçitler vardır.
Örneğin
bir odun, kendi başına bırakıldığında uzun süre dayanır.
Maksimum entropi durumunda değildir çünkü karbon ve hidrojen gibi
onu meydana getiren elementler, oduna biçim vermek için çok özel
(düzenli) biçimde birleşmiştir [socius].
Bu özel bileşimler ortadan kalkarsa entropi artar. Bu, odun
yandığında olan şeydir... Öte
yandan odun kendi kendine tutuşmaz [bir şeyin buna geçit açması
gerekir]...
117
Evrenin
her yerinde entropinin artmasını tıkayan, dolayısıyla geciktiren
engeller vardır.
118
Canlılar
da birbirlerini tetikleyen benzer süreçlerden meydana gelir.
Bitkiler güneşin düşük entropili fotonlarını fotosentez
yoluyla toplar. Hayvanlar yemek yiyerek düşük entropiden beslenir.
(Eğer bize entropi yerine enerji yetseydi, yemek yemek yerine
hepimiz sıcak Sahra Çölü’ne giderdik). Her bir canlı hücrenin
içindeki karmaşık kimyasal
süreçler ağı, düşük düzeydeki entropiyi arttıran kapıları
açıp kapayan bir yapıdır. ... Yaşam, birbirlerini harekete
geçiren, birbirlerinin katalizörü olan entropi artışı
süreçlerinin oluşturduğu bu ağdır.
Bütün
evrensel başkalaşım, başta sıralı olan, sonra karıştırıldıkça
düzensizleşen bir deste oyun kağıdı gibi, yavaş yavaş
gerçekleşen bir düzensizleşme sürecidir.
[karışma
- melezleşme]
119
Geçmişe
ait izlerin var olmasının, geleceğin izlerinin var olmasının tek
nedeni entropinin geçmişte düşük olmasıdır. Başka bir
nedenden değil. Geçmiş ile gelecek arasındaki farkın tek kaynağı
geçmişteki düşük entropidir...
Isının
olmadığı bir dünyada her şey elastik olarak geri seker ve hiçbir
şey kendi izini bırakmaz.
Geçmişin
belirlenmiş olduğuna yönelik o tanıdık duyguyu yaratan şey,
geçmişe ait izlerin bol bulunmasıdır. Geleceğe ait benzer
izlerin olmaması, geleceğin belirsiz olduğu duygusunu yaratır.
123
...
biz insanlar neyiz? Varlıklar mı? Ama evren varlıklardan oluşmaz,
birbiriyle birleşen olaylardan meydana gelir.
124
Kimliğimizin
temelini farklı unsurlar oluşturur.
Birincisi
her birimiz kendimizi evren içinde belirli bir bakış açısıyla
tanımlarız.
125
Kimliğimizi
belirleyen ikinci unsur... Evren hakkında düşünürken onu
varlıklara göre düzenleriz. Evreni, elimizden geldiği kadar daha
iyi etkileşime girebileceğimiz, az çok düzenli ve kararlı
süreçler sürekliliği olarak bir araya getirerek ve bölerek
düşünürüz. ... Dünya
üzerinde çizgiler
çizerek onu parçalara ayırırız; sınırlar belirleriz, dünyayı
bölerek sahipleniriz. Bu şekilde işleyen şey, sinir
sistemimizin yapısıdır.
Duyularımız uyaranlarını alır, sürekli olarak bilgileri
değerlendirerek bir davranış ortaya çıkarır. Bunu, giren bilgi
akışını -mümkün olduğu kadar- öngörmeye çalışarak sürekli
olarak değişen esnek dinamik sistemler oluşturan nöron ağları
aracılığıyla yapar. Nöron ağları bunu yapmak için,
dinamiklerinin az çok kararlı sabit noktaları, giren bilgi içinde
veya dolaylı olarak kendi değerlendirme süreçleri içinde
buldukları yinelenen örüntülerle eşleştirerek değişim
geçirir. ... Eğer
böyleyse, “kavramlar” gibi “nesneler” de sinir sisteminin
dinamiği içinde bulunan, duyu girdilerindeki ve sonraki
değerlendirme süreci içindeki tekrar eden yapılar tarafından
tetiklenen sabit noktalardır.
126
...
kimliğimizi belirleyen
üçüncü unsur: bellek...
127
Beyin,
büyük ölçüde, sürekli olarak geleceği öngörmek için geçmişe
ait anılar toplayan bir mekanizmadır.
129
[Hıristiyanlıkta]
“Yaşın ve zamanın gerçeklikte var olmadığını, yalnızca
zihinde var olduğunu (savunmak kâfirliktir)”
132
...
zihin beynimizin işleyişidir. Bu işleyişten (biraz) anlamaya
başladığımız şey, bütün beynimizin, geçmişin nöronlarını
birbirine bağlayan sinapslar üstünde bıraktığı bir izler
toplamı temelinde çalıştığıdır. Binlerce sinaps sürekli
olarak yaratılır sonra da -özellikle uykuda- silinerek geride
geçmişin, sinir sistemimizi geçmişte etkilemiş olan şeylerin,
bulanık bir görüntüsünü bırakır.
133
Zaman
bizim için evrene kısıtlı bir erişim kanalı açar. Öyleyse
zaman, beyinleri temel olarak bellek ve öngörüden meydana gelen
biz insanların evrenle etkileşime girme biçimimizdir, benliğimizin
kaynağıdır.
134
Zaman
acı çekmektir.
138
Evrenin
temel yapısında ne uzay ne de zaman bulunur; yalnızca
olasılıklarını ve ilişkilerini hesaplayabildiğimiz, fiziksel
nicelikleri birbirine dönüştüren süreçler vardır.
...
geçmiş ile gelecek arasında bir fark yoktur...
Evrenle
etkileşimimiz kısmidir, bu nedenle onu bulanık görürüz. Bu
bulanıklığa kuantum belirsizliği de eklenir. Bunun sonucu olan
bilgisizlik özel bir değişkenin, ısıl zamanın ve
belirsizliğimizi ölçen bir entropinin var olmasını sağlar.
139
Gündelik
yaşamımızda ışık hızına göre çok küçük hızlarda hareket
ederiz, bu nedenle farklı saatlerin farklı öz zamanları
arasındaki uyuşmazlıkları görmeyiz, bir kütleye farklı
uzaklıklarda bulunan noktalardaki zamanın geçiş hızları
arasındaki farklar da ayırt edilebilmek için çok küçüktür.
146
...
düşüncemiz yalnızca kendi zayıflığının tutsağı değildir,
daha da çok kendi dilbilgisinin kurbanıdır.
.
.
.
.