06 Haziran 2013

Friedrich Wilhelm Nietzsche - İşte İnsan

.
1844 (15 Ekim) Leipzig, doğum
  Byron’nun Dramatik Eserleri
1864      Pforta
              Schopenhauer’un İstem ve Düşünce Olarak Dünya kitabından etkileniyor.
1869’da Wagner’le tanışıyor.
              “Hayat yaşamaya değer, der sanat, o güzel ayartıcı; hayat anlamaya değer, der bilim.”
1870      The Greek Music Drama
1871    (1872 The Birth of Tragedy))            Tragedya’nın Doğuşu
1872 - 1875   Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe
1872      Müziğin Ruhundan Trajedinin Doğuşu
1873 - 1876      Zamansız Düşünceler (Deneme) (Çağa Aykırı Düşünceler) (The Untimely Meditations)
                                               David Straus
1874 "On the Use and Abuse of History for Life", ("Vom Nutzen und Nachteil der Historie für das Leben") 
                                               Eğitici Olarak Schopenhauer
                                               Richard Wagner Bayreuth’ta
                                               Biz Filologlar
1878      İnsanca, Pek İnsanca     (Pozitivist tutum) (Human, All Too Human)
1879      Gezgin ve Gölgesi
1881      Tan Kızıllığı (The Dawn)
1882, 1887          Şen Bilim (La Gaya Scienza) (The Gay Science)
1883 - 1885         Böyle Buyurdu Zerdüşt  (Thus Spoke Zarathustra)
1886      İyinin ve Kötünün Ötesinde  (Beyond Good and Evil)
1887      Ahlakın Soykütüğü (Kökbilimi) Üzerine  (On the Genealogy of Morals)
1888      Wagner Olayı  (The Case of Wagner) (1887?)
1888      Putların Alacakaranlığı  (Twilight of the Idols)
1888      Deccal  (The Antichrist)
1888      İşte İnsan  (Ecce Homo) (kişi nasıl kendisi olur)
1895 (1888?)      Wagner’e Karşı Nietzsche  (Nietzsche contra Wagner) (1887?)
Diyonizos Ditrambları
Güç İstemi  (The Will to Power and Other Posthumous Collections)
Homeros ve Klasik Dilbilim
Schopenhauer'ci Felsefe ve Uygarlığı
Zerdüşt Şiirine Eklemeler
1900 (25 Ağustos) Naumburg, ölüm
.
.
.
.
Friedrich Nietzsche
Ecce Homo
(Kişi Nasıl Kendisi Olur)
(Çev. Can Alkor), Say Dağıtım, 1990 İstanbul

8
... şimdiye dek erdemli diye saygı gören insan türüne tam karşıt bir yaradılıştayım. ... İnsanlar ülküsel bir dünya uydurdukları ölçüde gerçeğin değerini, anlamını, doğruluğunu harcadılar. "Gerçek dünya" ile "görünüşte dünya", -açıkçası: Uydurma dünya ile gerçek...

9
Bir kafa ne denli doğruya dayanabilir, ne denli doğruyu göze alabilir? Benim için gitgide asıl değer ölçüsü bu oldu. Yanılgı (ülküye inanç) körlük değildir, yanılgı korkaklıktır... Bilgide her kazanç, ileriye atılan her adım yüreklilikten gelir, kendi kendine karşı sertlikten, dürüstlükten gelir... Ülküleri çürütmüyorum ben, onların önünde eldiven giyiyorum yalnız... Nitimur in vetitum (Yasaklanmış olana erişmektir amacımız). Felsefem bu parolaya üstün gelecek birgün; çünkü şimdiye dek, kural olarak, yalnız doğruları yasakladılar.

11
Kendini bilgiye adayan için yalnızca düşmanını sevmek yetmez; dostuna da kin duyabilmelidir.

17
... belki de şimdiki Almanların, salt devlet yurttaşı Almanların olabileceğinden çok daha Almanım, siyasa dışı sonuncu Almanım ben.

38
Her türlü okuma benim için dinlenmeden sayılır; dolayısıyla beni kendi kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır zaten okumak. Sıkı çalışma dönemlerinde tek kitap göremezsiniz çevremde: Bir kimseyi yakınımda konuşturmaktan, giderek düşündürmekten bile sakınırım. Bu da okumak olurdu... Bilmem dikkat ettiniz mi, gebeliğin düşünceyi ve bütün örgenliği içine attığı o derin gerilim durumunda, rastlantılar, dıştan gelen her uyarım pek yaman etki yapar, pek derinden koyar. Rastlantılardan, dış uyarımlardan elden geldiğince kaçınmalıdır insan; düşünce gebeliğinde içgüdünün yapacağı ilk akıllıca iş, çevresinde bir çeşit duvar örmektir.

örgen organ, uzuv

39
Başka zamanlarsa, hemen hemen aynı kitaplara geri dönerim hep, az sayıda, benim için sınanmış kitaplara. Belki de bana göre değildir çok ve çeşitli okumak: Bir okuma odasına girmek beni hasta eder.  ... Yeni kitaplara karşı güvensizlik, giderek düşmanlık benim içgüdüme "hoşgörü"den, (geniş yüreklilikten), "yardımseverlik"ten daha bir uygun düşer...

41
"Tanrının tek özürü var olmayışıdır." Stendhal 
"Bugüne dek varlığa karşı en büyük itiraz neydi? Tanrı..." Nietzsche

49
Büyük harcamalarımız çok sık yaptığımız küçük harcamalardır.

50
Bilgin demek décadent demek. Gözümle gördüm bunu: Yetenekli, verimli, özgür yaradılışlar, daha otuz yaşlarında "okumaktan çökmüşler", kibrit gibiler artık; kıvılcım "düşünce" verebilmeleri için sürtmek gerek. -Daha sabahın köründe, insan dinçken, gücünün kuvvetinin şafağındayken, bir kitap açmak,- ayıp derim buna!

53
Bugüne dek en birinci insanlar diye saygı görenleri kendimle karşılaştırdığımda, aramızda elle tutulurcasına bir ayrım görüyorum. Bu sözde "birinci"leri insandan saymıyorum bile, -onlar benim gözümde insanlığın döküntüleri, hastalığın, öce susamış içgüdülerin doğurtmalarıdır; yıkım getiren, aslında onulmaz canavarlardır hepsi; hayattan öç alırlar... Bunun karşıtı olmak istiyorum ben.

76
Yüzyıl sonrasına bir göz atalım, varsayalım ki doğanın, insanın ikibin yıldan beri kirletilmesine karşı yağınmam başarıyla sonuçlanmıştır. O zaman hayattan yana olacak yeniler, görevlerin en büyüğünü, daha yüksek bir insanlık yetiştirilmesini, bunun bir parçası olarak da, soysuzlaşmış, asalaklaşmış her şeyin acımadan yok edilmesi işini  ele alacaktır ve Dionysosca durumun yeniden doğacağı o hayat bolluğunu yeryüzünde olanaklı kılacaklardır.

yağınmak yapmayı tasarladığı kötülüğü şurda burda söylemek, atıp tutmak

83
Bana bugüne dek o Avrupa'lı, Amerika'lı libres penseurs (özgür düşünür) ulusundan daha uzak, daha yabancı olan hiçbir şey bilmiyorum. O "çağdaş ülkeler"e inanan, uslanmaz kuş beyinlilerle, soytarılarla aramdaki uçurum, düşmanlarıyla aramda olandan çok daha derindir. Onlar da bir yol tutturmuş insanlığı kendilerine göre "düzeltmek" isterler; benim kim olduğumu, ne istediğimi bir bilseler, amansız bir savaş açarlardı bana karşı, -topu da "ülkeler"e inanır daha... İlk töresizci'yim ben...

Sözün kısası, insan bir şeyi anlatabilmek, elinde birkaç deyim, im, söyleme yolu daha çok bulundurmak için önüne çıkan fırsattan nasıl yararlanırsa, ben de...

93
İnsanca, Pek İnsanca, bana dışarıdan bulaşmış her türlü "yüksek yutturmaca"ya, "ülkücülüğe", "ince duygular"a, kadınca başka ne varsa hepsine hemen son vermek için kendi kendime koyduğum sıkı düzenin bu anıtı, ana hatlarıyla Sorrento'da yazıldı.

94
İnanılmaz şey! Wagner sofu olmuştu...

95
"Törel insan anlaşılır dünyaya doğal insandan daha yakın değildir, -anlaşılır dünya yoktur çünkü..." Bu cümle tarihsel bilginin -lisez: (... diye okuyunuz) Tüm değerlerin yenilenişi- çekici altında sertleşip keskinleşerek, ilerde belki bir gün -1890!- insanlığın "metafizik gereksinmesi"nin köküne vuracak balta olabilir, -insanlığın yararına mı, yoksa yıkımına mı, kimse bilemez bunu...

98
Rig veda II. 28. 9. (hind yazıtı)

100
Kendimizi korumayı, bedenin, yani hayatın gücünü arttırmayı önemsemekten bizi alıkoyuyorlarsa, ... bunlar décadence'a götüren yol değil de nedir?

113
Veda'ların ozanları rahiptirler, Zerdüşt'ün eline su bile dökemezler...

125
Hıristiyanlık hınç duygusundan, o özden doğmuştur, yoksa sanıldığı gibi tanrısal "öz"den değil...

127
Başlığındaki 'put' sözcüğü, şimdiye dek "doğru" dedikleri şeydir düpedüz.

131
Neden acı çekiyorum musikinin yazgısını duyduğumda? Musikinin dünyayı arıtıcı, olumlayıcı yanını yitirmiş olmasından, artık Dionysos'un flütü değil, bir 'décadence' musikisi olmasından...

135
... bugün ne varsa onların (Almanların) suçudur hep; hastalıkların, saçmalıkların ekine en zararlı olanı, ulusalcılık, Avrupa'yı hasta eden bu nevrose nationale (ulusal nevroz), Avrupa'da artık sürüp gidecek bu küçük devletler, bu küçük siyasa... -Buradan çıkacak bir yol bilen var mı benden başka? ... Ulusları yeniden birbirine bağlayacak büyüklükte bir ödev.

137
Bir insanın "ciğerini okurken", en önce baktığım şey, onda uzaklık duygusu olup olmadığı, insanla insan arasında kat, değer, sıra ayrımı gözetip gözetmediği, seçip seçmediğidir. ... başka türlü ne ederse etsin, o geniş yürekli, yumuşak başlı ayak takımı içindedir yeri.

144
... iyiliğe, iyilikseverliğe verilen aşırı değer, zaten décadence'ın (Hıristiyanlığın) sonucu, bir güçsüzlük belirtisi, gelişip serpilen, olumlayan hayatla bir uzlaşmazlık olarak görünüyor bana: Olumlamak için yadsımak ve yoketmek gerekir...

149
Hayatın en başta gelen içgüdülerini küçümsemeyi öğretmeleri; bedeni haklamak için bir "ruh" bir "tin" uydurmaları; hayatın temel koşulunu, cinselliği ayıp bir şey olarak duymayı öğretmeleri; serpilip gelişmek için en derinden zorunlu olan şeyi, o katı bencilliği -sözcüğün kendisi bile kara çalıcı- kötülük ilkesi saymaları; ... Şurası kesin ki, ona yalnız décadence değerleri en yüksek değerler olarak öğretildi.

151
"Tanrı" kavramı, hayata bir karşıt kavram olarak uydurulmuş, hayata zararlı, ağulu, kara çalıcı, onun can düşmanı ne varsa hepsi o kavramda bir ürkünç birlik olmuştur! "Öte yan", "gerçek dünya" kavramları, varolan biricik dünyayı değerden düşürmek, yerel gerçekliğimiz için bir tek amaç, neden, ödev bırakmamak için uydurulmuş! "Ruh", "tin", giderek "ölümsüz ruh" kavramları, bedeni hor görmek, onu hasta -ermiş- yapmak, hayatta önemsemeye değer ne varsa, beslenme, konut, düşünce düzeni, hastalara bakma, temizlik, hava vb. hepsinin karşısına ürkünç bir umursamazlık koymak için uydurulmuş! Sağlık yerine "ruhun selâmeti", yani tövbe çırpınmaları ve kurtuluş isterisi arasında gidip gelen bir folie circulaire (çevrimsel delilik)! "Günah" kavramı o kendinden ayrılmaz işkence aracıyla, "özgür istem" kavramıyla birlikte, içgüdüleri sapıttırmak, onlara karşı güvensizliği bizde ikinci bir yaradılış yapmak için uydurulmuş! "Çıkar gözetmezlik" ve "kendini yadsıma" kavramları yoluyla, o asıl décadence belirtisi, zararlı olana doğru eğilim, kendine yarayanı artık bulamaz olmak, kendi kendini yıkmak, gerçek değerin ta kendis "ödev", "ermişlik" insandaki "tanrısal yan" katına yükseltilmiş! ... Töre diye inanmışlar bunlara da!


.
.
.
.