15 Kasım 2013

Resmi Görüş 2

.
.
.
.
Resmi Görüş  2

Yay. Haz. : Vasıf Kortun,  1999 İst.


Sanat, Ölüm, Postmodernite ve Aralarındaki İlişkiye Dair - Zygmunt BAUMAN

113
(Przybyla) Çürüdüğünüz sürece canlısınızdır; sonsuzluk için korunmaya alındığınızda yalnızca ölüsünüz.

Alman şair Lessing, modern düşüncenin çıkış kaynağı olan aydınlanmanın, üç inancın reddi üzerine kurulu olduğunu belirtir. Bunlar; vahyin, ilahi takdirin ve ilahi yargılanmanın reddidir. İnsanın ölümlü olduğu gerçeği ve dünya üzerindeki hassas varlığı, bu üç inancın ardında güvenlikli bir şekilde maskelenmişti. Fransız düşünür Cornelius Castoriadis’e göre ise modern öncesi düşünceyi kontrol altında tutan din, varlığın merkezindeki kaosu gizleyen bir maskeydi. (114) Bugün ise kaos gizlenemiyor. Onu görünür kılan ise, diğer etkenler bir yana, sanattır. Sanat, kaosa açılan bir pencere, onun biçimsiz akışını biçimlendiren bir kalıptır. Sanat, kaosun varlığını yadsımaz ve onu maskelemeye çalışmaz. Bu noktada da dinden ayrılır. Sanatın büyüsüyle oluşan her biçimin ardında –bu bir biçim, yapay bir şey ya da bir konstrüksiyon olabilir- sanatın gizlenemez doğası açığa çıkar. Bu da sanatın yerleşmiş olan tüm değerleri, insan yaşamının özünü ve tartışma götürmeyen tüm doğruları sorguluyor olmasıdır.
(Bu konumu eğer Castoriadis’in düşünceleriyle bağlarsak; sanatın kendisinin (özünün) zaten autonomist bir yapıda olduğunu kavrarız.)

Modern keşiflerin ve aydınlanmanın pek çok mirasının, insanın kendi haklarını kanıtlama özgürlüğüne hizmet ettiğine inanılır. Oysa Castoriadis’e göre, daha en başından tercih hakkı ve kanıtlama özgürlüğünün kullanımı düzenlenmişti. Bunun nedeni ise bu özgürlüğün ortaya çıkaracağı olasılıkların engellenmesiydi. Doğmakta olan, mutlak ve tartışmasız doğru olana ve kapsamlı keşiflere ulaşmaya yönelik, önüne geçilmez ve ölümcül bir eğilimdi. İnsanın bu dünyada gelip geçici olduğunu anlamasıyla, deney ve yaratmanın yollarını aramaya koyulması aynı döneme rastlar. Bu arayış da yine insanın gelip geçici varlığını gizleyen bir maskedir.

Bir zamanlar metafizik bir mesele olan insan varlığının bütünlüğü üzerine yükselmek, insan varlığının incinebilirliği artık teknik bir sorun olarak ele alınmaktadır: Pek çok sorundan biri...

115
İnsanı kendi ölümlülüğünü, yani doğasını, unutma tehlikesinden koruma görevi, büyük ölçüde sanata düşmüştür. Sanat için, ölüm teknik bir problem değildir ve tek problem de ölüm değildir. İnsan ölümlülüğü, sanatın varoluş nedeni, hedefi ve konusudur. Sanat, sadece insana özgü olan bir bilginin varlığı üzerine kurulmuştur ve bu bilgi üzerinde var olmaya devam edecektir. Bu da ölümün verili olduğu, oysa ölümsüzlüğün erişilmesi gerektiğidir. Ölümsüzlüğe bir kere ulaşıldı mı, sona ermemesi için koruma altına alınmalıdır. Sanatın öyküsünde öne sürüldüğü gibi, sanat dünyaya ölümlülüğün bilinci ile gelmiştir ve ölümün unutulduğu dakikada da, sanat ya ölecek ya da artık ilgi uyandırmayacaktır.

116
Hannah Arendt, kendi sanat anlayışında sanatçının kişisel ihtirasının önemini yadsır. Sanatın gizemi, sanatçının ölümsüzlük arzusundan doğmamıştır. Sanat eserinin ölümsüzlüğü kendisini yalnızca geçmişi hatırlatarak gösterir. Yaratanın amaçlarını değil, yapıtların kalitesini gösterir. Yani önemli olan, yapıtın, izleyicide estetik duygular ya da entelektüel beğeni uyandırma yetisidir. Bu izleyiciler arasında yazarın onay ve alkış beklemedikleri de bulunur. Hannah Arendt, ölümsüz olanın kalıcı olan olmadığını inatla vurgular. Ona göre bir sanat eseri artık sıradan olana cevap veremediğinde ve hiçbir pratik fonksiyonu kalmadığında kalıcı olabilir; Eğer sanat eseri insanın devamı için bir araç ya da  bir kaynak değilse, bu görevi yerine getirmekte sonuna kadar “kullanılmış” hale gelmez.

Sanatın bir vasfı olan ölümsüzlüğün, olabildiğince çok yaşama güdümlü hayata sunabileceği hiç bir şey yoktur. Bir sanat eseri yararlı ve işlevsel olamaz. İşlevsellik, nesnelerin olgusal dünyadaki tüketim süreci içinde çözüleceklerine ve yok olacaklarına işaret eder. Sanat eseri dünyaya, insanlar için değil dünya için gelir der Arendt. Ve yalnızca Arendt değil Hans-George Gadamer, “Güzel Olanın Güncelliği”nde, sanat eseri varlığın artması anlamına gelir der. Ortega y Gasset ise, “Le deshumanizacion del arte y ortos ensayos”ta, şairin dünyaya hayal kıtaları ekleyerek, dünyayı genişlettiğini öne sürer. Burada, İngilizcedeki “author”, yani yazar sözcüğünün artıran kişi anlamına gelen auctor’dan türediğini belirtmekte fayda vardır. Eski Romalılar bu ünvanı, savaşarak yeni topraklar kazanan ve ülke sınırlarını genişleten generaller için kullanmışlardır.

Sanat eserleri yararlı ya da işlevsel değildirler. İnsanın devamlılığı için herhangi özel bir amaca hizmet etmezler. Tam tersine, onların ölümsüzlüğü, yaşam denilen metabolizmadan uzak duruşlarına bağlıdır. (117) Sanat, ölümlülerin o boğucu yurtseverliğinden kaçabildiği sürece insan ölümlülüğünü aşar. Arendt’e göre sanat eseri yalnızca bir görüntüdür, saf bir görünüştür ve görüntüler yararlılıkları ile değil güzellikleri ile değerlendirilirler. ... Arzumuzu, hayranlık duyduğumuz objeye ne kadar yönlendirirsek, kendimize ne kadar mal edip, içselleştirip, assimile etmeye çalışsak dahi, aslında onun “arı bir görüntü” olarak kalmasını istiyoruzdur.

Bunun nedeni, sanat yapıtları yukarıda ve gündelik yaşamın, hayatta kalmaya yönelik hay huyundan, güvenlikli bir mesafede bulunmalarıdır. Tüm sanat yapıtları, ne denli ulvi ve ulaşılamaz olursa olsun, herhangi bir insani kısa yaşam süresinin ötesindedir. Bir anlamda, bu simyasal mucizeye inatla kanıt oluşturmak istercesine, gelip geçici olan ile ebedi olan arasındaki muazzam uçurumu gözler önüne sererler. Sanat, ölümsüzlüğü solur, ve bu solukla birlikte, ölüm de uygun olduğu biçimde yeniden üretilir: pek tabii insanlığın sınırı değil yaşamın sonu olarak...

118
Gelenek etkisini yitirmeye başladıkça, hikayeler de yavaş yavaş anlaşılırlıklarını yitirmeye başladılar. Dahası, tarihsel zaman, zamansız sonsuzluğun yerini alınca efsaneler de sonsuzluğu değil, gelir geçerliği konu edinmeye başladılar. Bunlar izleyiciye zamanın sınırlılığını hatırlatıyorlardı.

Şu anda sorun ölümsüz temaların nasıl güzel bir şekilde temsil edilebileceği değil, güzelliğin kendisinin nasıl ölümsüzleştirilebileceği, sanatsal ifadenin ölümsüzlük mertebesine nasıl yükseltilebileceğidir. Daha önceleri ölümsüzlük, sanatçının eserini adadığı bir hammaddeydi. Şimdi ise, insan dünyasındaki her şey gibi hassas ve fani maddeden ölümsüz bir form yaratmak sanatçının elindedir. Ölümsüzlük artık sanat eserinin konusu ile değil eserin kendisi ile ilintilidir. Kutsal öğretilerin reddi sonucunda, temsil edilebilen tüm objeler ölümlüdür ve onların resmedilmesi sadece onların geçiciliğini hatırlatmaya yarar.

119
Tüketim, ölümsüzlüğün tam karşıtıdır. Ölümsüz olanla kurulan bir ilişki, o şeyi azaltmaz. Tam tersine, bir şeyin zamanötesi olabilmesi, zaman içinde kurduğu temasların süresine ve devamlılığına bağlıdır. Bu temasların askıya alınması sanat eserinin öleceğinin habercisidir.

121
Sonsuzluk zamanının anlık doyuma indirgendiği, şöhretin altın standartının yerini, kötü şöhretle kazanılan kağıt paraya bıraktığı dönemdir postmodernite. Sanat eserleri Yaşanan Dünya’nın içeriklerinin tümü ile aynı kaderi paylaşırlar.

122
... , belki de bizlere sanatın geleneksel rolünün çöküşünü ve hatta vefatını haber veriyor.

123
1960’ların sonuna doğru Sol LeWitt, ortak terminolojiye kavramsal sanat deyişini kazandırmıştır. Bu, sanatın zaman ötesi özelliğini, kısa ömürlü hadiseler kasırgasından kurtarmak için atılmış bir adımdır. LeWitt’in ifadesi ile kavramsal sanat, sanatın içinde potansiyel olarak varolan sonsuzluğu, duyularla algılanabilen ve dayanıksız ve geçicilikleriyle sarmalanmış bulunan şeylerden ayırma ve yalıtma mucizesini gerçekleştirecekti. Sanatın kendisinde barındırdığı ölümsüzlük, zamanın akışına karşı bağışık, fizik ve biyolojinin bütün kanunlarından muaftır. Sanatın özü, çok ve farklı olabilen, fakat aynı derecede etkisiz ve fani olan uygulamalarında değildir. Sanatın özü düşüncede vardır. Ölümün kaçınılmazlığı ise, malzemeyle, fikrin, duyusal, maddi biçimdeki gerçekleştirilmesiyle birlikte harmanlanır.

Lawrence Weiner’in, LeWitt’in düşüncelerinden yola çıkarak vardığı sonuç, sanatın, düşüncenin sözlü kaydı ile sınırlı olduğudur. Fiziksel çoğaltmaları ve temsilleri ise, sanatın sonsuz içeriğinin değişik, fakat her zaman anlık olan tecrübeleri için bir rehber veya dürtü görevi gördüğü seyircilerin merhametine bırakılmıştır.

124
Bunu ne takip edecektir? ...

Bu sorulara kesin bir yanıt veremem.

.
.
.
.