15 Kasım 2013

Jacques Derrida - Platon’un Eczanesi

.
.
.
.
Platon’un Eczanesi
Jacques Derrida

Toplumbilim Dergisi, Ağustos 1999, Sayı:10, S.63-81. (Çev. Zeynep Direk)

Yazının tanrısı tıbbın tanrısıdır. “Tıbbın tanrısı”: hem bir bilimin hem de gizemli eczânın... O, hem devânın hem de zehirin tanrısıdır. Yazının tanrısı pharmakon’un tanrısıdır. Ve Phaidros’da meydan okur gibi, tedirgin edici bir alçakgönüllülükle krala sunduğu, bir pharmakon olarak yazıdır.

63
Buradaki mesele hem hayır ile şer, iyi ile kötü arasındaki karşıtlık anlamında, hem de terbiye, kamu ahlâkı ve toplumsal görgü kuralları anlamında ahlâktır.

... Bu ahlâki kaygı, hakikat, hafıza ve diyalektikle ilgili sorudan asla ayrılamaz.

“Ancak, yazmanın yakışık alıp almadığını, hangi koşullarda bunun yapılmasının iyi, hangi koşullarda uygunsuz olduğunu tamıtamına bilmek meselesi... İşte geriye  bu soru kalıyor, değil mi?” (274b)

Yazının hakikatini –ki o, göreceğimiz gibi hakikati olmayandır- kendi başımıza, kendimizde keşfedemeyiz. O bir bilimin nesnesi değil, sadece anlatılmış bir hikaye, tekrarlanmış bir masaldır. ... Herşeyden önce fark edilmesi gereken şey, ilerde yazıya yöneltilecek, bilmeden tekrar etmek suçlamasının, burada ifade edilene ve ifade edilenin statüsünün belirlenmesine götüren başlangıcı tanımladığıdır. Bilmeden tekrar edilerek başlar –bir mitle- yazının tanımı: bilmeden tekrar etmek.

64
Sıra yazıya gelince: “Ey Kral, dedi Theuth, işte bir bilgi (to mathema) ki bunun sayesinde Mısırlılar daha bilgili ve kendi geçmişlerini hatırlamaya daha istidatlı olacaklar (sophôterous kai mnemonikôterous): Belleğin de, bilgilendirmenin de devâsı (pharmakon) bulundu. ...”

Ve bu eserin kendisi bir sanat, bir işçilik, bir işlem gücüdür. Bu imal edilmiş şey (artefactum) bir sanattır.

Onun (Kralın) yazmaya ihtiyacı yoktur. O konuşur, söyler, emreder ve sözü kâfidir. Sonradan, şahsi kaleminden bir katip, söylenenin bir kopyasını yazıya dökse ve bunu bir ilave olarak, söylenene eklese de eklemese de yazı ile kaydedilen özünde her zaman ikincildir.

65
Logos bir zôon’dur. Bu hayvan doğar, büyür ve physis’e aittir. Dilbilim, mantık, diyalektik ve zooloji, bunların hepsi aynı taraftadırlar.
Platon, logos’u bir zôon olarak betimlerken, kendisinden önce, yazının kadavraya benzer katılığıyla yaşayan sözün kıvraklığını karşı karşıya getiren bazı söz sanatı ustalarını ve sofistleri izler: Yaşayan söz, kendisini şaşmaz bir biçimde hali hazırdaki durumun gereklerine, mevcut bulunan muhatapların beklentilerine ve taleplerine göre ayarlayabilir,üremesi gereken boşlukları koklayarak bulur, aslında hem ikna etmeyi hem de denetimi ele geçirmeyi başarmışken kendisini boyun eğmiş ve karşısındakine ayak uydurmuş gibi gösterebilir.

66
Logos yaşayan ve canlı bir varlıktır, öyleyse dünyaya getirilmiş bir organizmadır. Bir organizma: farklılaşmış, bir merkezi, uçları, eklemleri, bir başı ve ayakları olan has (prope) bir vücut. Yazılı bir söylev, “uygun” (convenable) olmak için, tıpkı yaşayan bir söylev gibi yaşamın yasalarına başeğmek mecburiyetindedir. Logografik zorunluluk (ananké logographiké) biyolojik ya da daha doğrusu zoolojik zorunluluğa analog olmak mecburiyetindedir. Bu olmazsa, ne kuyruğu ne başı olabilir, değil mi? Logos’un girmiş bulunduğu riskte, yazı yoluyla hem kuyruğunu hem başını kaybetme riskinde söz konusu olan, elbette, yapı (structure) ve kuruluş (constitution)dur: ...

70
İzlerin (traces) ve ilâvelerin saf oyunu gibi işleyen bu yerine geçme, ya da daha arzu edilirse, saf gösterilerinin düzeninde, hiçbir gerçekliğin, mutlak olarak dışsal hiçbir göndermenin (référence), hiçbir aşkın gösterilenin kenar çekmeye, sınırlamaya, denetlemeye erişemeyeceği bu yerine geçme, ki onun “deli” olduğuna hükmedilebilir, çünkü o, sonsuza dek, yerine geçenlerin ve yerine geçenlerin yerine geçenlerin dilsel değiş tokuşunun ortamında bulunur, zincirinden boşanmış bu zincirleniş hiç de az şiddetli değildir.

Osiris’in (güneş-kral) yönetimi boyunca, aynı zamanda kardeşi olan Thot “insanları yazına ve güzel sanatlara başlattı”, “onların düşüncelerini sabitleştirmelerine imkân veren hiyeroglif yazını yarattı.

Thot, kralın, babanın, güneşin, ve sözün yerini doldurabilen, yerine oynayabilen ve onlardan, bir temsil, bir maske, bir tekrar olmak dışında ayırt edilemez olduğundan, doğal olarak, yerine geçtiklerinin yerini tamamıyla alabilir ve tüm özelliklerini özümseyebilirid. Eklendiği şeye onun asli özelliğiymiş gibi eklenir ve onu ondan hemen hemen hiçbir şey ayırt edemez.
Fakat, yer doldurmaya ve gaspa uygunluktan önce, demek mümkünse, Thot asli olarak yazı tanrısı, Ra’nın ve dokuz tanrının kalemi, tapınak yazmanı (hiérogrammate) ve alt-bellek kayıtçısı (hypomnétographe)dır. Göreceğimiz gibi, tam da belirtip ortaya çıkarttığı için, yazı pharmakon’u mnémé’ye (yaşayan ve bilen belleğe) değil fakat hypomnesis’e (tekrar-bellemeye, hatırlamaya, emanet etmeye) iyi geldiği gibi, ...

71
Ve ölüler hakkındaki son hüküm: cehennemde Thot, Osiris’in karşısında, ölülerin kalplerinin-ruhlarının ağırlığını ölçer.
Zira yazının tanrısı, söylemeye gerek bile yok, ölümün tanrısıdır. Unutmayalım ki Phaidros’ta pharmakon’un keşfi, soluğu kesilmiş işareti yaşayan sözün yerine geçirmekle, logos’un (yaşayan ve yaşamın kaynağı olan) babasından vazgeçilebilirmiş gibi davranmakla, şahsı adına, cansız bir heykelden ya da bir resimden daha fazla cevap vermemekle de vs. itham edilecektir. ... Cenaze protokolünün başında bulunur ve özellikle de ölünün tuvaletinden sorumludur.

Ra’nın gece temsilcisi, yıldızların arasındaki boğa olan Thot, batıya dönmüştür. Ayın tanrısıdır, onunla özdeşleşse de, onu korusa da.
Bu özelliklerin sistemi kaynaksal bir mantığı oyuna katar: Thot figürü, ötekisine (baba, güneş, yaşam, söz, doğunun kaynağı, vs.) karşıttır, ama aynı zamanda, ötekisine ilâve olur ve onun yerini doldurur. Thot figürü, tekrar ederek ya da yer alarak, kendisine eklenir ve karşıt olur. Bu arada biçim kazanır, biçimini hem direndiği hem de yerine geçtiği şeyden alır. O halde, kendi kendisine karşıt hale gelir, zıttına geçer ve bu mesaj taşıyan tanrı, tam da karşıtlar arasındaki mutlak geçişin tanrısıdır. Eğer bir özdeşliği olsaydı –ama tamıtamına da özdeş-olmamanın tanrısıdır- ...

Öyleyse baban-nın ötekisidir, baba, ve yerine geçmenin altüst edici hareketi. Böylece, yazının tanrısı aynı zamanda hem babası hem oğlu hem de kendisidir.
...bu ne kraldır ne de vale; daha çok bir tür joker, işe yarar bir gösteren (signifiant), nötr bir kart, oyuna oyun katan.

Onun uygunluğu uygunsuzluğudur, gitgel belirsizlik başkasının yerine geçmeye ve oyuna izin verir.

72
Thot hiçbir zaman mevcut değildir. Hiçbir yerde bizzat ortaya çıkmaz. Hiçbir orada-olan onun kendi malı olarak ona ait değildir.

“İşte, Ey Kral, dedi Theuth, bir bilgi (mathema) ki bunun sayesinde Mısırlılar daha bilgili (sophôterous) ve kendilerini hatırlamaya (mnemonikôterous) daha istidatlı olacaklar: bellek de (mnéemé), bilgilendirme de (sophia) devâlarını (pharmakon) buldular.”

Bu ilaç (medicine) faydalıdır; üretir ve onarır, biriktirir ve devâ olur, bilgiyi arttırır ve unutkanlığı azaltır.

73
“Eczâ”dan ve hatta “ilaç”tan farklı olarak devâ bilimin, tekniğin, terapik nedenselliğin saydam akılcılığını dile getirir ve böylelikle, sonuçlarına hakim olunamayan bir gücün, onu efendi ve kul ilişkisi içinde idare etmek isteyen için herzaman şaşırtıcı bir dynamis’in sihirli erdemine yönelik çağrıyı metinden dışlar.

Bir yandan, Platon yazıyı gizemli (occulte) bir güç ve bu yüzden de şüphe edilecek bir şey olarak sunmak eğilimindedir. Tıpkı, biraz daha ilerde yazıyı kıyaslayacağı resim, göz yanılsamaları, ve genel olarak mimesisin teknikleri gibi. Kehanete, sihirbazlara, büyücülere, afsunculara (ensorceleurs) karşı güvensizliği de iyi bilinir.
Öte yandan, kralın repliği pharmakon’un etkililiğinin tersine çevrilebileceğini varsayıyor: pharmakon hastalığa devâ olmak yerine onu daha da kötüleştirebilir.

Metinsellik farklardan ve farkların farklarından inşa edilmiş olduğundan, doğası yüzünden mutlak bir şekilde heterojendir ve onu yürürlükten kaldırmaya eğilimli güçlerle durmaksızın uyuşur.

74
Sonra, daha da derin bir biçimde, farmasötik devâ özünde zararlıdır çünkü yapaydır. Burada Platon yunan geleneğini ve daha da kesinlikli olarak Cos tabiblerini izler. Pharmakon doğal yaşama ters düşer: yalnızca hastalığın dokunmadığı yaşama değil, hasta yaşama da, ya da daha doğrusu, hastalığın yaşamına da. Çünkü Platon hastalığın, tabiri caizse, doğal yaşamına ve normal gelişimine inanır. Timaeos’da doğal hastalık, hatırlarsak Phaidros’taki logos gibi, kendine özgü normları, biçimleri, ritmleri uyarınca ve özel eklemlenişleriyle gelişmesine müdahale edilmemesi gereken, yaşayan bir organizmayla karşılaştırılmıştır.

Kralın yazıya karşı çıkışı, mantıksal şemasında işte budur: Yazı, belleğe katkıda bulunmak bahanesiyle daha da unutkan kılar; bilgiyi arttırmak yerine azaltır. Belleğin ihtiyacına karşılık vermez, belleği ıskalamayı hedefler, mnémé’yi değil, yalnızca hypomnesis’i pekiştirir.

Platon vücudun hareketleri içinde en iyisinin, bir şeyde içten ve kendiliğinden bir biçimde, “o şeyin kendine özgü etkinliğiyle doğan”, doğal hareket olduğunu ispatlamıştır:
“Tüm hareketler arasında en iyi hareket bir şeyde kendisi tarafından meydana getirilen harekettir, çünkü bu, düşüncenin ve evrenin hareketine en yakın olanıdır, buna karşın, nedeni başkaları olan hareket o kadar iyi değildir, hepsinin içinde en kötüsü de durağan haldeki vücudu kısmen ve ona yabancı bir vasıtayla hareket ettirendir. ...”

75
“Kral cevap verdi: “Ey Theuth, sanatların eşi benzeri bulunmaz efendisi! (O tekhnikôtaté Theuth) bir sanatın kuruluşuna günyüzünü göstermeye muktedir adam başkadır, bu sanatın onu kullanacaklara fayda mı, yoksa zarar mı getireceğini takdir edebilecek olan başka. Şu saatte, işte harflerin babası olan (pater ôn grammatôn) sen, kendilerine duyduğu sevgi dolayısıyla, onlardan yapacakları hakiki etkinin tam aksini (tounantion) bekliyorsun! İşte bu bilgiyi elde etmenin sonucu: harfleri öğrenenler artık belleklerini işletmeyecekleri için, ruhları unutkan olacaktır: Yazıya güvendikleri için, etraflarındaki şeyleri dışardan, yabancı izler sayesinde hatırlamaya çalışacaklar, içerden kendi kendilerine hatırlayacakları yerde. O halde sen bellek için değil, hatırlama için bir devâ buldun. Öğrenime gelince (Sophias dé); sen öğrencilerine ancak hakikate benzer şeyleri (doxan) öğretirsin, hakikatin kendisini (aletheian) değil. Bunlar senin harflerin sayesinde, öğretimsiz kalmalarına rağmen gırtlaklarına kadar bilgiye gömüldüler mi, çoğu zaman hiçbir şeyi dürüst düşünemedikleri halde kendilerini binlerce şey hakkında hüküm vermeye yetkin sanacaklardır. Sonra, gerçekten bilgili adam değil de (anti sohôn) bilgili adam bozması (doxosophoi) oldukları için çekilmez birşey olacaklardır!” (274e, 275b).”

Pharmakon, ya da arzu ederseniz yazı, öyle bir yere koyulmuştur ki, hep bir daire çizer durur: yazı bellek için yalnızca görünüşte iyidir, hareketi sayesinde, belleğin doğru olanı bilmesinde, ona içerden yardım etmeye muktedirmiş gibi görünür. Fakat doğrusu, yazı özsel olarak kötüdür, belleğe dışsaldır, bilim değil, kanaat üretir, bunlar doğru kanaatler değil, görünüşle ilgili kanaatlerdir. Pharmakon kendisini doğru gibi gösteren bir görünüşler oyunu üretir.

76
...tupoi’lerin (yazının izleri), oarada bulunmayan psişiğin yerini alan fiziksel temsilcileri oldukları söylenebilir mi? Daha doğrusu, yazılı izlerin (les traces écrites) canlı olmadıkları için, physis’in düzenine ait bile olmadıklarını düşünmek gerekecektir.
.
.
.
.