.
.
.
.
Tenin
Gözleri
The Eyes of
the Skin: Architecture and the Senses, 2005
Juhani
Pallasmaa
(Çev. Aziz
Ufuk Kılıç), Yem Yayınları, 2016 İstanbul
7
Merleau-Ponty
8
Pallasmaa
yalnızca bir kuramcı değil, fenomenolojik içgörüsü olan parlak
bir mimardır.
11
Yedi
Duyu Mimarlığı...
12
[1995'te
Kopenhag'da Akademide sunduğum mimari fenomenoloji konulu bir
seminer...] Polemik nitelikli denemem ilk başta kişisel
deneyimlerime, görüşlerime ve spekülasyonlara dayanmaktaydı.
Mimarlığın kavranışında, öğretilişinde ve eleştirilişinde
görmeye öncelik veren eğilim, diğer duyuların dışarıda
bırakılması, bunun sonucu olarak sanatlarda ve mimarlıkta duyusal
ve duyumsal niteliklerin kaybolması, beni git gide daha çok
kaygılandırıyordu.
13
Görme
de dahil olmak üzere tüm duyular dokunma duyusunun uzantılarıdır;
duyular ten dokusunun özelleşmiş halleridir ve tüm duyusal
deneyimler birer dokunma kipidir ve böylece dokunsallıkla
ilintilidir. Dünyayla temasımız, bizi sarmalayan zarın özelleşmiş
kısımları aracılığıyla, kendiliğin (self) sınır
hattında gerçekleşir.
Antropolog
Ashley Montagu'nun tıbbi kanıtlararüşü dokunsal alanın
birincilliğini doğrulamaktadır:
[Ten] en eski ve en duyarlı
orgaımızdır, ilk iletişim aracımız ve en etkili koruyucumuz...
Gözümüzün saydam ağ tabakasının üzerinde bile dönüşüme
uğramış bir deri katmanı vardır... Gözlerimiz, kulaklarımız,
burnumuz ve ağzımızın atası dokunmadır. Dokunma diğer duyulara
dönüşerek farklılaşmıştır; dokunmanın öteden beri
“duyuların anası” olaak değerlendirilmesi bu olgunun tanınması
gibi görünmektedir.
Dokunma,
dünya deneyimimizi, kendimize ilişkin deneyimimizle bütünleştiren
duyu kipidir. Görsel algılar bile kendiliğin dokunsal sürekliliği
(continuum) içinde kaynaşmış
ve bütünleşmiştir; bedenim kim olduğumu ve dünyada nerede
olduğumu anımsar. Bedenim gerçek anlamda dünyamın göbek
deliğidir, merkezli bakış açısının görüş noktası anlamında
değil, gönderimi, belleğin, imgelemin ve bütünleştirmenin yeri
anlamında.
14
Mimarlığın
asli zihinsel görevi barındırma ve bütünleştirmedir. Mimarlık
bizi salt kurgu ve hayal dünyalarında iskân etmek için değil,
dünyada-olmak deneyimimize tercüman olmak ve gerçeklik ve kendilik
duygumuzu güçlendirmek içindir.
Sanat
ve mimarlığın güçlendirdiği kendilik duygusu düş, imgelem ve
arzunun zihinsel boyutlarına tam olarak girmemizi sağlar. Binalar
ve şehirler, insani varoluş durumunu anlamak ve onunla yüzleşmek
için gerekli ufku sağlar. ... Anlamlı mimarlık kendimizi bedenli
ve tinsel tam varlıklar olarak deneyimlememizi sağlar. Aslında bu
her türlü anlamlı sanatın en önemli işlevidir.
Sanat
deneyiminde kendine özgü bir alışveriş gerçekleşir; ben
duygularımı ve çağrışımlarımı mekâna ödünç veririm,
mekân da bana, algılarımı ve düşüncelerimi ayartan ve
özgürleştiren aurasını ödünç verir. Bir mimarlık yapıtı
bir dizi yalıtık retinal resim olarak deneyimlenmez, tastamam
kaynaşmış maddesel, cisimsel ve tinsel özüyle deneyimlenir.
Gözün ve diğer duyuların dokunuşu için kalıba dökülmüş,
haz veren şekiller ve yüzeyler sunar, ama aynı zamanda fiziksel ve
zihinsel yapıları içine alır ve bütünleştirir, varoluş
deneyimimize pekişmiş bir tutarlılık ve anlam verir.
15
Bir
bina ya da nesne üzerinde çalışırken mimar aynı zamanda bir tür
tersten perspektifin de içinde çalışır: kendi kendilik-imgesi,
ya da daha doğrusu, varoluşsal deneyimi. Yaratıcı emekte güçlü
bir özdeşleşme ve yansıtma gerçekleşir; yaratıcının bütün
bedensel ve zihinsel yapısı iş mahalline dönüşür.
Bilgisayarlı
görüntü üretimi tasarım sürecini edilgin bir görsel
manipülasyona, retinal bir yolculuğa dönüştürerek, çokduyulu,
eşzamanlı ve eşgüdümlü imgelemedeki muhteşem yeteneğimizi
köreltme eğilimindedir. Bilgisayar yaratıcı ile nesne arasında
bir uzaklık yaratır, oysa elle çizmek ve maket yapmak tasarımcıyı
nesneyle ya da mekânla dokunsal temasa geçirir. [Elle çizerek, maket yaparak, vs....] İmgelemimizde hem nesne eş
zamanlı olarak elde tutulur, hem de kafanın içinde ve imgelenen ve
yansıtılan fiziksel imge bedenimiz tarafından modellenir. Nesnenin
hem içindeyizdir hem dışında.
16
Bu
mesele mimarlığın kuramsal söylemine henüz pek girmedi, zira
mimarlık kuramcıları hâlâ odaklanmış görme, bilinçli
yönelimsellik ve perspektifsel temsille ilgileniyor.
...
özneyi mekânla sarmalayan çevrel görmenin doğası... [odaklanmış
görme ≠ çevrel görme]
1.
Bölüm
20
Greklerden
beri ... ışığa hakikatin metaforu olarak bakılmıştır.
Rönesans'ta
beş duyu, en üst duyu olan görmeden, en alt duyu olan dokunmaya
doğru bir hiterarşik sistem olarak anlaşılmıştır.
Perspektifli
temsilin icadı gözü hem algısal dünyanın hem de kendilik
kavramının merkez noktası kıldı. Bizzat perspektifli temsil hem
betimleyen hem de algıyı koşullayan bir simgesel biçime dönüştü.
21
Modernity
and the Hegemony of Vision [1993]
başlıklı bir felsefi denemeler derlemesi, “Greklerle başlayarak
gözmerkezci bir paradigmanın, bilgi, hakikat ve gerçeklikle ilgili
görme-kaynaklı, görme-merkezli bir yorumun Batı kültürüne
egemen olduğunu” ileri sürmektedir. Bu düşündürücü kitap
“görme ile bilgi, görme ile ontoloji, görme ile iktidar, görme
il etik arasındaki tarihsel bağlantıları” incelemektedir.
görmeye
verilen epistemolojik ayrıcalık
“Estetik
ve kültürel pratikler mekân ve zamanın değişen deneyimine özgül
biçimde açıktırlar, çünkü insan deneyiminin akışından
mekânsal temsillerin ve yapıntıların inşa edilmesini
gerektirirler” (David Harvey, Postmodernliğin Durumu,
1992, s.327).
22
“Güç
istenci görmede çok güçlüdür. ..................
......
......
Koku
Mekânları
67
Bir
sinir ucunda koku uyarısı tetiklemek için yalnızca sekiz adet
madde molekülü gerekir ve on binden fazla kokuyu ayırt
edebilmekteyiz. ... Her barınağın kendi bireysel ev kokusu vardır.
...
“bellek ve imgelem birbiriyle bağlantılıdır”; “o benzersiz
kokusunu (hasır tepsisinde kuruyan üzümlerin kokusu) yalnızca
benim için koruyan derin dolabı, bir başka yüzyıldan kalma
anılarımla, yalnızca ben açabilirim. Üzümlerin kokusu!
Betimlemenin ötesinde bir koku, koklaması bayağı imgelem
gerektiren bir koku.” (Bachelard, 1969)
68
Gezmenin
özel hazzı, kokuların ve tatların coğrafyası ve mikrokozmosuyla
tanışmaktır. Her şehrin kendi tatlar ve kokular tayfı vardır.
.
.
.
.