21 Ocak 2018

Juhani Pallasmaa - Tenin Gözleri

.
.





















.
.

Tenin Gözleri
The Eyes of the Skin: Architecture and the Senses, 2005

Juhani Pallasmaa

(Çev. Aziz Ufuk Kılıç), Yem Yayınları, 2016 İstanbul


7
Merleau-Ponty

8
Pallasmaa yalnızca bir kuramcı değil, fenomenolojik içgörüsü olan parlak bir mimardır.

11
Yedi Duyu Mimarlığı...

12
[1995'te Kopenhag'da Akademide sunduğum mimari fenomenoloji konulu bir seminer...] Polemik nitelikli denemem ilk başta kişisel deneyimlerime, görüşlerime ve spekülasyonlara dayanmaktaydı. Mimarlığın kavranışında, öğretilişinde ve eleştirilişinde görmeye öncelik veren eğilim, diğer duyuların dışarıda bırakılması, bunun sonucu olarak sanatlarda ve mimarlıkta duyusal ve duyumsal niteliklerin kaybolması, beni git gide daha çok kaygılandırıyordu.

13
Görme de dahil olmak üzere tüm duyular dokunma duyusunun uzantılarıdır; duyular ten dokusunun özelleşmiş halleridir ve tüm duyusal deneyimler birer dokunma kipidir ve böylece dokunsallıkla ilintilidir. Dünyayla temasımız, bizi sarmalayan zarın özelleşmiş kısımları aracılığıyla, kendiliğin (self) sınır hattında gerçekleşir.

Antropolog Ashley Montagu'nun tıbbi kanıtlararüşü dokunsal alanın birincilliğini doğrulamaktadır:

[Ten] en eski ve en duyarlı orgaımızdır, ilk iletişim aracımız ve en etkili koruyucumuz... Gözümüzün saydam ağ tabakasının üzerinde bile dönüşüme uğramış bir deri katmanı vardır... Gözlerimiz, kulaklarımız, burnumuz ve ağzımızın atası dokunmadır. Dokunma diğer duyulara dönüşerek farklılaşmıştır; dokunmanın öteden beri “duyuların anası” olaak değerlendirilmesi bu olgunun tanınması gibi görünmektedir.

Dokunma, dünya deneyimimizi, kendimize ilişkin deneyimimizle bütünleştiren duyu kipidir. Görsel algılar bile kendiliğin dokunsal sürekliliği (continuum) içinde kaynaşmış ve bütünleşmiştir; bedenim kim olduğumu ve dünyada nerede olduğumu anımsar. Bedenim gerçek anlamda dünyamın göbek deliğidir, merkezli bakış açısının görüş noktası anlamında değil, gönderimi, belleğin, imgelemin ve bütünleştirmenin yeri anlamında.

14
Mimarlığın asli zihinsel görevi barındırma ve bütünleştirmedir. Mimarlık bizi salt kurgu ve hayal dünyalarında iskân etmek için değil, dünyada-olmak deneyimimize tercüman olmak ve gerçeklik ve kendilik duygumuzu güçlendirmek içindir.

Sanat ve mimarlığın güçlendirdiği kendilik duygusu düş, imgelem ve arzunun zihinsel boyutlarına tam olarak girmemizi sağlar. Binalar ve şehirler, insani varoluş durumunu anlamak ve onunla yüzleşmek için gerekli ufku sağlar. ... Anlamlı mimarlık kendimizi bedenli ve tinsel tam varlıklar olarak deneyimlememizi sağlar. Aslında bu her türlü anlamlı sanatın en önemli işlevidir.

Sanat deneyiminde kendine özgü bir alışveriş gerçekleşir; ben duygularımı ve çağrışımlarımı mekâna ödünç veririm, mekân da bana, algılarımı ve düşüncelerimi ayartan ve özgürleştiren aurasını ödünç verir. Bir mimarlık yapıtı bir dizi yalıtık retinal resim olarak deneyimlenmez, tastamam kaynaşmış maddesel, cisimsel ve tinsel özüyle deneyimlenir. Gözün ve diğer duyuların dokunuşu için kalıba dökülmüş, haz veren şekiller ve yüzeyler sunar, ama aynı zamanda fiziksel ve zihinsel yapıları içine alır ve bütünleştirir, varoluş deneyimimize pekişmiş bir tutarlılık ve anlam verir.

15
Bir bina ya da nesne üzerinde çalışırken mimar aynı zamanda bir tür tersten perspektifin de içinde çalışır: kendi kendilik-imgesi, ya da daha doğrusu, varoluşsal deneyimi. Yaratıcı emekte güçlü bir özdeşleşme ve yansıtma gerçekleşir; yaratıcının bütün bedensel ve zihinsel yapısı iş mahalline dönüşür.

Bilgisayarlı görüntü üretimi tasarım sürecini edilgin bir görsel manipülasyona, retinal bir yolculuğa dönüştürerek, çokduyulu, eşzamanlı ve eşgüdümlü imgelemedeki muhteşem yeteneğimizi köreltme eğilimindedir. Bilgisayar yaratıcı ile nesne arasında bir uzaklık yaratır, oysa elle çizmek ve maket yapmak tasarımcıyı nesneyle ya da mekânla dokunsal temasa geçirir. [Elle çizerek, maket yaparak, vs....] İmgelemimizde hem nesne eş zamanlı olarak elde tutulur, hem de kafanın içinde ve imgelenen ve yansıtılan fiziksel imge bedenimiz tarafından modellenir. Nesnenin hem içindeyizdir hem dışında.

16
Bu mesele mimarlığın kuramsal söylemine henüz pek girmedi, zira mimarlık kuramcıları hâlâ odaklanmış görme, bilinçli yönelimsellik ve perspektifsel temsille ilgileniyor.

... özneyi mekânla sarmalayan çevrel görmenin doğası... [odaklanmış görme ≠ çevrel görme]


1. Bölüm

20
Greklerden beri ... ışığa hakikatin metaforu olarak bakılmıştır.

Rönesans'ta beş duyu, en üst duyu olan görmeden, en alt duyu olan dokunmaya doğru bir hiterarşik sistem olarak anlaşılmıştır.

Perspektifli temsilin icadı gözü hem algısal dünyanın hem de kendilik kavramının merkez noktası kıldı. Bizzat perspektifli temsil hem betimleyen hem de algıyı koşullayan bir simgesel biçime dönüştü.

21
Modernity and the Hegemony of Vision [1993] başlıklı bir felsefi denemeler derlemesi, “Greklerle başlayarak gözmerkezci bir paradigmanın, bilgi, hakikat ve gerçeklikle ilgili görme-kaynaklı, görme-merkezli bir yorumun Batı kültürüne egemen olduğunu” ileri sürmektedir. Bu düşündürücü kitap “görme ile bilgi, görme ile ontoloji, görme ile iktidar, görme il etik arasındaki tarihsel bağlantıları” incelemektedir.

görmeye verilen epistemolojik ayrıcalık

Estetik ve kültürel pratikler mekân ve zamanın değişen deneyimine özgül biçimde açıktırlar, çünkü insan deneyiminin akışından mekânsal temsillerin ve yapıntıların inşa edilmesini gerektirirler” (David Harvey, Postmodernliğin Durumu, 1992, s.327).

22
Güç istenci görmede çok güçlüdür. ..................

......
......


Koku Mekânları

67
Bir sinir ucunda koku uyarısı tetiklemek için yalnızca sekiz adet madde molekülü gerekir ve on binden fazla kokuyu ayırt edebilmekteyiz. ... Her barınağın kendi bireysel ev kokusu vardır.

... “bellek ve imgelem birbiriyle bağlantılıdır”; “o benzersiz kokusunu (hasır tepsisinde kuruyan üzümlerin kokusu) yalnızca benim için koruyan derin dolabı, bir başka yüzyıldan kalma anılarımla, yalnızca ben açabilirim. Üzümlerin kokusu! Betimlemenin ötesinde bir koku, koklaması bayağı imgelem gerektiren bir koku.” (Bachelard, 1969)

68

Gezmenin özel hazzı, kokuların ve tatların coğrafyası ve mikrokozmosuyla tanışmaktır. Her şehrin kendi tatlar ve kokular tayfı vardır.

.
.
.
.