13 Eylül 2020

Giorgio Agamben - Yeminin Arkeolojisi

 .

.

.

.


Türkçe’de Giorgio Agamben

 

1970 İçeriksiz Adam. (Çev. Kemal Atakay), Monokl Yayınları, 2019 İstanbul

1978 Çocukluk ve Tarih: Deneyimin Yıkımı Üzerine Bir Deneme. (Çev. Betül Parlak), Kanat Kitabevi, 2010 İstanbul

1985 Nesir Fikri. (Çev. Fırat Genç), Metis Yayınları, 2009 İstanbul

1990 Gelmekte Olan Ortaklık. (Çev. Betül Parlak), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul

1995 Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. (Çev. İsmail Türkmen), Ayrıntı Yayınları, 2001 İstanbul

1998 Tanık ve Arşiv: Auschwitz'den Artakalanlar. (Çev. Ali İhsan Başgül), Dipnot Yayınları, 2017 Ankara

2002 Açıklık: İnsan ve Hayvan. (Çev. Meryem Mine Çilingiroğlu), Yapıkredi Yayınları, 2009 İstanbul

2003 Olağanüstü Hal. (Çev. Kemal Atakay). Varlık Yayınları, 2008 İstanbul

2005 Dünyevileştirmeler. (Çev. Betül Parlak). Monokl Yayınları, 2011 İstanbul

2006 Dispozitif Nedir? / Dost. (Çev. Ekin Dedeoğlu), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul

2008 Şeylerin İşareti: Yöntem Üstüne. (Çev. Betül Parlak), Monokl Yayınları, 2012 İstanbul

2008 Yeminin Arkeolojisi: Dilin Kutsal Ayini. (Çev.Önder Özden), Nika Yayınevi, 2020 İstanbul

2009 Çıplaklıklar. (Çev. Suna Kılıç), Alef Yayınevi, 2017 İstanbul

 

 



 

Yeminin Arkeolojisi: Dilin Kutsal Ayini

 

(Çev.Önder Özden), Nika Yayınevi, 2020 İstanbul

 

 

 

İçindekiler

 

Çevirenin Notu                    7

Kısaltmalar                           10

Dilin Kutsal Ayini               11

 

 

 

9

Aklın kavramlarının şematizmi ... metafizik ve fiziğe ait kıyıların  Styx interfusa ile iletişim kurduğu bir andır.

Immanuel Kant

 

1.

 

11

[Yemin, Batı tarihinde siyasal ahdin temelidir. Hıristiyanlığın başlangıcından Kilise ve Devlet arasındaki Atama Savaşına, geç Ortaçağ “komününden” modern devletin biçimlenmesine kadar, yemin, baş roldedir.]. [Paolo Prodi’ye göre zamanımızda yeminin geri çevrilemez düşüşü “siyasal bir hayvan olarak insanın varoluşunun mesele olduğu bir krize” karşılık gelir.] [Bugün kolektif yaşamımızı, bir siyasal bedene kutsal bir biçimde bağlayan resmi ve bütüncül bir yemin olmaksızın yaşıyorsak, bu, bilincinde olmaksızın, gerçekliğini ve anlamını henüz kavramadığımız “yeni bir siyasal birliğin” eşiğinde bulunduğumuz anlamına gelir.]

 

12

[Yemin nedir?]. Eğer yemin siyasal iktidarın sakramenti ise*, yeminin tarihinde ve yapısında onun böyle bir işlevle yükümlü kılınmasını olanaklı hale getiren nedir? Yaşamda ve ölümde bütün insanların onun içinde ve onun tarafından hesap vermeye çağrılabildiği yeminde, her anlamda belirleyici bir unsur olan, hangi antropolojik düzlem ima edilmektedir?

 

* Sakrament kelimesi yemin, vaat, bağ anlamlarına gelen Latince sakramentum kelimesinden türetilmiştir. Sakrament “kutsal şey” anlamına gelir. Hıristiyanlar, sakramentleri kutsallaşmanın bir işareti ve aracı olarak görürler. XII. yüzyılda yedi uygulama sakrament olarak kabul edilmiştir. Bunlar; vaftiz, evharistiya (ekmek-şarap ayini), pekiştirme (kuvvetlendirme), ruhbanlık, evlilik, tövbe, hastaları mesh etmedir (son yağlama). [acikders.ankara.edu.tr; ünite 12]

 

2.

 

[Lycurgus, Leocrates’e Karşı] [Likurgus, MÖ 800-730] “Demokrasimizi bir arada tutan güç yemindir.” [Bu paragraflarda “yemin” hiçbir şey yaratmaz, varlığa hiçbir şey getirmez, ama bir arada tutar ve başka bir şeyin varlığa getirdiğini korur.]

 

14

affirmatio   onaylayan ve garanti eden

vis   etkinlik

 

“[Yemin] destekleyen, garanti eden ve gösteren fakat bir şey kurmayan beyanın özgül kipliğidir. Bireysel ya da kolektif, yemin sadece pekiştirdiği ve yasallaştırdığı bir ahtin, antlaşmanın, deklarasyonun varlığına istinaden vardır. Anlamlı bir içeriğe sahip olan fakat kendi başına hiçbir şey ifade etmeyen bir söz edimini hazırlar ya da sonlandırır. Hakikatte, içeriği değişken olmakla beraber bazen ellerin kullanıldığı bir ritüelle tamamlanan sözsel törendir. İşlevi, ortaya çıkardığı onaylamaya değil, telaffuz edilen kelime ile onun çağrıştırdığı kudret arasında kurduğu ilişkiye dayanır.” [Benveniste]

 

3.

 

15

[Samuel Pufendorf] ... yeminin, sadece insanlar arasındaki ahit ve anlaşmaları değil, fakat daha genel anlamda dilin kendisini teyit etme ve garanti altına alma [kapasitesine vurgu yapar].

 

 

4.

 

18

yeminde mesele olan, yalnızca köken itibariyle sadece bir vaadin ya da bir teyidin doğruluğunun garantisi olmayıp aynı zamanda bugün bu adla bildiğimiz kurumun, insan dilinin tutarlılığı ve “konuşan hayvanlar” olarak insanların doğaları ile ilgili daha arkaik bir döneme ait hatıralarını barındırmasının söz konusu olması da mümkündür. Önlenmesi gereken “musibet” sadece insanların güvenilmezliklerine, sözlerine sadık kalamamasına değil fakat dilin kendisine, kelimelerin kendilerindeki şeyleri ifade etme kapasitesine ve insanların konuşan varlıklar olarak sözlerinin koşulunu beyan etme becerisine ait bir zayıflıktı.

 

 

6.

 

22

herkos            kuşatma, bariyer, bağ

horkos           kutsallaştırıcı nesneyi güçle tutmak [yemin]

                       

Horkos, çeşitli şekillerde Styx’in sularında, kahramanın asasında ya da kurbanın bağırsaklarında cisimleşen “Kutsal Töz”dür. [Yemini dile getiren kişi “kutsal töz”le ilişkiye geçer. “Yemin etmek, bu nedenle, en korkunç türden dini güçlerin alanına girmektir” (Louis Gernet).

 

25

[kutsalın ilkselliği paradigması] … “her zaman ve her yerde söz konusu olan, onay ile kutsal bir şey arasında bir ilişki kurmaktır… Hedef her yerde aynı kalır, yani onay ve kutsal töz arasında bir ilişki kurmak” (Bickermann).

 

 

7.

 

26

[bilinmeyen bir nesneyi tanımlamak ya da kullanımını açıklayamadığımız için başvurduğumuz terimler..] [mana, zımbırtı, şey, cebirsel semboller, vb.] … onların tek işlevi, gösteren ile gösterilen arasındaki boşluğu doldurmaktır…

 

27

[mitoloji, dilin neden olduğu bilincin bir “hastalığı”dır. Levi-Strauss, Max Müller]

 

 

8.

 

28

... hukukun ve dinin ayrılmaz bir şekilde görüldüğü “hukuk öncesi”ni (pre-droit)... ... ilksel ayrışmamışlık...

 

Hukuk öncesi, tıpkı din öncesinin yalnızca tarihsel olarak bildiğimiz, daha ilkel bir din (mana) olmayışı gibi, sadece “ilksel” bir yasa değildir; tam tersine, din ve hukuk terimlerini es geçecek bir x terimini düşünmek daha uygundur. X terimini tanımlayabilmek için din ve hukuk olarak tanımlamaya alışkın olduğumuz yüklemlerin atfedilmesini askıya alan bir tür arkeolojik epoché uygulayarak en azından geçici olarak her türlü önlemi ortaya koymalıyız.

 

 

9.

 

30

...  (MÖ altıncı yy’ın sonlarına tarihlenen) Dvenos vazosunda kaydedildiği gibi, yemin kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde vaat içeren bir formül olarak hukuksal bir karakterde ortaya çıkmaktadır... ... yemini az ya da çok dinsel, az ya da çok hukuki olarak tanımlamak için hiçbir nedenimiz bulunmamaktadır.

 

[Yunan geleneği] ... tanrılar dahi yeminin otoritesine tabidir. ... “tanrıların yemini olarak hizmet eden Styx dedikleri suyu”...

 

31

Belki de kendi başına yemin, (yalnızca) hukuki ya da (yalnızca) dini olmayan ve tam da bu nedenle, başlangıçtan itibaren hukukun ve dinin ne olduğunu düşünmemize izin veren bir fenomeni önümüze serer.

 

 

10.

 

34

[Yemin, dilin eylemde vücut bulmasıdır.]

 

35

“insana güvenmemizi sağlayan yemin değil, insan yemini güvenilir kılar.” [Aeschylus]

 

 

13.

 

44

... insan sacer kılınırdı yani, insanların dünyasından dışlanır ve tanrılara adanırdı.

 

45

“Yemin etmek her şeyden önce lanet etmektir, kişinin söylediğinin yanlış olduğu ya da vaat edilen şeyi yerine getirmediği durumda kendisine lanet etmesidir. [Hirzel]

 

46

Yemin, üç unsurun birleşmesinden kaynaklanırmış gibi görünüyor: bir iddia, tanık olarak tanrılara yakarma ve yalan yere yemine yönelen bir lanet.

 

 

16.

 

53

Sadece yemin değil lanet de –bu anlamda doğru olarak “siyasal” olarak dile getirilir- hakiki bir “iktidarın sakramenti” olarak işlev görür.

 

 

17.

 

54

[yalan yere yemin ve lanetle yakın bir bağı bulunan başka bir kurum, “küfür”dür.]

 

55

“Küfür’de de Tanrı’nın ismi görünmelidir çünkü küfür yemin gibi Tanrı’yı tanık olarak çağırır. Sövgü bir yemindir fakat edebe aykırı olan bir yemindir” (Benveniste).

 

[Küfür] “Bir mesaj iletmez, diyaloğu başlatmaz, yanıta meydan vermez ve muhatabın varlığı bile gerekli değildir” (Benveniste).

 

56

Küfür, tanrının isminin iddia edici ya da geleceğe dönük bağlamından çıkarıldığı ve kendi içinde, boş, semantik bağlamdan bağımsız olarak söylendiği bir yemindir. Yeminin içindeki şeyler ve kelimeler arasındaki bağlantıyı garanti eden, dile getiren ve logos’un hakikatliliğini ve gücünü tanımlayan isim {tanrının ismi}, küfürde bu bağlantının bozulmasını ve dilin kifayetsizliğini ifade eder.

 

57

Hıristiyanlık ve Yahudilik’te, küfür, “Tanrı’nın adını boş yere anma” emri ile bağlantılıdır (Çıkış 20’de dikkat çekici bir şekilde put yapmayı yasaklayan emri izler).

 

 

19.

 

61

Büyük dil bilimci Hermann Usener, Götternamen monografisini ilahi isimlerin doğuşu sorununa adadı…

 

62

… “özel tanrılar”ın (Sondergötter) isimlendirdikleri fonksiyon… Vervactor, Mayıs ayının ilk sürümüne; Reparator, çift sürmeye; Inporticor, sapan izleri arasındaki toprak yükseltisi olan porcea’yı izleyen son sürüme; Ocarator toprağın tırmıkla işlenmesine; Subruncinator, yabani otların çapa ile çekilmesine; Messor hasatın yapılmasına; Sterculinius, gübrelemeye karşılık gelir. Şöyle yazar Usener: “O zamanın insanına önemli gelen her durum ve eylem için özel tanrılar yaratılmış ve bunlar farklı yüklem parçalarıyla isimlendirilmişti: bu yolla bütün olarak sadece eylemler ve durumlar değil ayrıca bunların öğeleri, tekil eylemler ve anlar da kutsallaştırıldı”.

 

Usener, mitolojiye katılan Persephone ve Pomona gibi tanrıçaların dahi aslında sırasıyla tomurcukların kırılmasını ve meyvelerin olgunlaşmasını isimlendiren “özel tanrılar” olduğunu gösterir.

 

63

Usener’in tezi, bir şekilde “dilin kökeninin her zaman içinde büyüsel-dinsel bir olay” olduğunu ima eder. Bu, yine de teolojik öğenin öncelikli olduğu anlamına gelmez.. ... isim, bilahare isimlendirdiği şeye uygulanan halihazırda mevcut olan bir şey değildir. ... Dış dünyada karşılaşılan bir varlığın yol açtığı ruhsal uyarım, aynı zamanda isimlendirmenin aracı ve sebebidir.

 

 

20.

 

64

“Küfür, kendini bir nida olarak ilan eder ve en tipik çeşitliliği oluşturan ünlemlerin söz dizim kurallarına (syntax) sahiptir” (Benveniste). Her nidada olduğu gibi küfür de “ani ve şiddetli bir duygunun baskısı altında ağızdan kaçan bir sözdür” ve her ünlem gibi, her zaman kendi içlerinde anlamlı olan terimleri kullansa dahi iletişimsel bir niteliğe sahip değildir; temel olarak semantik değildir.

 

65

Dilbilimcilere göre insan dilini niteleyen isimler ve söylem arasındaki ikiliğe göre isimler, orijinal durumlarında semantik bir öğeyi değil saf semiyotik olanı kurarlar. Bunlar, dil ırmağının kendi tarihsel oluşumunun berisinde sürüklediği birincil ünlemlerin kalıntılarıdır.

 

Dil bilimciler, hakaretleri açık benzerliklerine rağmen belirli bir kategoriye kaydeden normal tasnif edici terimlerle her açıdan karşıt olan, belirli bir türün edimsel terimleri olarak tanımlarlar. “Sen bir aptalsın” ifadesi, sadece görünüşte “sen bir mimarsın”la simetriktir çünkü sonuncusunun aksine bu ifade, bilişsel bir sınıflandırmaya bir özneyi kaydetmek üzere, basitçe onu sözceleyerek, belirli pragmatik etkiler yaratır. O halde, hakaretler yüklemcil terimlerdense daha çok ünlemler ya da özel adlar gibidirler ve bu özellikleriyle küfürle benzerlik gösterirler.

 

[Hakaret -> Küfür -> Tanrı’nın ismi, bu şekilde, iki kez boşa anılır.]

 

 

21.

 

67

Tikelin sonsuz yayılımının potansiyeli, isimlendirmenin ilahi olayı olduğu gibi logos’un ilahileştirilmesine, isimde meydana gelen dilin arke-olayı olarak Tanrı’nın ismine dönüşür. Dil, Tanrı’nın sözüdür ve Tanrı’nın sözü, Philo’nun sözleriyle, yemindir; Tanrı, kendisini logos’ta tam anlamıyla “inanılır biri” (pistos) olarak açığa vurduğu sürece Tanrı’dır. İnsanın sadece konuşmacı olduğu dilde, Tanrı yemin-tutandır fakat yeminde Tanrı’nın ismi üzerine insan dili, ilahi dil ile iletişime geçer.

 

 

22.

 

70

[Kant / ontoloji / Tanrı’nın isminin teolojik motifinin mutlak olanın felsefi yorumuyla bağlantısı / töz ve varoluşun örtüşmesi / Katolik teoloji] Tanrı’nın ismini telaffuz etmek Tanrı’yı, isim ve varlığı, kelimeler ve şeyleri ayırmanın imkânsız olduğu, bir dil deneyimi olarak anlamak anlamına gelir.

 

72

“L. W. olarak çağrıldığımı biliyor muyum yoksa buna inanıyor muyum?” (Wittgenstein)

 

73

… her isim bir yemindir ve her isimde bir “inanç” söz konusudur çünkü ismin kesinliği görgül-bilişsel ya da ussal-görgül bir şey değildir…

 

 

23.

 

73

… “söz edimi” ya da performativite teorisi yeniden okunmalıdır. Performatif, ilişkilerin belli bir durumunu tarif eden değil; fakat derhal bir olgu üreten, olgunun anlamını hayata geçiren dilsel bir sözcelemedir. “Yemin ederim” bu anlamda bir “söz ediminin” mükemmel paradigmasıdır.

 

[Performatifler dilde,] … büyüsel-dinsel bir sahne değildir fakat anlam ve adlandırma arasındaki ayrıma öncül, inanmaya alışkın olduğumuz insan dilinin kökensel ve sonsuz niteliği de olmayan tarihsel bir ürün olan (bu olduğu haliyle her zaman var olmamış ve bir gün var olmayı bırakabilecek) bir yapıdır.

 

74

… performatif ifadenin kendine-göndergeli niteliği… … performatif eylemin kendine-göndergeliliğinin, dilin normal betimsel niteliğinin askıya alınışı aracılığıyla kurulduğunu açıkça ortaya koymak gerekir.

 

… “dün Atina’daydım” ya da “Truvalılara karşı savaşmayacağım” betimsel ifadeleri, performatif yemin ederim’le öncelenirse betimsel olmayı bırakır.

 

 

24.

 

[Foucaultcu bir terim: “doğrulama”] … iddia etme ve doğrulama logos’un eş-kökenli görünümünü ifade eder. İddia etmenin temel olarak betimsel bir değeri bulunurken, yani iddianın hakikati, bunun formülasyonu anında özneden bağımsız ve ussal ve nesnel parametrelerle (hakikat koşulları, çelişmezlik, sözler ve şeyler arasındaki uygunluk) ölçülürken, doğrulamada ise özne kendini kurar ve kendi iddiasının hakikatine kendisini performatif olarak bağlayarak olduğu gibi oyuna kendisini sokar.

 

77

“Yemin ediyorum”, “Vaat ediyorum”, “Beyan ediyorum” vs. söz edimleri... ... konuşan özne ne ondan önce var olur ne de sonradan ona bağlıdır fakat söz edimiyle bütünsel olarak örtüşür.

 

Eğer bir kişi bir doğrulamayı bir iddia olarak, bir yemini betimsel bir ifade olarak ve bir inanç sözünü dogma olarak formüle edermiş gibi görünürse bu durumda konuşma deneyimi yarılır ve indirgenemez bir şekilde yalan ve yalan yere yemin peyda olur. Ve dil deneyimindeki bu yarılmayı denetleme çabasından hukuk ve din doğar, her ikisi de konuşmayı şeylere bağlamaya çabalar, lanetler ve aforoz etme aracılığıyla konuşan özneleri konuşmalarının doğrulayıcı gücüne, “yemine”lerine ve inanç beyanlarına raptetmeye çabalar.

 

78

Din ve hukuk, ... logos’un dürüstlüğünü ve hakikatini garantilemek için icat edilmişlerdi.

 

 

25.

 

81

... modern kültür için oldukça önemli olan din ve inanç arasındaki karşıtlık hakikatte noktası noktasına logos’un eş-kökenli nitelikleri olan doğrulama (hukukun ve pozitif dinin türediği) ile ileri sürme (mantık ve bilimin kaynaklandığı) arasındaki karşıtlığa karşılık gelir.

 

 

26.

 

82

Hukukun alanı etkili konuşmanın, “söyleme”nin her zaman indicere (resmi bir şekilde duyurmak, beyan etmek), ius dicrere (hukuka uygun olanı söylemek) ve vim dicere (etkili sözü söylemek) olduğu alandır.

 

84

İsimlendirmek, bir isim almak, emrin kökensel biçimidir.

 

 

28.

 

87

[Yemini, arkeolojik olarak antropojenezis ile olan ilişkisinde konumlandırma:] [Yemin, insanın konuşan varlık olarak kurulduğu dil deneyiminin tarihsel tanıklığıdır.] [Mauss, Levi-Strauss, gösteren ile gösterilen arasındaki uyumsuzluğun üretildiği an] “... insanın dünyayı anlama çabasında, insan her zaman bir anlamlandırma fazlası kullanır (Levi-Strauss).

 

88

... insanda dil belirdiğinde bunun yarattığı sorun... Yaşayan insani varlık kendisini konuşuyor bulduğu için belirleyici olan -belki de daha fazlası- onun sözünün hakikatliliği ve etkililiği sorunudur. Yani isimler ile şeyler ve konuşmacı haline gelen özne ile eylemleri arasındaki kökensel bağlantıyı garanti altına alabilme sorunudur. [Dil ve zekâ her şeyden önce, etik ve siyasi bir düzen sorunu yaratıyor.]

 

89

[insan ve hayvan dili arasındaki farklılık] [insanın, dili kendi özel potansiyeli haline getirmiş olması] ... başka türlü söylenirse, insan kendi doğasını dilde riske eder.

 

Yeminin vuku bulabilmesi için aslında, her şeyden önce, yaşamı ve dili, eylemleri ve sözleri bir şekilde ayırt edebilmek ve bir araya getirebilmek şarttır -bu, tam da dilin hala yaşamsal pratiğinin ayrılmaz bir parçası olduğu hayvanın yapamadığı şeydir.

 

 

29.

 

90

Her isimlendirme aslında ikilidir: bir lanet ve bir hayırduasıdır. Eğer sözcük doluysa, gösterilen ile gösteren, kelimeler ve şeyler arasında karşılılık varsa bir hayırduasıdır; eğer sözcük boşsa, semiyotik ile semantik arasında bir boşluk, bir aralık kalıyorsa lanettir.

 

antopojenik

 

epifenomen

 

91

Prodi “iktidarın sakramentine” ilişkin tarihini, kolektif yaşamımızı yemin bağı olmaksızın yaşayan ilk kuşak olduğumuz ... gözlemiyle açmıştı. ... Bir yanda biyolojik gerçekliğine ve çıplak yaşama gittikçe indirgenen yaşayan varlık bulunur. Diğer yanda ise çıplak yaşamından tekno-medyatik aygıtlar çokluğu aracılığıyla yapay bir şekilde, sorumlu olmanın imkânsız olduğu ve siyasal deneyimin giderek istikrarsız/güvenilmez bir hale geldiği daha fazla boşlaşan bir sözün deneyimine, ayrılmış konuşan varlık bulunur. Sözleri, şeyleri ve insan eylemlerini bağlayan etik bağ koptuğunda bu durum, bir yanda boş sözcüklerin olağanüstü ve eşi görülmemiş bir şekilde yayılmasını diğer yanda ise üzerinde herhangi bir tutanağı kalmamış görünen bu yaşamı her boyutunda inatla yasalaştırmaya çabalayan hukuksal aygıtları teşvik eder.

.

.