13 Eylül 2020

Franz Kafka - Akbaba

 .

.

.

.


Akbaba

 

 

Franz Kafka

 

(Çev. Esen Tezel), Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017 İstanbul

 

 

 

içindekiler

 

Önsöz                                                                                    5

Akbaba                                                                                  13

Bir Açlık Sanatçısı                                                                 15

İlk Dert                                                                                 31

Bir Melez                                                                               36

Şehrin Amblemi                                                                    40

Prometheus                                                                          43

Gündelik Bir Kafa Karışıklığı                                                44

Çakallar ve Araplar                                                               46

On Bir Oğul                                                                           53

Akademiye Bir Rapor                                                            61

Çin Seddi Yapılırken                                                              76

 

 

 

 

Önsöz  -  Jorge Luis Borges      (Çev.Mukadder Yaycıoğlu)

 

6

... onunkisi, konusu bireyin Tanrı ve onun anlaşılmaz evreniyle olan ahlaki ilişkisini anlatan bir öykü ya da öyküler dizisi olarak tanımlanabilir. ... Eyüp Kitabı’na olan yakınlığı modern edebiyat diye adlandırılan olgudan daha fazladır. Dinsel, özellikle de Yahudi bir bilinç taşır... Kafka yapıtlarını bir inanç eylemi gibi görüyor ve bunun insanların cesaretini kırmasını istemiyordu. Bu nedenle dostlarından onları yok etmesini istedi.

 

7

İki düşünce, daha doğrusu, iki saplantı, Franz Kafka’nın yapıtlarına yön verir. Birincisi itaat, ikincisi ise sonsuzluktur. Hemen hemen tüm roman ve hikâyelerinde hiyerarşiler vardır ve bu hiyerarşiler sonsuzdur. [İlk romanının kahramanı Karl Rossmann, ikincisinin Josef K. ve üçüncüsünün K.]

 

8

Sonsuz erteleme motifi...

 

Kafka’nın en tartışılmaz erdemi, dayanılmaz durumlar yaratmasıdır.

 

 

 

Akbaba

 

13

... yüzüme saldırdı, bunun üzerine ayaklarımı feda etmeyi yeğledim.

 

14

... gagasını ağzımdan sokarak içimin derinliklerine sapladı. Sırtüstü düşerken onun bütün çukurları dolduran, bütün kıyıları kaplayan kanımda boğularak kurtulamayacağını hissederek rahatladım.

 

 

 

Bir Açlık Sanatçısı

 

16

... bunu sanatının namusu yasaklardı.

 

20

... görünüşte son derece tatlı, gerçekteyse son derece gaddar hanımların gözlerinin içine bakarak...

 

22

... ara sıra iyi yürekli biri ona acıyıp da üzerine çöken kasvetin büyük ihtimalle açlıktan kaynaklandığını açıklamaya çalıştığında, açlık sanatçısının, hele ki açlığın ileri safhasındaysa, bir öfke patlamasıyla karşılık vermesi ve herkesi korkutacak şekilde, tıpkı bir hayvan gibi telleri sarsmaya başlaması söz konusu olabiliyordu. Ama organizatörün bu tür durumlarda zevkle uyguladığı bir cezası vardı. Bütün seyircilerin önünde açlık sanatçısı adına özür diler, devamında da ancak açlığın yol açabileceği, dolayısıyla tok insanların kesinlikle anlayamayacakları bir hırçınlığın yol açtığı bu davranışın mazur görülebileceğini söylerdi; sonra da bu bağlamda lafı açlık sanatçısının şu ana kadar kaldığından çok daha uzun süre aç kalabileceğini belirttiği ve yine açıklama gerektiren iddiasına getirir, kendisine göre kuşkusuz bu iddianın içinde yer alan yoğun gayreti, sağlam iradeyi, büyük fedakârlığı över ama hemen ardından söz konusu iddiayı gösterdiği fotoğraflarla -ki bunlar da ânında satılırdı- çürütmeye çalışırdı; çünkü fotoğraflarda, açlığın kırkıncı gününde halsizlikten neredeyse tükenmiş vaziyette yatakta yatan açlık sanatçısı olurdu. Gerçeğin bu gayet iyi bildiği ama her seferinde asabını bozan yöntemle saptırılması açlık sanatçısının sabrını taşırırdı. Açlığın vaktinden önce sona erdirilmesinin sonucu, burada sebep olarak sunuluyordu! Bu akılsızlıkla, bu akılsızlığın egemen olduğu bir dünyayla savaşmak imkânsızdı. Tellerin arkasında durup iyi niyetle, hevesle organizatörü dinler ama fotoğraflar ortaya çıkar çıkmaz her seferinde telleri bırakır, içini çekerek geri dönüp samanların üzerine çökerdi, sakinleşen seyirciler de tekrar yaklaşıp onu seyredebilirlerdi.

 

23

... sonuçta, şımartılıp duran açlık sanatçısı günün birinde, artık başka gösterilere akın etmeyi yeğleyen eğlence düşkünü kalabalık tarafından terk edildiğini gördü.

 

25

Gösteriye ara verildiğinde seyirciler hayvanları görmek için ahırlara koşarken ister istemez açlık sanatçısının önünden geçiyor ve orada kısa bir süre duruyorlardı...

 

28

... ve böylece açlık sanatçısı eskiden hayal ettiği gibi aç kalmayı sürdürüyor ve o zamanlar tahmin ettiği gibi bunu yapmakta hiç zorlanmıyor ama hiç kimse günleri saymıyordu, hiç kimse, bizzat açlık sanatçısı bile nasıl bir performans sergilediğini bilmiyor ve kalbi sıkışıyordu. [Bir performansın ne zaman biteceğine karar vermek ya da vermemek -> The Square]

 

29

“Şurayı bir toparlayın,” dedi müdür ve açlık sanatçısını samanlarla birlikte gömdüler. Kafese ise genç bir panter koydular.

 

 

İlk Dert

 

34

“Elimin altında tek bir çubuk varken nasıl yaşayabilirim ki!”

 

 

Çakallar ve Araplar

 

47

“Benden istediğiniz nedir çakallar?”

“Biz” dedi en yaşlı çakal, “senin kuzeyden geldiğini biliyoruz; zaten umudumuz da buna dayanıyor. Burada, Araplarda olmayan akıl sizde var. ...”

“Böyle bir halkın arasına atılmış olmamız yeterince büyük bir şanssızlık değil mi?”

 

50

“... beyim, kıymetli beyim, her şeye kadir ellerinle bu makası al ve onların gırtlağını kes!”

 

“İşte beyim, bu tiyatroyu sen de gördün ve duydun,” dedi Arap ve soyundaki çekingenliğin elverdiği ölçüde neşeli bir kahkaha attı. “Yani sen bu hayvanların ne istediklerini biliyor musun?” diye sordum. “Tabi beyim,” dedi, “bunu bilmeyen mi var; Araplar var olduğundan beri bu makas çölü dolaşır, sonsuza dek de bizimle dolaşacak. Büyük iş için her Avrupalıya teklif edilir; her Avrupalıyı bu iş için görevlendirecekleri tek kişi olarak görürler. Bu hayvanların saçma bir umudu var; deli bunlar, gerçekten deli. Onları o yüzden seviyoruz, onlar bizim köpeğimiz, sizinkilerden daha güzeller...”

 

51

Çok büyük bir yangını hem kararlılıkla hem de umutsuzca söndürmek isteyen ve çıldırmış gibi çalışan küçük bir pompa gibi vücudundaki her kas gerilip seğriyordu.

 

 

On Bir Oğul

 

53

Benim on bir oğlum var.

 

54

Üçüncü oğul da yakışıklıdır ama onunki benim hoşuma giden türden bir yakışıklılık değildir. Şarkıcı yakışıklılığıdır bu; kıvrık dudaklar, hülyalı gözler, işlemeye başlamak için fonda görülen kıvrımlı kumaşlara ihtiyaç duyan bir kafa, fazlasıyla kabarık bir göğüs, ...

Ayrıca kendini yaşadığımız devre uzak hisseder; sanki bizim ailenin bir parçası olmanın yanı sıra sonsuza dek kaybettiği başka bir ailesi daha varmış gibi genellikle keyifsizdir ve hiçbir şey onu neşelendiremez.

 

57

Sekizinci oğlum içimde yaradır ve aslında neden böyle olduğunu bilmiyorum. Bana yabancıymışım gibi bakar ve ben yine de bir baba olarak kendimi ona çok yakın hissederim. ... Kendi yolunda yürüyor, benimle irtibatı tamamen kesti... İçimden birçok kez onu geri çağırmak, ne durumda olduğunu, neden böyle kendini babasına kapadığını ve aslında ne amaçladığını sormak geldi ama şimdi o kadar uzakta ve aradan o kadar çok zaman geçti ki her şey böyle kalsın daha iyi.

 

59

On birinci oğlum narindir, oğullarımın en güçsüzüdür ama bu güçsüzlüğü yanıltıcıdır, ... Ama bu utanç verici bir güçsüzlük değil, yalnızca yaşadığımız dünyada güçsüzlük sayılan şeydir.

 

 

Akademiye Bir Rapor

 

61

Maymun olarak geçirdiğim eski hayatım hakkında akademinize bir rapor sunmamı isteyerek beni onurlandırdınız.

 

Maymunluğumun üzerinden neredeyse beş yıl geçti, bu belki takvim üzerinde kısa ama benim yaptığım gibi oradan oraya gezmek için sonsuz uzun bir süre... ... Köklerime, gençlik anılarıma inatla tutunmaya kalksaydım bu başarıyı kazanmam imkânsızdı.

 

62

Sizin maymunluğunuz, beyler -tabii arkanızda buna benzer bir şey bıraktıysanız-, benim olduğumdan daha uzak olamaz sizlere.

 

63

... eski bir maymunun insan dünyasına girip orada yerleşmek için izlediği rota...

 

65

Tabii o zamanlar maymunca hissettiklerimi bugün insan kelimeleriyle ifade ediyor ve o nedenle çarpıtıyorum ama artık eski maymun gerçekliğime ulaşamayacak olsam da en azından anlattıklarım o gerçeklik yönündedir, bundan kuşkunuz olmasın.

 

66

Bilhassa özgürlük demiyorum. O büyük her yöne doğru özgürlük duygusunu kastetmiyorum. O duyguyu belki maymunken bilirdim ve onu özleyen insanlar tanıdım.

 

67

Hayır, özgürlük istemiyordum. Sadece bir çıkış, sağa, sola, nereye olursa olsun; başka bir talebim yoktu, bu çıkış sadece bir yanılgı da olabilirdi, talebim küçüktü, dolayısıyla kapılacağım yanılgı da daha büyük olmazdı.

 

68

Bugün geriye dönüp bakınca görüyorum ki, yaşamak istiyorsam bir çıkış bulmak zorunda olduğumu ama bu çıkışı kaçarak bulamayacağımı en azından sezmişim.

 

69

Bu insanların beni çok imrendiren bir yanı yoktu. Daha önce bahsettiğim özgürlüğe taraftar olsaydım, kuşkusuz okyanusu bu insanların bulanık bakışlarında yakaladığım çıkışa tercih ederdim.

 

72

Tekrar ediyorum: İnsanları taklit etmek bana cazip gelmiyordu; bir çıkış aradığım için taklit ediyordum, başka bir sebeple değil.

 

74

Ah o ilerlemeler! O bilim ışınlarının uyanmakta olan beyne dört bir yandan işleyişi! İnkâr etmiyorum: Bana mutluluk verdi. Ama şunu da itiraf edeyim: Bunlara gereğinden fazla değer vermiş değilim, ... ... Özgürlüğü seçemeyeceğim düşünülecek olursa, başka yolum yoktu.

 

75

Bu arada hiçbir insanın hükmünü istemiyorum, tek istediğim bilgi aktarmak, yalnızca rapor ediyorum ve size de akademinin değerli üyeleri, sadece rapor ettim.

 

 

Çin Seddi Yapılırken

 

78

Bu işe, hafife alınarak girilmiş değildi. İnşaat başlamadan elli yıl önce, etrafı duvarla çevrilecek olan bütün Çin’de inşaat ustalığı, bilhassa duvarcılık, en önemli ilim ilan edilmiş ve diğer her şey bununla ilişkisi ölçüsünde tasvip edilir olmuştu.

 

83

Yönetim odasında -bu odanın nerede olduğunu ve orada kimin oturduğunu sorduğum kimse bilmiyordu, hâlâ da bilinmiyor-, o odada muhtemelen bütün insan düşünceleri ve istekleri, karşısında da insan hedefleri ve icraatları dönüp duruyordu.

 

Ama parçalı inşa yalnızca mecburi bir çözümdü ve maksada uygun değildi. ... Bugün bu konuda konuşmanın belki herhangi bir tehlikesi yok. O zamanlar ise birçok kişinin, hatta en iyilerin bile gizli düsturu şuydu: Bütün gücünle yönetimin talimatlarını anlamaya çalış ama sadece belli bir yere kadar, oradan sonra kafa yormayı bırak. Çok mantıklı bir düstur ki sonraları sık sık tekrarlanan bir karşılaştırmada başka bir yorumu da var: Kafa yormayı bırak ama sana zarar vereceği için değil, zaten bunun sana zarar vereceği de kesin değil. Burada ne zarardan ne de zararsızlıktan söz edilebilir. Senin durumun, nehrin ilkbahardaki haline benzer. Nehir yükselir, güçlenir, uzun kıyılarındaki toprağı daha güçlü besler, varlığını denize kadar korur, deniz için daha değerli ve makbul hale gelir. -Yönetimin talimatlarına bu noktaya kadar kafa yor.- Ama ondan sonra taşar, sınırlarını ve şeklini kaybeder, aşağı doğru akışını yavaşlatır, amacına ters biçimde karada küçük denizler oluşturmaya çalışır, tarlalara zarar verir ama bu genişlikte de uzun süre kalamaz, tekrar kıyılarına çekilir ve hatta bir sonraki sıcak mevsimde feci şekilde kurur. İşte yönetimin talimatlarına kafa yormada bu kadar ileri gitme.

 

85

Peki durum böyleyse, neden ... aklımız daha da uzakta, kuzeydeki duvarda oluyor? Niçin? Bunu yönetime sorun. O bizi tanır.

 

86

... mandarinler [Çin İmp.’da üst düzey bürokratlara verilen ad. yay.n.], güzel bir sabah rüyasının etkisiyle alelacele bir oturum düzenleyip alelacele karar alır, sonra da bu kararları duyurmak için akşam vakti davullarla halkı yataktan kaldırırlar, alınan karar sadece bir tanrı şerefine fener alayı düzenlemek de olabilir ki bu tanrı dün beylerin yüzüne gülmüşken, yarın, fenerler söner sönmez, karanlık bir köşede onları pataklayacaktır. Yönetim daha ziyade öteden beri vardır, aynı şekilde seddin inşası kararı da.

 

92

Bu tür hadiselerden, aslında imparatorumuz filan olmadığı sonucunu çıkarmak isteyen gerçeklerden çok uzaklaşmış sayılmaz.


.

.

.