02 Temmuz 2013

M. Hardt & A. Negri - İmparatorluk

.
.
.
.


İmparatorluk (2000)
M. Hardt & A. Negri
(Çev. Abdullah Yılmaz), Ayrıntı Yayınları 2001 İstanbul


5
Doğru tutulursa, her araç bir silahtır.  Ani DiFranco

13
Giderek daha fazla ortak sömürü ve baskı biçimlerine maruz kaldığımızdan, ortak görevimiz özgürlük ve demokrasi için ortak imkânlar yaratmaktır.

14
İmparatorluğun karma bir kuruluş yapısı vardır. ...Antik Roma İmparatorluğu üç temel pozitif yönetim biçimini -monarşi, aristokrasi ve demokrasi- birlikte aynı düzen içinde işlev gördüğü anlamında karma bir kuruluşa sahipti.

15
Türkiye öteden beri, birçok bakımdan, yerküreyi Birinci ve Üçüncü olmak üzere bölme girişimlerini boşa çıkarıyor.

19
İmparatorluk, ... merkezsiz ve topraksız bir yönetim aygıtıdır.
Bu yeni küresel akış yolları ve sınırları hâkim üretim süreçlerindeki bir dönüşüm eşliğinde kuruluyor ve sonuçta endüstriyel fabrika emeğinin rolü azalırken öncelik iletişimsel, duygulanımsal, ortak emeğe veriliyor.

22
Argümanımız felsefi ve tarihsel olduğu kadar kültürel ve ekonomik; eşit oranda da politik ve antropolojik nitelik taşıyor. ... Emperyal dünyada, örneğin bir ekonomist ekonomiyi anlamak için temel kültürel üretim bilgisine, aynı şekilde kültür eleştirmeni de kültürü anlamak için temel ekonomi bilgisine ihtiyaç duyar.

38
(Dipnot) makine Çalışan ve üreten parçalar toplamı. "Biz makineyi, akışları kesen her tür sistem olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla bazen sözcüğün bilinen anlamıyla teknik makinelerden, bazen de toplumsal makineler, arzulayan makinelerden bahsediyoruz. Çünkü bize göre makine, ne insan ne de doğayla çelişir... Öte yandan makine mekaniğe de indirgenemez. Mekanik teknik makinelerin protokolü ya da bir organizmanın tikel bir örgütlenişidir. Ama maşinizm tamamen farklıdır; akışları kesen her sistemi anlatır..." Felix Guattari, Chaosopy  

43
virtüel  Gerçek; ama henüz algılanamayan, potansiyel olan
aktüel  Somut olarak mevcut olan

46
"Polis", yasa koyucular, ordu ve maliyeyle birlikte, devletin başı gibi görünür. Doğru. Ama aslında o akla gelen her şeyi kuşatır. Turquet şöyle der: "Polis insanların koşullarına, onların yaptığı ya da yapabileceği ne varsa ona göre uzmanlaşır. Polisin alanı yargı, finans ve orduyu içine alır." Polis demek her şey demektir.   Michel Foucault

48
Disiplincilik bireyleri kurumlar içinde sabitliyordu, ama onları üretim pratikleri ve üretici toplumsallaşma ritimleri içinde tamamen kuşatmayı başaramamıştı; disiplin toplumu bireylerin bilinçleri ve bedenlerine tamamen nüfuz etme noktasına, bireyleri eylemlerinin bütünlüğü içinde ele alma ve örgütleme noktasına erişememişti. Disiplin toplumunda, demek ki, bireyle iktidar arasındaki ilişki statikti: İktidarın disiplinci yayılması bireyin direnişiyle karşılaşıyordu.

49
bios  Basic input/output system: Bir bilgisayarın çalışmaya başlaması ve sistemdeki çeşitli unsurlarla bağlantıya girmesini sağlayan bellekteki sabit yazılım.

50
Kontrol toplumu ve biyo-iktidar kavramlarının ikisi de İmparatorluk kavramının merkezi özelliklerini betimler.

52
"Toplumun bireyler üzerindeki kontrolü yalnızca bilinç ya da ideoloji yoluyla değil, bedende ve bedenle de sağlanır. Kapitalist toplum için en önemli şey, biyolojik, somatik ve bedensel olan biyo-politikadır." M. Foucault (La naissance de la medecine sociale)

somatik  bedenle ilgili, bedensel; ruh ve zihinden ayrı bir kavram olarak beden ile ilgili; organizmaların üreme hücreleri dışındaki bölümleri ile ilgili.

53
... Foucault'ya ... "bios"un kim olduğunu soracak olsak, ... hiç bir yanıtı olmazdı. Sonuçta Foucault'nun kavrayamadığı şey biyo-politik toplumda üretimin gerçek dinamikleridir.

Deleuze ve Guattari toplumsal yeniden üretimin (yaratıcı üretim, toplumsal ilişkiler, duygulanımlar, oluşlar, değerler üretimi) üretkenliğini keşfeder; ama bunu yüzeysel ve belli belirsiz olarak, kavranamaz olayın damgasını taşıyan kaotik ve belirlenimsiz bir ufuk olarak ifade ederler.

duygulanımlar  Kendini kuvvetle gösteren duygu; onu yaşayan bilinçle ilişkisi içinde tanımlanmayan yalın, saf haliyle duygu; etkileme ve etkilenme kapasitesi (ç.n.)

54
Böylelikle, bu yazarlar arasında görülen en ciddi yetersizliklerden biri, biyo-politik toplum içindeki yeni emek pratiklerini yalnızca entelektüel ve bedensel olmayan özellikleriyle ele almalarıdır. Halbuki bedenlerin üretkenliği ve duygulanım (affect) değeri bu bağlamda mutlak anlamda merkezi bir yer işgal eder. Biz çağdaş ekonomide maddi olmayan emeğin üç asli özelliğini ele alacağız: yeni yeni enformasyon ağlarıyla bağlantılı hale gelen endüstriyel üretimin iletişimsel emeği, simgesel analiz ve problem çözmeyle ilgili etkileşimli emek ve duygulanımların üretimi ve güdümlenişiyle ilgili emek.

56
Şimdi onlara (IMF, Dünya Bankası, GATT, BM örgütleri) meşruluk sağlayan şey daha çok emperyal düzenin sembiyoz gelişimi içinde olanaklı hale gelen yeni işlevleridir.

sembiyoz  en genel hatlarıyla "birlikte yaşama" anlamına gelen kavram. (biyolojik yönü:) bazı canlıların başka canlılar sayesinde asalak ve bağımlı bir hayat sürmesi. (psikolojik yönü:) kişinin başkalarının yaşam enerjisi, kişiliği, statüsü sayesinde yaşaması, ona bağımlı olması, onsuz yapamaması durumu.

57
Büyük endüstriyel ve finansal güçler ... ihtiyaçları, toplumsal ilişkileri, bedenleri ve zihinleri üretir; yani, onlar üretenleri üretir.

(Dipnot 22) Ancak üreticilerin üretilmesi yalnızca tüketicilerin üretilmesi olmaktan çok; aynı zamanda hiyerarşilerin, içleme ve dışlama mekanizmalarının vb.'nin de üretimi, nihayet krizlerin de üretimidir.

61
(STK'lar) ... söz konusu örgütlerin, doğrudan hükümetlerin güdümünde olmadıkları için, etik ya da ahlâki buyruklar temelinde faaliyet yürüttüğü varsayılır.

68
Biz tıpkı Marx'ın kapitalizmin kendinden önceki toplum biçimleri ve üretim tarzlarından daha iyi olduğunu idda ediyoruz. Marx'ın görüşü hem kapitalist toplum öncesine ait dar ve katı hiyerarşilere karşı sağlıklı ve yalın bir tiksinti duyması hem de özgürlük potansiyelinin yeni durumda çoğaldığını kabul etmesi temelinde biçimlenmişti. Aynı şekilde bugün biz İmparatorluğun modern iktidarın zalim rejimlerini ortadan kaldırdığını ve aynı zamanda özgürlük potansiyelini çoğalttığını görüyoruz.

76
Teleoloji denen şey ancak olgudan sonra, post festum kurulur.

80
Mücadeleler artık aynı anda ekonomik, politik ve kültürel; dolayısıyla biyo-politik, yani hayatın biçimi üzerine türütülen mücadelelerdir. Bunlar, yeni kamusal alanlar ve yeni cemaat biçimleri yaratan kurucu mücadelelerdir.

86
res gestae  herhangi bir muamele ile ilgili olan vakalar. yapılan işler. konuyu kapsayan şartlar. bir ihtilafın aydınlanmasına yardım eden bütün şartlar ve olaylar; tairhteki olmuş bitmiş olaylar, ortaya koyulmuş yapıtlar bütünü; hedefine yönelmiş kendini kuran bir kolektif eylem, uzlaşmaz ve yaratıcı eylem.

95
Avrupa modernliğinin kökleri, genellikle, dünyevi işlerde ilahi ve aşkın otoriteyi reddeden bir sekülerleşme sürecinden çıkan bir şey olarak nitelenir. ... bu dünyanın güçlerini olumlamak, içkinlik düzlemini keşfetmek. "Omne ens habet aliquoud esse proprium", yani her kendiliğin tekil bir özü vardır. Duns Scotus'un bu önermesi ortaçağın, analojik ve dolayısıyla ikici, ilahi hükmün bir nesnesi olarak varlık anlayışını -bir ayağı bu dünyada, öteki ayağı aşkın bir âlemde olan bir varlık anlayışını- altüst eder.

96
On üçüncü yüzyıldan on altıncı yüzyıla uzanan dönem içindeki bütün bu felsefi gelişmelerde devrimci olan yan, daha önce ayrıksı olarak ilahi güçlere atfedilen yaratma gücünün artık yeryüzüne indirilmesiydi.

98
Modernlik birleştirici bir kavram değildir, en azından iki tarz modernlik vardır. ... birinci tarz modernlik, radikal bir devrimci süreci anlatır. Bu modernlik geçmişle bağlarını koparır, dün­ya ve hayata ilişkin yeni paradigmanın içkinliğini ilan eder. Bu mo­dernlik bilgi ve eylemi bilimsel deney olarak geliştirir, insanlığı ve ar­zuyu tarihin merkezine yerleştirerek demokratik bir politikaya yöneli­mi tanımlar. Zanaatçıdan astronoma, tüccardan politikacıya, dinde ol­duğu gibi sanatta da, maddi varoluş yeni bir hayat etrafında yeniden bi­çimlenmiştir.

Ancak bu yeni oluşum bir savaş çıkardı. Böylesine radikal bir al­tüst oluş güçlü bir muhalefeti nasıl kışkırtmazdı? Bu devrim bir karşı­devrimi nasıl belirlemezdi? Aslında kelimenin tam anlamıyla bir kar-şı-devrim vardı: Ne geçmişe dönebildiği ne de yeni güçleri ortadan kaldırabildiği için, ortaya çıkmakta olan hareket ve dinamiklerin kuv­vetini tahakküm altına sokup etkisiz kılmayı amaçlayan kültürel, felse­fi, toplumsal ve politik bir girişim vardı. Bu, yeni güçlerle savaşmak ve onları tahakküm altına alacak kuşatıcı bir iktidar kurmak üzere ta­sarlanmış olan ikinci tarz modernlikti. Bu, Rönesans devrimi içinde, devrimin yönünü değiştirmek, yeni insanlık imgesini aşkın bir düzle­me taşımak, bilimin kapasitelerini dünyayı dönüştürmek üzere kullan­mak ve hepsinden önemlisi çokluk adına iktidarın yeniden ele geçiril­mesine karşı çıkmak üzere ortaya çıkan bir karşı-devrimdi. İkinci tarz modernlik, aşkın bir kurulu iktidarı içkin bir kurucu iktidarın karşısı­na, düzeni arzunun karşısına yerleştirir. Rönesans bu yüzden savaşla noktalandı; dinsel, toplumsal savaşla ve iç savaşla.

101
(Aydınlanmanın karşı-devrimci projesi:) Çokluğun Spinoza'ya özgü bir biçimde, ilahi düzen ve doğayla doğrudan, dolayımsız bir ilişki içinde, hayatın ve dünyanın etik yaratıcısı olarak anlaşılmasını önlemek her şeyden önemliydi. Aksine, her durumda karmaşık insan ilişkileri bütününe dolayım dayatılmalıydı. (102) ... dolayımın bütün insan eylemleri, sanatları ve birlikleri için vazgeçilmez bir koşul olarak tanımlanması esastı. Bu yüzden, hümanizmin devrimci düşüncesinin üretici eksenini oluşturan vis-cupiditas-amor (kuvvet-arzu-aşk) üçlüsünün karşısına bir özgün dolayımlar üçlüsü çıkarıldı. Doğa ve deneyim bir fenomenler filtresi olmaksızın anlaşılamazdı; insan bilgisi zekânın düşünümü dışında yaratılamzdı; ve etik dünya aklın şematizmi olmaksızın iletilemezdi. ... ; çünkü insanların varlık içinde özgürlüğünü dolayımsız olarak kazanabileceğini savunmak deliliktir. Bu, hegemonyacı Avrupa modernliği kavramının kurulduğu ideolojik geçişin asli çekirdeğidir.

104
(Kant) ... aşkın olanın zorunluluğu, her türlü dolayımsızlık biçiminin imkânsızlığı, varlığın kavranması ve eyleminde her türlü canlı figürün çıkarılıp alınması.

110
Bürokrasi yasallıkla örgütsel etkinliği, makamla iktidar uygulamasını, politikayla polisliği birleştiren aygıtı işletir.

112
İnsanın ölümü ardından hümanizm

Michel Foucault'nün cinselliğin tarihi üzerine son çalışmaları Röne­sans hümanizminin yarattığına benzer bir devrimci dürtüyü bir kere daha ortaya çıkardı. Benliğe duyulan etik ilgi kendini yaratmanın bir kurucu iktidarı olarak yeniden belirdi. Bizi insanın öldüğüne inandır­mak için bu kadar gayret gösteren bir yazar, bütün meslek yaşantısı boyunca anti-hümanizm bayrağını elinden düşürmeyen bir düşünür, nasıl olur da sonunda hümanist geleneğin bu merkezi değerlerinin şampiyonu kesilir? Foucault'nün kendisiyle çeliştiğini ya da ilk konu­mundan çark ettiğini ima etmek gibi bir niyetimiz yok; Foucault her zaman söyleminin sürekliliğini vurgulamıştır. Aksine, Foucault son ça­lışmasında paradoksal ve yakıcı bir soruyu dile getirir: İnsanın ölü­münden sonra hümanizm ne demektir? Daha doğrusu, bir anti-hümanist (ya da posthuman) hümanizm ne demektir?

Bu soru en azından kısmen iki farklı hümanizm nosyonunun yarat­tığı terminolojik kafa karışıklığından doğan görünüşte bir paradokstur yalnızca. 1960'larda Foucault ve Althusser için son derece önemli bir proje olan anti-hümanizm, Spinoza' nın üç yüz yıl önce verdiği bir kav­gayla çok yakından bağlantılıdır. Spinoza her tür imperium in imperio olarak insanlık anlayışını reddediyordu. Başka bir ifadeyle, Spinoza bir bütün olarak doğa yasalarından farklı her tür insan doğası yasası­nı reddeder. Donna Haraway, insan, hayvan ve makine arasına koydu­ğumuz engelleri ortadan kaldırırken Spinoza'nın projesini günümüzde yürütür. Eğer insan’ı doğadan farklı bir şey olarak düşünecek olursak, insan denen bir şey var olamaz. Bu kabullenme tam da İnsan’ın ölü­mü dediğimiz şeydir.

Bununla birlikte, bu anti-hümanizmin Cusano'dan Marsilius'a ka­dar daha önce özetlenen Rönesans hümanizminin devrimci ruhuyla çe­lişmez. Aslında, bu anti-hümanizm doğrudan Rönesans hümanizminin sekülerleştirme projesinden, daha doğrusu onun içkinlik alanını keşfin­den doğar. İki proje de aşkınlığa yapılan bir saldırı üzerine temellenir. Doğa üzerinde Tanrı’ya bir güç veren dinsel düşünceyle, aynı gücü do­ğa üzerinde İnsan'a veren modern "seküler" düşünce arasında kesin bir süreklilik vardır. Sadece Tanrı'nın aşkınlığı İnsan’a aktarılmıştır. Bundan önce, Tanrı gibi doğanın üzerinde ve ötesinde kendi başına du­ran bu İnsan’ın bir içkinlik felsefesinde yeri yoktur. Yine, Tanrı gibi, bu aşkın İnsan figürü çabucak toplumsal hiyerarşi ve tahakküm dayatma­ya yönelir. Demek ki, her tür aşkınlığın reddi olarak anlaşılan anti-hü­manizm hiçbir biçimde vis viva'nın, modern geleneğin devrimci akımı­nı canlandıran yaratıcı hayat gücünün reddiyle karıştırılmamalıdır. Tersine, aşkınlığın reddi bu içkin gücü, felsefenin bir anarşik temelini düşünebilmenin koşuludur. "Ni Dieu, ni maître, ni l'homme."

Foucault'nun son çalışmalarındaki hümanizm, o halde, yirmi yıl ön­ce kendisinin ilan ettiği insanın ölümüyle çelişkili, hatta ondan ayrı bir şey olarak görülmemelidir. Bir kere post-insan bedenlerimizi ve zihin­lerimizi tanırsak, bir kere kendimizi simian ve siborg olarak tanırsak, o zaman vis viva'yı, bütün doğaya olduğu gibi bize de can veren ve potansiyellerimizi fiili hale getiren yaratıcı kuvvetleri keşfetmemiz gereke­cektir. Bu İnsan'ın ölümünden sonraki hümanizmdir; bu Foucault'nun "le travail de soi sur soi" dediği, kendimizi ve dünyamızı yaratmayı ve yeniden yaratmayı amaçlayan sürekli kurucu projedir.

vis viva  Canlının kuvveti; bir bedenin direniş karşısında ya da çalışma esnasında gösterdiği güç.
Ni Dieu, ni maître, ni l'homme Ne Tanrı, ne efendi, ne insan
simian insan maymun melezi;  siborg  insan makine melezi
le travail de soi sur soi  Kendinin kendi üzerinde çalışması

116
patrimonyal  iktidarın babadan oğula geçtiği, ataerkil bir yönetim biçimi; genelde monarşi esasıyla yönetilen devletlerde görülen sülale yönetimine dayalı yani yöneticiliğin babadan oğula devredildiği ve kız cocukların söz sahibi olamadığı devletler.

118
Ulus diktatörlük demektir ve bu yüzden kesinlikle hiçbir demokratik örgütlenme çabasıyla bağdaşmaz. (Luxemburg)

122
... ulus her ne kadar politika içinden geçerek biçimlenmiş de olsa, son tahlilde bu tinsel bir kuruluştu.

124
Ulus, halk ve ırk kavramları hiçbir zaman birbirinden çok uzak düşmemiştir. ... Halk kimliği farklılıkları gizleyen ve/veya saf dışı bırakan hayali bir düzlemde kuruldu.

125
Ulus kavramı hiçbir zaman kendini devrimci olarak sunduğunda olduğu kadar gerici olmamıştır.

Ulusal egemenlik ve halk egemenliği, ... tinsel bir kuruluşun ürünleridir.

126
Halkın ve ulusun kimliğinde, yani tinsel özünde, kültürel anlamlarla harmanlanmış bir toprak parçası, ortak bir tarih ve dilsel bir cemaat vardır; ama daha da önemlisi, bir sınıf zaferinin pekişmesi, istikrarlı bir piyasa, ekonomik yayılma potansiyeli ve yatırım yapılacak, medeniyet götürülecek yeni uzamlar vardır. Kısaca, ulusal kimliğin kuruluşu sürekli olarak güçlendirilen bir meşruluğu, kutsal ve parçalanamaz bir birliğin gücünü ve hakkını garanti altına alır. 

129
Ulus egemen bir devlet olarak biçimlenmeye başlar başlamaz, ilerici işlevleri de tamamen kaybolur. ... "Filistinliler kurumsallaştığı gün artık onların tarafını tutmayacağım. Filistinliler öteki uluslar gibi bir ulus haline geldiği gün ben orada olmayacağım." (Jean Genet). Ulusal "kurtuluş" ve ulus-devletin kuruluşuyla birlikte, modern egemenliğin bütün baskıcı unsurları kaçınılmaz olarak var gücüyle sahneye çıkacaktır.

141
plantasyon  ekmek, dikmek veya çimlendirmek; sömürgeci dönemde latin amerika ülkelerinde avrupadaki talep sonucunda ortaya çıkan büyük üretim çiftlikleri

145
Başkalığın bu kültürel üretimine (Şarkiyatçılık) karışmış akademik disiplinler arasında antropoloji belki de en önemli başlıktır; yerli ötekinin Avrupa'ya ithali ve Avrupa'dan ihracı bu başlık altında yapılmıştır (Dipnot 22: Kültürel antropoloji, disiplinin geçmişteki en güçlü akımlarının kolonyalist projelere ne kadar destek verdiğini gün ışığına çıkararak, radikal bir öz-eleştiri yapmaktadır.). Avrupalı-olmayan halkların reel farklılıklarından hareketle on dokuzuncu yüzyıl antropologları farklı bir doğaya sahip bir öteki varlık kurmuştur.

Tarih disiplininin önemli bir kısmı da başkalığın ve böylelikle kolonyal yönetimin meşruluğunun akademik ve popüler üretimine boğazına kadar batmıştı. Örneğin, Hindistan'a gelip de işlerine yarar hiçbir tarih bulamayan Britanyalı yöneticiler, kolonyal yönetim çıkarlarını koruyacak ve ilerletecek kendi "Hindistan tarihlerini" yazmak zorunda kaldılar.

158
... modern egemenliğin dünyası bir Manichaean dünya, Ben ve Öteki, beyaz ve siyah, içerisi ve dışarısı, yöneten ve yönetileni tanımlayan bir dizi ikili zıtlarla bölünmüş bir dünyadır. Postmodernist düşünce özellikle modernliğin bu ikici mantığına kafa tutuyor...

Postmodernizm bayrağı altında toplanmış sayısız söylem hakkında bir genelleme yapmak zordur; ama bunların çoğu, en azından dolaylı bir biçimde, Jean-François Lyotard'ın modernist büyük anlatılar eleştirisi, Jean Baudrillardı'ın kültürel simulakrı olumlaması ya da Jacques Derrida'nın Batı metafiziği eleştirisine dayanıyor.

161
(postmodernistlerin) ... yıkmak istedikleri iktidar biçimlerini açıkça tanıyamıyor oluşları...

Çağdaş dünyada iktidar yapıları ve mantıkları postmodernist farklılık politikasının "özgürleştirici" silahlarına karşı tamamen bağışıklık kazanmıştır.

167
İslamcı köktencilik postmodern teorinin paradoksal bir türüdür; postmoderndir çünkü kronolojik olarak İslamcı modernizmi izler ve ona karşı çıkar. Ama jeopolitik açıdan bakılırsa, İslamcı köktencilik tam anlamıyla postmoderndir. Rahman şunları yazar: "Mevcut postmodern köktencilik önemli bir bakımdan yenidir, çünkü temel yönelimi Batı karşıtlığıdır... Bu yüzden klasik modernizmi katıksız bir Batılılaştırma kuvveti olarak mahkûm eder."

corporation  dernek, kurum; tüzel kişi; kuruluş, şirket
corporate  birleşmiş, ortak; tüzel, hükmi
corporal  gövdesel, bedensel
corps  kurul, heyet
corpse  ceset, ölü

172
Politik bir söylem olarak postmodernizm Avrupa, Japonya ve Latin Amerika’da geçer akçedir; ama asıl uygulama alanını ABD entelijansiyasının elit bir kesimi içinde bulmuştur.

173
Kendi başına ne farklılık, melezlik ve hareketlilik ne de hakikat, arılık ve durağanlık özgürlükçüdür. Gerçek devrimci pratik üretim düzeyine bakar. Hakikat bizi özgür yapmaz, ama üretimin kontrolünü ele geçirmek yapacaktır. Hareketlilik ve melzlik özgürlükçü değildir; ama hareketlilik ve durağanlık, arılık ve karışıklık üretiminin kontrolünü ele geçirmek öyledir.

176
Yoksul her tür üretimin koşuludur.

180
Polybius mükemmel iktidar biçimini, monarşik iktidarı, aristokratik iktidarı ve demokratik iktidarı birleştiren karma bir anayasa tarafından yapısı belirlenmiş iktidar olarak kavrıyordu.

185
Özgürlük ve sınır bir karşılıklı içleme ilişkisi olarak durur; özgürlüğün önündeki her zorluk, her sınırlama üstesinden gelinecek bir engel, aşılacak bir eşiktir. Atlantik’ten Pasifik’e, yeni kaçış çizgilerine [lines of flight] daima açık bir zenginlik ve özgürlük alanı uzanır.

lines of flight  Deleuze ve Guattari’nin, her türlü baskı ve belirlenimden kaçış yollarının olduğunu anlatmak için kullandıkları kavram.

197
(ABD Anayasası) … emperyaldir, emperyalist değil. Emperyaldir, çünkü (her zaman gücünü çizgisel olarak kapalı uzamlara yayma ve egemenliği altındaki bağlı ülkeleri işgal etme, yıkma ve boyun eğdirmeyi amaçlayan emperyalist projenin aksine) ABD kuruluş projesi yeniden bir açık uzamı eklemleme ve sınırsız bir alanda uzanan ağlar içinde yeniden sonsuz çeşitli ve tekil ilişkiler kurma modeline göre tasarlanmıştır.

199
Dışarı içeriden kurulur.

200
Spinoza’nın Etik’inin beşinci bölümü belki de modernliğin modern eleştirisinin en gelişmiş örneğidir. Spinoza, gerçeğin tüm bilgisini kurmak, zihin ve bedenin pozitif olarak, mutlakta, özgürleşme yolunu keşfetmek için teorik bir meydan okuyuşa yönelir. Bütün diğer metafizik konumlar, özellikle Descartes ve Hobbes’un ilk önemli temsilcileri olduğu aşkın konumlar, bu özgürleştirme projesi açısından asli olmadığı gibi, gizemlileştiricidir de. Spinoza’nın ana hedefi doğru bilginin birliğinin ontolojik gelişimine, tekil ve kolektif içkinliğin mutlak kuruluşuna paralel olarak güçlü bedendir.  … İnsan yaratıcılığı damgası taşımayan her ontoloji bir kenara atılmıştır. Varoluş sürecini ve  doğayla insanların eylemini yönlendiren arzu (cupiditas), hem doğal hem de ilahi olanı saran aşka (amor) dönüştürülür.

204
… küçük iç çatışmalar çağına girmekteyiz. … her emperyal savaş bir iç savaştır, bir polis eylemidir.

… tek, birleşik bir düşman tespiti giderek zorlaşmaktadır; buna karşın, her yerde küçük ve ele avuca sığmaz düşmanlar vardır.

İmparatorluk bir ou-topia, daha doğrusu bir yok-yerdir.

205
Deleuze ve Guattari bilgisayar ortamındaki iletişimin iki farklı örgütlenmesini anlatmak için çizgili uzam (striated space) ve pürüzsüz uzam (smooth space) kavramlarını kullanır. Çizgili uzam, reel dünyaya öykünen, belli bir amaca yönelik yollardan, çizgilerden oluşmuş, merkezi bir örgütlenmedir. Pürüzsüz uzam ise akışkan, rizomatik ve açık uçlu bir uzamdır.

219
“Her köyde ‘anavatanları için ölenlerin anısına’ dikilmiş bize tepeden bakan bütün o gülünç heykelleri yıkmak ve yerlerine kaçakların anıtlarını dikmek istiyoruz. Kaçakların anısına dikilen anıtlar aynı zamanda savaşta ölenleri de temsil edecektir; …” Anti-faşist partizan, Venedik, 1943

229
Bedenler yeni insan-ötesi [posthuman] bedenler yaratmak üzere dönüştürülüp değiştiriliyor. Söz konusu bedensel dönüşümün ilk koşulu, insan bedeninin bir bütün olarak doğadan hiç de farklı olmadığını, insan ve hayvan, dişi ve erkek, insan ve makine arasında sabit ve zorunlu hiçbir sınırın olmadığını kabul etmektir; bu, doğa denen şeyin her türden yeni değişime, karışma ve melezleştirmeye açık olan yapay bir alan olduğunu kabul etmekten başka bir anlama gelmez. (dipnot 12: Stelarc’ın performans sanatı)

230
… bir yapıt oluş noktasına erişmek zorundayız.

231
Araçlar her zaman, hem bireysel bakımdan hem de kolektif toplumsal hayata göre, bir tür antropolojik mutasyon olarak emek pratiklerimiz yoluyla bedenlerimizle bütünleşen, insanın takma uzuvları olarak işlev görürler.

poietic  Daha çok sanatsal bağlamda yaratıcı.

232
Bu potansiyel başkalaşım alanlarını fiili hale dönüştürmek için teorik pratiği ateşlemesi gereken kuvvet, hâlâ (ve her zamankinden daha şiddetle), ortak yeni üretici pratikler deneyimi ve üretici emeğin yeni iletişimsel, biyolojik ve mekanik teknolojilerinin plastik ve akışkan alanında yoğunlaştırılmasıdır.

240
Ek üretim aracı elde ederken, sermaye kapitalist olmayan çevresiyle ilişkiye girer ve çevreye bağlıdır; ama o çevreyi içselleştirmez, daha doğrusu, zorunlu olarak o çevreyi kapitalist yapmaz. Dışarısı, dışarısı olarak kalır. Örneğin, altın ve elmas Peru ve Güney Afrika’dan çıkarılıyor ya da şeker kamışı Jamaika ve Java’da üretiliyor, ama bu ülkeler ve o üretim kapitalist olmayan ilişkiler içinde varlıklarını gayet iyi sürdürüyor olabilir.

270
… biz “proletarya”yı sadece endüstriyel işçi sınıfı olarak değil; sermayenin yönetimi altında bağımlı konumda olan, sömürülen ve üretim yapan herkes olarak anlıyoruz. O halde, bu açıdan, sermaye üretim ilişkilerini giderek daha fazla küreselleştirirken, bütün emek biçimleri proleterleşme eğilimi gösteriyor. Her toplumda ve bütün dünyada proletarya her zamankinden daha genel toplumsal emek figürüdür.

280
Ekonomik krizler … direnişleri kırar, kâr getirmeyen sektörleri yıkar, üretim örgütlenmesini yeniden oluşturur ve teknolojileri yeniler.

284
... kapitalizm mucizevi bir biçimde sağlıklı, birikim mekanizması her zamankinden daha iyi işliyor. ... Sermayenin süregiden sağlığının bu gizemini açıklayabilmenin üç yolu vardır: Birincisi, bazılarına göre, sermaye artık emperyalist değildir (hemen bir kenara atılması gereken açıklama). ... İkinci hipotez ... sınırlara dayanma ve ekolojik felaket anı henüz gelmemiştir. ... (285) üçüncü hipoteze göre ise, günümüz sermayesi birikimini bir  genişlemiş yeniden üretim çevrimine girerek sürdürüyor; ama giderek daha fazla kapitalist-olmayan çevreyi değil, bizatihi kendi kapitalist alanını boyunduruk altına alıyor; yani, boyunduruk artık biçimsel değil, gerçektir.

286
Modern birikim kapitalist-olmayan çevrenin biçimsel boyunduruğuna, postmodern birikim ise bizatihi kapitalist alanın gerçek boyunduruğuna dayanır.

288
yeni öznelliklerin üretimi

kültürel hareketlerin derin ekonomik gücü... ...ekonomik ve kültürel olguların giderek birbirinden ayrılmaz hale gelişi...

290
... iletişim ve sibernetiğin ileri teknolojileri ancak öznellikte kök saldığı, daha doğrusu, üretici öznellikler tarafından canlandırıldığı zaman etkilidir.

294
Nicel göstergeler ne bir paradigmadan (ekonomik paradigmalar) diğerine geçiş sürecindeki nitel dönüşümü ne de her bir paradigma bağlamında ekonomik sektörler arasındaki hiyerarşiyi kavrayabilir. Modernleşme sürecinde ve endüstriyel hâkimiyet paradigmasına geçişte, tarım üretimi nicel olarak (hem çalışan işçilerin yüzdeleri hem de üretilen toplam değerin oranı açısından) düşmekle kalmamış, daha önemlisi, tarımın kendisi de dönüşüme uğramıştır. Tarım endüstrinin tahakkümü altına girdiğinde, hâlâ nicel açıdan ağırlığını korusa bile, endüstrinin toplumsal ve finansal baskılarına maruz kalır, dahası, tarımsal üretimin kendisi endüstrileşir. Kuşkusuz, tarım yok olmuyor, modern endüstriyel ekonomilerin asli bir bileşeni olarak yerini koruyordu; ama artık dönüşüme uğramış ve endüstrileşmiş bir tarımdır söz konusu olan.

Tarihsel yanılsama benzetmeyi dinamik bir ardışıklık varmış gibi yapar; öyle ki bir ekonomik sistem, sanki hepsi aynı hattı takip ederek ilerliyormuş gibi, gelişme sürecinde bir önceki dönemde ötekinin geçtiği aynu konumu ya da aşamayı geçer. Ancak nitel açıdan, yani küresel iktidar ilişkileri içindeki konumlarına göre bakıldığında, bu toplumların ekonomileri hiçbir biçimde kıyas kabul etmez konumlar işgal eder.

298
... günümüzde modernleşme sona ermiştir. Başka bir ifadeyle, endüstriyel üretim artık tahakkümünü öteki ekonomik biçimler ve toplumsal olgulara genişletemiyor. Bu değişimin bir belirtisi istihdamdaki nicel değişikliklerde görülebilir. Modernleşme süreci emeğin tarım ve madencilikten (birincil sektör) endüstriye (ikincil sektör) göçüyle tanımlanırken, postmodernleşme ya da enformatikleşme süreci emeğin endüstriden hizmet alanına (üçüncü sektör) göçüyle tanımlanır.

Modernleşmenin bittiği ve küresel ekonominin günümüzde enformasyon ekonomisi yönünde bir postmodernleşme sürecine girdiği iddiası, artık endüstriyel üretimin sonunun geleceği ya da yerkürenin en hâkim bölgelerinde bile önemli bir rol oynamayacağı anlamına gelmez. Tıpkı endüstrileşme süreçlerinin tarımı dönüştürdüğü ve onu daha verimli hale getirdiği gibi, enformasyon devrimi de imalat süreçlerini yeniden tanımlayarak ve gençleştirerek endüstriyi gençleştirecektir. Burada idari bakımdan zorunlu olan yeni işlev "imalatı bir hizmet gibi gör" formülüyle açıklanabilir.

299
Dünyanın bağımlı ülkeleri ve bölgeleri böylesi stratejileri hayata geçirmekten aciz olmakla birlikte, postmodernleşme süreçleri onlara geri dönüşü olmayan değişimler dayatır.

300
Sahra-altı Afrikası gibi hiyerarşinin en alt bölgeleri sermaye akışlarından ve yeni teknolojilerden tam anlamıyla dışlanmıştır ve bu yüzden bu bölge insanları açlık sınırında yaşıyor. Küresel hiyerarşide orta düzey konumlar için rekabet endüstrileşme üzerinden değil, üretimin enformatikleşmesi üzerinden yürütülüyor. Hindistan ve Brezilya gibi, değişik ekonomileri içinde barındıran geniş ülkeler, eşzamanlı olarak her düzeyde üretim sürecini -enformasyon temelli hizmet üretimi, modern endüstriyel mal üretimi ve geleneksel elişleri, tarım ve madencilik- destekleyebilir. Bu üretim tarzlarının düzenli bir sırayla birbirini takip etmelerine gerek yoktur; tersine bunlar birbirine karışır ve yan yana var olurlar. Bütün bu üretim tarzları dünya pazarının ağları içinde ve enformasyon temelli hizmet üretiminin tahakkümü altında varlığını sürdürüyor.

302
Maddi-Olmayan Emeğin Sosyolojisi
dönüşüm ... Fordist modelden Toyotist modele geçiş...
... başta gelen yapısal değişim, metaların üretimi ve tüketimi arasındaki iletişim sistemi ... yani fabrikayla piyasa arasındaki enformasyon akışı...
Toyotizm ... piyasalarla sürekli ve doğrudan iletişim ... sıfır stok...

303
maddi olmayan emek ... 
bir hizmet, bir kültürel ürün, bilgi ya da iletişim gibi maddi-olmayan mallar üreten emek...

304
Etkileşimli ve sibernetik makineler bedenlerimize ve zihinlerimize takılan yeni bir protez, bedenlerimizi ve zihinlerimizi yeniden tanımlamamızı sağlayacak bir lens haline geliyor. Siber-uzamın antropolojisi gerçekte yeni insanlık durumunu tanımaktan başka bir şey değildir.

(Dipnot 18. "Temel ekonomik kaynak -ekonomistlerin terimini kullanacak olursak 'üretim aracı'- artık ne sermaye, ne doğal kaynaklar (ekonomistlerin 'toprak' dediği şey) ne de 'emek'tir. Kaynak artık bilgidir ve hep öyle olacaktır." Peter Drucker'in anlamadığı bilginin verili bir şey değil, üretilmiş bir şey olduğu ve üretiminin de yeni tür üretim araçları ve emeğin gerekli olduğudur.)

305
... duygulanımsal emek... özen, şefkat, rahatlama, ferahlama, tatmin, heyecan, tutku...

306
Maddi-olmayan emek dolaysız bir biçimde toplumsal etkileşim ve ortak faaliyet gerektirir. Başka bir ifadeyle, maddi-olmayan emeğin ortak oluşu daha önceki emek biçimlerinde olduğu gibi dışarıdan dayatılmış ve örgütlenmiş bir şey değildir; ortaklık bizatihi emek faaliyetine tam anlamıyla içkindir. ... (maddi-olmayan emek gücü) ortak güçleri emeğe kendi değerini kendi biçme imkânı verir. ... maddi-olmayan emek, kendi yaratıcı enerjilerini dışavurarak, görünen o ki, bir tür kendiliğinden ve çekirdek komünizm imkânı sağlıyor.

313
Piyasa rejimleri ve neo-liberalizm bu ikinci, üçüncü ve n'inci doğanın özel mülke dönüşmesinden doğar.

Bize öyle geliyor ki, aslında, bugün kapitalizm tarihinde hiçbir zaman yaşamadığımız oranda derin ve köklü bir komünallik ortamında yaşıyoruz. Gerçek şu ki, biz iletişim ve toplumsal ağlar, etkileşimli hizmetler ve ortak dillerden oluşmuş bir üretici dünyada yaşıyoruz. Ekonomik ve toplumsal gerçekliğimiz yapılan ve tüketilen maddi nesnelerden çok ortak üretilmiş hizmetler ve ilişkiler tarafından belirleniyor. Üretmek giderek daha fazla eylem ve iletişim ortaklığı kurma anlamına geliyor.

316
... kapitalistlerin bencil kâr dürtüleri ileriyi görmelerini engeller.

321
Beş duyunun heykelin yüzüne bir gül değdirilmesiyle oluştuğuna ilişkin eski Aydınlanmacı nosyon...

325
Polybius için, Roma İmparatorluğu politik gelişmenin zirvesini temsil ediyordu; çünkü o üç "iyi" iktidar biçimini -İmparator, Senato ve halk komitelerini (comitia  Antik Roma'da yasama görevlerini üstlenen halk meclisleri) şahsında cisimleştiren monarşi, aristokrasi ve demokrasiyi- bir araya getiriyordu. İmparatorluk bu iyi biçimin, monarşinin tiranlığa, aristokrasinin oligarşiye ve demokrasinin komitelerin yönetimine ya da anarşiye dönüştüğü bir kısır döngüye düşüp yozlaşmasını engeller.

Bugün karşımıza çıkan İmparatorluk da -mutadis mutandis [gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra]- bu üç iktidar biçimi arasındaki işlevsel bir denge üzerine kurulmuştur: iktidarın monarşik birliği ve küresel kuvvet kullanma tekeli; ulus-aşırı korporasyonlar ve ulus-devletler kanalıyla aristokratik eklemlenme; ve çeşitli türden STK, medya örgütleri ve diğer "halkçı" örgütler yanında yine ulus-devletler biçiminde karşımıza çıkan demokratik-temsili komiteler.

327
Karma kuruluş
Monarşi, iktidar birliğinin meşrulaştırıcı ve aşkın koşulu için temel olmak yerine, bir küresel polis kuvveti ve dolayısıyla bir tiranlık biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Ulus-aşırı aristokrasi sanki girişimcilik erdemini finansal spekülasyona harcamayı tercih ediyor ve dolayısıyla bir asalak oligarşi görüntüsü veriyor. Son olarak, bu çerçevede emperyal mekanizmanın aktif ve açık unsuru olması gereken demokratik kuvvetler ise, aksine korporatif kuvvetler, bir önyargılar ve köktencilikler dizgesi olarak görünür ve dolayısıyla düpedüz gerici olmadığında muhafazakâr bir ruh hali sergiler.

336
... sermaye aşkın bir iktidar değil, içkinlik alanında bulunan bir kontrol mekanizması talep eder. Sermayenin toplumsal gelişmesi yoluyla, modern egemenlik mekanizmalarının -sınırlı ve parçalı bir toplumsal alan üzerine aşkın bir düzen dayatan kodlama, üst-kodlama ve yeniden kodlama süreçleri- yerini, zaman içinde bir aksiyomatik, yani öncel ve sabit tanımlar ya da terimlere gönderme yapmaksızın çeşitli alanlar boyunca doğrudan ve eşit oranda değişkenleri ve katsayıları belirleyen ve birleştiren bir dizi denklem ve ilişki alır.

337
Sermaye kodlanmamış akışlar, esneklik, sürekli uyarlanma ve eşitleme eğilimiyle tanımlanan pürüzsüz bir uzama yönelir.

340
Kontrol toplumuna geçiş hiçbir biçimde disiplinin sonu anlamına gelmez. Aslında, disiplinin içkin işleyişi -yani, öznelerin kendilerini disiplin altına sokması, bizatihi öznellikler içinde durmaksızın disiplinci mantıkların fısıldanması- toplum geneline çok daha fazla yayılmıştır.

341
Kontrol toplumunda üretilen bir melez öznellik bir mahkûm, bir akıl hastası ya da bir fabrika işçisi kimliği taşımayabilir; ama yine de eşzamanlı olarak bütün bu kimliklerin mantıkları tarafından kurulmuş olabilir. O, fabrika dışında fabrika işçisi, okul dışında öğrenci, hapishane dışında mahpus, tımarhane dışında delidir; aynı zamanda hepsidir. ... Tıpkı emperyal egemenlik gibi, kontrol toplumunun öznellikleri de karma kuruluşlardır.

346
 Spekülatif ve finansal sermaye bir yandan emek gücünün fiyatı nerede en ucuzsa ve yönetim aygıtı nerede en yüksek sömürüyü garanti ediyorsa oraya akar.

351
Onların gücü kontrol altına alınmalı, ama yok edilmemelidir.

355
... arzu sınır tanımaz ve (varolma arzusu ve üreme arzusu bir ve aynı şey olduğundan) hayat sürekli olarak, özgürce ve eşit olarak yaşanabilir ve yeniden üretilebilir.

362
... (bombayla) yıkıma, (parayla) yargıya ve (iletişimle) korkuya...

366
... materyalist mantık (yani politik, tarihsel ve ontolojik mantık)

.
.
.
.

29 Haziran 2013

Mahmut Kılınç - Bitki Sosyolojisi

.
.
.
.

BİTKİ SOSYOLOJİSİ
(Vejetasyon Bilimi)
Prof. Dr. Mahmut Kılınç
Palme Yay. 2011 Ankara

I
Çevremize dikkatlice bakacak olursak bitki türlerinin çoğunun aynı alanda kümelendiklerini, çok azının ise belirli alanlarda tek tek bulunduklarını görürüz. Bu gözlem bize bitkiler arasında da diğer canlılara benzer bir sosyal yaşamın bulunduğunu göstermektedir. Bitkilerin bir araya gelmesini sağlayan ve onları bir arada tutan faktörlerin başında başta çevre faktöleri (toprak, sıcaklık, ışık, nem ve yağış gibi) olmak üzere [bir de] bitki türleri arasındaki karşılıklı ilişkiler gelmektedir. Ekolojik istekleri aynı veya birbirine yakın olan bitki türlerinin meydana getirdikleri topluluklara vejetasyon (bitki örtüsü), vejetasyonu inceleyen bilime de "Vejetasyon Bilimi" veya "Bitki Sosyolojisi" denir.

Bitkilerin meydana getirdikleri topluluklar sadece çevre faktörleri ile bitkiler arasındaki ilişkiler sonucu oluşmayıp bu toplulukların meydana gelmesinde bitkiler arasındaki karşılıklı ilişkilerin de önemi büyüktür. … Günümüzde bitki sosyolojisi, bitki ekolojisinden farklı olarak bitkiler arasındaki sosyal ilişkiler ve çevreleri ile olan ilişkiler sonucu oluşan vejetasyonu araştıran ve syntaksonomik olarak sınıflandıran ve isimlendiren bir bilim dalı olarak tarif edilmektedir.

biyotik faktör: özellikle insanların doğrudan veya dolaylı etkileri, insanların çeşitli faaliyetleri

… bir [bölgenin] bitki örtüsünde sadece ağaçlar değil ot, yosun, mantar, hatta görünmeyen bitkiler ve bakterilerin bile yaşamsal önemleri vardır.

II
… bitki toplulukları da karşılıklı olarak kendilerine has toprak çeşitleri yaratırlar.

bitki sosyolojisi çok yeni bir bilim dalıdır.

bitki coğrafyacıları.. bitki ekolojisi ayrı bir bilim dalı olunca bitki sosyolojisi bitki ekolojisi içinde yer almış.. Braun-Blanquet (1884-1980) bitki sosyolojisinin kurucusudur.

Fitososyoloji (Phytosociology) Bitki Sosyolojisi

VI
geobotanist

1
… bir çam ormanı sadece çam ağaçlarından ibaret bir bitki topluluğu olmayıp onlarla birlikte yetişen birçok bitki türlerinden oluşmaktadır.

Bir çayırda bulunan bitki türlerine hiçbir zaman ormanda rastlayamayız.


Bir bitki topluluğuna, belirli bir bitki topluluğudur diyebilmemiz için o topluluğun sahip olduğu fitososyolojik özelliklerin genel değeri olması, bu değerlerin o bitki topluluğunun benzeri olan topluluklarda da bulunması yani bize karşılaştırma olanağı vermesi gerekir. [Bu toplulukları bitki sosyolojisi muhtelif birimlere ayırır]. Bu topluluklardan birisi de temel topluluk olan Asosyasyon (bitki birliği)'dur. .. O topluluğu meydana getiren bitki türleri, benzeri şartlara sahip olan yerlerde sanki birbirleri ile sözleşmişler gibi [bir yerde] buluşurlar, birlikte yetişirler, birlikte yaşarlar.

2
Bir bitki birliğinde öyle bitki türleri vardır ki, miktar bakımından diğerlerine oranla çok ve diğerlerine karşı hakim durumda olabilir. Bunların içinde öyle bitki türleri vardır ki, bitki birliğine sadıktır ve daima o birlik içinde bulunur. O birliğin ayırt edici karakter türüdür, birliğe ad verir. Yani birlik o bitki türü ile anılır. Yine bir bitki birliğinde öyle türler vardır ki miktar bakımından az olsa bile yetişme tarzına ve şekline göre kümeler halinde birlik içinde fazla yer işgal eder. Öyle türlere rastlanır ki birlik içinde kendini çok mutlu hisseder ve sıhhatli yetişir. Öyleleri de vardır ki. o birlik içinde kendilerini garip hisseder ve çok zayıf gelişir. Öyleleri de vardır ki, sadece bir birlikte değil bazı özellikleri ile ona yakınlığı olan başka bir bitki birliğinde de yetişir ve bitki türlerini birbirinden ayırt eder ve o birliğin sınırlarını tespit eder. Nihayet öyle kozmopolit türlerde vardır ki her yere sokulan her birliğe girip çıkan bulaşık tipler gibi hiç alakası olmayan bitki birliklerine de sokulabilirler.

3
sinekoloji
bitki sosyolojisi (fitososyoloji)

Genel olarak fitososyoloji bitki dünyasındaki çeşitliliği tam ve eksiksiz olarak ortaya koymaya çalışır. Bununla da kalmayıp, bu çeşitliliği doğuran nedenleri ayrıntılı olarak açıklamayı amaçlar. Bu bakımdan başta iklim, toprak ve jeomorfoloji olmak üzere bir çok bilim dalı ile de doğrudan ilgilidir. Diğer taraftan ayrı gibi düşünülürse de flora ile de çok yakın bağlan olduğu açıktır.özellikle fitokoroloji, fitososyolojinin vazgeçilmez bir unsurudur. Sonuç olarak fitososyolojinin doğanın dilini çözmeye çalışan bir bilim dalı olduğunu söylemek mümkündür.

4
Doğanın korunmasına yönelik modern fitososyolojik veriler başlıca iki aşamada toplanmaktadır. Bunlardan ilki, temel bitki komünitelerinin tanımı, diğeri ise bu komüniteler arasındaki ilişkilerin belirlenmesidir. İlk aşamada, çalışılan coğrafi bir bölgedeki her komünite, kendisini oluşturan bitki türlerinin kantitatif ve kalitatif değerlerini içeren bir liste hazırlamak suretiyle analiz edilir. Daha sonra karşılaştırılan istasyonlardan elde edilen listeler istatistiki analize tabi tutulur. Fitososyolojinin bu önemli özelliği aynı zamanda kaya ve toprak yapısı, mikroklima koşulları, antropojenik etkiler gibi doğal faktörler ile; asitleşme, çoraklaşma, çölleşme ve değişik populasyonlar gibi güncel çevre sorunlarının ekosistemler üzerine olan etkilerini açıklamaya da imkân vermektedir.

… vejetasyondaki progressif ve regressif gelişimin önceden tahmin edilebilmesi, yani bitki birliklerinin süksesyonal gelişimlerinin ortaya konması, bitki birliklerinin sintaksonomik olarak sınıflandırılması ile…

5
… tarımı doğal çevreden bağımsız olarak düşünmek imkansızdır.

Yeni tarıma açılacak alanların seçiminde mutlaka fitososyolojik ve fitoekolojik incelemelere ve araştırmalara ihtiyaç vardır.

Hayvancılıkta ise en başta mera ıslahı, yıllık biyomas gibi konular…

6
Herhangi bir bölgenin bir kesimi üzerinde, yaşama şartları birbirine benzeyen bitkilerin bir arada toplanma şekline VEJETASYON denir. Başka bir deyişle ekolojik istekleri birbirinin aynı veya birbirine yakın olan türlerin meydana getirdiği topluluklara Vejetasyon denir. … Bu nedenle bitki toplulukları, değişik yaşama şartlarına, floristik, genetik ve coğrafi nedenlere göre daha küçük topluluklardan yani birliklerden, birlikler de ekolojik gruplardan meydana gelir.

Florada bitkiler tür, cins, familya v.s. gibi hiyerarşik bir sınıflandırma ile çeşitli taksonlarda toplanarak incelenir. Vejetasyonda ise temel birim Asosiyasyon (bitki birliği) veya buna denk alınan üniteler teşkil eder.

7
Ekolojik istekleri birbirinin aynı veya birbirine yakın olan bitki türlerinin oluşturduğu topluluklara vejetasyon (bitki örtüsü) denir. Başka bir deyişle vejetasyon, herhangi bir coğrafi bölgenin bir kesimi üzerinde yaşama şartları birbirine benzeyen bitki türlerinin bir arada bulunma şeklidir. … Başlangıçta bitki ekolojisi içinde yer alan ve daha sonra da ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkan bir bilimdir. Bitkiler arasındaki sosyal ilişkileri niceleyen bir bilimdir.

8
Her ne kadar bir alanın vejetasyonu ilk bakışta oldukça durgun görülürse de, aslında klimaksa ulaşmış vejetasyonlar hariç diğerlerinde büyük bir gelişme dinamizmi mevcuttur.

Doğada çıplak kayalar, dik yamaçları, suyu çekilmiş göllerin taban kısımları, delta'lar, sığ su kenarları, rüzgarın yığdığı kum tepeleri, nadasa bırakılan tarlalar, yeni oluşmuş adalar ve buzulların çekildiği alanlar gibi daha bir çok bitkisiz çıplak alanlar olabilir. Belli bir süre sonra böyle alanlar incelendiğinde, buraların zaman içinde bitkilerle kaplandığı görülür. Bu durum bize bitkilerin doğada çıplak alanları örtmek için büyük bir dinamizm içinde olduklarını gösterir.

Belli bir zaman periyodu içerisinde boş bir alanda farklı komünitelerin sırası ile birbirini izlemesi olayına Süksesyon denir. … Hult (1885) bitkisiz bir alana ilk defa gelip yerleşen öncü veya pioner bitkiler safhasından başlayıp kararlı klımaks (climax) safhasına kadar olan bütün safhaları incelemiş ve bu şamaların her birini bir süksesyon safhası olarak kabul etmiştir.

Clements'e göre vejetasyon bir canlıya benzer. Doğar, büyür, olgunlaşır ve ölür. Vejetasyonun bu hayat çemberinin yerleşim, yapım olgunluk ve dejenerasyon (bozulma) devrelerinden oluştuğu kabul edilir. Vejetasyonun bu gelişim çemberinde öncü bitkilerin ilk defa çıplak yerleri işgali başlangıç safhasını ve vejetasyonun uzunca bir süre değişmeden kaldığı son safhasını da klimaks teşkil eder. Bu iki safha arasında kalan göç, habitata uyma ve rekabet v.b. safhalarından her biri de 'ser' ismini alır. Her serdeki vejetasyona 'sera! vejetasyon' ve çevrenin iklimi ile az çok dengede olan stabil vejetasyona da 'klimaks vejetasyon' denir.

9

Bir yerde primer ve sekonder süksesyon olabilmesi için o yerin bitkiden arınması, yeni bitkilerin buraya yerleşmesi, ortamın değişmesi, rekabet ve vejetasyonda devamlılığın olması şarttır.

1- Bitkiden arınma: İster primer isterse sekonder süksesyon olsun, süksesyonun olabilmesi için ilk şart önce o yerin bitkiden kısmen veya tamamen arınmış olması gerekir. Bir yerin bitkiden arınması fizyografik , erozyon, buzul istilası, volkan istilası, su istilası vb. veya klimatik nedenlerden (kuraklık, rüzgar zararı, yıldırım zararı) veya biyotik etkenlerden (kesim, ekim, aşırı otlatma, ilaçlanma, hayvan istilası vb.) ileri gelebilir.

2- Göç ve yerleşme: İkinci şart ise o yerin yeniden bitkiler tarafından işgal edilmesidir. Çıplak bir yerin yeniden bitkiler tarafından işgal edilmesi için önce bazı bitkilerin çeşitli şekillerde oraya göç etmesi gerekir. Göçler, tohumlar, sporlar, soğan, rizom ve stolonlarla, hatta bazen gövde ve yapraklarla dahi olabilir. İlk göç eden bitkiler 'öncü bitkiler' adını alır.
Göçlerle gelen bitkilerin bir kısmı yerleşir, bir kısmı ise rekabette başarılı olmadığı için yok olur. Yerleşen bitkiler ise çoğalarak populasyonları oluşturur.

3- Ortamın değişmesi: Yerleşen bitkiler ve hayvanların etkisi ile toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklen değişir. Bitkilerin kökleri toprağı gevşeterek daha iyi havalanmasını sağlar. Organik madde miktarı, faydalanılan besin maddelerinin miktarı artar, mikroorganizma faaliyeti çoğalır. Bitki çevresindeki sıcaklık, nem ve ışıklanma şartlan değişir.

4-Rekabet:Bu değişiklikler sonucunda orada mevcut bitkiler arasında her bakımdan bir rekabet başlar. Rekabeti kazanan bitkiler yerleşir, kaybedenler ise aradan çıkarak böylece yeni bir bitki birliği oluşur.

5-Vejetasyonda Devamlılık: Primer ve sekonder süksesyon esnasında vejetasyon belirli bir çok safhalar geçirdikten sonra kısmen de olsa bir devamlılık safhasına erişir. Bu safhada vejetasyon, bölgesel iklim ile az çok dengededir. Floristik kompozisyon, strüktür, fizyonomi, hayat formları ve toprak şartları bakımından belirli oranda bir devamlılık gösterir. Vejetasyonun bu kararlı safhası 'klimaks vejetasyon' olarak isimlendirilir. Whittaker (1953)'e. göre klimaks vejetasyon çevre gradientine uymuş bir populasyon modelidir. Bu yüzden her bakımdan gerçek bir devamlılık (süreklilik) beklenemez. Çevre gradientleri (çevre faktörleri) değiştikçe onlara paralel olarak klimaks ve vejetasyon da değişir. Çevre gradientleri ise hiçbir yerde diğerinin aynı değildir. … Yani klimaks vejetasyon devamlı değildir, her zaman değişebilir.


10
Klimaks Çeşitleri

1- Klimatik Klimaks: İnsan tahribatı, parazit istilası, volkan hareketleri gibi önemli bir dış etkiye maruz kalmadan normal iklim şartlan içinde oluşmuş bir klimaks vejetasyon tipidir.Halbuki son yıllarda dünyamızda insan ayağı değmeyen pek az yer kalmış, dolaylı ve dolaysız insan müdahalesi olmayan pek az doğal vejetasyon bulunmaktadır.

2- Edafik Klimaks: Toprak şartlarına bağlı olarak meydana gelen bir klimaks çeşididir. Tatlı ve tuzlu bataklıklar, kumul vejetasyonu, serpantin vejetasyonu gibi toprağın bazı çok özel durumuna bağlı kalan vejetasyon tipidir.

3- Topoğrafik Klimaks: Topoğrafik şartlara bağlı olarak meydana gelen bir klimaks çeşididir. Topoğrafik klimaks, topoğrafik nedenlerden dolayı o bölgenin genel iklimi içinde meydana gelen küçük iklimlerin desteği ile ayakta durur. Örneğin tropikal bir iklimde dağın tepesi devamlı rüzgâra maruz kalırsa evaporasyon ve transpirasyon çok fazlalaşır. Tropikal bir bölge olmasına rağmen bu şartlarda ancak kseromorf bir vejetasyon tipi teşekkül edebilir.

4- Yangın Klimaksı: Yangına karşı dayanıklı olan bitkilerin meydana getirdiği bir klimaks çeşididir. Yangın klimaksının oluşumu ve çeşidi yangının şiddetine ve tekerrürüne göre değişebilir.

5- Zootik Klimaks:Otlatmaya karşı dayanıklı olan bitkilerin meydana getirdiği klimaks çeşididir. Evcil ve yabani hayvanların, kuşların çoğu bitkilerle beslenir. Hayvanların aşırı çoğalması bitkilerin aşırı yenmesine, vejetatif ve generatif organlarının aşırı tahribine ve yok olmasına sebep olur. Böyle hallerde aşırı otlatmaya hassas bitkiler ortadan kalkar veya tür yoğunluğu bakımından çok fakirlesin Diğerleri ise otlakta zenginleşerek normal klimakstan farklı belirli kompozisyon ve yapıda bir vejetasyon tipi meydana gelir.

6- Zararlı Gazlar Klimaksı: Ev ve fabrika bacalarından çıkan zararlı gazların devamlı etkisi ile bir önceki vejetasyonun yok olarak zararlı gazlara dayanıklı yeni bir vejetasyon oluşturur ki buna zararlı gazlar klimaksı denir. Başka bir deyişle zararlı gazlara karşı dayanıklı bitkilerin meydana getirdiği bir klimaks çeşididir.

13
Bitki sosyolojisinde birlik kavramı geniş anlamlı bir terimdir. Çünkü en basit bir Sinusia (vejetasyon katı) bir birlik olabileceği gibi çok karmaşık olan fitosönez (ekosistem) de geniş anlamda bir birlik anlamı taşır. Bunun için birçok araştırıcılar bitki birliğini değişik şekilde anlarlar ve ona göre tanımını yaparlar (Whittaker, 1962; 1978).

Örneğin: Alechin (1926) bitki birliğini, ekolojik ve fenolojik bakımdan farklı elementlerden teşekkül eden ve belirli strüktürü bulunan bir topluluk olarak kabul eder. Wangerin (1925)’e göre bitki birliği, ekolojisiyle uyum halinde olan bir bitki topluluğudur. Braun-Blanquet'e göre bitki birliğinde rekabet esastır. Rekabetsiz bitki topluluğunda organizasyon olamaz ve bu topluluk floristik kompozisyon, strüktür ihtiva etmez. Clemcnts de aynı görüş üzerinde ısrar eder. Tansley ve Gleason (1936), bitki birliğini, bir alan işgal eden sınırlı ve coğrafik bir bütün olarak kabul ederler ve hem çevrede uniformite (benzerlik) hem de bitkiler arasındaki karşılıklı ilişkilerde uniformite ararlar. Cain ve Castro (1959), bir alanı işgal eden, karakteristik bir kompozisyonu ve strüktürü olan sosyolojik bir birim olarak, Oosting (1959) ise kendi aralarındaki karşılıklı ilişkilere ve kendileri ile çevreleri arasındaki ilişkilere dayanarak bir arada yaşayabilen canlı organizmalar diye tarif etmiştir.

Birbirine benzer örnek parseller (Quadrat, Releve ve Stand’lar) birleşerek bitki birliğini (Asosiasyon’u) oluştururlar. Örnek Parsel; çeşitli bitki katlarını ihtiva eden, çevre, floristik kompozisyon ve strüktür bakımından en yüksek benzerlik (uniformite) gösteren bir bitki kümesidir.

Habitata benzerlik, aynı cins toprağı veya anakayayı içermesinden ziyade bitkilerin büyüyüp gelişmesini sağlayan benzer şartların oluşması demektir. Örneğin, humuslu ve karbonatlı topraklarla, demirli podsal topraklar üzerinde bazen aynı vejetasyon tipi bulunabilir. Burada topraklar ayrı fakat bitkilerin yetişme şartları (habitatı) aynıdır. Yine serpantin ve kalker anakayadan oluşan topraklarda aynı vejetasyon tipleri bulunabilir.

14
Bitki birlikleri belirli bir alam işgal eder ve bu alanın genişliği birliğin tabiatına göre değişir. Bu alan kayalar üzerinde gelişen liken birliklerinde çok küçük, buna karşılık oldukça homojen bir floristik kompozisyonu ve habitatı olan bir ormanda olduğu gibi çok büyük de olabilir. Bununla beraber bir ormanın her bakımdan homojen olması da beklenemez. Doğal olarak meydana gelmiş bir orman dikkatlice dolaşılarak incelenecek olursa, her tarafının aynı ölçüde homojen olmadığı, ve farklı bölgelerin bulunduğu görülür. Homojenlik (benzerlik) gösteren yerler, bitki ve hayvan türleri bakımından, toprak şartlan bakımından, makro ve mikro iklim şartlan bakımından da belirli bir derecede birbirlerine benzerler. Benzerlik gösteren bu yerler bir araya gelerek çeşitli vejetasyon tiplerini teşkil ederler. Ormancılıkta buna Mahalli Orman Tipi (Site type) adı verilir. Karşılıklı ilişkileri birbirine benzer yada yakın olan köşeler habitat bakımından site ismi altında toplanır ve her site bitki örtüsü ile beraber Site type ismini alır.

Ormanda Site type'ler: Orman ağaçları, diğer bitkiler ve çevre faktörleri ve bunların her birisinin birbirlerine olan etkisi sonucu oluşan bir ekosistemdir.

Bitkiler Arasındaki Karşılıklı ilişkiler
Bitki birliklerini oluşturan farklı türler arasında ve bu türlerin bireyleri arasında bazı karşılıklı ilişkiler vardır. Bu ilişkileri iki grupta toplamak mümkündür.

1- Temassız (Disjanktif) İlişkiler: Farklı türlerin bireylerinin birbirinden ayrı oldukları esnadaki ilişkiler.

2- Temaslı (Konjaktif) İlişkiler: Bireylerin birbirleriyle temas halinde olduğu esnadaki ilişkiler.

15
Temassız (Disjanktif) İlişkiler:

… subtropik bölgedeki bitki birliklerinde yıllık bitkilerden başlanmak üzere sırasıyla Bulblu geofitler, Hemikriptofitler, ve Kamefit'lerin kısa zaman aralıkları ile çıkması ve çiçeklenmesi türlerin arasındaki şiddetli rekabeti azaltarak gerçek niş (Niche)’lerini işgal etme çabalarından ileri gelmektedir.

Bitkiler arasındaki rekabet sadece besin kaynakları için olmaz. Türler büyüme hızı, ekim, kesim, otlatma ve gölgeye dayanıklılık gibi çeşitli faktörler bakımından da rekabet halindedirler.

Bitki türleri beraber yaşama kapasiteleri bakımından da birbirleri ile ilişkileri vardır (Sadakat = Bağlılık ilişkileri).

16
… Toros Dağları’nın Orta Anadolu’ya bakan yamaçlarında bulunan meşe ve ardıç karışımı ormanlarda kesim yapılırsa, orman saf meşe ormanı veya meşe korusu haline gelir. Çünkü meşe, kesime ve budanmaya karşı ardıçtan daha dayanıklıdır. Bu nedenlerden ötürü step ve yarı step olan Anadolu’nun birçok yerinde çam ormanları yerlerini meşe ormanlarına bırakmışlardır.

Temaslı (Konjaktif) İlişkiler:
Temaslı ilişkilerde iki farklı bitki türünün bireyleri, birbirleri ile olan ilişkilerini değişik yollardan sürdürürler.

Eğer türlerden biri diğerinin varlığı ile etkilenmiyorsa o zaman aralarında hiçbir ilişki yok demektir ki bu durum NÖTRALİZM olarak tanımlanır. Eğer türlerden biri besin ve yer arama yada diğer bazı ihtiyaçlar bakımından diğer tür tarafından olumsuz yönde etkileniyorsa buna REKABET denir, eğer türlerden biri diğerinin varlığından yaralanıyor fakat onun yokluğunda da kendi normal yaşamını sürdürebiliyorsa buna PROTOKOOPERASYON denir. Eğer her iki tür de beraber yaşamadan yararlanıyorsa ve doğadaki normal yaşamlarını ayrı ayrı sürdüremiyorsa bu ilişkiye MUTUALİZM, eğer iki türden birisi beraber yaşamaktan yararlanır diğeri hiç etkilenmez ise bu tip ilişkilere de AMENSALİZM denir. Eğer iki türden birisi beraber yaşamaktan yararlanır, diğeri bundan hiç etkilenmez ise buna da KOMMENSALİZM denir. Eğer bir tür diğer bir türü olumsuz yönde etkilerse ve ikinci tür olmadan yaşamım sürdüremezse bu ilişkiye de PARAZİTİZM yada PREDASYON denir.

17
Likenlerde, alglerle mantarlar karşılıklı yardımlaşma sayesinde kötü şartlarda da yaşayabilen, rekabet gücü fazla olan yeni bir birlik meydana getirmişlerdir.

Diğer taraftan Epifitlerde ve sarılıcı bitkilerde (Lianlarda) tek taraflı bir yardımlaşma (Kommensalizm)mevcuttur ve çoğu kez konakçı ağaçlar bir işbirliğinden faydalanmaksızın salepler, yosunlar, mantarlar, likenler ve ökse otu (Viscum album) gibi birçok bitkilere konukçuluk yaparlar.

Bitki sosyolojisi açısından bitkiler arasında görülen bu ilişkilerden temassız ilişkiler sosyolojik bakımdan önemlidir. Temaslı ilişkilerin sosyolojik bir önemi yoktur.

Bitkilerin Fiziksel Çevre İle Olan İlişkileri
Bitkilerin çevreleri ile olan ilişkileri çok karışık bir faktörler birliğidir. Bu konular bitki ekolojisinin konusudur. … dört büyük grupta incelenebilir:

1- İklim Faktörleri: Işık, sıcaklık, yağış, nem, gazlar ve havanın buharlaşma kapasitesinden ibarettir.

2- Toprak Faktörleri: Toprak derinliği, toprak tekstürü, toprak strüktürü, toprak suyu, toprak gazlan, toprak PH sı, toprakta bulunan makro ve mikro elementlerle toprak tuzluluğu, toprak kolloidleri ve organik madde gibi konular içine alır.

3- Topoğrafik Faktörler: Yükseklik, yön ve eğim gibi faktörler topoğrafik faktörler olarak isimlendirilir. Topoğrafik faktörler bitki türlerinin ve bitki topluluklarının gelişmesi ve yayılışı üzerinde dolaylı bir etki yapmaktadır.

4- Biyotik Faktörler: Bir ekosistemdeki canlıların hepsine birden biyotik faktörler denir. Canlıların her biri diğer canlılarla ve içinde bulunduğu fiziksel çevre ile çok yönlü ilişkilere sahiptir. En basit bir canlı bile gerçek anlamda diğer canlıların etkisi olmadan tamamen bağımsız bir şekilde yaşayamaz. İnsan, hayvan, bitki, mikroorganizmalar bir arada yaşarlar ve çok farklı şekillerde birbirlerini etkilerler.

18
İnsan kendine yararlı bitki ve hayvanları yetiştirerek, zararlıları yok ederek yeryüzüne çıktığından beri doğal dengeyi sürekli olarak bozmaktadır. Zira insan kültürel evrim ve buna bağlı olarak teknik gelişme ile birçok çevre faktörlerinin etkisinden kurtulmuş ve çevresini etkilemiştir.

Orta Avrupa’da ve Anadolu’da ormanların milattan önceki tarihlerde bile orman yangınları ile tahrip edildiği bilinmektedir.

19
kurakçıl bitkiler (kserofitler)

Dışarıdan çevreye yeni giren türlerin o çevrede tutunabilmesi yeni oluşan melezlerin ve mutantların başarı gösterebilmesi için o çevrenin ekolojik dengesinin bozuk olması gerekir. Çünkü her bitkinin o habitat içinde ekolojik bir Niş'i vardır. O habitat içinde yangın, aşırı otlatma, biçme v.b. gibi ekolojik dengeyi bozacak herhangi bir faktörün müdahalesi olmadığı sürece bitkiler kendi niş'lerini işgal ederler.

20
Bitki türlerinin ekolojik başarısı, beraber bulunduğu diğer türlerin rekabet durumuna göre azalıp çoğalabilir.

koloniler

Genel olarak stolon, rizom ve diğer vejetatif organları ile üremeyi tercih eden ve tohumları uzaklara gidemeyen bitkiler daha çok bir arada toplanırlar.

21
Traxacum ve Tragopogon gibi bitkilerin tohumları rüzgar ile uzak mesafelere kadar taşınıp geniş alanlara yayılırlar, onun için böyle tohumları fazla hareketli olan bitkilerin bireylerinde gruplaşma ekseriye zayıf olur.

gelişim (succession)

Gruplaşan bitkiler kendilerine yetecek kadar bir alanı işgal edip aralarında karşılıklı bazı bağıntılar meydana geldiği zaman bir bitki birliği teşekkül etmiş olur.

Bitkilerin Gruplaşmasını Sağlayan Faktörler

Bitki birliği rasgele toplanmış bir bitki kümesi değildir. Bitkilerin birlik oluşturmasına etki eden faktörler:

            1- Toprak faktörleri
            2- Türlerin ekolojik hoşgörürlüğü
            3- Türlerin beraber yaşayabilme kapasitesi
            4- Türlerin saldırganlık derecesi
            5- Türlerin rekabet gücü
            6- Bitkilerde fazla tohum ve spor teşkili; vejetatif organları ile üreme kapasitesi
            7- Tohumların çimlenme güçleri
            8- Bitki göçleri
            9- Yükseklik, yön, eğim gibi ekolojik faktörler

… bitkilerin sınırlı şartlarda büyüme ve belirli çevre şartları içinde yayılma yeteneğine Ekolojik Hoşgörürlük veya Ekolojik Amplitud (Ekolojik Tolerans) denir.

22
Türlerin rekabet güçleri ile ekolojik hoşgörürlükleri arasında ters bir ilişki vardır. Ekolojik hoşgörürlükleri geniş olan türlerin rekabet güçleri zayıftır. Bu nedenle bitkiler daha zor gruplaşır. Ekolojik hoşgörürlüğü dar olan türler ise daha kolay gruplaşırlar.

Göç daha ziyade tohumların çeşitli faktörlerle bir yerden başka bir yere taşınması şeklinde olmaktadır.

23
Tür çeşitliliği veya floristik kompozisyon: Belirli bir kommunitede veya bitki birliğinde bulunan bitki türlerinin listesidir.

Hakim olma (Dominant)
Birliğin yapısını belirlemede birlik içinde bulunan her türün eşit oranda önemli olmadığını gözlemleyebiliriz. Birlikte yüzlerce tür bulunabilir. Bunların çok azı büyüklükleri, sayıları veya çeşitli aktiviteleri nedeniyle birliği kontrol eden başlıca etkendir. Dominant türler birliği oluşturan türlerin yetişmek zorunda kaldığı her türlü koşulda ayakta kalan ve yüksek derecede ekolojik başarı gösteren türlerdir. Başka bir deyişle dominant türler birlik içerisinde çevre faktörleri ile bitkiler arasındaki ilişkiyi en iyi şekilde temsil eden türlerdir. Bu nedenle bitki birliği oluşturulurken bu türler öncelikle dikkate alınmalıdır.



25

Zaman içinde değişme veya gelişme
Bitki birlikleri süksesyonla zaman içinde devamlı olarak değişirler. Belli bir zaman periyodu içerisinde belli bir yerde farklı bitki komunitelerinin birbirlerini izlemesi olayına süksesyon denir.
Zaman içerisinde vejetasyonda iki tip değişme olur.
a- Progresif (İleriye doğru) değişme: Bu tip değişmede vejetasyon devamlı olarak basit yapılı durumdan (primer durumdan) daha gelişmiş duruma (klimaksa) ulaşır. Yukarıda sözü edilen çıplak alanlar bu tip değişme ile zaman içinde bitkilerle kaplanır ve vejetasyon klimaksa ulaşır.
b- Regresif (geriye doğru) değişme: Bu tip değişmede klimaks durumundaki bir vejetasyon biyotik faktörlerin etkisi ve zaman içinde çevre faktörlerinde meydana gelen değişmelerin etkisi ile klimaks durumdan subklimaks duruma gelebilir. Örneğin bölgenin iklimi ile dengede olan bir orman vejetasyonu bu tip değişme ile çalı veya step vejetasyonuna dönüşebilir.

26
Bitki birlikleri uzayda veya bir çevre gradienti boyunca da değişebilir. Biz bir çevre gradienti boyunca meydana gelen değişiklikleri de çalışabiliriz. Örneğin bir nem gradienti veya bir yükseklik ve sıcaklık gradienti boyunca vejetasyonda meydana gelen değişiklikler gibi.

27
prodüktivite (verimlilik) ve biyomas (biyolojik kütle)

bir organizma veya komünite

Heterotrofik organizmalar

Ormanların bitkisel biyoması (fitoması)

29
Öncelikle belirtelim ki, bitki komuniteleri bir organizma değildir. Onlar bir bütün olarak ele alınmalıdır. Çünkü bitki komuniteleri bitki türlerinin birleşmesi sonucu oluşmaktadır. Komuniteyi oluşturan tek bir tür değil, tüm türler bir lokal çevre üzerinde bir arada yaşarlar ve oraya bağlıdırlar. Örneğin ağaçlar ve çalılar, derin köklü ve yüzeysel köklü otsu bitkiler, ilkbahar geofitleri ve diğer çok yıllık bitkilerin hepsi birden bitki komunitesini oluştururlar. Bu bitkilerin hemen hemen hepsinin ekolojik istekleri birbiri ile aynıdır. Aynı zamanda bu bitkiler arasında sosyal bir bağlılık da söz konusudur. Bu bitkiler ekolojik grupları oluştururlar.

Ekolojik grup Ellenberg (1939) tarafından şu şekilde tanımlanmaktadır. "Özel bir çevre gradientine bağlı olarak birbirine benzer yayılışa sahip olan ve benzer habitat şartlarında yaşayan, birbirine benzerlik gösteren hayat formlarının oluşturduğu türler topluluğudur".

Bu bitki birliğinde esas itibariyle karakteristik türler, iştirakçi türlerden farklı tutulur.

30
… bazı bitkileri gruplaşmaya götüren ekoloji, coğrafya veya başka eğilimler…

Bitki sosyologlarının, karakteristik tür kavramı indikatör tür fikrinin doğmasına neden olmuştur.

Belli başlı karakteristik türlerin belirtilmesi için çevrenin önceden araştırılması gereklidir. Dolayısıyle bunlar birliğin karakteristiklerinden evvel istasyonun karakteristikleridirler.

endükatör

Görülüyor ki burada sosyolojik uygunluk artık kaybolmuştur. Birlik, ekolojik grupların özel olarak bir araya gelmesidir ve bunun lokal bir değeri vardır.

31
İlkbahar geofitleri genellikle derin köklüdürler ve derin, gevşek, suludan nemliye kadar iyi havalanmış ve besin elementlerince zengin toprakları tercih ederler.

… alüvyal maddelerce zenginleşmiş derin ve milli topraklar…

33
Çok basit bir birlik dahi en az bir vejetasyon katından oluşur. Ormanlarda olduğu gibi vejetasyon organizasyon ve stabilite bakımından mükemmelleştikçe dikey kat sayısı artar. Kuzey yarım küresi ormanları çoğunlukla şu katları ihtiva eder: ağaç katı, çalı katı, ot katı, yosun katı, kök katı…

34
Ayrıca toprak altında da tabakalaşma mevcuttur.

36
Yumak ve demet teşkil eden bitkilerde birey veya dal sayımı çok güç olduğundan yoğunluk, dip genişliği ile de ifade edilir.

39
Aynı türden bitkilerin demet, yumak, koloni, vs. şeklinde bir arada bulunma ve beraber yaşama özelliğine “sosyabilite” denir. Sosyabilite bitkilerin saldırganlık derecesini ölçmek için de kullanılabilir.

40
Braun-Blanquet, bitkileri beş sosyal gruba ayırır (Şekil 3.5) ve 1-5 arasındaki rakamlarla gösterir.

Sosyabilite        l- Habitatlarında çoğunlukla tek birey halinde olanlar
2- Grup veya demet halinde bulunanlar
3- Yumak, yastık şekillerinde büyüyenler
4- Geniş yastıklar, küçük koloniler halinde olanlar
5- Çok kalabalık ve geniş koloniler teşkil edenler - (Hemen hemen saf stand halinde)

Bu arada hiçbir sosyal gruba girmeyen ve her bitki birliğinde rekabete girişerek farklı sosyabilite gösteren bitkiler de vardır. Bunlara antisosyal bitkiler denir.

Vitalite, bitki türlerinin gelişme durumunu ve derecesini başka bir deyişle bitkinin sağlık durumunu belirtir.

Braun-Blanquet bitkileri vitalite bakımından 4 gruba ayrır.
1- Hayat devresini düzgün bir şekilde tamamlayanlar
2- Tohumları sağlıklı olarak çimlenen fakat hayat devrelerini eksik tamamlayanlar
3- Tohumlan zayıf olan ve hiçbir zaman hayat devrelerini tamamlayamayanlar
4- Tohumları nadir olarak çimlenebilen ve üreme yapamayanlar.

41
Peryodisite (Fenolojik Özellikler)
Vejetasyon süresi içinde muhtelif türlerin gelişmeleri birbirinden farklıdır. Bazıları ilkbaharda, bazıları yazın ve bazıları da sonbaharda çiçek açarlar. İşte peryodisite, vejetasyonu meydana getiren bitki türlerinin farklı mevsimlerde erişebildiği yıllık vejetatif ve generatif gelişim basamağı olarak tarif edilebilir. Başka bir deyişle bitkilerin yıl içerisindeki fenolojik özellikleridir.

Bir orman vejetasyonunun zemin florasında bulunan bitkilerin fenolojik gelişim durumları şöyle özetlenebilir.

42
- Henüz sürmekte olanlar
- Fide halini almış olanlar
- Rozet halinde olanlar
- Çiçek açmış olanlar
- Çiçek açmamış olanlar
- Tohum halinde olanlar
- Solmuş olanlar
- Ölmüş olanlar
- Yalnız tohum taşıyanlar

44
Sadakat bitki sosyolojisinde diğer kavramlardan (özelliklerden) daha önemlidir ve bitkiler bunlara göre oluşturulur.

Herhangi bir birlikte ısrarla bulunan türler o birliğin sadık türleridir.

76
Vejetasyonda Gradiyent Analizi
Gradient analizleri vejetasyon çalışmalarında vejetasyonun araştırılması için önerilen bir araştırma yaklaşımıdır. Başka bir deyişle vejetasyondaki devamlılığı ve gradiyent ilişkilerini araştırma yöntemine gradiyent analizi denir. Çevre faktörleri, tür populasyonlan ve bitki birliklerinin (Bitki komunitelerinin) çeşitli karakterleri gibi faktörler gradiyent terimi ile ifade edilmektedir.

İlk vejetasyon çalışmalarında vejetasyon komunite tipleri olarak sınıflandırılmıştır. Komünite belirli bir alanda veya habitatta yaşayan türlerin populasyonunun toplamına denir. Bitki ekolojisinde komunite, belli bir alanda ya da habitatta yaşayan bitki populasyonlarının topluluğunu ifade etmek için kullanılır. Bitki sosyolojisinde ise temel sınıflandırma birimi olarak komuniteden ziyade "asosyasyon" (bitki birliği) terimi kullanılmaktadır. Asosyasyon, floristik kompozisyonu ile tanımlanan bir bitki topluluğudur.

Vejetasyon araştırmalarında vejetasyon bitki birlikleri halinde sınıflandırılır ve isimlendirilir. Vejetasyonun bu şekilde sınıflandırılması "Birlik - Birim Teorisi" (Association-Unit Theory) veya daha geniş anlamı ile "Komunite - Birim teorisi" (Commuııity-Unit Tlıeory) esas alınarak vejetasyon sınıflandırılır (Whittaker, 1967). Bu teori vejetasyonun kopuk olduğunu ve bitki birlikleri halinde sınıflandırılabileceğini savunmaktadır.

Amerika'da bazı araştırıcılar tarafından bu teori benimsenmemiştir. Örneğin Gleason (1926) birlik birim teorisini kabul etmemektedir. Gleason "Bitki birliğinin bireysellik kavramı" (The individualistic consept of the plant association) adlı makalesinde bu konu ile ilgili olarak iki temel prensibi ortaya atmıştır.

1-Bitki Türlerinin Bağımsızlığı (Kişiliği) Prensibi
Bu prensibe göre her türün bir kişiliği vardır, her tür birbirinden bağımsız olarak hareket eder. Hiçbir türün yayılış alanı aynı olmayıp çevre gradienti modellerine paralel bir yayılış gösterir.

2-Vejetasyonun Devamlılığı Prensibi
Bu prensibe göre vejetasyon devamlıdır. Bitki birlikleri halinde sınırlandırılamaz. Çevre faktörleri değiştikçe türler de değişir. Hiçbir türün yayılış alanı diğerine uymaz. Çünkü türlerin bir kişiliği vardır.

77
Bu iki hipotez vejetasyonun bitki birlikleri halinde sınıflandırılamayacağım ifade eder. Gleason'un bu fikirleri bazı araştırıcılar tarafından reddedilmiş, bazı araştırıcılar tarafından ise desteklenmiştir (Whittaker, 1967). 1926-1947 yılları arasında bu fikirlerle ilgili olarak hiçbir araştırma yapılmamış ve bir süre unutulmuştur. Ancak 1947 yılından sonra Tennessee'nin Great Smoky Dağlarında Whittaker (1956) tarafından yapılan bir araştırmada "komunite-birim teorisi" ve "bireysellik görüşü" (individualistic concept) detaylı olarak incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar Gleason'un fikirlerim desteklemiştir. Bu çalışmada vejetasyonun ayrı birimlerin bir mozayiği olmaktan çok devamlı populasyonların bir karışımı olduğu gösterilmiştir. Bu sonuçlar bir tez halinde sunulmuş (Whittaker, 1956) ve "komunite-birim teorisi" ile ilgili deliller ve teorinin mantığı bu makalede eleştirilmiştir. Aynı yıllarda Curtis ve ark.(l950, 1951) tarafından Wisconsin'in Konifer ormanlarında benzer araştırmalar yapılmış ve elde edilen sonuçlar "Türlerin kişiliği" ve "Vejetasyonun devamlılığı" ile ilgili olarak Whittaker'in elde ettiği sonuçlarla paralellik göstermiştir. Aynı yıllarda Ellenberg tarafından Almanya'da yapılan araştırmalarda da benzer sonuçlar alınmıştır (Whittaker 1967).

Genel olarak ‘komunite-birim teorisi’ni yani vejetasyonun kopukluğunu savunanlar çoğunlukta olmasına karşılık…

78
Vejetasyonda Devamlılık (Continiuty)
Vejetasyonda devamlılık fikrini savunanların başında Rusya'da Ramensky, Amerika'da Gleason ve Fransa'da Lenoble gelmektedir (Whittaker 1962). Bu araştırıcılara göre vejetasyon devamlıdır. Vejetasyonu oluşturan bitki türlerinin bir kişiliği vardır. Her bitki türü diğer türlere ve çevresine bağlı olmadan bağımsız olarak hareket etmekte ve pek az bitki türünün dağılış alanları birbirine uymaktadır. Bitki türleri aynı yayılış alanına sahip değillerdir. Çevre faktörleri değiştikçe türlerin de değiştiği görülür. Vejetasyon kopuk değil devamlıdır. Bu nedenle vejetasyon bitki birlikleri halinde sınıflandırılamaz. Bitki birliği (Asosyasyon) soyut bir birimdir. Bu görüşe Bireysel Görüş (İndividualistic Concept) veya Devamlılık Görüşü (Continium Concept) denir.

80
Gradient analizi görüşüne ilk itiraz, doğada ayrı Asosyasyonlar (birlikler) olduğu hipotezine de inanmak gerekir. Buna göre örnek parseller denge haline gelmiş vejetasyonlardan alınmalı ve buna göre çalışılmalıdır. Curtis ve ark. yalnızca 26 yıl önce tamamen tahrip edilmiş veya seyreltilerek kesilmiş ağaçların bulunduğu bozuk orman vejetasyonundan alınan örnek parsellerle çalışmışlardır. Tahrip edilmiş alanlarda bitki birliklerini tespit etmek oldukça güçtür. Conford ve Buell (1969), Wisconsin ormanları eğer bozulmamış olsaydı vejetasyonun devamlı olmadığı görülecek ve bu bölgenin bir süre sonra klimaksa doğru gelişebileceğini öne sürerler.

81
(Curtis ve arkadaşları neden tamamen tahrip edilmiş veya seyreltilerek kesilmiş bozuk orman vejetasyonundan parsellerle çalıştılar?)

Gradiyent analizinde, türlerin eşit olduğu kabul edilir ve analiz için yalnızca türlerin adı ve nispi bollukları kullanılır. Daubenmire (1966) bunun bizi hatalı sonuçlara götüreceğini öne sürer. Çünkü türlerin bazıları diğerlerine karşı baskındır ve bu yüzden hepsi eşit değerde değildir. Komunite (birlik) sınırları yalnızca bir veya iki tür tarafından belirlenir ve Daubenmire'a göre aynı coğrafi konumdaki her türün sınırını belirlemeye gerek yoktur.

frekans  Herhangi bir örnek parselde bulunan türlerin tekerrürü.
bazal alan  Toprak yüzeyinden 1.4 metrelik (4.5 ft) bir noktada bir ağacın enine kesiti.

85
… ekolojik bir devamlılık değil, floristik bir devamlılık…

Bireysel görüşü savunanlar, geniş alanlarda yayılış gösteren vejetasyonların araştırılmasına karşıdırlar. Çünkü çok geniş bir alanda bitki birliklerini belirlemek için yalnızca homojen birkaç örnek parsel seçemeyiz. Bu durum sübjektiftir. Eğer bilimsel bir araştırma yapmak istiyorsak sübjektifliği ortadan kaldırmak için nitesel ve nicel teknikler geliştirmeliyiz. Bitki birliklerinin sınırlan bir yada iki türle belirlenmemelidir. Biz doğal bir bitki birliğinin sınırlarını belirlemek için, birliğin floristik kompozisyonunda yer alan her türü kullanmak zorundayız.

hipotetik geçiş

Devamlılık görüşü coğrafi değil, çevresel alana dayanır.

87
Son yıllarda vejetasyon ile çevre faktörleri arasındaki ilişkileri nicesel (kantitatif) analizlerle araştıran ekologlar vejetasyonun devamlı olduğunu ve türlerin kişiliğini savunmaktadırlar. Vejetasyonu türler arasındaki sosyal ilişkilere göre değil nümerik ilişkilere göre sınıflandırmanın daha isabetli olacağını savunmaktadırlar.

Clements (1936)'e göre bitki birliği bir organizmaya benzer. Shimid bu teoriyi reddeder. Dice (1956) ise asosyasyonun doğada mevcut olmadığını sadece insanların kafasında tasarladığı ve vejetasyonu sınıflandırmak için uydurulduğunu savunur.

çevre gradientleri… sıcaklık ve yağış gradientleri…

Bir Çevresel Gradiyent Boyunca Türlerin Yayılışı
Öncelikle bir dağ yamacında uzun ve kesintisiz olan tek bir çevresel gradiyent düşünelim. Yamaç çok sayıda bitki, hayvan ve saprofit türü içeren komüniteler tarafından işgal edilmiştir. Bu türlerin diğer türler ile ilişkili olarak geliştiğini, bunların diğer populasyonları etkilediğini, bazılarının rekabet ettiğini ve rekabetin niş farklılığınca azaltıldığı farklı yollarla da bunların geliştiğini görürüz. İlk ekologlar türlerin ayrı ayrı karakterize edilen gruplardan, yani asosyasyon denilen ve belirli şekilde sınırları olan komünite tiplerinden oluştuğunu düşündüler. Bu görüş -iyi tanımlanmış birimlerden oluşan komünite yani komünite birim teorisi şeklinde isimlendirilebilir ve Rusya'da L.G. Ramensky (1924) ile ABD'de Gleason (1926) tarafından savunulan bireysellik hipotezinin bir karşıtıdır (Whittaker, 1967).

88
… türler bir diğerine ve komünitelere göre şu yollardan biri ile yayılış gösterirler:

1- Temel Birlik-Birim Görüşü Modeli
Bu modelde Clements ve Tansley tarafından ileri sürülen vejetasyonun kesin sınırlarla birbirinden ayrıldığını ve bitki birlikleri halinde sınırlandırılabileceğini gösteren model (Şekil 5.9a).

2- Vejetasyonda Devamlılık ve Türlerin Kişiliği Görüşü Modeli
Bu modelde rekabet halindeki türler bir diğeri ile kesin sınırlarla ayrılır fakat paralel yayılışlarla gruplar halinde organize olmaz.

3- Kaynak-Bölünmüş Devamlılık Görüşü Modeli
Bu modelde, genellikle populasyonlar kesin sınırlarla birbirinden ayrılmaz . Ayrıca bir türün diğer türle adaptasyonuna doğru olan evrim, benzer yayılışlara sahip olan tür gruplarının oluşması ile sonuçlanır (5.9c.). Bu gruplar farklı tipdeki birlikleri karakterize eder. Fakat yinede devamlılık söz konusudur.

4- Birkaç Katmanlı Kaynak-Bölünmüş Devamlılık Modeli
Eğer vejetasyonda çeşitli katlar varsa (ağaç, çalı ve ot katı gibi) her bir kat diğerlerinden bağımsız olarak izlenebilir ve bireysel devamlılık modeline benzer bir durum sergiler.

90
… bazı araştırıcılar ise doğada homojen vejetasyonun olmadığı görüşündedirler.

Yükseklik gradientinin aynı hat boyunca değişmesi (azalması veya artması) bir çok çevre faktörlerinin, örneğin sıcaklık, yetişme mevsimi, yağış ve nemlilik, rüzgar hızı, atmosfer basıncı ve buharlaşma gibi faktörlerin değişmesine neden olur.

91
Bitki birlikleri çevre gradiyentleri boyunca devamlı değişen birliklerden çıkarılan bir kavramdır.

Çevre ve bitki birlikleri birleşerek ekosistemleri meydana getirirler.

Bir veya daha fazla gradientteki örneklerin veya türlerin kendi özelliklerine göre düzenlenmesine “ordinasyon” denir.

102
Vejetasyonun sınıflandırılmasında türlerin bireysel dağılışı (vejetasyondaki devamlılık) ya da vejetasyonda kopukluk gibi iki farklı görüş olduğuna göre sınıflandırmada tek bir doğal sınıflandırma birimi yoktur.

… herkesi tatmin edecek bir sınıflandırma yapmak da çok güçtür.

103
1910, 3. Uluslararası Botanik Kongresi … vejetasyonun sınıflandırılması ile ilgili olarak aşağıdaki bitki sosyolojisi ekolleri oluştu:

1- Fizyonomik Ekol
2- Kuzey Avrupa Ekolü
3- Zürich-Montpellier Ekolü
4- Rusya Ekolü
5- İngiliz Ekolü
6- Amerikan Ekolü
7- Nümerik Ekol 


142
1- Fanerofitler (Phanerophytes): Toprak üstü organları ve tomurcukları toprak üzerinde yükselen ve soğuk iklimden zarar görmeden uzun süre yaşayan bitkilerdir. Fanerofitler çoğunlukla dünyamızın mevsimleri çok belirli olmayan tropikal sıcak bölgelerinde yaygındır.

2- Kamefitler (Chamaephytes): Tomurcukları toprak yüzeyine yakın bodur çalılar ve otsu bitkileri içine alır. Kamefitler çoğunlukla kurak ve kışı sert bölgelerde yaygındır. Kuraklığa dayanıklıdır ve sert kışları kar altında geçirebilirler. Pasif Kamefitler, Aktif Kamefitler, Yastık şeklinde Kamefitler, Hemikriptofit Kamefitler, Süffritikoz Kamefitler olarak dört gruba ayrılır.

3- Hemikriptofîtler (Hemicryptophytes): Yılın kötü şartlarının hüküm sürdüğü mevsimlerde toprak üstü organlarının büyük bir kısmı ölen, tomurcuklan ve gövde kısımları toprak yüzeyinde bulunan ve böylece kötü mevsimi geçiren bitkilerdir. Otsu bitkilerin çoğu ve çayırlar bu gruba girer. Dünyanın bir çok yerlerinde yaygın ve çoğunlukla hakim olan bir hayat formudur. Üç alt gruba ayrılır. Protohemikriptofitler, Yarırozet kriptofitler, Rozet bitkiler.

4- Kriptofitler (Cryptophytes): Yaşama şartlan kötü olan mevsimlerde tomurcuklarını toprak altında veya su içinde saklamak suretiyle kötü mevsimi geçiren bitkilerdir. Bunlar da üç alt gruba ayrılır.
a) Geofitler (Geophytes): Toprak altındaki soğan, rizom ve yumruları ile kötü mevsimi toprak altında geçiren bitkilerdir.
b) Halofitler (Halophytes): Çamur veya su altında rizom ve stolonları ile toprak ve su üstünde gövdeleriyle kötü mevsimi geçiren bitkilerdir. Örneğin bazı Cyperaceae ve Gramineae'ler gibi.
c) Hidrofiller (Hydrophytes): Kötü mevsimde rizom ve bazı vejetatif organları suyun dibinde gövde ve dalları su içinde bulunan veya su üstünde yüzen sadeceçiçeği tozlanma anında su üstünde bulunan bitkilerdir. Nymphaea, Nuphar bazı Ranunculus türleri gibi.

5- Terofitler (Therophytes): Kışı tohum halinde geçiren tek yıllık bitkilerdir. Kurak ve yarı kurak iklimlerde çok yaygındır. Aynı şekilde kültür bitkilerinin bir çoğu da Terofit' dir. Buğday, arpa, çavdar vs. bu gruba girerler.
.
.
.
.