22 Eylül 2010

Ahmet Güngören - Cadıların Günbatımı


.
.
.
.

Cadıların Günbatımı
BİR ANTROPOLOJİ EL KİTABI İÇİN YAZILAR
Ahmet Güngören
Yol Yayınları, 1988 İst.

9
alan çalışması

ırkçı dünya görüşünü besleyen iki temel kaynak, “farklı” olana hoşgörüsüzlük ve ben merkezcilik değil midir?

Arkaik ya da antik her toplumun gözünde yabancı halklar maymun, şeytan ya da yarı insan bir ejderle özdeştir.

budunbetim  etnografya

… daha birkaç yüzyıl öncesine, XVI. Yüzyıl başlarına dek, tüm dünya haritalarında, uzak bölgelerde yaşayan topluluklar at kafalı, tek gözlü, tek ayaklı vb. biçimlerde çizilirdi.

10
budunmerkezcilik  etnosantrizm

Rönesans insanının kafasında, türdeş fakat kendi toplumundan uzaklaşıldıkça insansal değerini yitiren, giderek yabanıllaşan bir insan imgesi vardır. Örneğin, hümanist bir Floransalının gözünde, kendi yurttaşı ideal-insan, Ön-Asyalı ikinci sınıf, Afrikalıysa insanlığın sınırlarında, bir tür alt-insandır (Dipnot: A. Leroi-Gourhan, Le Geste et la Parole, I. s.14).

11
… -onların iyiliği için- onlara egemen olmak gerekir.

12
Michel Tournier’nin Robinson ve Cuma meselinden çıkarak yazdığı romanı üstüne incelemesinde, Gilles Deleuze’ün belirttiği gibi, “öteki”nin bulunmadığı dünya seçeneksiz bir dünyadır. Öteki, seçenek yaratandır”.

13.
“Kurt ve kurt köpeği arasındaki fark, doğal ortamdan özgürleşmenin simgesi olan tasmadır.” A. Leroi-Gourhan

… türler yaşlanmaz, der bir paleantoloji ilkesi, değişir ya da yok olurlar.

14.
André Leroi-Gourhan’ın deyişiyle, son petrol kuyusundaki son yakıt damlasıyla pişirilip son ot tutamıyla birlikte yenen son fare…

16
… buradaki antropoloji anlayışı farklı olanın bilimi biçiminde de tanımlanabilir; insan toplumlarını, verili bir merkezden değil de, merkezsiz, her birini eşdeğerli gören, bir açıdan gözlemlemeye çalışan bir ‘İnsan’ bilimi…

23
Kendilerine artık etnolog ya da etnograf denilen XVIII. ve XIX. yy. misyoner vb. araştırmacıların yorumlarının Hıristiyan, hiç değilse Batı-merkezci bir mitolojiye dayandığını da unutmamalı.

24
etnosid : etnik kıyım
jenosid : soykırım

25
İlkel / uygar ayrımını bir değer yargısı olarak benimsemeyerek, bütün kültürlerin, karmaşıklık ve zenginlikleriyle, aynı saygılı tutumla ele alınması gerekliliğini savunan görüş bilim dünyasında yaşam hakkı kazanıyor.  … Tek bir kültürün yitişi dünyanın yoksullaştırılması anlamını taşır. (Claude Lévi-Strauss sayesinde)

26.
İlk kullanımlarının tersine, günümüzde etnografi terimi, daha çok, bir etnik topluluğun kültürü, töreleri, aile yapısı, siyasal ilişkileri, vd. yönlerini ayrıntılı biçimde betimlemeyi amaçlayan bir yaklaşımı belirtir. Bir toplumun yaşam biçimini gözlemleyerek, edinilen tüm izlenimleri aktarmak biçiminde özetlenebilecek betimleyici monografi, etnografi yazınının en yaygın türüdür.

Etnolojik yaklaşımsa, etnografik gözlemi yadsımamak, hatta bir başlangıç noktası olarak almakla birlikte; önceden belirlenen sorunlarla sınırlandırılmış bir sorunsalla dayalı alan araştırmasını zorunlu sayar. Bu da sıkı bir ön hazırlığı, bir ön-araştırma dönemini gerektirir.

Bilimsel bir etnolojik çalışmanın başlangıç ilkesi sistematik biçimde düzenlenmiş bir sorunsalın oluşturulmasıdır. Başka deyişle, etnolog ilgi alanını sınırlandırma, gözlenecek olgular ya da aynı olgunun farklı yönleri arasında seçim yapma zorunluluğuyla karşı karşıyadır.

31
… antropoloji(yi), etnografik verileri karşılaştırmalı olarak inceleyen etnolojinin bir üst genelleştirme düzeyi biçiminde tanımlamakla yetinelim.

Antropolojinin yazısız verilerle ilgilenmesi, mutlaka yazıyı bilmeyen toplumlarla uğraşmakta ısrar etmesinden değil, Lévi-Strauss'un deyişiyle, "araştırdığı konuların, insanların yazıya geçirmeyi uygun bulduğu konulardan, çoğunlukla farklı olmasından" kaynaklanır.

35
antropien'lere, Simiens denen tüm maymun türlerinden ayrı bir canlı türü olarak bakmak gerekir. Bunun nevro-fizyolojik sonuçlarıysa, elin alet kullanımı için serbest kalması, tutma işlevinden bağımsızlaşan ağzın ve -beynin hacimsel gelişimiyle birlikte- yüzün de dilin gelişimine olanak vermesidir.

Leakey-Aramburg-Copens çizelgesiyle, bir milyon yıldan eskiye uzanan bu 'dik' duran insan (homo erectus), geçmişi en az otuzbin yıl olarak hesaplanan biz 'düşünen insanlar'la (homo sapiens) evrimini sürdürüyor mu? Leroi-Gourhan gibi antropologlar, bu üç kıstastan biri değişmedikçe -yani el, çene yapısı ve dik duruş dönüşüme uğramadıkça- önemli bir anatomik değişimi olanaklı görmüyor. 'İnsan'lığın bu üç temel kıstasından biri yitirilirse de, zaten artık yeni bir canlı türünden söz etmek gerekecek.

37
Antropolojinin amacını -en genel hatlarıyla- insanı doğadaki yeri içinde bir canlı türü olarak bütüncül biçimde kavramaya çalışmak şeklinde tanımlarsak, fizik antropolojinin işlevinin de, hayvansı biçimlerden başlayarak, insanın evrimini, anatomik ve fizyolojik değişimlerini ve bunları belirleyen etkenleri inceleyerek bu bütüncül kavrayışa katkıda bulunmak olduğunu söyleyebiliriz.

Bununla birlikte fizik antropoloji konusunda bir karışıklığın varlığını da belirtmek gerekiyor. Örneğin, ABD'deki sosyal bilim fakülteleri bünyesinde yapılan fizik antropoloji eğitimi, Avrupa üniversitelerinin çoğunda tıp ya da biyoloji bölümlerine bağlıdır. Bu sayede modern biyolojinin teknik ve lojistik altyapısından, bilgi birikimi ve kavramsal donanımından, biyokimya, biyometri gibi dalların ilerlemesinden, gelişen matematik modellerden yararlanmaktadır. Oysa biyokimya, biyometri, genetik gibi alanlara dalarken, insanın biyolojik toplumsal ve kültürel değişkenliklerini birbirinden soyutlanamayacağı gerçeği, toplumsal bilimlerle yakın bir ilişkiyi de zorunlu kılar. Çünkü …, özellikle homo sapiens türünün ayırıcı özü olan sosyal ve kültürel fenomenler, anatomik ve fizyolojik değişimleri belirler. Bu değişimlerin incelenmesi, toplumsal kuralların, dilin, değerler sisteminin, kısacası kültürün incelenmesinden soyutlanamaz.

40
(Levis Henri Morgan) Evliliğin karşılıklı cinsler arasında bir ilişki olmaktan çok, toplumsal gruplar arasında bir kadın alış verişi olduğu yönündeki saptaması, sosyal antropolojinin yöntemsel ilkesi olmuştur.

(Morgan'ın evrimci antropolojisinin günümüzde büyük ölçüde aşılmış olduğunu belirtmek gerekir) Örneğin, göçebe çobanıl ekonominin tarımdan önce geldiği yolundaki görüşü arkeoloji ve ekoloji çalışmalarının ortaya koyduğu bulgular karşısında geçerliliğini yitirmiştir. Kaçınılmaz olarak birbirini izlediğini düşündüğü evrim aşamalarıyla ilgili betimlemesiniyse günümüzde savunan bir antropolog bulmak oldukça güçtür. Morgan, yabanıl diye adlandırdığı aşamanın, yerini tek yönlü olarak barbarlık evresine bıraktığını, bunu da, eski komünal örgütlenme biçimlerinin tasfiyesi, sınıfların ve devletin ortaya çıkışıyla, uygarlık evresinin kaçınılmaz olarak izlediğini öne sürüyordu.

43
(J.G. Frazer) Engin bilgisi ve olağanüstü sayıda veriyi sistemleştirebilme yeteneğiyle kalıcı büyük bir katalog oluşturmasının dışında… evrimciliğin sınırlarına gelir dayanır.

Giderek, kültürün zaman içindeki evriminin sorgulanmasından çok, mekân içindeki dağılımının araştırılması ağırlık kazandı. Dağılımcılık (Diffüsionism) adı altında anılan antropologlar, her kültürü doğal ortamı içinde ele alan bir yaklaşımı benimsediler. Evrimci tarih anlayışına duyulan kuşku, somut olaylara duyulan ilgi … bu eğilimi güçlendirdi.

44
Akıma adını veren 'dağılım' kavramı, bir kültüre ait inanç, kurum, alet ve yöntemlerin başka bir kültürce benimsenmesi ya da 'ödünç' alınması olgusunu tanımlamak amacıyla geliştirildi.

45
… dağılımcılık bir antropoloji akımı olarak hemen hemen silindi. Kültürel olguların belirli noktalardan dağıldığı düşüncesi yerine, çeşitli kültürlerin belirli durumlarda benzer seçenekler geliştirdiği görüşü ağır basmaya başladı.

46
(Malinowski) Kültür, bir yandan maddi, bir yandan insani, bir başka yandan da tinsel geniş bir aygıttır. Daha açık bir deyişle, her türlü eşya ve aleti, tüketim maddelerini, çeşitli toplumsal gruplaşmaları, sanatları, düşünce, inanç ve görenekleri düzenleyen organik kurallar bütünüdür.

İçgüdüler                               Edimler                                  Doyum Biçimleri

nefes alma gereksinimi          ciğeri oksijenle doldurma       dokulardaki CO'in atılması

acıkma                                    besin alma                              doyma

susama                                    sıvı alma                                 susuzluğun giderilmesi

cinsel açlık                              çiftleşme                                 cinsel doyum

yorgunluk                               dinlenme                                 kas ve sinir enerjisinin yenilenmesi

sıkıntı                                      etkinlik                                   yorulma durumu

uyku                                        uyuma                                    dinlenmiş olarak uyanma

idrar birikimi                           işeme                                      idrarın atılması

bağırsakların dolması              dışkılama                                bağırsakların gevşemesi

korku                                       tehlikeden sakınma                 gevşeme

acı                                            özgül sakınma biçimi              normale dönüş

Malinowski'ye göre, örgütlü karmaşık etkinlikler bile, ilk sütunda sıralanan içgüdülere belirli ölçülerde bağımlıdır. … ilişki ters yönde de geçerlidir: bir topluluğun kültürü de bireylerin içgüdülerini koşullandırır ya da yönlendirir.

48
Antropolog, güdüsel eğilimleri, kültüre girmiş organik davranış evreleri biçiminde incelemelidir.

49
Bir kültürün en doğru nesnel betimlemesi onu oluşturan kurumların tam bir dökümünü, "örgütlenmenin bu tipik hücrelerinin" somut analizini yapmaktır.

51
Lévi-Strauss'a göre bir toplum, birbiriyle iletişimde bulunan bireyler ve gruplardan oluşur. Her toplumda iletişim en az üç düzeyde gerçekleşir: bildiri iletişimi (dil), mal iletişimi (ekonomik ilişkiler) ve kadın iletişimi (akrabalık sistemleri).

55
Lévy-Bruhl'un nitelemesiyle 'mantık öncesi' sayılagelen 'ilkel' ya da 'Yaban' düşüncenin, öncelik ya da sonralık ilişkisiyle değil, bizim 'evcil' düşüncemizle eşdeğerli, ama kendi özgül mantığıyla ondan farklı bir düşünce biçimi olarak tanımlanması, 'ilkel'e bakış açısında köklü bir değişim anlamını taşır. Buna bağlı olarak, totemciliğin somut olguları kavramlaştırmaya yönelik bir sınıflandırma yönelimi biçiminde ele alınmasını; onda bir 'din öncesi' arayan evrimcilikten de, ilkel insanın her edimini, biyolojik bir gereksinimin doyurulmasıyla açıklayan işlevselcilikten de kesin bir kopuş olarak görmek gerekir: 'ilkel' denen toplumun insanı mantıksız olmadığı gibi, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyecek kadar aşırı mantıklı da değildir; çevresini kavrama, kavradıklarını kavramlaştırma çabasını da gösterir.

Evrimcilik ve işlevselcilikten kopuş, bu noktayla sınırlı kalmaz. Evrimciliğin, öğelerin incelenmesini gözardı ederek tarihsel değişimin açıklanmasını, İşlevselciliğinse tarihle hiç ilgilenmeyerek, öğeleri ve işlevlerini açıklamayı temel aldıkları düşünülürse; …

57
(Lévi-Strauss) "Bütün halklar, ortamlarına egemen olmalarını sağlayan karmaşık tekniklere sahiptirler, bunları geliştirirler, değiştirirler ya da unuturlar".

59
… Edmund Leach, Lévi-Strauss'un aşırı kuramlaştırıcı yönelimine karşı çıkar; bu, kendi içinde tutarlı ama somuttan kopuk, somutu açıklamayan, onun için de yanlışlığının kanıtlanması olanaksız bir kuramlaştırma girişimidir, dolayısıyla da bilimsel geçerliliği tartışılır.

… sisteme ters düşen verileri yok saydığını, örneğin insest tabusunun geçerli olmadığı çok sayıda tarihsel toplum bulunduğunu öne süren Leach… insan zihnine özgü, evrensel yasalar araştırma girişimini de, "önceden belirlenmiş bir kalıbın bütün durumlara uydurulmaya çalışılması" biçiminde niteler…

62
(Maurice Godelier) - bir iktisadi sistemin gerçek mantığını kavramak için, malların dolaşımı değil üretimi analiz edilmelidir.

- çeşitli üretim biçimlerinin ve malların dolaşımının analizi; a) görünür mantığın altında yatan, derin, gizli mantığın, b) bu olguların, tarih içinde ortaya çıkış, kendini yeniden üretiş ve yok oluşlarının, tarihsel ve yapısal koşullarının araştırılıp bulgulanmasını kapsayacak biçimde yapılmalıdır.

- nesnelerin değil, onlara denk düşen ilişki ve işlevlerin araştırılması, bir toplumda üretim biçimi işlevi görenin ne olduğunun bulgulanması gerekir.

64
(Georges Ballandier) Aslında siyasal nitelik taşıyan birçok olgu maskelenmiş olabilir, kimi siyasal olgular (aile, sağlık, eğitim, din, vb.) siyaset dışıymış gibi görünebilir.

66
(Kültüralizm) kuramcıları, kültürü, toplumun bireylere empoze ettiği davranışlar sistemi…

(Ruth Benedict) Kültürü biçimleyen, bütün bireyliklerin toplamıdır ama, kültür de bireylerin istedikleri ve yarattıkları biçimleri aşar, onlara egemen olur.

69
Kültürel-ekolojik yaklaşım insan kültürlerini belirli çevrelere uyum göstermeye çalışan özgül süreçler biçiminde ele alır. Her toplum bir bütünlük olarak, daha geniş bir bütünlüğün içinde, insan, hayvan ve bitki topluluklarının, biyolojik ve enerjetik bir karşılıklı ilişkiler sisteminde, hepsinin bir arada varolduğu bir eko-sistem biçiminde incelenmelidir.

70
(Leroi-Gourhan) Biyolojik evrim bir özgürleşim eğiliminin anlatımı gibidir. … Bu kavramla (özgürleşim) anlatılmak istenen, evrim süreci içinde bedenin suda yaşamaya bağımlılıktan, başın yerde sürünme zorunluluğundan, ellerin yürümeye yardımcı olma işlevinden, beynin de, ağzın -tutmayla ilgili işlevi dolayısıyla- kapladığı hacimden bağımsızlaşmasına yönelik bir eğilimin varlığı ve sürekliliğidir. … "beyni özgürleştiren ellerdir"… İnsanın ürettiği somut aletler, yarattığı söz, dil ve simgelerden soyutlanamaz; her ikisi de beyinde aynı temel donanıma dayanan tek bir sürece ilişkindir. İnsanı zoolojik bağımlılıktan özgürleştiren de bu süreçtir; giderek, homo-sapiens'in evriminin itici gücü kültürel ve etnik farklılaşım olacaktır.

İnsan artık yalnızca zoolojik bir birey değil, aynı zamanda, toplumsal belleğin -kültürün- yaratıcısıdır.

72
Aile ve İktidar

80
… insan bireyleri bir toplum biçiminde örgütlenmemiş olsalar, ailenin varlığına da gerek kalmazdı.

Homo Sapiens adı verilen (günümüz insanını da kapsayan) insan türünün tarihi, başlangıcından beri, kültürel değerlere dayalı bir toplumsal oluşumun tarihidir; bu da zoolojik insan türünün etnik topluluklara bölünmesi anlamını taşır. Bir çok etnik grup, bölünmeler yaratarak topluluğu alt gruplara ayırarak ve bu gruplar arasında 'alışveriş'i zorunlu kılarak örgütlenir. Hayvanların türlere bölünmesine öykünerek, 'kabile' de (klasik antropologların 'klan' adını verdikleri), toplumsal gruplara bölünür. Bu modele uygun olarak örgütlenmiş toplumlara, antropologlarca, bölümlü (seksiyonlu) ya da parçalı (segmanter) toplumlar adının verilmesi, böyle bölünerek örgütlenme eğiliminden kaynaklanır.

86
İnsan toplumlarının varolma ve varlığını kuşaklar boyu sürdürebilme istencini, André Leroi-Gourhan, 'antropienler düzeyinde, beslenme ve üreme süreçlerinin tekno-ekonomik bir bütün' olduğu savıyla formülleştirir. Başka bir deyişle, üreme sürecini kurala bağlayan akrabalık ilişkileriyle, beslenme gereksinimini düzenleyen üretim ilişkileri arasında zorunlu bir bağıntı vardır. Godelier'ye göre, bir aile tipinin iç yapısını belirleyen iki toplumsal koşul, akrabalık ilişkileri ve üretim ilişkileridir.

Bölümlü ya da parçalı adı verilen toplumlarda, akrabalık ilişkileri üretim ilişkisi işlevi görür…

'İlkel' topluluklarda, akrabalık - iktisat - siyaset iç içe geçmiştir.

88
Ballandier'ye göre Devlet, en basit şekliyle, bir akrabalık grubunun topluluk üstündeki yönetim yetkesini kalıcı olarak ele geçirmesi ve kendi istemini herkese empoze etmesiyle belirir.

Pierre Clastres'in deyişiyle, 'tarihsel toplumların tarihi, sınıf savaşımının tarihiyse, tarihsiz denen toplumlarınki de Devlet'e karşı savaşımın tarihidir'.

95
Genel ya da Felsefi Bir Antropoloji İçin Notlar
Bir toplumdaki olayları özgünlüğü, tekilliği ve somutluğuyla, ayrıntılı ve nesnel biçimde betimlemek etnografinin görevidir. Etnolojiyse karşılaştırmalı olarak, modelleri ve yapıları kurmaya, nesnel olayların ardındaki anlamı araştırmaya yönelecektir. Zaman ve mekan içindeki çeşitliliğiylr insanın bütüncül kavranışı antropolojinin konusudur. … genel antropoloji… tanımı gereği sürekli tasarı durumunda kalır.

98
Genel İnsanbilim/Antropoloji … aile, toplumsal grup, etnoloji, insan coğrafyası, kültürel ekoloji, psikanaliz, ruhbilim, toplumbilim, demografi, iktisat, siyaset bilim, dilbilim, göstergebilim, anlambilim, paleantoloji, prehistorya, arkeoloji, tarih, fizik antropoloji, felsefi antropoloji…

102
Bitkilerin, bitkibilimciden bir beklentisi yokken, bireyler ve örgütlenmiş toplum, insanbilimciden, kendi istemine uygun, her şeyi en kestirme yoldan açıklayan çözümler bekler.

Bachelard'ın deyişiyle, nasıl her kimyager içindeki simyagerle savaşmak zorundaysa, her toplumbilimci de, kendisinden beklenen toplumsal peygamberlik kışkırtmasına direnmek durumundadır.

103
Etnolojik gözlem ve sosyolojik deney birbirlerini tamamlayabilir. Aralarında yalnızca, 'hayvanların laboratuvarda incelenmesi ya da doğal ortamlarında gözlemlenmesi' türünden bir fark vardır.

105
İnsan Doğası

106
… Fransız felsefeci Olivier Abel, … 'İnsan Doğası'nı bir 'kültürel değişmeyen' biçiminde tanımlar. Başka deyişle, insan doğası kültürlerin çeşitliliği ve değişimleri karşısında, insanın değişmeyen özünü kavramaya yönelik bir soyutlamadan başka bir şey değildir.

İnsan doğası kültürlerin ortak yapısıdır; ama aynı zamanda, Doğanın bir parçasıdır ve Oliver Abel'e göre, bu nedenle, "insan bilimleriyle doğa bilimleri arasındaki ayrım ortadan kaldırılmalıdır."

Kutsal Tören, Cadılık, Büyücülük ve Başka İlginç Olaylar Üstüne
119
Gecenin Kızları
Kimdiler?

Margaret Murray, Penethorne Hughes gibi araştırmacılara bakılırsa, cadılığın başlıca toplumsal tabanını eskicil pagan ianaçlara bağlılıklarını sürdürenler oluşturuyordu.

(Cadıların çoğu kadın) Anatanrıça dinlerinin kendilerine tanıdığı saygınlığı hala belleklerinde taşıdıkları bir dönemde, Havva Ana'nın günahını kadınlara ödetmekte direnen Hıristiyanlığı çok çekici bulacaklarını düşünmek aşırı iyimserlik olmaz mıydı?

120
… kolay doğum teknikleri, sezaryen gibi, kadının yaşamını kolaylaştıran neolitik kazanımların … günah sayılıp (yasaklanması)… 'Acıyla doğuracaksın' demişti bir kez.

121
Çıplak ve yabansı bir tepenin yamacında ateşler yakılmıştır.
(Perili yerler.. 'mazbut' insanların gelemeyecekleri güvenli yerler.)
… bakir doğanın içinde, Doğa-Tanrıça'yla kaynaşma isteği…

… bu bilinmeyen, ıssız, yabansı bölgeler, yaradılış öncesi -Kaos'a- ilişkin sayılırlar.

122
"Taptaze, saf ve kutsal bir dünyada yaşamak; başlangıçta Tanrılar'ın elinden çıktığı zamanki gibi…" Mircae Elliade

126
Mircea Elliade'a göre, eriştirme töreninin (inisiyasyon) altında yatan mantık; 'Tam İnsan' olabilmek için insanlığın kutsallığı, tinselliği tanımayan 'doğal' halini aşmak gerektiği önkabulüne dayanır. Eriştirme ritüeli, ölme ve yeniden-doğma sürecini içeren doğaüstü bir serüvendir.

Cadılar'a EK

142
Her toplum sonunda kendi cadısını yaratır.

Ortadoğu çıkışlı üç büyük din her türlü büyücülüğü yasaklayınca, Neolitik büyücül doğa dinlerinin açık ve gizli izleyicileri 'cadı' konumuna düştüler.

Avrupalılığı oluşturan kavimlerin eski pagan inanç ve uygulamalarını, hıristiyanlaştırıldıklarının hemen ertesinde terk ettikleri düşünülemez. … Yine de cadılık kamburu anaerkil törelerini unutmamış birtakım kadınların sırtında kalmış gibi.

144
Büyü, en özüne indirgendiğinde, eğretileme ve düzdeğişmecenin olağanüstü gücüne inanmakla başlar. Bu güç aracılığıyla gerçek olayların etkilenebileceği varsayımına dayanır. Büyücü ya da cadı bu gücü ustalıkla kullanabildiği ölçüde etkili olur.
.
.
.
.