23 Nisan 2013

Hüseyin Gezer - Cumhuriyet Dönemi Türk Heykeli

.
.

Cumhuriyet Dönemi Türk Heykeli
Hüseyin Gezer
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1984 Ankara



I GENEL BAKIŞ

7
… Bu amaçla, put heykeller lânetlendi, “Yok edilmesi gereken yapıtlar” olarak îlan edildi. Ve -belki de haklı olarak- bütün heykeller için aynı değerlendirmede zorunluluk görüldü.

… aklî bir din olan, “zamanın gelişmesiyle ahkâmda değişme olması gerektiğini” (ahkâm yargılar, kanunlar, kararlar; hüküm kelimesinin çoğulu) öneren, İslâmiyet gibi, gerçekçi ve ilerici bir din, …


9
… insandaki yaratıcı yeteneğin en uygun tatmin alanı olan resim - heykel yapma eğilimi ve gereksinmesi… Ronde - Bosse olmadığı, bütün boyutlarıyla verilmemiş olduğu ve ancak alçak kabartma şeklinde ortaya konulduğu için de bu, “Allah’la yarışma” olarak görülmüyor…

13
İslâmlık gibi, bütün tutuculukları reddeden, çağın gelişmelerine açık, ilerici bir dine…

14
Bu hesapla, 1876’larda  çıktığımız koşuyu ise hâlâ nefes nefese sürdürüyoruz.

Yukarıda “1882 yılında, Sanayi Nefise Mektebi açılıp, heykel, resmen öğretim konusu yapılıncaya kadar, ülkemizde Türk heykelci yetişmedi.” Demiştim. Gerçekten de Akademi kurulduğu zaman, Roma’da eğitimini tamamlayarak yurda dönmüş bulunan Yervant Oksan (1855 - 1914) dan başka tek heykelci yoktu. O da görüldüğü gibi, Hıristiyan bir yurttaşımızdır. 1882, ancak ilk İslâm heykeltıraşımız İhsan Özsoy’un meslek eğitimi için Sanayi Nefiseye girdiği yıldır. Bu tarihten 1923’e kadar geçen 41 yıl içinde ise, heykelci olarak adından bahsedebileceğimiz sadece 4 sanatçı yetişmişti: İhsan Özsoy, Behzat, Mahir Tomruk, Nijad Sirel.

15
… 18. yüzyıl başlarında III. Selim zamanında Devletin çeşitli kurumlarında yapılması düşünülen reformlar için yabancı uzmanlara başvurma gereğinin duyulması…

16
… Cumhuriyetin kuruluşunun 1. yıldönümünde… 22 kişilik ilk öğrenci kafilesi, 1924 yılı sonbaharında yola çıkıyordu. … (17) İlk kafilede heykeltıraş yoktu. Bu sırada Ratip Aşir, kendi parasıyla Paris’te çalışmalarını sürdürmekte idi. Yurda döndü ve 1925’te açılan Avrupa sınavını kazanarak tekrar Paris’e gitti. Böylece, Ratip, Cumhuriyet döneminde Avrupa’ya giden ilk heykelci oluyordu.

17
Sanayi Nefise Mektebi Âlisi, başlangıçta, bugünkü gibi “Dekoratif Sanatlar”ı da içeren 4 bölüm değil, plastik sanatlar (Resim ve Heykel) ve mimarlık bölümlerinden kurulu idi. Eğitim sistemi ve yöntemi Paris Ecole Nationale Supérieure Des Beaux - Arts’ından esinlenmişti.

1946 yılında, İlhan Koman’ın gönderilişiyle başlayan yeni dönem…

18
Gazi Eğitim Enstitüsü (1926) bünyesinde, 1932 yılında, Eğitimi İsmail Hakkı Tonguç’un öncülüğünde Resim-İş Bölümü kuruldu. 3 yıllık bir eğitim programı içinde öğrenciler, resim ve iş derslerinin yanında uzunca süre Hakkı İzzet’in yürüttüğü haftada iki saat olan modelaj dersleri gördüler.

(1963 yılına kadar heykel dalında bir atılım yapılamadı, daha sonra derslere daha geniş süre ve yurt dışında eğitimlerini tamamlayarak dönen heykeltıraş kadrosu)

1932 yılında ressam Nurullah Berk, Zeki Faik İzer, Naci, Cemal Tollu ve Abidin Elderoğlu’yla heykeltıraş Zühtü Müritoğlu’nun bir araya gelerek kurdukları “D Grubu”…

19
(çabaların sınırlı kalması ve az sayıda aydına ulaşabilmesi…)
Esasen başka türlüsü de beklenemezdi. Bizim dışımızda gelişmiş, entelektüel içeriğine (muhtevasına) henüz giremediğimiz bir uygarlıktan, ayrı yapıdaki, ayrı nitelikteki bir kültürden ancak birkaç sanatçı aracılığıyla, saksıda çiçek getirilir gibi, getirilmiş bulunan bu değerlerin toplumca anlaşılması, benimsenmesi, hele benliğine sindirilmesi olanağı yoktu.

20
Ahmet Haşim “Büyük anıt ve heykel dikecek yerde, bugün için bir mermer kütlesi ya da bir külçe bronz koyalım ve altına ‘Türk sanatçısı yetişinceye kadar’ diye yazalım” görüşünü öneriyordu.

21
1952 - 1953, Anıt-Kabiri süslemek üzere yapılan uygulama. Belling yönetiyor. 3’er figürlü 2 grup, 24 adet aslan, çok sayıda röliyef.

1964, Milliyet Gazetesi, 429.55,,855 lira toplanıyor. Yarışma, 8 maket, 8 il.

24
Türk heykel sanatının kaynağı Avrupa’dır. Bu sanat dalında, … aslında batıya muhtaç değildik. Onlara da örnek olan, hocalık eden yapıtların kucağında yaşıyorduk. -Ancak, konu, entelektüel bir uğraşı olmak niteliğiyle batı uygarlığının fikrî yapısı ve gelişmesiyle iç içe girmiş, onu etkilemiş ve ondan etkilenmişti.- Önce felsefesi, sonra bilimi, daha sonra da tekniği, ona bir güzellik, bir ahenk arayan hacim sanatı olma niteliğinin ötesinde yorumlar, biçimlenmeler, davranışlar yüklemişti.

27
(tampereman birbirini ikiye katlayan frekanslardaki sesler ve onların doğuşkanlarının bir araya getirilmesi sonucunda oluşmuş, iki kat frekans arasını 12’ye bölen sistemdir)

29
(Rudolf Belling) Adeta öğrencilerinin formasyonları tamamlanmadan yeni akımların etkisinde kalıp, işin kolayına kapılıvereceklerinden korkan, onları bundan esirgeyen bir tutumu vardı.

1945’lerden sonra bir dalgalanmanın yaklaşmakta olduğu seziliyordu: figürsüz sanat (non-figüratif, ya da abstre sanat) 2. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir etkenlikle uygulama alanına giriyor ve hızla gelişen tekniğin desteğiyle haberleşme olanakları artan bir dünyada sınırları siliyordu. Hiçbir gelişme, artık uzun süre bir bölgede kapalı kalamıyor, hiçbir ülke bunun etkisinden uzak duramıyordu.

… Belling’in “uslu” öğrencileri, yavaş yavaş batı rüzgarlarının kulaklarına fısıldadıklarını açığa vurmaya başlamışlardı.

Hadi Bara ise, başlangıçta … yeni anlayışa kesinlikle karşı çıkmış, ancak, 1949 yılında (ve uzun bir aradan sonra) Paris’e 2. defa gidip, döndüğünde her şey değişmişti.

30
Gerçekten de Bara, 25 yıldır pek değişmeden sürdürdüğü anlayışı, Paris’te bırakarak dönmüştü.

Son 30 yıldan beri genellikle doğaya bağlı, çok değişik türdeki yorumlar yanında, figürsüz uygulamaların da her çeşidi taraflar buldu. İnformel’den geometrik soyutlamaya, mobil’den sibernetik heykellere kadar, her çeşit deneme yapıldı. Her çeşit malzeme kullanıldı.
 (1970, Ankara Güzel Sanatlar Galerisi, İstanbul Kültür Sarayı, Amerikan modern heykel sergisi) … teknolojik çağın öncüsü bir toplumun heykelde 3 boyutu, çok boyuta götüren uygulamaları…

(1972, Resim - Heykel Müzesi, Amerikan Küçük Heykel Sergisi) … yeni malzemenin, mekanik ve elektronik imkanların heykel sanatına kattığı boyutlar…

31
(Bu sergiler izleyiciler ve dışarı ile ilişki kurmayan sanatçılar üzerinde büyük etkiler yapıyor) … onların ufkunu genişlettiği açık bir gerçektir, ama öbür taraftan onları huzursuz kıldığı da muhakkak.

İçinde yaşadığı çevre, doğal olarak onu kendi şartlarıyla bağlarken, bu ve bunlara benzer gelişmeler de evrensel planda hızla değişen ve gelişen platforma çekiyor, sürüklüyor. Böylece Türk sanatçısı, adeta, kendi toplumsal gerçeği ile daha ilerideki dünyalar arasında uzanan bir köprü durumuna düşüyor ve ister istemez kendisini güç bir misyonla karşı karşıya buluyor:

Kendi gerçeklerinden aldığı malzemeyi çağın verilerine göre sentez etmek, başka bir deyişle; çağın sanata getirdiği yeni imkânları kullanarak kendi şarkısını daha zengin, ileri ve ifade imkânı geniş bir dille söylemek.

32
Diğer taraftan heykeltıraşların bir örgüt kurarak hem mesleki sorunlarına demokratik yöntemlerle çözüm aramak, hem de alanlarını amatörlerin istilasından korumak yönündeki girişimleri başarılı ve sürekli olamamıştır. (…1948 de kurulan Heykeltıraşlar cemiyeti işleyen ve etken bir meslek kuruluşu olamamış, varlığını sürdürememiştir.)

33
(1974, “20 heykel” hareketi, Gürdal Duyar’ın “Güzel İstanbul” heykeli, Karaköy) MSP’li içişleri Bakanı, “kutsal Türk Anası’nın böyle çırılçıplak teşhir edilemeyeceğini” söyleyerek bu heykel’in derhal kaldırılmasını istiyordu. (Koalisyon ortağı CHP’li İstanbul Belediye Başkanı da “halkın görüş ve duygularıyla çelişen bir durumun ortaya çıkmasına izin verilemeyeceği” gibi, … “bu edep dışı heykelin” buradan kaldırılacağını açıklıyordu.

35
(1974, ya da 70’ler) Devlet’in sanat ve kültür politikası da hala belirlenmemiş, bu konu Hükûmetlerin programına bile girmemişti.

SERGİLER

38
(1982, Melâhat Aydın’ın T. İş Bankası Parmakkapı Sanat Galerisi’nde açılan “naif” sergisi.)
Sergi gerçekten etkiliydi, yapıtlar “Naif” türdendi ve bu tür yapıtların belirgin niteliklerine sahipti: “duygu” ve “ifade” yüklüydüler. Ancak bir eğitimci - heykeltıraş gözüyle bakıldığında, bazılarının bundan öte ve normal olarak “Naif” işlerde görülemeyen bir başka değere de ulaştıkları izleniyordu.

Bunlar, biçimsel yapılarıyla, olgun birer plastik idiler. … Melahat Aydın, çalışmalarında özgür bırakılıyor, hiç karışılmıyor, kendisine bir şeyler öğretmek çabasına girilmiyormuş ki bu, ferahlatıcı bir yaklaşımdı. Ve böyle konularda izlenecek en doğru yöntemdi. Dileriz ki içinde yol aldığı doğal ve saf dünyasından çıkarılıp ta, bilgiçliğe, ustalığa özendirilmesin.

ATATÜRK YILINDA ANITLAR

40
… amatörün gönlünü almanın…

41
… bu konular bizimki gibi toplumlarda kesinlikle denetim dışında bırakılamaz. Bırakılırsa, bir yandan amatörlerin sınır tanımayan heveslerini tatmin isteğinin; öbür yandan çıkar hesaplarının elinde, halkın zevk ve kültürünü bozan, yozlaştıran; değer ölçütlerini yıpratan hale gelir. Bilgisizin cesareti, bilginin temkin ve alçak gönüllülüğüne; şarlatanın bezirgânlığı, gerçek değer’in soylu suskunluğuna baskın çıkar. Bir ölçütler ve değerler anarşisi başlar. “Beceri”, “sanat” sayılmağa başlanır ve pazarlama becerisi, onu “büyük sanat” olarak topluma sunar ve kabul ettirir.
42
Böyle bir sanatın, hele bugün, eğitimsiz yapılabilmesine olanak yoktur. (Amaç, amatörce eğlenmek ise, o başka tabii!)

Bu sanatın felsefesinden, ilkelerinden, tekniğinden haberi olmadığı için konuyu sadece bir el becerisi, bir “benzetme” sorunu olarak gören amatörlerin, kendi boyutlarını aşıp, şaşırtıcı bir cür’etkârlıkla ülkenin dört bir yanına yaydıkları küçüklü büyüklü bronz, aleminyum, beton plâstik kitlelerin ortaya koyduğu tablo, gerçekte, Atatürk’e benzememe açısından çok, olumlu bir sanat düzeyi ortaya koyamadığı için…

48
Heykel sanatının (Akademiyle birlikte) 40 yıllık bir geçmişi vardı. Ama bu meslekle hayatını kazanan bir tek heykel sanatçısı yoktu!

… Heykel bölümünde eğitim görüp, mezun olanların sayısı 1929’dan 1973’e kadar 92, 1973 - 83 arasında ise 56 kişidir, yani, 100 yıllık geçmişi olan Akademiden mezun olan heykeltıraş sayısı Cumhuriyetten önce yetişip te adını bildiklerimizi de dahil edersek 155 kişi.

Heykel sanatında, hâla, tek kazanç yolu “Atatürk heykelleri”dir, ki bu da özellikle son 10 yılda büyük ölçüde amatörlerin, hatta kartonpiyercilerin istilâsına uğradı.

49
Oysa, “Mustafa Kemal Atatürk” çapında insanları simgelemeğe (temsil etmeğe) dış görünüş benzerliği, fizik benzerlik yetmez.

Bu durumda aydınlarımızın bile bu konuda gerekli değerlendirme ölçütüne yeterinde sahip bulunmayışında yadırganacak bir taraf yok.

II CUMHURİYETTEN ÖNCE YETİŞMİŞ TÜRK HEYKELTRAŞLARI

50
Bu kitap her ne kadar Cumhuriyet dönemi Türk heykeli’ni vermeği amaçlıyorsa da, heykel sanatçılarının sayısal azlığı; Cumhuriyet dönemi sanatçılarından bir bölümünün sanat çalışmalarının Cumhuriyet dönemine rastlamış olması ve de esasen kültür olgusunun, doğal akışı içinde tarihin belli bir yerinde kesilebilmesine olanak bulunmadığından, Cumhuriyet döneminden önceki heykel sanatçılarımızdan, hakkında bilgi toplayabildiklerimizi de aldık.

65
(Mehmet Mahir Tomruk) Yapıtlarından görebildiklerimiz plâstik yönden oldukça güçlü işlerdir. Özellikle annesinin başı, kitleyi hakim kılan başarılı bir sentez ve olgun bir modleye sahiptir. Pasajlar yumuşak ve formlar ahenklidir. Üslubunda genellikle Alman neoklasizminin etkileri hakimdir.

69
… tampereman olarak …

III CUMHURİYET ÇAĞINDA TÜRKİYE’DE YABANCI HEYKELTRAŞLAR

77
(Krippel) Bu anıt çalışmalarında portre için çalışma imkanı vermek üzere, Atatürk, kendisini birkaç hafta Çankaya’da misafir etti ve poz verdi.

81
Türkiye’deki yapıtlarına göre Canonica, Akademik anlamda çalışan bir heykelcidir. Figürlerinde genellikle donmuş bir görünüm vardır. Anıtlarında duygu ve heyecan etkisi yoktur.

V  HEYKEL EĞİTİMİNDE YABANCI UZMANLARDAN YARARLANMA
BELLİNG’İN HAYATI VE SANATÇI KİŞİLİĞİ

133
Doğum 1886, ölüm 1972

137

1919 yılında, bir yandan öğrenciliğini sürdürürken, kendisini üne kavuşturan ve dünya sanat tarihinde çığır açan yapıtını verdi: “Dreiklang”.


(Kavga adlı çalışması, 1936) … kavga eden insanların vücutları, kendi başlarına bir plastik sisteme ulaşıyor, boşluklar, negatif değerler niteliğiyle ve dolulukların kontrpuvanı olarak, kompozisyonda yerlerini alıyorlar.

(1937’de Türkiye’ye geliyor, 1954’de akademiden ayrılıyor)
(Belling öğretim süresini 3 bölüme ayırıyor:) 1. yıl, öğrenciler baş etüdleri yaparlar, 2. yıl röliyef çalışırlar, bunlarda başarılı olanlar, daha sonraları rond - bosse (tam, 3 boyutlu heykel anlamındadır) etüdleri, kompozisyonlar yaparlar ve heykelin bütün problemleriyle karşı karşıya getirilirlerdi.

145
Uyguladığı eğitim sistemi, bugün Akademi heykel bölümündeki sistemin temelini teşkil eder.


VIII  BAŞKA DALDA YETİŞMİŞ HEYKEL SANATÇILARI

297
Heykel alanına, … heykel dışından girenlerin sayısında, non-figüratif sanat uygulamasının ortaya çıkmasıyla birlikte önemli bir artma görüldü.

Bunda, figürsüz uygulamanın, bir meslek eğitimine gerek olmaksızın da yapılabilecek bir “uydur - yap” sanılmasının payı büyük olmuştur.