16 Kasım 2014

Gilles Deleuze & Claire Parnet - Diyaloglar

.
.
.




.
.

Diyaloglar
Gilles Deleuze & Claire Parnet
(Çev. Ali Akay), Bğlam Yayınları, 1990, İstanbul


41
Gelecek ve Geçmiş’in pek bir anlamı yok, önemli olan Şimdi-oluş Tarih değil, coğrafya, ne başı ne sonu, ama ortası; sapları ve çatıları olan ağaçlar değil, ortasında büyüyen ve ortasında bulunan ot. Kaldırım taşları arasında daima otlar. Ama tam manasıyla felsefe denilen bu kaldırım taşları tarafından otu boğup, sarartan, ezilen düşüncedir. «İmge» burada ideoloji anlamında kullanılmaz, ama düşünceyi iktidarın belli kurallarına göre yöneten ve eğiten bütün bir organizasyon, dahası onun kendisinde büyüyen ve ona bir iktidar aygıtı yerleştiren anlamındadır: Us (ratio) tıpkı bir mahkeme, evrensel bir devlet, tinlerin cumhuriyeti (boyun eğdikçe yasama görevlisi, yasama memuru olursunuz çünkü sadece saf akla boyun eğersiniz…).

51
Göçebeler hep ortadadırlar. İstep* ortasından yükselir, büyük ormanlara ve büyük imparatorluklara girerler. İstep, ot ve göçebeler, hepsi aynı şeylerdir. Göçebelerin ne geçmişi ne de geleceği vardır, ama sadece oluşları vardır, kadın-oluş: onların harika hayvansal sanatları. Göçebelerin tarihi yoktur. Onların yalnız coğrafyaları vardır.

52
Bu hız sorunu hem çok önemli, hem de çok karışıktır. Yarışmada birinci olmak değildir; hız sayesinde geç de kalınabilir. Bu değişmek de değildir; hız ile birlikte kımıldamaz ve değişmez de olunabilir. Hız, bir oluş ve bu gelişme veya evrim değildir. Bir taksi gibi olmayı gerektirir, bekleme çizgisi, kaçış çizgisi, trafik sıkışıklığı, şişenin ağzı, kırmızı ve yeşil ışıklar, hafif paranoyaklık, polis ile güçlü ilişkiler.

54
Düşüncenin imgesine karşı imgesiz düşünce eylemleri; ağaçlara karşı ot veya köksap; devlet aygıtına karşı savaş makinası; birleştirmelere veya toplanmalara karşı karmakarışık çokluklar; belleğe karşı unutma kuvveti; tarihe karşı coğrafya; noktaya karşı çizgi vs.

61
Toynbee göçerlerin, en ciddi anlamında, ne yolcu ne de göçen, en coğrafi anlamında, olduklarını ve tam tersine kımıldamayanlar, isteplere yapışıp kalanlar, büyük adımlarında yerlerinde duranlar, en büyük yeni silahların icatçıları olarak, onların oldukları yerde bir kaçış çizgisi izlediklerini göstermiştir. (L’Histoire, Gallimart, s.185). Ne geçmişleri, ne de gelecekleri olan göçerlerden tarih hiçbir şey anlamadı.

62
Kim bize bir kaçış çizgisi üzerinde bütün kaçtıklarımızı tekrar bulamayacağımızı söyleyebilir? Sonsuz ana babadan kaçarak, kaçış çizgisi üzerinde Oidipus oluşlarının hepsini tekrar bulmuyor muyuz? Faşizmden kaçarken kaçış çizgisi üzerinde faşist katılaşmalara yeniden rastlıyoruz. Her şeyden kaçarken, nasıl anavatanımızı, iktidar oluşlarımızı, alkollerimizi, psikanalizlerimizi, ana babalarımızı yeniden oluşturmadan kaçabiliriz? Kaçış çizgisinin arı ve basit bir kendikendini mahvetme hareketi ile karşılaşmaması için nasıl davranmalıyız, Fitzgerald’ın alkolikliği, Lawrence’ın cesaretini kaybedişi, Virginia Wolf’un intiharı, Kerouac’ın acı sonu. … Kaçış çizgisi üzerinde, onu çizerken işte sadece bunu öğrenebiliriz: geçirilen tehlikeler, orada bırakılan sabır ve sıkıntılar, sürdürülmekte olan yapılması gerekli düzeltmeler, bütün bunlar kaçış çizgisini kara deliklerden kurtarmak için.

64
Bir kaçış çizgisi üzerinde daima bir ihanet kolgezer. Geleceğini güvence altına almak isteyen bir düzen insanının hilesi gibi değil, ama ne geçmişi ne de geleceği olan basit bir adamın hile yapması gibidir bu. Bizi tutmak isteyen, toprağın yerleşik güçleri ve sabit güçler aldatılır.

74
En büyük yanlışlık, tek yanlışlık kaçış çizgisinin yaşamdan kaçışı içerdiğini sanmak olacaktır; düşgücünde veya sanatta kaçış. Ama kaçmak tersine gerçek üretmek, yaşamı yaratmak, kendine bir mücadele silahı bulmaktır. Genelde, bu aynı yanlış harekette yaşam kişisel bir şeye indirgenir veya eser sonunu kendinde bulmak zorundadır, ya da tam bir eser gibidir ve bu daima yazının yazısına gönderimde bulunur.

75
Gerçekte, yazmada bir sonuç yoktur; çünkü açıkça, yaşamın kişisel bir şeyi yoktur. Yahut yazının amacı yaşamı kişisel olmayan bir güce taşımaktır. Oradan itibaren her türlü toprağı, kendinde taşıyan her türlü sonucu bırakıp gider. ... Yazmanın başka bir işlevi yoktur: akım olmak ve diğer akımlarla birleşmek - dünyanın bütün azınlık-oluşları olmak. Akım şiddet dolu bir şeydir, anında oluşur ve yerini bir başkası doldurur; yaratma ve yıkma arasındadır.

85
(ingilizce-amerikanca) bu emperyalist, hegemonyacı bir dildir. Ama o ölçüde de yeraltı emeğinde yara alabilir yahut dili mayınlayan ağızlar (diyalekt) tarafından bıçaklanabilir ve bunlar ona bir bozulma oyunu ve çok geniş bir değişkenliği kabullendirtebilirler.

Amerikan-dili resmi despotik kendini beğenmişliğini, hegemonyacı ergin kendini beğenmişliğini, ancak kendi kendisini kırması, tuhaf istidatı üzerine bükülmesi, onu içten içe yiyip bitiren, ister istemez resmi olmadan yayıldıkça da bu hegemonyayı kemiren, azınlıkların gizli hizmetine koyularak meydana getirir: iktidarın öbür yüzü. İngilizce daima bu azınlık dilleri tarafından çalıştırılmıştır, anglo-galce, anglo-İrlanda’ca vs., bunların her biri İngilizceye karşı savaş makinalarıdır.

88
... bir beden ne yapabilir? Hangi etkilere sahiptir? Etkiler oluşlardır: bazen bizim eylem gücümüzü azalttığı ölçüde bizi zayıflatır ve (üzüntü) ilişkilerimizi bozar, bazen ise gücümüzü arttırarak bizi daha yüksek ve geniş bir bireye taşıyarak daha güçlü kılarlar (neşe). Spinoza bedene şaşırıp kalmaktadır. O bir bedene sahip olmaya çalışmaktadır, ama bedenin neye kâbil olduğuna şaşırmaktadır. Bedenler cinslerine ve tarzlarınagöre, organlarına ve onların işlevlerine göre kendilerini belirlemezler, ama yapabildiklerine göre, kabil oldukları etkilerine göre, eylem olarak tutkularına göre belirlenirler. Etki alanlarının listesini belirlemeden önce bir hayranı belirleyemezsiniz. Bu yönde birtarla atı ile koşu beygiri arasında bir tarla beygiri ile öküzden daha büyük bir fark vardır. Spinoza'nın çok uzak bir takipçisi sakırgaya (bir tür kere) bakınız, o şöyle söyler: bu hayvana hayranlıkla bakınız, çünkü üç türlü etki ile kendini belirlemektedir, bileşime girdiği ilişkilerin işlevlerine göre yapabildiği bütün hepsi bunlardan ibarettir; üç kutuplu bir dünya ve hepsi bu kadar! Işık sakırgayı etkiler ve bir dalın ucuna kadar ayağa kalkar. Bir memeli hayvanın kokusu onu etkiler ve kendini onun üzerine bırakıverir. Kıllar onu rahatsız eder ve sıcak kan içmek ve derinin içine saplanmak için kıların olmadığı bir köşede yer arar. Kör ve sağır sakırga kocaman ormanda üç etkiye sahiptir ve arda kalan zamanda rastlantıyı bekleyerek seneler boyunca uyur durur. Buna rağmen o ne büyük kuvvettir! Sonuçta, kabil olduğu etkilere ait işlevler ve organlar vardır. Önce basit hayvanlarla başlamak; onların az sayıda etkileri vardır ve ne bizim dünyamıza aittirler nede başka dünyaya; ... İşte felsefi hayvanlar bunlardır.

89
Bedenin daha tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. O (Spinoza) bedenden bir model ve tinden de bedene bağlı bir basitlik yapmak istemektedir. O tinin beden üstündeki sahte üstülüğünü yoketmek istemektedir. Beden ve tin vardır ve İkisi detek ve aynı şeyi anlatmaktadırlar: bedenin özniteliği ve tinin anlatımı (örneğin hız). ... Yalnızca insanların değil, yerleşik iktidarların da bile üzüntü bulaştırdığı tatsız bir dünyada yaşamaktayız. ... Yerleşik iktidarların bizi köleliğe indirgemek için bizim üzüntülerimize ihtiyaçları vardır. Tiran, papaz ve tin alıcılarının hayatın ağır ve zor olduğunu bize ispatlamaları gerekmektedir. İktidarlar bizi eskisinden daha az baskı altında tutmakta ama bize daha fazla bunalım vermek zorundadırlar...

Yalnızca insanların değil, yerleşik iktidarların da bize üzüntü bulaştırdığı tatsız bir dünyada yaşamaktayız. Üzüntü, üzgün bulaşıcılıklar eylem gücümüzü en aza indirenlerdir. Yerleşik iktidarların bizi köleliğe indirgemek için bizim üzüntülerimize ihtiyaçları vardır. Tiran, papaz ve tin alıcılarının hayatın ağır ve zor olduğunu bize ispatlamaları gereklidir. İktidarlar bizi eskisinden daha az baskı altında tutmakta ama bize daha fazla bunalım vermek zorundadırlar yahut Virilio'nun dediği gibi, içten küçük terörlerimizi örgütlemek ve yönetmek ihtiyacındadırlar.

115
… Psikanalizde para ödemenin kabul edilmesine ve konuşmaya inanılır. Ama en ufak bir konuşma şansımız yoktur. Psikanaliz insanların konuşmalarını önlemek ve onlardan gerçek anlatım şartlarının tümünü birden çekip almak için yapılmıştır.

129
Artık hiçbir biçim yoktur, ama biçimlenmemiş öğeler arasında sinematik ilişkiler vardır; artık hiçbir özne yoktur, fakat kolektif düzenlemeleri oluşturan öznesiz dinamik bireyselleşmeler vardır.

132
Arzunun ne kadar basit bir şey olduğunu bilir misiniz? Uyumak bir arzudur. Gezmek bir arzudur. Müzik dinlemek yahut müzik yapmak yahut yazmak arzudur. İhtiyarlık da arzudur. Ölüm bile. Arzuda yorumlanacak hiçbir şey yoktur, arzunun kendisi deneydir.

… bütün acı çekenleri bizim karşımıza çıkarırlar: bunların hiçbir eksiği yok mudur? derler. Ve sık sık arzuyu eksikten ve kanundan çıkararak bize karşı çıkarırlar…

133
Arzu belli seçkinlere ait değildir ve bir kere yapıldıktan sonra bir devrimin başarısına ayrılmamıştır. Onun kendisi içkin bir devrim sürecidir. O konstrüktivisttir, kendiliğindenci değildir. Her düzenlemenin kolektif olduğu gibi, kendisi de kolektiftir, her arzunun halkın yahut kitlelerin işi olduğu, moleküler bir iş olduğu doğrudur.

141
Önümüzde, yaşamın süresini dolduracak çok zamanımız var ve bu tastamamına yolculuğumuzu bitirmeye yarayacak olan bir yaşam süresidir.

150
Makine bir mekanizma olmasın, beden bir organizma olmasın, arzu hep orada düzenlenmektedir. Ancak bir mazoşist veya bir alkolik veya bir iştahsız (anorexique) vs. aynı şekilde düzenlenmezler. … İştahsızlık bir politikadır, bir mikro-politikadır: insanın kendisinin bir tüketim nesnesi olmaması için, tüketim normlarından kaçmak. Bu kadınsal bir protestodur, onu yalnızca bağımlılığa iten sosyal ve organik işlemler değil, bedenin işlemesine sahip olmak isteyen bir kadının protestosudur. Tüketimi tüketime karşı çevirecektir. O daima bir manken olacaktır, o daima uçan bir ahçı olacaktır, diğerlerine yedirecek yahut kendi yemeden diğer yiyenlerin masasında oturacak, yahut az tözleri, az yemek yemeyi çoğaltacaktır. … O iki “zayıflatıcı yoğurt” kabı üzerine hızla ilerleyerek, kurt gibi acıktım der. Açlığı yanıltıcı, aileyi yanıltıcı, yiyeceği yanıltıcı. Kısaca, anoreksi bir politika hikayesidir: Organizmayı, aileyi veya tüketim toplumunu nekahat devresine sokmak. Nerede şiddet sürekliliği vardır, orada politika vardır (anoreksik’in dolusu veya boşu), küçük yiyecek parçacıklarını yaymak veya kapamak (rejim yapmaya veya perhiz yapmaya karşı organsız bir bedenin oluşması) ve özellikle akımların kesişmesi (bir yiyecek akımı, giyim akımı ile dil akımı ile, cinsellik akımı ile ilişkiye girer: Anoreksikte (iştahsız kişide) tüm bir moleküler kadın-oluş, ister erkek ister kadın olsun, vardır. Bir gösterge rejimi adını vermiş olduğumuz işte budur.

152
Hangi çağda yaşamak isterdiniz? Kimin yerinde olmak isterdiniz? ve siz eğer bir bitki olmuş olsaydınız hangi manzarada yaşamak isterdiniz? Bütün bunlar zaten hepsi sizsiniz, sadece yanıtlarda yanılmaktasınız. Başka düzenlemelerde, başka yerde gerçekleşen sizler daima soyut bir makine için bir düzenlemesiniz.

156
Felix Guattari … dilbilimi ilkeleri üzerine bir metin yazmıştır: 1) Esas olan pragmatiktir, çünkü pragmatiklik gerçek bir politikadır, dilin bir mikro-politikasıdır; 2) Ne dilin değişmezleri ne de “performanslarından” ayrılan “yetkinlik”, ne de evrensellik vardır; 3) Dilin kendine has soyut makinası yoktur, fakat kolektif anlatım düzenlemelerini dile veren soyut makinalar vardır (anlatım öznesi yoktur); aynı zamanda bunlar içeriğe arzunun belli bir makinesal düzenlemesini verirler (arzunun imleyeni yoktur); 4) Süreklilikler, kesişmeler, yayılan içeriklerde her türlü akımın olduğu gibi, bir dilin içinde birden çok diller vardır.

Dilin bir işlevi yoktur, fakat aynı anda anlatım akımlarını ve içerik akımlarını kesen gösterge rejimleri vardır, bunlar birincilerde arzunun düzenlemelerini, ikincilerde anlatım düzenlemelerini belirlerler, birinciler de ikincilerinin içindedir.

162
Neden genelleştirilmiş bir kliniğe göre “Spinozizm”, “Kafkaizm”, “Proustizm”, “Nietzscheizm” yoktur; yani neden anti-filozofik, anti-psikanalitik, anti-psikiyatrik göstergeler rejiminin bir göstergebilimi olmaz? … Tıpta büyüleyici olan doktorun birinin özel isminin bir semptomlar kümesini belirli kılmaya hizmet etmiş olmasıdır: Parkinson, Roger… İşte burada özel isim, özel isim olmakta veya işlevini bulmaktadır. Yani doktor yeni bir kümeleşme yeni bir semptomlar bireyselliği, yeni bir vaka yapmıştır, o zaman kadar birbirleriyle karışmış rejimleri birbirlerinden ayırmış, o zaman kadar ayrı tutulmuş rejimlerin bir araya gelmesini sağlamıştır. Fakat doktorla hasta arasında ne fark vardır? Hasta da kendi özel ismini vermektedir. Bu Niezsche’nin düşüncesidir: bir uygarlığın hastası, doktoru gibi artisti, yazarı. Ne kadar fazla kendi gösterge rejiminizi yaparsanız, o kadar az bir kişi, bir özne olursunuz, o kadar fazla diğerlerini de taşıyan, diğerleri ile kesişen, icat eden, ileriyi gören, kişi olmayan bireysellikler meydana getiren bir “kolektif” olursunuz.

165
… arzunun tüm kişiliğini kaybederek en yüksek bireyselliğine eriştiği özel isminin olduğu dayanıklılık planı -farkedilmez- oluş, fare Josephine.

178
Büyük kopmalar, karşıtlıklar daima tartışılabilirler, ama küçük çatlamalar ve fark edilmeyen Güneyden gelen kopmalar asla tartışılamaz. “Güney” diyoruz ve bu çok önemli değil, parça çizgisinin yönünden başka birini belirlemek için Güneyden bahsediyoruz. Ama herkesin bir Güneyi vardır ve bu herhangi bir yerde bulunabilir, bu onun kaçış veya iniş çizgisidir. Ülkelerin, sınıfların, cinsiyetlerin kendi Güneyleri vardır. Godard: önemli olan sadece mücadele ettikleri büyük çizgide karşıt iki tarafın olması değildir, ama aynı zamanda değişik bir şekilde yönlendirilmiş moleküler bir kırık çizgi üzerinde kayan ve her şeyin oradan geçmekte olduğu sınır da önemlidir. 68 Mayısı, böyle moleküler bir çizginin patlamasıydı, Amazonların ortaya çıkıvermesi, sınırın beklenmeyen çizgisini çizmesi, birbirlerini artık tanımayan, birbirlerinden ayrılmış bloklar gibi parçaları beraberinde götürdü.

179
… bu soyut makinalar diğerleri tarafından üstkodlanıp, parçalanıp, örgütlenirken, aynı zamanda da onların içine mayın döşemektedirler, her biri diğerlerinin içinde, düzenlemenin kalbinde beraberce çalışmaktadırlar. Aynı şekilde içkin dayanıklılık planı ve aşkın örgütlenme planı arasında ikilik yoktur. Aralarında sadece hızlılık ve yavaşlık ilişkilerinin olduğu ikinci plan, birinci planın biçimlerinden ve öznelerinden partikülleri koparıp durur ve özneleri ve biçimleri örgütlemek, etkileri belirlemek, hareketleri bloke etmek için diğeri kendisini içkinlik planı üzerinde yükseltir.

187
Paul Virilio… Mutlak barış Devleti topyekün savaş Devletinden daha korku vericidir, soyut makineyle tam özdeşleşmeyi gerçekleştirip, sözünün geçerli olduğu yerlerin ve büyük parçaların dengesi “gizli bir kılcallık” ile ilişkiye girmektedir. … “Apaçık ve yeterinden çok örgütlenmiş toplum”u tamamlayan “sosyal bir bataklık” vardır.

189
… aynı savaş makinasının kısımlarını oluşturan kaçış çizgisiyle buluştuklarında yaşam, eser, bunlar aynı şeylerdir. Uzun zamandan beri bu şartlarda eser edebi veya metinsel olmaktan, yaşam ise kişisel olmaktan çıktı.

190
Pierre Clastres son bir metinde, ilkel gruplarda savaşın işlevinin nasıl bir Devlet aygıtının kurulmasını savmak olduğunu açıklamıştır. 190 (not: savaş makinası göçebeye aittir, Devlete değil. Devlet daha sonra savaş aygıtını düzenli bir orduya dönüştürür).

192
… anlatım öznesi yoktur ve her özel isim kolektiftir; her düzenleme daha başından beri kolektiftir.

195
Bizim durumumuzu belirleyen hem Devletin ötesinde, hem de berisindedir. Ulusal Devletlerin ötesinde, dünya pazarının gelişmesi, çokuluslu şirketlerin gücü, “evrensel” bir örgütlenmenin eskizi, kapitalizmin tüm sosyal bedenlere yayılması, teknolojik, sanayileşmeci ve parasal akımları üstkodlayan büyük soyut bir makinanın şeklini oluştururlar. (196) Aynı zamanda, gözetleme, denetim ve sömürü araçları gittikçe daha ince, daha yaygın, bir bakıma daha moleküler oluşumlardır (Zengin ülkelerin işçileri zorunlu olarak Üçüncü Dünya’nın sömürüsüne iştirak etmektedirler, erkekler kadınların sömürüsüne iştirak etmektedirler vs.). … Azınlık, dilbilimsel, etnik, bölgesel, cinsiyet, gençlik, sorunlar sadece eksikliklerinin adına ortaya çıkmakla kalmayıp, Devletin düzenlemelerini ve makinanın bütünsel ekonomisini tamamen içkin bir şekilde sorun haline getiren güncel devrimci şekillerini de ortaya çıkarmaktadırlar. Devrimin ebedi olanaksızlığı üzerine ve genelde bir savaş makinasının faşistleşerek geri dönüşü üzerine bahis tutuşmak yerine niçin yeni bir devrim tipinin olanaklı olmaya başladığını ve her türlü canlı, değişken makinanın savaş veren, kesişen ve Devletlerin ve Dünya’nın örgütlenme planına mayın döşeyen bir dayanıklılık planı çizdikleri düşünülmesin? (197) Çünkü, bir kere daha, Dünya ve Devletleri planlarının efendileri değillerdir artık ve devrimler kendilerinin biçimlerinin bozulmasına mahkûmdurlar. Bir bakıma oyunda her şey belirsiz olarak oynanmaktadır, “karşı karşıya, sırt sırta, sırt yüze…” Devrimin geleceğinin sorunu kötü bir sorudur; çünkü onu bu şekilde sordukça, birçok insan devrimci olmaktan vazgeçecektir ve soru, özellikle, her yerde, her düzeyde insanların devrimci oluşlarını önlemek için, bu şekilde sorulmuştur.



.
.
.
.

04 Kasım 2014

John A. Endler - Çardakkuşları, Sanat ve Estetik

.
.
.




.
.


Çardakkuşları, sanat ve estetik
Bowerbirds, art and aesthetics

Çardakkuşları sanatçı mı ve estetik duyuma sahipler mi?
Are bowerbirds artists and do they have an aesthetic sense?

John A. Endler

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3419115/
https://www.landesbioscience.com/journals/cib/article/19481/


Özet
Erkek Çardakkuşları, çardak adı verilen ve sadece dişilerle eşleşmek için cazibe yaratmaya hizmet eden bir yapıyı kurmakta ve dekore etmektedirler. Dişiler hangi erkek Çardakkuşuyla eşleşeceğine karar vermeden önce birçok çardağı ziyaret etmekte ve seçmektedirler. Onlar gerçekten sanat yapmakta mıdırlar ve estetik bir duyuma sahip midirler? Bu sorulara açık bir yanıt vermeyi sağlayacak operasyonel bir sanat, yargı ve iletişim teorisine dayanan bir estetik duyum tanımı öneriyorum.

Anahtar Kelimeler: Çardakkuşları, hayvan yapısı (kurgusu), hayvan mimarisi, hayvan sanatı, hayvan estetiği

Giriş
Geometrik yüzey kalıbının ve geniş yolun belirgin bir yönü, kur alanını işaret ediş biçimi bir arada düşünüldüğünde, dayatılmış perspektif olarak bilinen geometrik optik bir yanılsamanın koşullarını mükemmel bir biçimde tertipler. Dayatılmış perspektif dişi tarafından geniş yol boyunca görülebilir daha fazla yüzey modeli yaratabilmek; iç bahçenin ve sergilenen objelerin algılanan boyutlarında değişiklikler oluşturabilmek ve dişinin dikkatini çekmede daha ileri düzeyde yanılsamalar yaratabilmek için olası sonuçlara sahiptir. Şu anda biliyoruz ki erkek Çardakkuşları ne kadar iyi dayatılmış perspektif yaratabilirlerse, o kadar çiftleşme hakkı kazanmaktadırlar.

Çardakkuşları Sanat Üretebilirler mi?

Bu soruya olumlu ya da olumsuz bir yanıt da verecek olsak, sonuçta sanatın tanımıyla bu yanıtları karşılaştırmamız gerekecektir. Maalesef, bir insan aktivitesi olarak sanatın tanımı sorunludur. …

Bazı tanımlar (güzelliğin üretimi, gibi) diğer sorunlu tanımlamalara bağlı kalmaktadır. Sadece kararsız ve çelişik değil, sanatın tanımı, aynı zamanda sanatsal yaratıcılığı sırf sınırlandırma düşüncesiyle belirlenmektedir. …

Karışıklığı asgariye indirmenin tek yolu, birçok fikri yakalamaya çabalayan operasyonel (eylemsel, işlemsel) basit bir tanımı yaratmaktır. Böyle bir tanımlama çabası aynı zamanda test edilebilir hipotezlere de izin verecek bir avantaja sahip olacaktır. Bu sebeple görsel sanatı, diğer insanların davranışlarına etki etmek için bir birey tarafından yaratılmış dışsal görsel bir kalıp yaratmak; sanatsal beceriyi, sanat yaratma olanağı şeklinde tanımlamayı öneriyorum. Etki altındaki davranışlar cezbedicilikten sanatın başkaları tarafından isteyerek gözlenmesine, sanatçıyla eşleşen izleyicilere kadar değişiklik gösterebilir. Bu tanım sanat ile geleneksel imlere eşit bir mesafeden yaklaşır ve hayvanlar da dahil imge teorilerini aynı hizada ele alır. Sanat objeleri sanatçının bedeninin bir parçası olmayan geleneksel imlerdirler. Fakat im olarak benzer fonksiyonların kökeninde beden vardır. Bu tanıma göre hem Çardakkuşları hem de insanlar sanata tepki göstermekte ve onu üretmektedirler, ve sanatın uygulayıcıları, sanatçı olarak isimlendirilebilir.

Çardakkuşları Estetik Bir Duyuma Sahip midirler?

Darwin ve Diamond Çardakkuşları sanatında estetik duyumun altında ilk olarak cinsel seçimin yattığını ileri sürdüler. Fakat hayvan estetiğine ilişkin birçok tartışmanın insanbiçimci olduğu ya da deneylerde insan-tarzı standartların kullanıldığı, ‘güzelliğin’ insanın sinir sitemiyle ilişkisi üzerine değerlendirildiği ya da hayvanların insan resmiyle test edildiği görülmektedir. Bu belgeler ilginç olmasına rağmen onların nasıl yorumlanacağı zor bir konudur, estetiğin cinsel tercih bağlamıyla ortaya konulmasına rağmen, ilk adım açısından iyi bir tercihtir.

Genel olarak estetik kavramı ve estetik duyum tanımı en az sanat kavram ve tanımı kadar tartışmalıdır, hele ki hayvanlara uygulandığında, çok daha tartışmalı. Filozoflar tarafından genel olarak üzerinde kabul gören görüş, estetiğin yargıyı gerektirdiğidir. Değerlendiren merci (estetik duyuma sahip biri) farklı niteliklerde sanat objelerini ya da bireysel özellikleri yargılayabilmeli ve hatta bir sıraya koyabilmelidir. Fakat yargılamak, değerlendirmek ne demenktir? Darwinci yaklaşım operasyonal bir tanım önerir: yargılamak, farklı sanat objeleri ve bireysel özellikler arasında sanatçı ve yargının uygunluğu üzerinde değişikliklere yol açan aktif bir seçimdir. Bu nedenle estetik, dönüşümlerin ortak uygunluğuna yol alan yargılama egzersizleridir. Bu tanımlar imalı bir biçimde örtük bir durumu içerir: yargının aleyhine uygunluğun bir kaybına, sanatçının lehine uygunluğun bir kazancına neden olacak hileli bir durum olduğu sürece sanatçı ve yargı yararlıdır.  

Yargının çeşitlemeleri insanlar arasında geniş bir yer tutmaktadır, fakat aynı durum hayvanlar için de geçerlidir. Örneğin dişi lepistesler bir birey olarak eşleşme tercihleri konusunda çeşitlilik gösterirler. İnsanlarda yargı çeşitliliği muhtemelen sanattaki çeşitliliği kışkırtır, bu durum hayvanlarda da aynı biçimde karşımıza çıkar. Yargıdaki ve sanattaki çeşitlilikler arasındaki kuramsal ilişkiyi araştırmak konuya bir aydınlık getirebilir. …

Sanatın, yargının ve estetiğin operasyonel tanımları şunu iddia eder: Büyük Çardakkuşları sanatçıdırlar ve estetik bir duyuma sahiptirler. Erkekler sanat yaratır, çünkü yaratmış oldukları çardak dişiler tarafından kendi iradesiyle görülür, sanatçıyla eşleşmeye kadar davranışlarında değişikliklere yol açar. Erkekler estetik bir duyuma sahiptirler, çünkü çardak geometrisini geliştirmek ve sürekli olarak sürdürerek ortaya çıkarmak, dayatılmış perspektifi ve çardağı yaratmak zorundadırlar. Başlı başına erkek Çardakkuşları ürettikleri sanatın niteliğini çeşitlendirirler (perspektifi zorunlu kılarak ve geometrik kalıplar arasında bağ kurarak).  Erkeklere göre dişilerde çok daha güçlü estetik kanıtlar bulunmaktadır. Dişiler sanatı ve en iyi sanatı ürettiğini ileri süren erkeği yargılar ve her ikisi de yeni nesil üretiminde faydalıdır. Erkeler kendi çalışmalarını yargılayabilirler, ama dişiler kesinlikle erkeği yargılar.

Çardakkuşlarında şöyle bir karışıklık da vardır: Dişiler erkekleri en iyi perspektifi ürettikleri için seçerler, ama bu, en özel erkeğin en iyi perspektif kalıbı hazırlayan olmasından çok, erkeğin serilmediği kur objelerinin birçok farklı örneğinin dişiyi yanılsamalarıyla şok edecek, donduracak denli kolayca görünür olmasındandır. Bununla beraber çardağın niteliği, kolayca görünürlüğü ve dikkati üzerine çakıcı özellikleri birbirini dışlamaz ve bütün bu faktörler dişinin yargısını etkiler. İnsanlar için ise, estetiğin hedefi her zaman bu kadar basit ve hatta tek şekilli değildir. Şeylere ilişkin tek bir açıklama aramak, tek tanrıcı geçmişimizin bize mirasıdır.

Dikenli balık, Çiklitgiller, Chubb, Kum Kayabalığı, yırtıcı kuşlar ve baykuşlar gibi diğer hayvanlar yapıları inşa ve dekore ederler. Fakat bu yapılar (bir yuva) yeniden imal nesnesi olmalarının yanında nitelik ve beslenme göstergesi oldukları için yardımcı, yan bir uğraş niteliği taşırlar. Birçok insan sanat objelerinin doğrudan bir işleve sahip olmaması gerektiğinde diretir. İşte bu nedenle örneğin Dikenli balığın renk dolu dekoratif yuvaları bir sanat olamaz. Fakat burada önerdiğimiz operasyonel tanım sayesinde bu türler, sanat yapmaktadırlar, yargıda bulunmaktadırlar ve estetik bir duyuma sahiptirler. Buraya kadar, sadece Büyük Çardakkuşları’nın sergiledikleri sanat izleyicilerinin davranışlarında değişiklik meydana getirmek dışında doğrudan bir işleve sahip değildir. Bu fikirler daha çok açıklığa kavuşturulmayı beklemektedir. Sanatın operasyonel, işlevsel bir tanımının kullanımı, yargılamada ve estetik ölçütler belirlemede, diğer hayvanlarda benzer olgular üzerine önsavların test edilmesine yardımcı olabilecektir.
(Çev. Melih Apa)


.
.
.
.

31 Ekim 2014

Richard O. Prum - İnsan ve Canlı Sanatdünyalarında Ortakevrimsel Estetik

.
.
.




.
.

İnsan ve Canlı Sanatdünyalarında Ortakevrimsel Estetik
Richard O. Prum
Evrimsel Biyoloji ve Ekoloji Bölümü, ve Peabody Doğal Tarih Müzesi, Yale Üniversitesi, New Haven, CT, Amerika



http://link.springer.com/article/10.1007%2Fs10539-013-9389-8

Received: 13 February 2013 / Accepted: 14 June 2013 / Published online: 6 July 2013
_ The Author(s) 2013.


1
Özet
Bu çalışma hem insan hem de diğer canlıları kapsayan ortakevrimsel (coevolutionary) bir estetik teoriyi ileri sürmektedir. Estetikte insanbiçimci yaklaşımlar, insan-olmayan organizmaların estetik faaliyetlerini ve doğanın estetiğinde ontolojik karmaşıklığı tanımlamayı önlemektedir. Değer tanıyıcı ortakevrimsel ele alış bütün canlıların bildirilerini ortak kılmaktadır. Kendi değer tanırlıklarıyla ortakevrimlerin aralarındaki iletişim biçiminden oluşan bir sanatı teklifinize sunuyorum. Sanat ve sanat tarihi bir nüfus, bir popülasyon olgusudur. Ben, Arthur Danto’nun “Sanatdünyası” kavramını, üreten ve değerlendiren bütün estetik popülasyona yayıyorum. Geçerli sanat kavramları sadece insan sanatlarıyla sınırlandırılmıştır; insan-olmayan canlıların sanat formlarını açıklayamaz. İnsanmerkezci algıyı keyfince varsayan her sanat görüşü biyolojik çeşitliliği bir arada değerlendirmeye, birbirlerinden ne kadar uzak görünseler de canlıların sanat olarak bildirilerini tanımaya ya da insan sanatı örneklerinden bazılarını dışarıda bırakmaya ihtiyaç duymak zorundadırlar. Ortakevrimsel estetik teori, sanatdünyalarındaki (artworlds) estetik düzenlemelerin ve estetik değerin ortakevrimsel kökenini kapsayarak, hem insan hem de canlıların sanatdünyalarındaki estetik dönüşümlerden dolayı buluşsal, kendi kendine deneyime dayalı bir yol sağlar. Estetiği, sanat eleştirisini ve sanat tarihini bu disiplinlerin kuruluş merkezlerinde insan varlığı olmaksızın yeniden yapılandırmak sanatı algılayış biçimlerimizde yeni süreçleri harekete geçirir ve tekil insan estetiği ve estetik çeşitliliğine katkıda bulunur.

Anahtar Kelimeler: Estetik Evrim, Eş Seçimi, Sanat, Doğa Estetiği, Süsleme, Aposematism (Bazı türler zehirli ya da tehlikeli oldukları için çeşitli renklere bürünür. Bu duruma aposematizm deir).


Giriş
Sanatın ontolojik çeşitliliği, estetik düzenlemelerin çeşitliliği, ve estetik dönüşümlerin karmaşıklığı sanat tarihinde, sanat eleştirisinde ve estetik felsefesinde aşırı ölçüde entelektüel meydan okumalar sunmaktadır. Evrimsel biyoloji de dünyadaki organizmaların çeşitliliği üzerine çalışmalarda, onların evrim tarihlerindeki yeniden yapılanmaları, fonksiyonlarını ve biçimlerini; evrimsel dönüşümlerinin düzeneğini anlamada benzer bir meydan okumayı paylaşmaktadır. Hem evrimsel süreçler hem de estetik dönüşümler olsun, nedenselci kanunlarla düzenlenmektedir. Bu nedenle evrimsel biyoloji özel bir tarihsellik içinde, sınıflandırma bilimi uyarınca, karşılaştırmalı, gelişimsel ve nüfusa ilişkin bağlamlarda araştırılmalı ve anlaşılmalıdır. Fakat estetiğin durumu nedir? Organik evrimle estetik dönüşümler arasında temel ve sabit benzerlikler var mıdır? Estetik ile evrimsel biyoloji arasındaki sabit entelektüel bağların olanağı en az Darwin’in (1871) “İnsan Türleri ve Seksüel Seçme”ye kadar uzanır. Burada (Darwin) cinsel tercih teorisini eş tercihi üzerinden ayrıntılı olarak açıklar. Darwin, “dişi bir estetik yetenek (estetik yetenek, harfi harfine, eş seçiminde deneyimlenen “güzellik beğenisi”nin bir evrimi olarak açıklanır) hayvanlarda süslemeci bir özelliğin evrimine ulaşan ayırt edici evrimsel bir güç olarak kurar”, tezini varsayar. Darwin, “hayvanların kendi öznel duyuları ve bilişsel deneyimlerinin temelinde yaptıkları seçimler yatmaktadır” varsayımını aktarabilmek için eş seçimini tanımlamada estetik bir dil kullanmaktadır. (2) Ve bu seçimler keyfice cazibe karakterine yol açabileceklerdir ki bu karakter bireysel seçim yapmayla, herhangi bir doğal seçim avantajı sağlamayla ilgili değildir. 19. yüzyılda Alfred Russel Wallace ve diğerleri böyle bir sürecin doğal seçimin güçlü yapısını etkisiz kılacağı argümanından hareketle Darwin’in eş seçimi üzerinden geliştirdiği estetik teorisini ciddi bir eleştiriden geçirdiler. Sonuç olarak cinsel tercih yüzyıla doğru büyük ölçüde terk edildi.


Darwin’in görüşlerinden hareketle ben, görsel karakterlerin evrimi ve eşleşme tercihlerinin, öznel duyunun ve bilişsel deneyimlerin estetik evriminin ayırt edici bir modunu yarattığını tartışıyorum. Ki bu durum doğal seçimden bağımsız evrimsel sonuçlara sahip olabilir.

Son zamanlarda Dutton (2009) intibak edici, güvenilir cinsel tercih göstergeleri paradigmasını insanlarda sanatın kökenine uyguladı ve sanat üretiminde insan kapasitesinin evriminin erkek eşleşme niteliği ve şartlarının uygun göstergelerine karşın dişi eş seçimi üzerinden evrildiği görüşünü ileri sürdü. Bu durum insan estetiğine evrimsel psikolojik yaklaşımları, insan sanatının içeriği ve biçimindeki gerçek dönüşümleri biraz daha açıklanabilir kıldı. Daha yakın bir dönemde Davies (2012) insan sanatının kaynaklarının estetik analizi konusunda çok az farklı görüşler ileri sürdü. … İnsan eliyle yapılan mamülleri, performansları ve insani özleri konu alan genel olarak estetik, estetiğin ulaşmaya çalıştığı nihai amaçlarmış gibi ele alınır. Oysa diğer tarafta ontolojik çeşitliliğe düşkünlük, tüm zamanların estetik süreçlerini, estetik yargılarını, estetik düzenlemelerini ve estetik mevcudiyetlerini doğanın estetik öğeleriymişçesine kurmak, tesis etmek içindir. … Burada ben biyolojik ve insana  ilişkin estetiklerin klasik sorunlarına yeni bir çözüm sağlayacak ortakevrimsel bir estetik teori öne sürüyorum. Bu makalede sanatın sadece insan varlığı üzerinden değil, genelleştirilebilir estetik süreçler içerisinden doğduğu fikrini geliştiriyorum. Estetik dönüşümlerin süreci, estetik düzenlemelerin kökeni ve sanatın doğası lehine, tümdengelimli olmayan, kendi kendine öğrenime dayanan (buluşsal) bir yönteme imkân vereceğini düşündüğüm bir ortakevrimsel estetik teoriyi ileri sürüyorum. Amacım, erken dönem modern filozofların icat ettikleri estetik alemin doğal olmayan asamblaj olgusunu savundukları noktanın tam tersidir.

3
Hedeflediğim, ne biyolojik analizlerle geleneksel estetik sorgulamaları açıklayan ne de indirgeyen yeni bir evrensel estetik teori ortaya koymak değil. Daha çok, estetik popülasyon içerisinde estetik üreticiler ve değerlendiricilerin ortakevrimsel senkronizasyonlarındaki tarihsel süreçlere odaklanarak, evrimsel biyoloji, insan estetikleri, sanat ve sanat tarihi meselelerinin çeşitliliğini anlamak için çok geniş buluşsal araçlar ortaya koyabileceğimizi söylüyorum. Sanat ve estetik, bundan daha temel süreçlere indirgenemeyen, bildirimsel iletişimin, yargıda bulunmanın, seçimin ve evrimsel geribildirimlerin ortaya çıkardığı sonuçlardır.

Doğanın Estetiği

Doğanın estetiği üzerine çağdaş felsefi görüşler doğanın karmaşık estetik çeşitliliğini kavramak için yetersizdir. En az iki yetersiz durumu hemen açıklayabiliriz: (1) İnsan olmayan hayvanların potansiyel estetik faaliyetlerine karşı saygınlığın olmayışı (2) ve doğanın ontolojik çeşitliliği olgusuna duyulan anlayışın noksanlığı. Bunlar da insan estetiğine duyulan hürmete sebep olmaktadır.

Önceki estetik literatür, ‘doğanın estetiği’, insan olmayan organizmaların estetik faaliyetlerinin olasılığına itibar etmeksizin, yalnızca doğayı estetik olarak deneyimleyen insana işaret ediyordu. Bu görüşün fazlasıyla dar olduğunu kanıtlayan bazı biyolojik deliller vardır. İlk olarak, insanın duyusal sisteminde, estetikte bizi ayrıcalıklı kılacak özel hiçbir şey yoktur. Duyumlarından yararlanarak geliştirdiği türetilmiş iletişim sinyalleriyle ve kusursuz ve tamamlanmış duyumsal sistemiyle insan, (tüm bu özellikleriyle) milyonlarca hayvan türünden yalnızca biridir. … Böylece, insan olmayan organizmaların estetik deneyim için duyusal kapasiteden yoksun olduklarını kanıtlayacak biyolojik bir emare yoktur.


İnsan-olmayan hayvanlar eğer estetik faaliyetlerden yoksun olsalardı -yani, özerk davranışsal tercihleri sergileme kapasiteleri, duyusal bilginin bilişsel evrimine dayansaydı-, o zaman gerekli duyusal zenginlikten ziyade başka bir tür şeyden mahrum olmaları gerekirdi. Bu şeyler duyusal yargı olabilir mi? Biyolojik olarak bu imkansızdır. Bilimsel araştırma verilerinde, birçok hayvanın yaşamlarına dair büyük ölçüde değer ve yargılarda bulunduğu belgelenmektedir -örneğin potansiyel eşlerde, bitkilerde ve çiçeklerde. … Estetik süreçleri tüm genişliği içerisinde anlayabilmek için doğanın mekanik ve tarihsel heterojen bileşenlerini, yapılan ayrımların varlıkbilimsel çeşitliliğini tanımak gerekmektedir.


Doğanın estetik bir biçimde en temelde ontolojik kategorileri, biyotik (canlı) ve abiyotik (cansız) arasındaki ayrımdır.

Şunu teşhis etmek önemlidir: Yıldızlarla dolu bir gökyüzü ile Orman Ardıcı’nın şarkısı birbirlerinden derin bir biçimde farklı olgulardır. Onların özellikleri tamamen farklı süreçlerden geçerek ortaya çıkmış olmalarıdır. Yani, yaşama ait olmayan optik fizik bir tarafta, fizyolojik fonksiyonel organizma diğer tarafta, göreceli olarak milyonlarca yılın genetik ve kültürel evrimi sonucu karşımıza çıkmaktadırlar. Bu esaslı durum estetik açısından daha önceden teşhis edilemeyecek bir gerçektir.

Doğadaki biyotik/abiyotik ayrımını takip edecek olursak, çeşitli biyolojik olgular arasındaki farklılaşmaları daha ileriye taşımalıyız. Örneğin filozoflar (Kant gibi) neden doğal güzelliği bitkilerin köküyle değil de sık sık çiçekleriyle örneklendirmektedirler? Biyolojik bileşenlerle ilgili bu soruya cevap, çiçekli bitkiler soyunun iki farklı bileşeninin fonksiyonel altyapıları arasındaki temel ayrımda yatmaktadır ve tabii ki bitkinin bu iki parçasının fonksiyonlarının evrimi farklı süreçleri içermektedir. Kökler bitkiyi toprakta dengede tutmak ve su ve besinleri topraktan almakla görevlidirler. Kökün fonksiyonları tamamen fiziksel ve fizyolojik veri için iş görmektedir. Buna karşın çiçek, toz (döl) taşıma hizmetinde nektarın aktarımı için aracılık etmekte fiziksel yapıyı kuran polen taşıyıcı hayvanlar için bir görsel bildiri niteliği taşımaktadır. Çiçeğin bazı parçaları tohum taslağının (ovule) ve üreme için polenin üretiminde görev almakta, fakat çiçeğin dikkat çekici bileşenleri -kokusu, sayısı, biçimi, taç ve çanak yapraklarının rengi gibi bileşenler- taşıyıcı hayvanlar için gerçekten baştan çıkarıcı, cezp edici bir bildiride bulunmakla görevlidir. Köklerin tersine çiçeğin bu bileşenleri diğer organizmaların bilişsel yargıda bulunmaları ve öznel duyumsal algıları içerisinden iş görmektedir. Bir hayvan çiçeğe ilgi duymakta, tecrübeleriyle onu beğenmekte ve sonra ya onun nektarından beslenmeye karar vermekte ya da onu reddederek rekabet halinde bulunan diğer çiçekli nektar kaynaklarını değerlendirmeyi seçmektedir. Zihinsel yargılar ve yiyecek aramaya ilişkin kararlar sonucunda polen taşıyıcılar ya bitkilere tozlanmada yardımcı olacaklar ya da olmayacaklardır. Bu durum bitkilerin üreme başarısını belirleyecektir. Köklerin aksine, çiçekler, tüm bu tanımlanan fonksiyonları, çiçekleri gözlemleyen taşıyıcı hayvanların nüfusuna ilişkin kararları, öznel duyumsal deneyimleri ve bu deneyimlerin bir sonraki bilişsel durumları anlamalarını, farkına varmalarını gerektirir. En iyi çiçek tasarımı, fiziksel kanunlara uyum ile belirlenemez, fakat rekabet halindeki çiçek türlerinin çeşitli topluluklar içerisinde potansiyel alımlayıcıların popülasyonuyla dinamik bir biçimde evrimleşmiş bilişsel durumlarla ve duyumsal yargılarına bağlı sıklıklarla belirlenir. Tahmin edilebildiği gibi, rüzgarla tozlaşan çiçekler, ki onların fonksiyonu fiziksel güçle ve fizyolojik veriyle tanımlanabilir, estetik niteliklerden bariz bir biçimde yoksun çiçeklere sahiptirler.

Doğada Estetik Ortakevrim

Çiçekler hayvanların duyumsal deneyimleri ve seçimlerinin piyasası içinde görev alan canlı bildirimlerdir. Çiçeklerin bilişsel işlevsel altyapıları bitki köklerinde rastlamadığımız evrimsel süreçlerin farklı modları için fırsatlar yaratır. Çiçeklerin görsel ve kokusal göstergeleri yalnızca polen taşıyıcı hayvanların arzularından faydalanmakla ya da onlarla kazara ilişki kurmakla açıklanamaz. Daha çok, çiçeklerin biçimi ve polen taşıyıcıların yargıları ve duyumsal sitemleri birbirlerini bir arada evrimleştirmişlerdir.

Çiçekler unutulmaz uyarıcılar ve değerli ödüllerle polen taşıyıcılarla ortaklıklar kurarak ve onların bilişsel sistemlerini ve duyumlarını cezp ederek evrimleşmişlerdir. Polen taşıyıcı hayvanların sinir sistemleri ise yargılarda bulunarak, ayrımlar yaparak, çiçek çeşitlerini hatırlayarak evrimleşmişlerdir. Dahası, yiyecek arayıcılar kendi çiçek tercihlerini çiçek çeşitliliği içerisinde kendi deneyimleriyle aldıkları yanıtlar aracılığıyla geliştirirler. Çiçekler bitki türlerini farklılaştırırlar, çünkü onlar farklı polen taşıyıcıların bilişsel kararlarını ve duyumsal yargılarını etkilemede farklı açılardan başarı gösterirler. Çiçeklere ait formların ve kokuların çeşitliliği çok büyük sayıda yeniliklerin evrimsel tarihini kanıtlamaktadır. Bu yenilikler, bireyler arasında dönüşmüş üreme hücrelerinin aktarılmasına yardım etmek için baştan çıkarılmış hayvanlar üzerinedir. Bitki köklerinin evriminde buna benzer bir süreç meydana gelmemektedir. Genel olarak doğada ortakevrimsel yaşam göstergeleri diğer organizmalara açık bir biçimde bildiri işlevi görmektedir. Bu göstergeler cinsel elverişliliğe, arzulara (bir yavrunun beslenme çağrısı), nektar, polen ya da meyva gibi ekolojik kaynakların elverişliliğine ve zararlı kokarcanın kalın işaretleri ya da zehirli yılanın çıngırağı gibi tehlikeye dair bildirimler içermektedir. Yaşamsal bildirimler tek bir tür ya da birçok tür içerisinde işlev görebilir. Yaşamsal (biyotik) bildirimler iletişimsel göstergelerden farklı bir düzenek içerisinde evrim geçirirler, çünkü onlar diğer organizmaların değerlendirmeleri ve duyumsal yargıları ile ortakevrimleşmekte, onlara tabi olmaktadırlar. İşlev görebilmesi için bütün iletişimsel göstergelerin kendi alımlayıcılarıyla birlikte ortak evrim geçirmeleri gerekir. Fakat bütün göstergeler öznel duyumsal/bilişsel değerlendirmeler ile ortak bir biçimde evrilmezler. Örneğin her kuşa ait uyarı çağrısı ve şarkı akustik olarak aynı türde kuşla iletişim içindir.


5
Seksüel Seçim Açısından Ortakevrim
Darwin eş seçiminin evrimde karmaşık, dekoratif bildirim karakteri ile sonuçlandığını ileri sürdü. Darwin açıkça eşleşme tercihlerinin estetik tercihler olduklarını belirtti. Dahası, Darwin’in seksüel seçim kavramı kesin bir biçimde ortakevrimseldi; genetik kavramına bile başvurmadan, o, erkek süslemeciliği ve dişi estetik tercihlerinin birlikte geliştiği varsayımında bulundu. Bir sonraki çağda bu varsayımın tamamen terk edilmiş olmasına rağmen, Darwin’in fikri çağdaş ortakevrimsel seksüel seçim teorisinde zengin bir gelişim gösterdi. [Lande-Krikpatric yöntemi Darwin’in estetik seksüel seçim kuramının günümüzdeki versiyonudur.]

Sanatın Ortakevrimi
Ontolojik çeşitlilik, faydalanılan çoklu duyusal modaliteler ve sürekli değişen insan sanatının doğası, insan-olmayan organizmaların çeşitliliği, duyusal özellikleri ve ortakevrimleşmiş biyotik bildirimlerdeki dinamik değişimlere aksetmektedir. Ben bu benzerliklerin yaygın ortakevrimsel estetik süreçlerden doğduğunu ileri sürüyorum.
Basit bir biçimde ortaya koymak gerekirse, sanat, kendi değerlendirme süreçleri içerisinde ortakevrimleşmiş iletişim formlarından oluşmaktadır. Estetik ortakevrim, performanslar ya da yapay şeylerle ve onların etkileşimlerinin tarihi üzerinden tüm zamanlar boyunca birbirlerini karşılıklı olarak dönüştürdükleri değer biçmelerin sürecidir. Estetik ortakevrim, iletişimdeki yenilikler ve birbirlerine değer biçme arasında geribildirimlerle ilerleyen bir süreci tanımlar.

Evrim, yapay ve uyarıcı ortamlarla ortaya çıkmış duyusal algı ve bilişsel deneyimlerin bir bilişsel keşfini gerektirir. Bilişsel değer biçme, hem anında erişilebilir duyusal verilerin çeşitlemelerini, hem de ikincil bilişsel ortaklıkları kapsar. Her birey için estetik yargının ölçütü, genetik, çevresel, öğrenilmiş, kültürel, psikolojik, bireysel ya da gelişigüzel faktörler aracılığıyla tanımlanabilir. Estetik değer biçme tek ya da çoklu duyusal modaliteler ve bilişsel boyutlar gerektirebilir. Bir birey tarafından verilmiş yargı bir önceki bireysel estetik deneyimi aynı anda ya da devamlı karşılaştırmalarla (örneğin çekingenlik göstererek, abartarak, coşarak, vb.) etkileyebilir., fakat bu şekilde göreceli yargılar temel yargılar değildir. Ortakevrimsel süreç, estetik öğelerin ve değer biçme özelliklerinin (genetik ve / ya da kültürel mekanizmalar) geribildirimleri ve başarı yüzdeleri uyarınca ilerleyen bir süreçtir.

7
Tarihsel Süreç Olarak Estetik
Arthur Danto, Andy Warhol’un Brillo Kutuları ve diğer estetik düşünce deneyimlerini analiz ederek etkileyici bir estetik teori geliştirdi (1964, 1981, 1984, 1997, 2003). Danto’nun estetik teorisi ortakevrimsel estetik teorinin birkaç önemli öğesini önceden ele almıştı. Danto, sanat olarak oluşturulmuş bir varlığın kendine özgü tarihsel bağlamı gerektirip gerektirmediğini tartıştı. Danto, 1964’te devrimsel nitelik taşıyan Warhol’un Brillo Kutuları’nın ilk sergilenmesinden 50, 100 veya 500 yıl önce gene bir sanat eseri olarak değerlendirilemeyeceğini ileri sürerek tartışmasını sürdürdü. Tarihsel bağlamın hassas karakteri, izleyicilerin bir şeyi sanat olarak değerlendirmede özgün bir “sanat teorisi”ne sahip olup olmamalarına bağlı olduğunu belirtti. Bir “sanat teorisi” bir izleyicinin bilişsel bünyesi veya kapasitesidir. Ki bu kapasite değerlendirmenin sonuçlarını ciddi bir biçimde etkiler. Danto’nun düşüncesi estetik dönüşümler ve sanatın kökeninde zamanla izleyicilerin estetik karakterlerinin evriminin rolünü tam olarak tanımlamaya çalışır. Bu evrim, sanatın ne olduğunu tanımlamada tarihsel süreçler için çok temel bir rol oynamaktadırlar. Danto, yine de, estetik yargıların ve estetik öğelerin üretimi arasında yer alan ortakevrimsel geribildirimlerin öneminin tam olarak farkına varmaz. Danto’nun klasik örneğinden yola çıkarak tam bir ortakevrimsel yaklaşımı ortaya koymak istediğimizde, Brillo Kutuları’nın yeniliği, izleyicilerin (en başta da Danto olmak üzere) estetik deneyimlerine dönüşmüştür.
Sanat açısından ortakevrimin önemi, Danto’nun estetik karakterleri değerlendiren tarihsel bileşenler ya da “sanat teorisi” görüşüyle olan bağıdır; sanatın bir sonraki tarihsel tanımı, gibi. Fakat, tam bir ortakevrimsel teori, estetik dönüşümlerde tarih ve popülasyon süreçlerinin rolünü geniş bir çerçevede kavramayı sağlar, yalnızca yeni bir bağlamda sanat olarak sunulan gündelik objelerin dönüşümlerinin kavranmasını değil…

Sanat Dünyaları Estetik Popülasyonlardır
Danto’nun ‘Sanatdünyası’ (Artworld), sanatçıları, eleştirmenleri, küratörleri, performans sanatçılarını, satıcıları, koleksiyonerleri ve genel anlamda izleyicileri içeren birbirleriyle etkileşim halindeki komüniteleri kapsar ve bütün bu bileşenler sanat teorisini etkiler. Böylece, ortakevrim, bir popülasyon olgusudur. … Sanat, bir sosyal davranış biçimidir. … Bir Sanatdünyası, estetik teşekküllerin, üreticilerin ve değer biçenlerin içinde evrildiği herhangi bir popülasyondur (ya da aktif bir biçimde etkileşen alt popülasyon grubudur). … İnsanın Sanatdünyası oldukça kendine münhasır, ağırlaşmış ve birbirinin içine geçmiş bir yapıda karşımıza çıkabilir. Bununla beraber insanın Sanatdünyası, ortakevrimsel değer biçen aynı temel estetik süreçleri paylaşan çok çeşitli biyotik Sanatdünyaları’ndan yalnızca bir alt-örnektir. …
(devam edecek…)
(Çev. Melih Apa)



.
.
.
.