29 Haziran 2013

Mahmut Kılınç - Bitki Sosyolojisi

.
.
.
.

BİTKİ SOSYOLOJİSİ
(Vejetasyon Bilimi)
Prof. Dr. Mahmut Kılınç
Palme Yay. 2011 Ankara

I
Çevremize dikkatlice bakacak olursak bitki türlerinin çoğunun aynı alanda kümelendiklerini, çok azının ise belirli alanlarda tek tek bulunduklarını görürüz. Bu gözlem bize bitkiler arasında da diğer canlılara benzer bir sosyal yaşamın bulunduğunu göstermektedir. Bitkilerin bir araya gelmesini sağlayan ve onları bir arada tutan faktörlerin başında başta çevre faktöleri (toprak, sıcaklık, ışık, nem ve yağış gibi) olmak üzere [bir de] bitki türleri arasındaki karşılıklı ilişkiler gelmektedir. Ekolojik istekleri aynı veya birbirine yakın olan bitki türlerinin meydana getirdikleri topluluklara vejetasyon (bitki örtüsü), vejetasyonu inceleyen bilime de "Vejetasyon Bilimi" veya "Bitki Sosyolojisi" denir.

Bitkilerin meydana getirdikleri topluluklar sadece çevre faktörleri ile bitkiler arasındaki ilişkiler sonucu oluşmayıp bu toplulukların meydana gelmesinde bitkiler arasındaki karşılıklı ilişkilerin de önemi büyüktür. … Günümüzde bitki sosyolojisi, bitki ekolojisinden farklı olarak bitkiler arasındaki sosyal ilişkiler ve çevreleri ile olan ilişkiler sonucu oluşan vejetasyonu araştıran ve syntaksonomik olarak sınıflandıran ve isimlendiren bir bilim dalı olarak tarif edilmektedir.

biyotik faktör: özellikle insanların doğrudan veya dolaylı etkileri, insanların çeşitli faaliyetleri

… bir [bölgenin] bitki örtüsünde sadece ağaçlar değil ot, yosun, mantar, hatta görünmeyen bitkiler ve bakterilerin bile yaşamsal önemleri vardır.

II
… bitki toplulukları da karşılıklı olarak kendilerine has toprak çeşitleri yaratırlar.

bitki sosyolojisi çok yeni bir bilim dalıdır.

bitki coğrafyacıları.. bitki ekolojisi ayrı bir bilim dalı olunca bitki sosyolojisi bitki ekolojisi içinde yer almış.. Braun-Blanquet (1884-1980) bitki sosyolojisinin kurucusudur.

Fitososyoloji (Phytosociology) Bitki Sosyolojisi

VI
geobotanist

1
… bir çam ormanı sadece çam ağaçlarından ibaret bir bitki topluluğu olmayıp onlarla birlikte yetişen birçok bitki türlerinden oluşmaktadır.

Bir çayırda bulunan bitki türlerine hiçbir zaman ormanda rastlayamayız.


Bir bitki topluluğuna, belirli bir bitki topluluğudur diyebilmemiz için o topluluğun sahip olduğu fitososyolojik özelliklerin genel değeri olması, bu değerlerin o bitki topluluğunun benzeri olan topluluklarda da bulunması yani bize karşılaştırma olanağı vermesi gerekir. [Bu toplulukları bitki sosyolojisi muhtelif birimlere ayırır]. Bu topluluklardan birisi de temel topluluk olan Asosyasyon (bitki birliği)'dur. .. O topluluğu meydana getiren bitki türleri, benzeri şartlara sahip olan yerlerde sanki birbirleri ile sözleşmişler gibi [bir yerde] buluşurlar, birlikte yetişirler, birlikte yaşarlar.

2
Bir bitki birliğinde öyle bitki türleri vardır ki, miktar bakımından diğerlerine oranla çok ve diğerlerine karşı hakim durumda olabilir. Bunların içinde öyle bitki türleri vardır ki, bitki birliğine sadıktır ve daima o birlik içinde bulunur. O birliğin ayırt edici karakter türüdür, birliğe ad verir. Yani birlik o bitki türü ile anılır. Yine bir bitki birliğinde öyle türler vardır ki miktar bakımından az olsa bile yetişme tarzına ve şekline göre kümeler halinde birlik içinde fazla yer işgal eder. Öyle türlere rastlanır ki birlik içinde kendini çok mutlu hisseder ve sıhhatli yetişir. Öyleleri de vardır ki. o birlik içinde kendilerini garip hisseder ve çok zayıf gelişir. Öyleleri de vardır ki, sadece bir birlikte değil bazı özellikleri ile ona yakınlığı olan başka bir bitki birliğinde de yetişir ve bitki türlerini birbirinden ayırt eder ve o birliğin sınırlarını tespit eder. Nihayet öyle kozmopolit türlerde vardır ki her yere sokulan her birliğe girip çıkan bulaşık tipler gibi hiç alakası olmayan bitki birliklerine de sokulabilirler.

3
sinekoloji
bitki sosyolojisi (fitososyoloji)

Genel olarak fitososyoloji bitki dünyasındaki çeşitliliği tam ve eksiksiz olarak ortaya koymaya çalışır. Bununla da kalmayıp, bu çeşitliliği doğuran nedenleri ayrıntılı olarak açıklamayı amaçlar. Bu bakımdan başta iklim, toprak ve jeomorfoloji olmak üzere bir çok bilim dalı ile de doğrudan ilgilidir. Diğer taraftan ayrı gibi düşünülürse de flora ile de çok yakın bağlan olduğu açıktır.özellikle fitokoroloji, fitososyolojinin vazgeçilmez bir unsurudur. Sonuç olarak fitososyolojinin doğanın dilini çözmeye çalışan bir bilim dalı olduğunu söylemek mümkündür.

4
Doğanın korunmasına yönelik modern fitososyolojik veriler başlıca iki aşamada toplanmaktadır. Bunlardan ilki, temel bitki komünitelerinin tanımı, diğeri ise bu komüniteler arasındaki ilişkilerin belirlenmesidir. İlk aşamada, çalışılan coğrafi bir bölgedeki her komünite, kendisini oluşturan bitki türlerinin kantitatif ve kalitatif değerlerini içeren bir liste hazırlamak suretiyle analiz edilir. Daha sonra karşılaştırılan istasyonlardan elde edilen listeler istatistiki analize tabi tutulur. Fitososyolojinin bu önemli özelliği aynı zamanda kaya ve toprak yapısı, mikroklima koşulları, antropojenik etkiler gibi doğal faktörler ile; asitleşme, çoraklaşma, çölleşme ve değişik populasyonlar gibi güncel çevre sorunlarının ekosistemler üzerine olan etkilerini açıklamaya da imkân vermektedir.

… vejetasyondaki progressif ve regressif gelişimin önceden tahmin edilebilmesi, yani bitki birliklerinin süksesyonal gelişimlerinin ortaya konması, bitki birliklerinin sintaksonomik olarak sınıflandırılması ile…

5
… tarımı doğal çevreden bağımsız olarak düşünmek imkansızdır.

Yeni tarıma açılacak alanların seçiminde mutlaka fitososyolojik ve fitoekolojik incelemelere ve araştırmalara ihtiyaç vardır.

Hayvancılıkta ise en başta mera ıslahı, yıllık biyomas gibi konular…

6
Herhangi bir bölgenin bir kesimi üzerinde, yaşama şartları birbirine benzeyen bitkilerin bir arada toplanma şekline VEJETASYON denir. Başka bir deyişle ekolojik istekleri birbirinin aynı veya birbirine yakın olan türlerin meydana getirdiği topluluklara Vejetasyon denir. … Bu nedenle bitki toplulukları, değişik yaşama şartlarına, floristik, genetik ve coğrafi nedenlere göre daha küçük topluluklardan yani birliklerden, birlikler de ekolojik gruplardan meydana gelir.

Florada bitkiler tür, cins, familya v.s. gibi hiyerarşik bir sınıflandırma ile çeşitli taksonlarda toplanarak incelenir. Vejetasyonda ise temel birim Asosiyasyon (bitki birliği) veya buna denk alınan üniteler teşkil eder.

7
Ekolojik istekleri birbirinin aynı veya birbirine yakın olan bitki türlerinin oluşturduğu topluluklara vejetasyon (bitki örtüsü) denir. Başka bir deyişle vejetasyon, herhangi bir coğrafi bölgenin bir kesimi üzerinde yaşama şartları birbirine benzeyen bitki türlerinin bir arada bulunma şeklidir. … Başlangıçta bitki ekolojisi içinde yer alan ve daha sonra da ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkan bir bilimdir. Bitkiler arasındaki sosyal ilişkileri niceleyen bir bilimdir.

8
Her ne kadar bir alanın vejetasyonu ilk bakışta oldukça durgun görülürse de, aslında klimaksa ulaşmış vejetasyonlar hariç diğerlerinde büyük bir gelişme dinamizmi mevcuttur.

Doğada çıplak kayalar, dik yamaçları, suyu çekilmiş göllerin taban kısımları, delta'lar, sığ su kenarları, rüzgarın yığdığı kum tepeleri, nadasa bırakılan tarlalar, yeni oluşmuş adalar ve buzulların çekildiği alanlar gibi daha bir çok bitkisiz çıplak alanlar olabilir. Belli bir süre sonra böyle alanlar incelendiğinde, buraların zaman içinde bitkilerle kaplandığı görülür. Bu durum bize bitkilerin doğada çıplak alanları örtmek için büyük bir dinamizm içinde olduklarını gösterir.

Belli bir zaman periyodu içerisinde boş bir alanda farklı komünitelerin sırası ile birbirini izlemesi olayına Süksesyon denir. … Hult (1885) bitkisiz bir alana ilk defa gelip yerleşen öncü veya pioner bitkiler safhasından başlayıp kararlı klımaks (climax) safhasına kadar olan bütün safhaları incelemiş ve bu şamaların her birini bir süksesyon safhası olarak kabul etmiştir.

Clements'e göre vejetasyon bir canlıya benzer. Doğar, büyür, olgunlaşır ve ölür. Vejetasyonun bu hayat çemberinin yerleşim, yapım olgunluk ve dejenerasyon (bozulma) devrelerinden oluştuğu kabul edilir. Vejetasyonun bu gelişim çemberinde öncü bitkilerin ilk defa çıplak yerleri işgali başlangıç safhasını ve vejetasyonun uzunca bir süre değişmeden kaldığı son safhasını da klimaks teşkil eder. Bu iki safha arasında kalan göç, habitata uyma ve rekabet v.b. safhalarından her biri de 'ser' ismini alır. Her serdeki vejetasyona 'sera! vejetasyon' ve çevrenin iklimi ile az çok dengede olan stabil vejetasyona da 'klimaks vejetasyon' denir.

9

Bir yerde primer ve sekonder süksesyon olabilmesi için o yerin bitkiden arınması, yeni bitkilerin buraya yerleşmesi, ortamın değişmesi, rekabet ve vejetasyonda devamlılığın olması şarttır.

1- Bitkiden arınma: İster primer isterse sekonder süksesyon olsun, süksesyonun olabilmesi için ilk şart önce o yerin bitkiden kısmen veya tamamen arınmış olması gerekir. Bir yerin bitkiden arınması fizyografik , erozyon, buzul istilası, volkan istilası, su istilası vb. veya klimatik nedenlerden (kuraklık, rüzgar zararı, yıldırım zararı) veya biyotik etkenlerden (kesim, ekim, aşırı otlatma, ilaçlanma, hayvan istilası vb.) ileri gelebilir.

2- Göç ve yerleşme: İkinci şart ise o yerin yeniden bitkiler tarafından işgal edilmesidir. Çıplak bir yerin yeniden bitkiler tarafından işgal edilmesi için önce bazı bitkilerin çeşitli şekillerde oraya göç etmesi gerekir. Göçler, tohumlar, sporlar, soğan, rizom ve stolonlarla, hatta bazen gövde ve yapraklarla dahi olabilir. İlk göç eden bitkiler 'öncü bitkiler' adını alır.
Göçlerle gelen bitkilerin bir kısmı yerleşir, bir kısmı ise rekabette başarılı olmadığı için yok olur. Yerleşen bitkiler ise çoğalarak populasyonları oluşturur.

3- Ortamın değişmesi: Yerleşen bitkiler ve hayvanların etkisi ile toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklen değişir. Bitkilerin kökleri toprağı gevşeterek daha iyi havalanmasını sağlar. Organik madde miktarı, faydalanılan besin maddelerinin miktarı artar, mikroorganizma faaliyeti çoğalır. Bitki çevresindeki sıcaklık, nem ve ışıklanma şartlan değişir.

4-Rekabet:Bu değişiklikler sonucunda orada mevcut bitkiler arasında her bakımdan bir rekabet başlar. Rekabeti kazanan bitkiler yerleşir, kaybedenler ise aradan çıkarak böylece yeni bir bitki birliği oluşur.

5-Vejetasyonda Devamlılık: Primer ve sekonder süksesyon esnasında vejetasyon belirli bir çok safhalar geçirdikten sonra kısmen de olsa bir devamlılık safhasına erişir. Bu safhada vejetasyon, bölgesel iklim ile az çok dengededir. Floristik kompozisyon, strüktür, fizyonomi, hayat formları ve toprak şartları bakımından belirli oranda bir devamlılık gösterir. Vejetasyonun bu kararlı safhası 'klimaks vejetasyon' olarak isimlendirilir. Whittaker (1953)'e. göre klimaks vejetasyon çevre gradientine uymuş bir populasyon modelidir. Bu yüzden her bakımdan gerçek bir devamlılık (süreklilik) beklenemez. Çevre gradientleri (çevre faktörleri) değiştikçe onlara paralel olarak klimaks ve vejetasyon da değişir. Çevre gradientleri ise hiçbir yerde diğerinin aynı değildir. … Yani klimaks vejetasyon devamlı değildir, her zaman değişebilir.


10
Klimaks Çeşitleri

1- Klimatik Klimaks: İnsan tahribatı, parazit istilası, volkan hareketleri gibi önemli bir dış etkiye maruz kalmadan normal iklim şartlan içinde oluşmuş bir klimaks vejetasyon tipidir.Halbuki son yıllarda dünyamızda insan ayağı değmeyen pek az yer kalmış, dolaylı ve dolaysız insan müdahalesi olmayan pek az doğal vejetasyon bulunmaktadır.

2- Edafik Klimaks: Toprak şartlarına bağlı olarak meydana gelen bir klimaks çeşididir. Tatlı ve tuzlu bataklıklar, kumul vejetasyonu, serpantin vejetasyonu gibi toprağın bazı çok özel durumuna bağlı kalan vejetasyon tipidir.

3- Topoğrafik Klimaks: Topoğrafik şartlara bağlı olarak meydana gelen bir klimaks çeşididir. Topoğrafik klimaks, topoğrafik nedenlerden dolayı o bölgenin genel iklimi içinde meydana gelen küçük iklimlerin desteği ile ayakta durur. Örneğin tropikal bir iklimde dağın tepesi devamlı rüzgâra maruz kalırsa evaporasyon ve transpirasyon çok fazlalaşır. Tropikal bir bölge olmasına rağmen bu şartlarda ancak kseromorf bir vejetasyon tipi teşekkül edebilir.

4- Yangın Klimaksı: Yangına karşı dayanıklı olan bitkilerin meydana getirdiği bir klimaks çeşididir. Yangın klimaksının oluşumu ve çeşidi yangının şiddetine ve tekerrürüne göre değişebilir.

5- Zootik Klimaks:Otlatmaya karşı dayanıklı olan bitkilerin meydana getirdiği klimaks çeşididir. Evcil ve yabani hayvanların, kuşların çoğu bitkilerle beslenir. Hayvanların aşırı çoğalması bitkilerin aşırı yenmesine, vejetatif ve generatif organlarının aşırı tahribine ve yok olmasına sebep olur. Böyle hallerde aşırı otlatmaya hassas bitkiler ortadan kalkar veya tür yoğunluğu bakımından çok fakirlesin Diğerleri ise otlakta zenginleşerek normal klimakstan farklı belirli kompozisyon ve yapıda bir vejetasyon tipi meydana gelir.

6- Zararlı Gazlar Klimaksı: Ev ve fabrika bacalarından çıkan zararlı gazların devamlı etkisi ile bir önceki vejetasyonun yok olarak zararlı gazlara dayanıklı yeni bir vejetasyon oluşturur ki buna zararlı gazlar klimaksı denir. Başka bir deyişle zararlı gazlara karşı dayanıklı bitkilerin meydana getirdiği bir klimaks çeşididir.

13
Bitki sosyolojisinde birlik kavramı geniş anlamlı bir terimdir. Çünkü en basit bir Sinusia (vejetasyon katı) bir birlik olabileceği gibi çok karmaşık olan fitosönez (ekosistem) de geniş anlamda bir birlik anlamı taşır. Bunun için birçok araştırıcılar bitki birliğini değişik şekilde anlarlar ve ona göre tanımını yaparlar (Whittaker, 1962; 1978).

Örneğin: Alechin (1926) bitki birliğini, ekolojik ve fenolojik bakımdan farklı elementlerden teşekkül eden ve belirli strüktürü bulunan bir topluluk olarak kabul eder. Wangerin (1925)’e göre bitki birliği, ekolojisiyle uyum halinde olan bir bitki topluluğudur. Braun-Blanquet'e göre bitki birliğinde rekabet esastır. Rekabetsiz bitki topluluğunda organizasyon olamaz ve bu topluluk floristik kompozisyon, strüktür ihtiva etmez. Clemcnts de aynı görüş üzerinde ısrar eder. Tansley ve Gleason (1936), bitki birliğini, bir alan işgal eden sınırlı ve coğrafik bir bütün olarak kabul ederler ve hem çevrede uniformite (benzerlik) hem de bitkiler arasındaki karşılıklı ilişkilerde uniformite ararlar. Cain ve Castro (1959), bir alanı işgal eden, karakteristik bir kompozisyonu ve strüktürü olan sosyolojik bir birim olarak, Oosting (1959) ise kendi aralarındaki karşılıklı ilişkilere ve kendileri ile çevreleri arasındaki ilişkilere dayanarak bir arada yaşayabilen canlı organizmalar diye tarif etmiştir.

Birbirine benzer örnek parseller (Quadrat, Releve ve Stand’lar) birleşerek bitki birliğini (Asosiasyon’u) oluştururlar. Örnek Parsel; çeşitli bitki katlarını ihtiva eden, çevre, floristik kompozisyon ve strüktür bakımından en yüksek benzerlik (uniformite) gösteren bir bitki kümesidir.

Habitata benzerlik, aynı cins toprağı veya anakayayı içermesinden ziyade bitkilerin büyüyüp gelişmesini sağlayan benzer şartların oluşması demektir. Örneğin, humuslu ve karbonatlı topraklarla, demirli podsal topraklar üzerinde bazen aynı vejetasyon tipi bulunabilir. Burada topraklar ayrı fakat bitkilerin yetişme şartları (habitatı) aynıdır. Yine serpantin ve kalker anakayadan oluşan topraklarda aynı vejetasyon tipleri bulunabilir.

14
Bitki birlikleri belirli bir alam işgal eder ve bu alanın genişliği birliğin tabiatına göre değişir. Bu alan kayalar üzerinde gelişen liken birliklerinde çok küçük, buna karşılık oldukça homojen bir floristik kompozisyonu ve habitatı olan bir ormanda olduğu gibi çok büyük de olabilir. Bununla beraber bir ormanın her bakımdan homojen olması da beklenemez. Doğal olarak meydana gelmiş bir orman dikkatlice dolaşılarak incelenecek olursa, her tarafının aynı ölçüde homojen olmadığı, ve farklı bölgelerin bulunduğu görülür. Homojenlik (benzerlik) gösteren yerler, bitki ve hayvan türleri bakımından, toprak şartlan bakımından, makro ve mikro iklim şartlan bakımından da belirli bir derecede birbirlerine benzerler. Benzerlik gösteren bu yerler bir araya gelerek çeşitli vejetasyon tiplerini teşkil ederler. Ormancılıkta buna Mahalli Orman Tipi (Site type) adı verilir. Karşılıklı ilişkileri birbirine benzer yada yakın olan köşeler habitat bakımından site ismi altında toplanır ve her site bitki örtüsü ile beraber Site type ismini alır.

Ormanda Site type'ler: Orman ağaçları, diğer bitkiler ve çevre faktörleri ve bunların her birisinin birbirlerine olan etkisi sonucu oluşan bir ekosistemdir.

Bitkiler Arasındaki Karşılıklı ilişkiler
Bitki birliklerini oluşturan farklı türler arasında ve bu türlerin bireyleri arasında bazı karşılıklı ilişkiler vardır. Bu ilişkileri iki grupta toplamak mümkündür.

1- Temassız (Disjanktif) İlişkiler: Farklı türlerin bireylerinin birbirinden ayrı oldukları esnadaki ilişkiler.

2- Temaslı (Konjaktif) İlişkiler: Bireylerin birbirleriyle temas halinde olduğu esnadaki ilişkiler.

15
Temassız (Disjanktif) İlişkiler:

… subtropik bölgedeki bitki birliklerinde yıllık bitkilerden başlanmak üzere sırasıyla Bulblu geofitler, Hemikriptofitler, ve Kamefit'lerin kısa zaman aralıkları ile çıkması ve çiçeklenmesi türlerin arasındaki şiddetli rekabeti azaltarak gerçek niş (Niche)’lerini işgal etme çabalarından ileri gelmektedir.

Bitkiler arasındaki rekabet sadece besin kaynakları için olmaz. Türler büyüme hızı, ekim, kesim, otlatma ve gölgeye dayanıklılık gibi çeşitli faktörler bakımından da rekabet halindedirler.

Bitki türleri beraber yaşama kapasiteleri bakımından da birbirleri ile ilişkileri vardır (Sadakat = Bağlılık ilişkileri).

16
… Toros Dağları’nın Orta Anadolu’ya bakan yamaçlarında bulunan meşe ve ardıç karışımı ormanlarda kesim yapılırsa, orman saf meşe ormanı veya meşe korusu haline gelir. Çünkü meşe, kesime ve budanmaya karşı ardıçtan daha dayanıklıdır. Bu nedenlerden ötürü step ve yarı step olan Anadolu’nun birçok yerinde çam ormanları yerlerini meşe ormanlarına bırakmışlardır.

Temaslı (Konjaktif) İlişkiler:
Temaslı ilişkilerde iki farklı bitki türünün bireyleri, birbirleri ile olan ilişkilerini değişik yollardan sürdürürler.

Eğer türlerden biri diğerinin varlığı ile etkilenmiyorsa o zaman aralarında hiçbir ilişki yok demektir ki bu durum NÖTRALİZM olarak tanımlanır. Eğer türlerden biri besin ve yer arama yada diğer bazı ihtiyaçlar bakımından diğer tür tarafından olumsuz yönde etkileniyorsa buna REKABET denir, eğer türlerden biri diğerinin varlığından yaralanıyor fakat onun yokluğunda da kendi normal yaşamını sürdürebiliyorsa buna PROTOKOOPERASYON denir. Eğer her iki tür de beraber yaşamadan yararlanıyorsa ve doğadaki normal yaşamlarını ayrı ayrı sürdüremiyorsa bu ilişkiye MUTUALİZM, eğer iki türden birisi beraber yaşamaktan yararlanır diğeri hiç etkilenmez ise bu tip ilişkilere de AMENSALİZM denir. Eğer iki türden birisi beraber yaşamaktan yararlanır, diğeri bundan hiç etkilenmez ise buna da KOMMENSALİZM denir. Eğer bir tür diğer bir türü olumsuz yönde etkilerse ve ikinci tür olmadan yaşamım sürdüremezse bu ilişkiye de PARAZİTİZM yada PREDASYON denir.

17
Likenlerde, alglerle mantarlar karşılıklı yardımlaşma sayesinde kötü şartlarda da yaşayabilen, rekabet gücü fazla olan yeni bir birlik meydana getirmişlerdir.

Diğer taraftan Epifitlerde ve sarılıcı bitkilerde (Lianlarda) tek taraflı bir yardımlaşma (Kommensalizm)mevcuttur ve çoğu kez konakçı ağaçlar bir işbirliğinden faydalanmaksızın salepler, yosunlar, mantarlar, likenler ve ökse otu (Viscum album) gibi birçok bitkilere konukçuluk yaparlar.

Bitki sosyolojisi açısından bitkiler arasında görülen bu ilişkilerden temassız ilişkiler sosyolojik bakımdan önemlidir. Temaslı ilişkilerin sosyolojik bir önemi yoktur.

Bitkilerin Fiziksel Çevre İle Olan İlişkileri
Bitkilerin çevreleri ile olan ilişkileri çok karışık bir faktörler birliğidir. Bu konular bitki ekolojisinin konusudur. … dört büyük grupta incelenebilir:

1- İklim Faktörleri: Işık, sıcaklık, yağış, nem, gazlar ve havanın buharlaşma kapasitesinden ibarettir.

2- Toprak Faktörleri: Toprak derinliği, toprak tekstürü, toprak strüktürü, toprak suyu, toprak gazlan, toprak PH sı, toprakta bulunan makro ve mikro elementlerle toprak tuzluluğu, toprak kolloidleri ve organik madde gibi konular içine alır.

3- Topoğrafik Faktörler: Yükseklik, yön ve eğim gibi faktörler topoğrafik faktörler olarak isimlendirilir. Topoğrafik faktörler bitki türlerinin ve bitki topluluklarının gelişmesi ve yayılışı üzerinde dolaylı bir etki yapmaktadır.

4- Biyotik Faktörler: Bir ekosistemdeki canlıların hepsine birden biyotik faktörler denir. Canlıların her biri diğer canlılarla ve içinde bulunduğu fiziksel çevre ile çok yönlü ilişkilere sahiptir. En basit bir canlı bile gerçek anlamda diğer canlıların etkisi olmadan tamamen bağımsız bir şekilde yaşayamaz. İnsan, hayvan, bitki, mikroorganizmalar bir arada yaşarlar ve çok farklı şekillerde birbirlerini etkilerler.

18
İnsan kendine yararlı bitki ve hayvanları yetiştirerek, zararlıları yok ederek yeryüzüne çıktığından beri doğal dengeyi sürekli olarak bozmaktadır. Zira insan kültürel evrim ve buna bağlı olarak teknik gelişme ile birçok çevre faktörlerinin etkisinden kurtulmuş ve çevresini etkilemiştir.

Orta Avrupa’da ve Anadolu’da ormanların milattan önceki tarihlerde bile orman yangınları ile tahrip edildiği bilinmektedir.

19
kurakçıl bitkiler (kserofitler)

Dışarıdan çevreye yeni giren türlerin o çevrede tutunabilmesi yeni oluşan melezlerin ve mutantların başarı gösterebilmesi için o çevrenin ekolojik dengesinin bozuk olması gerekir. Çünkü her bitkinin o habitat içinde ekolojik bir Niş'i vardır. O habitat içinde yangın, aşırı otlatma, biçme v.b. gibi ekolojik dengeyi bozacak herhangi bir faktörün müdahalesi olmadığı sürece bitkiler kendi niş'lerini işgal ederler.

20
Bitki türlerinin ekolojik başarısı, beraber bulunduğu diğer türlerin rekabet durumuna göre azalıp çoğalabilir.

koloniler

Genel olarak stolon, rizom ve diğer vejetatif organları ile üremeyi tercih eden ve tohumları uzaklara gidemeyen bitkiler daha çok bir arada toplanırlar.

21
Traxacum ve Tragopogon gibi bitkilerin tohumları rüzgar ile uzak mesafelere kadar taşınıp geniş alanlara yayılırlar, onun için böyle tohumları fazla hareketli olan bitkilerin bireylerinde gruplaşma ekseriye zayıf olur.

gelişim (succession)

Gruplaşan bitkiler kendilerine yetecek kadar bir alanı işgal edip aralarında karşılıklı bazı bağıntılar meydana geldiği zaman bir bitki birliği teşekkül etmiş olur.

Bitkilerin Gruplaşmasını Sağlayan Faktörler

Bitki birliği rasgele toplanmış bir bitki kümesi değildir. Bitkilerin birlik oluşturmasına etki eden faktörler:

            1- Toprak faktörleri
            2- Türlerin ekolojik hoşgörürlüğü
            3- Türlerin beraber yaşayabilme kapasitesi
            4- Türlerin saldırganlık derecesi
            5- Türlerin rekabet gücü
            6- Bitkilerde fazla tohum ve spor teşkili; vejetatif organları ile üreme kapasitesi
            7- Tohumların çimlenme güçleri
            8- Bitki göçleri
            9- Yükseklik, yön, eğim gibi ekolojik faktörler

… bitkilerin sınırlı şartlarda büyüme ve belirli çevre şartları içinde yayılma yeteneğine Ekolojik Hoşgörürlük veya Ekolojik Amplitud (Ekolojik Tolerans) denir.

22
Türlerin rekabet güçleri ile ekolojik hoşgörürlükleri arasında ters bir ilişki vardır. Ekolojik hoşgörürlükleri geniş olan türlerin rekabet güçleri zayıftır. Bu nedenle bitkiler daha zor gruplaşır. Ekolojik hoşgörürlüğü dar olan türler ise daha kolay gruplaşırlar.

Göç daha ziyade tohumların çeşitli faktörlerle bir yerden başka bir yere taşınması şeklinde olmaktadır.

23
Tür çeşitliliği veya floristik kompozisyon: Belirli bir kommunitede veya bitki birliğinde bulunan bitki türlerinin listesidir.

Hakim olma (Dominant)
Birliğin yapısını belirlemede birlik içinde bulunan her türün eşit oranda önemli olmadığını gözlemleyebiliriz. Birlikte yüzlerce tür bulunabilir. Bunların çok azı büyüklükleri, sayıları veya çeşitli aktiviteleri nedeniyle birliği kontrol eden başlıca etkendir. Dominant türler birliği oluşturan türlerin yetişmek zorunda kaldığı her türlü koşulda ayakta kalan ve yüksek derecede ekolojik başarı gösteren türlerdir. Başka bir deyişle dominant türler birlik içerisinde çevre faktörleri ile bitkiler arasındaki ilişkiyi en iyi şekilde temsil eden türlerdir. Bu nedenle bitki birliği oluşturulurken bu türler öncelikle dikkate alınmalıdır.



25

Zaman içinde değişme veya gelişme
Bitki birlikleri süksesyonla zaman içinde devamlı olarak değişirler. Belli bir zaman periyodu içerisinde belli bir yerde farklı bitki komunitelerinin birbirlerini izlemesi olayına süksesyon denir.
Zaman içerisinde vejetasyonda iki tip değişme olur.
a- Progresif (İleriye doğru) değişme: Bu tip değişmede vejetasyon devamlı olarak basit yapılı durumdan (primer durumdan) daha gelişmiş duruma (klimaksa) ulaşır. Yukarıda sözü edilen çıplak alanlar bu tip değişme ile zaman içinde bitkilerle kaplanır ve vejetasyon klimaksa ulaşır.
b- Regresif (geriye doğru) değişme: Bu tip değişmede klimaks durumundaki bir vejetasyon biyotik faktörlerin etkisi ve zaman içinde çevre faktörlerinde meydana gelen değişmelerin etkisi ile klimaks durumdan subklimaks duruma gelebilir. Örneğin bölgenin iklimi ile dengede olan bir orman vejetasyonu bu tip değişme ile çalı veya step vejetasyonuna dönüşebilir.

26
Bitki birlikleri uzayda veya bir çevre gradienti boyunca da değişebilir. Biz bir çevre gradienti boyunca meydana gelen değişiklikleri de çalışabiliriz. Örneğin bir nem gradienti veya bir yükseklik ve sıcaklık gradienti boyunca vejetasyonda meydana gelen değişiklikler gibi.

27
prodüktivite (verimlilik) ve biyomas (biyolojik kütle)

bir organizma veya komünite

Heterotrofik organizmalar

Ormanların bitkisel biyoması (fitoması)

29
Öncelikle belirtelim ki, bitki komuniteleri bir organizma değildir. Onlar bir bütün olarak ele alınmalıdır. Çünkü bitki komuniteleri bitki türlerinin birleşmesi sonucu oluşmaktadır. Komuniteyi oluşturan tek bir tür değil, tüm türler bir lokal çevre üzerinde bir arada yaşarlar ve oraya bağlıdırlar. Örneğin ağaçlar ve çalılar, derin köklü ve yüzeysel köklü otsu bitkiler, ilkbahar geofitleri ve diğer çok yıllık bitkilerin hepsi birden bitki komunitesini oluştururlar. Bu bitkilerin hemen hemen hepsinin ekolojik istekleri birbiri ile aynıdır. Aynı zamanda bu bitkiler arasında sosyal bir bağlılık da söz konusudur. Bu bitkiler ekolojik grupları oluştururlar.

Ekolojik grup Ellenberg (1939) tarafından şu şekilde tanımlanmaktadır. "Özel bir çevre gradientine bağlı olarak birbirine benzer yayılışa sahip olan ve benzer habitat şartlarında yaşayan, birbirine benzerlik gösteren hayat formlarının oluşturduğu türler topluluğudur".

Bu bitki birliğinde esas itibariyle karakteristik türler, iştirakçi türlerden farklı tutulur.

30
… bazı bitkileri gruplaşmaya götüren ekoloji, coğrafya veya başka eğilimler…

Bitki sosyologlarının, karakteristik tür kavramı indikatör tür fikrinin doğmasına neden olmuştur.

Belli başlı karakteristik türlerin belirtilmesi için çevrenin önceden araştırılması gereklidir. Dolayısıyle bunlar birliğin karakteristiklerinden evvel istasyonun karakteristikleridirler.

endükatör

Görülüyor ki burada sosyolojik uygunluk artık kaybolmuştur. Birlik, ekolojik grupların özel olarak bir araya gelmesidir ve bunun lokal bir değeri vardır.

31
İlkbahar geofitleri genellikle derin köklüdürler ve derin, gevşek, suludan nemliye kadar iyi havalanmış ve besin elementlerince zengin toprakları tercih ederler.

… alüvyal maddelerce zenginleşmiş derin ve milli topraklar…

33
Çok basit bir birlik dahi en az bir vejetasyon katından oluşur. Ormanlarda olduğu gibi vejetasyon organizasyon ve stabilite bakımından mükemmelleştikçe dikey kat sayısı artar. Kuzey yarım küresi ormanları çoğunlukla şu katları ihtiva eder: ağaç katı, çalı katı, ot katı, yosun katı, kök katı…

34
Ayrıca toprak altında da tabakalaşma mevcuttur.

36
Yumak ve demet teşkil eden bitkilerde birey veya dal sayımı çok güç olduğundan yoğunluk, dip genişliği ile de ifade edilir.

39
Aynı türden bitkilerin demet, yumak, koloni, vs. şeklinde bir arada bulunma ve beraber yaşama özelliğine “sosyabilite” denir. Sosyabilite bitkilerin saldırganlık derecesini ölçmek için de kullanılabilir.

40
Braun-Blanquet, bitkileri beş sosyal gruba ayırır (Şekil 3.5) ve 1-5 arasındaki rakamlarla gösterir.

Sosyabilite        l- Habitatlarında çoğunlukla tek birey halinde olanlar
2- Grup veya demet halinde bulunanlar
3- Yumak, yastık şekillerinde büyüyenler
4- Geniş yastıklar, küçük koloniler halinde olanlar
5- Çok kalabalık ve geniş koloniler teşkil edenler - (Hemen hemen saf stand halinde)

Bu arada hiçbir sosyal gruba girmeyen ve her bitki birliğinde rekabete girişerek farklı sosyabilite gösteren bitkiler de vardır. Bunlara antisosyal bitkiler denir.

Vitalite, bitki türlerinin gelişme durumunu ve derecesini başka bir deyişle bitkinin sağlık durumunu belirtir.

Braun-Blanquet bitkileri vitalite bakımından 4 gruba ayrır.
1- Hayat devresini düzgün bir şekilde tamamlayanlar
2- Tohumları sağlıklı olarak çimlenen fakat hayat devrelerini eksik tamamlayanlar
3- Tohumlan zayıf olan ve hiçbir zaman hayat devrelerini tamamlayamayanlar
4- Tohumları nadir olarak çimlenebilen ve üreme yapamayanlar.

41
Peryodisite (Fenolojik Özellikler)
Vejetasyon süresi içinde muhtelif türlerin gelişmeleri birbirinden farklıdır. Bazıları ilkbaharda, bazıları yazın ve bazıları da sonbaharda çiçek açarlar. İşte peryodisite, vejetasyonu meydana getiren bitki türlerinin farklı mevsimlerde erişebildiği yıllık vejetatif ve generatif gelişim basamağı olarak tarif edilebilir. Başka bir deyişle bitkilerin yıl içerisindeki fenolojik özellikleridir.

Bir orman vejetasyonunun zemin florasında bulunan bitkilerin fenolojik gelişim durumları şöyle özetlenebilir.

42
- Henüz sürmekte olanlar
- Fide halini almış olanlar
- Rozet halinde olanlar
- Çiçek açmış olanlar
- Çiçek açmamış olanlar
- Tohum halinde olanlar
- Solmuş olanlar
- Ölmüş olanlar
- Yalnız tohum taşıyanlar

44
Sadakat bitki sosyolojisinde diğer kavramlardan (özelliklerden) daha önemlidir ve bitkiler bunlara göre oluşturulur.

Herhangi bir birlikte ısrarla bulunan türler o birliğin sadık türleridir.

76
Vejetasyonda Gradiyent Analizi
Gradient analizleri vejetasyon çalışmalarında vejetasyonun araştırılması için önerilen bir araştırma yaklaşımıdır. Başka bir deyişle vejetasyondaki devamlılığı ve gradiyent ilişkilerini araştırma yöntemine gradiyent analizi denir. Çevre faktörleri, tür populasyonlan ve bitki birliklerinin (Bitki komunitelerinin) çeşitli karakterleri gibi faktörler gradiyent terimi ile ifade edilmektedir.

İlk vejetasyon çalışmalarında vejetasyon komunite tipleri olarak sınıflandırılmıştır. Komünite belirli bir alanda veya habitatta yaşayan türlerin populasyonunun toplamına denir. Bitki ekolojisinde komunite, belli bir alanda ya da habitatta yaşayan bitki populasyonlarının topluluğunu ifade etmek için kullanılır. Bitki sosyolojisinde ise temel sınıflandırma birimi olarak komuniteden ziyade "asosyasyon" (bitki birliği) terimi kullanılmaktadır. Asosyasyon, floristik kompozisyonu ile tanımlanan bir bitki topluluğudur.

Vejetasyon araştırmalarında vejetasyon bitki birlikleri halinde sınıflandırılır ve isimlendirilir. Vejetasyonun bu şekilde sınıflandırılması "Birlik - Birim Teorisi" (Association-Unit Theory) veya daha geniş anlamı ile "Komunite - Birim teorisi" (Commuııity-Unit Tlıeory) esas alınarak vejetasyon sınıflandırılır (Whittaker, 1967). Bu teori vejetasyonun kopuk olduğunu ve bitki birlikleri halinde sınıflandırılabileceğini savunmaktadır.

Amerika'da bazı araştırıcılar tarafından bu teori benimsenmemiştir. Örneğin Gleason (1926) birlik birim teorisini kabul etmemektedir. Gleason "Bitki birliğinin bireysellik kavramı" (The individualistic consept of the plant association) adlı makalesinde bu konu ile ilgili olarak iki temel prensibi ortaya atmıştır.

1-Bitki Türlerinin Bağımsızlığı (Kişiliği) Prensibi
Bu prensibe göre her türün bir kişiliği vardır, her tür birbirinden bağımsız olarak hareket eder. Hiçbir türün yayılış alanı aynı olmayıp çevre gradienti modellerine paralel bir yayılış gösterir.

2-Vejetasyonun Devamlılığı Prensibi
Bu prensibe göre vejetasyon devamlıdır. Bitki birlikleri halinde sınırlandırılamaz. Çevre faktörleri değiştikçe türler de değişir. Hiçbir türün yayılış alanı diğerine uymaz. Çünkü türlerin bir kişiliği vardır.

77
Bu iki hipotez vejetasyonun bitki birlikleri halinde sınıflandırılamayacağım ifade eder. Gleason'un bu fikirleri bazı araştırıcılar tarafından reddedilmiş, bazı araştırıcılar tarafından ise desteklenmiştir (Whittaker, 1967). 1926-1947 yılları arasında bu fikirlerle ilgili olarak hiçbir araştırma yapılmamış ve bir süre unutulmuştur. Ancak 1947 yılından sonra Tennessee'nin Great Smoky Dağlarında Whittaker (1956) tarafından yapılan bir araştırmada "komunite-birim teorisi" ve "bireysellik görüşü" (individualistic concept) detaylı olarak incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar Gleason'un fikirlerim desteklemiştir. Bu çalışmada vejetasyonun ayrı birimlerin bir mozayiği olmaktan çok devamlı populasyonların bir karışımı olduğu gösterilmiştir. Bu sonuçlar bir tez halinde sunulmuş (Whittaker, 1956) ve "komunite-birim teorisi" ile ilgili deliller ve teorinin mantığı bu makalede eleştirilmiştir. Aynı yıllarda Curtis ve ark.(l950, 1951) tarafından Wisconsin'in Konifer ormanlarında benzer araştırmalar yapılmış ve elde edilen sonuçlar "Türlerin kişiliği" ve "Vejetasyonun devamlılığı" ile ilgili olarak Whittaker'in elde ettiği sonuçlarla paralellik göstermiştir. Aynı yıllarda Ellenberg tarafından Almanya'da yapılan araştırmalarda da benzer sonuçlar alınmıştır (Whittaker 1967).

Genel olarak ‘komunite-birim teorisi’ni yani vejetasyonun kopukluğunu savunanlar çoğunlukta olmasına karşılık…

78
Vejetasyonda Devamlılık (Continiuty)
Vejetasyonda devamlılık fikrini savunanların başında Rusya'da Ramensky, Amerika'da Gleason ve Fransa'da Lenoble gelmektedir (Whittaker 1962). Bu araştırıcılara göre vejetasyon devamlıdır. Vejetasyonu oluşturan bitki türlerinin bir kişiliği vardır. Her bitki türü diğer türlere ve çevresine bağlı olmadan bağımsız olarak hareket etmekte ve pek az bitki türünün dağılış alanları birbirine uymaktadır. Bitki türleri aynı yayılış alanına sahip değillerdir. Çevre faktörleri değiştikçe türlerin de değiştiği görülür. Vejetasyon kopuk değil devamlıdır. Bu nedenle vejetasyon bitki birlikleri halinde sınıflandırılamaz. Bitki birliği (Asosyasyon) soyut bir birimdir. Bu görüşe Bireysel Görüş (İndividualistic Concept) veya Devamlılık Görüşü (Continium Concept) denir.

80
Gradient analizi görüşüne ilk itiraz, doğada ayrı Asosyasyonlar (birlikler) olduğu hipotezine de inanmak gerekir. Buna göre örnek parseller denge haline gelmiş vejetasyonlardan alınmalı ve buna göre çalışılmalıdır. Curtis ve ark. yalnızca 26 yıl önce tamamen tahrip edilmiş veya seyreltilerek kesilmiş ağaçların bulunduğu bozuk orman vejetasyonundan alınan örnek parsellerle çalışmışlardır. Tahrip edilmiş alanlarda bitki birliklerini tespit etmek oldukça güçtür. Conford ve Buell (1969), Wisconsin ormanları eğer bozulmamış olsaydı vejetasyonun devamlı olmadığı görülecek ve bu bölgenin bir süre sonra klimaksa doğru gelişebileceğini öne sürerler.

81
(Curtis ve arkadaşları neden tamamen tahrip edilmiş veya seyreltilerek kesilmiş bozuk orman vejetasyonundan parsellerle çalıştılar?)

Gradiyent analizinde, türlerin eşit olduğu kabul edilir ve analiz için yalnızca türlerin adı ve nispi bollukları kullanılır. Daubenmire (1966) bunun bizi hatalı sonuçlara götüreceğini öne sürer. Çünkü türlerin bazıları diğerlerine karşı baskındır ve bu yüzden hepsi eşit değerde değildir. Komunite (birlik) sınırları yalnızca bir veya iki tür tarafından belirlenir ve Daubenmire'a göre aynı coğrafi konumdaki her türün sınırını belirlemeye gerek yoktur.

frekans  Herhangi bir örnek parselde bulunan türlerin tekerrürü.
bazal alan  Toprak yüzeyinden 1.4 metrelik (4.5 ft) bir noktada bir ağacın enine kesiti.

85
… ekolojik bir devamlılık değil, floristik bir devamlılık…

Bireysel görüşü savunanlar, geniş alanlarda yayılış gösteren vejetasyonların araştırılmasına karşıdırlar. Çünkü çok geniş bir alanda bitki birliklerini belirlemek için yalnızca homojen birkaç örnek parsel seçemeyiz. Bu durum sübjektiftir. Eğer bilimsel bir araştırma yapmak istiyorsak sübjektifliği ortadan kaldırmak için nitesel ve nicel teknikler geliştirmeliyiz. Bitki birliklerinin sınırlan bir yada iki türle belirlenmemelidir. Biz doğal bir bitki birliğinin sınırlarını belirlemek için, birliğin floristik kompozisyonunda yer alan her türü kullanmak zorundayız.

hipotetik geçiş

Devamlılık görüşü coğrafi değil, çevresel alana dayanır.

87
Son yıllarda vejetasyon ile çevre faktörleri arasındaki ilişkileri nicesel (kantitatif) analizlerle araştıran ekologlar vejetasyonun devamlı olduğunu ve türlerin kişiliğini savunmaktadırlar. Vejetasyonu türler arasındaki sosyal ilişkilere göre değil nümerik ilişkilere göre sınıflandırmanın daha isabetli olacağını savunmaktadırlar.

Clements (1936)'e göre bitki birliği bir organizmaya benzer. Shimid bu teoriyi reddeder. Dice (1956) ise asosyasyonun doğada mevcut olmadığını sadece insanların kafasında tasarladığı ve vejetasyonu sınıflandırmak için uydurulduğunu savunur.

çevre gradientleri… sıcaklık ve yağış gradientleri…

Bir Çevresel Gradiyent Boyunca Türlerin Yayılışı
Öncelikle bir dağ yamacında uzun ve kesintisiz olan tek bir çevresel gradiyent düşünelim. Yamaç çok sayıda bitki, hayvan ve saprofit türü içeren komüniteler tarafından işgal edilmiştir. Bu türlerin diğer türler ile ilişkili olarak geliştiğini, bunların diğer populasyonları etkilediğini, bazılarının rekabet ettiğini ve rekabetin niş farklılığınca azaltıldığı farklı yollarla da bunların geliştiğini görürüz. İlk ekologlar türlerin ayrı ayrı karakterize edilen gruplardan, yani asosyasyon denilen ve belirli şekilde sınırları olan komünite tiplerinden oluştuğunu düşündüler. Bu görüş -iyi tanımlanmış birimlerden oluşan komünite yani komünite birim teorisi şeklinde isimlendirilebilir ve Rusya'da L.G. Ramensky (1924) ile ABD'de Gleason (1926) tarafından savunulan bireysellik hipotezinin bir karşıtıdır (Whittaker, 1967).

88
… türler bir diğerine ve komünitelere göre şu yollardan biri ile yayılış gösterirler:

1- Temel Birlik-Birim Görüşü Modeli
Bu modelde Clements ve Tansley tarafından ileri sürülen vejetasyonun kesin sınırlarla birbirinden ayrıldığını ve bitki birlikleri halinde sınırlandırılabileceğini gösteren model (Şekil 5.9a).

2- Vejetasyonda Devamlılık ve Türlerin Kişiliği Görüşü Modeli
Bu modelde rekabet halindeki türler bir diğeri ile kesin sınırlarla ayrılır fakat paralel yayılışlarla gruplar halinde organize olmaz.

3- Kaynak-Bölünmüş Devamlılık Görüşü Modeli
Bu modelde, genellikle populasyonlar kesin sınırlarla birbirinden ayrılmaz . Ayrıca bir türün diğer türle adaptasyonuna doğru olan evrim, benzer yayılışlara sahip olan tür gruplarının oluşması ile sonuçlanır (5.9c.). Bu gruplar farklı tipdeki birlikleri karakterize eder. Fakat yinede devamlılık söz konusudur.

4- Birkaç Katmanlı Kaynak-Bölünmüş Devamlılık Modeli
Eğer vejetasyonda çeşitli katlar varsa (ağaç, çalı ve ot katı gibi) her bir kat diğerlerinden bağımsız olarak izlenebilir ve bireysel devamlılık modeline benzer bir durum sergiler.

90
… bazı araştırıcılar ise doğada homojen vejetasyonun olmadığı görüşündedirler.

Yükseklik gradientinin aynı hat boyunca değişmesi (azalması veya artması) bir çok çevre faktörlerinin, örneğin sıcaklık, yetişme mevsimi, yağış ve nemlilik, rüzgar hızı, atmosfer basıncı ve buharlaşma gibi faktörlerin değişmesine neden olur.

91
Bitki birlikleri çevre gradiyentleri boyunca devamlı değişen birliklerden çıkarılan bir kavramdır.

Çevre ve bitki birlikleri birleşerek ekosistemleri meydana getirirler.

Bir veya daha fazla gradientteki örneklerin veya türlerin kendi özelliklerine göre düzenlenmesine “ordinasyon” denir.

102
Vejetasyonun sınıflandırılmasında türlerin bireysel dağılışı (vejetasyondaki devamlılık) ya da vejetasyonda kopukluk gibi iki farklı görüş olduğuna göre sınıflandırmada tek bir doğal sınıflandırma birimi yoktur.

… herkesi tatmin edecek bir sınıflandırma yapmak da çok güçtür.

103
1910, 3. Uluslararası Botanik Kongresi … vejetasyonun sınıflandırılması ile ilgili olarak aşağıdaki bitki sosyolojisi ekolleri oluştu:

1- Fizyonomik Ekol
2- Kuzey Avrupa Ekolü
3- Zürich-Montpellier Ekolü
4- Rusya Ekolü
5- İngiliz Ekolü
6- Amerikan Ekolü
7- Nümerik Ekol 


142
1- Fanerofitler (Phanerophytes): Toprak üstü organları ve tomurcukları toprak üzerinde yükselen ve soğuk iklimden zarar görmeden uzun süre yaşayan bitkilerdir. Fanerofitler çoğunlukla dünyamızın mevsimleri çok belirli olmayan tropikal sıcak bölgelerinde yaygındır.

2- Kamefitler (Chamaephytes): Tomurcukları toprak yüzeyine yakın bodur çalılar ve otsu bitkileri içine alır. Kamefitler çoğunlukla kurak ve kışı sert bölgelerde yaygındır. Kuraklığa dayanıklıdır ve sert kışları kar altında geçirebilirler. Pasif Kamefitler, Aktif Kamefitler, Yastık şeklinde Kamefitler, Hemikriptofit Kamefitler, Süffritikoz Kamefitler olarak dört gruba ayrılır.

3- Hemikriptofîtler (Hemicryptophytes): Yılın kötü şartlarının hüküm sürdüğü mevsimlerde toprak üstü organlarının büyük bir kısmı ölen, tomurcuklan ve gövde kısımları toprak yüzeyinde bulunan ve böylece kötü mevsimi geçiren bitkilerdir. Otsu bitkilerin çoğu ve çayırlar bu gruba girer. Dünyanın bir çok yerlerinde yaygın ve çoğunlukla hakim olan bir hayat formudur. Üç alt gruba ayrılır. Protohemikriptofitler, Yarırozet kriptofitler, Rozet bitkiler.

4- Kriptofitler (Cryptophytes): Yaşama şartlan kötü olan mevsimlerde tomurcuklarını toprak altında veya su içinde saklamak suretiyle kötü mevsimi geçiren bitkilerdir. Bunlar da üç alt gruba ayrılır.
a) Geofitler (Geophytes): Toprak altındaki soğan, rizom ve yumruları ile kötü mevsimi toprak altında geçiren bitkilerdir.
b) Halofitler (Halophytes): Çamur veya su altında rizom ve stolonları ile toprak ve su üstünde gövdeleriyle kötü mevsimi geçiren bitkilerdir. Örneğin bazı Cyperaceae ve Gramineae'ler gibi.
c) Hidrofiller (Hydrophytes): Kötü mevsimde rizom ve bazı vejetatif organları suyun dibinde gövde ve dalları su içinde bulunan veya su üstünde yüzen sadeceçiçeği tozlanma anında su üstünde bulunan bitkilerdir. Nymphaea, Nuphar bazı Ranunculus türleri gibi.

5- Terofitler (Therophytes): Kışı tohum halinde geçiren tek yıllık bitkilerdir. Kurak ve yarı kurak iklimlerde çok yaygındır. Aynı şekilde kültür bitkilerinin bir çoğu da Terofit' dir. Buğday, arpa, çavdar vs. bu gruba girerler.
.
.
.
.

27 Haziran 2013

Lynn Margulis - Ortakyaşam

.
.
.
.
ORTAKYAŞAM (1998)
Evrime Yeni Bir Bakış
Lynn Margulis
(Çev. Ela Uluhan) Varlık Yayınları 2001 İstanbul

8
Yunanca Toprak Ana anlamına gelen “Gaia” kavramı, Yeryüzü’nün canlı olduğu düşüncesini savunur.

“Gaia, uzaydan görüldüğü şekliyle yalnızca ortakyaşamdır”: Bütün organizmalar birbirleriyle temas halindedir; çünkü hepsi de aynı havanın, aynı akan suyun içindedir.

9
Dile getirilmeyen en yaygın varsayımlardan biri de büyük varlık zinciridir. Bu varsayım, insanların saygın konumunu Tanrı’nın altında ve kayaların üzerinde yer alacak şekilde, varlık zincirinin ortasındaki evrenin tam merkezine yerleştirerek tanımlar. Bu insanmerkezcil fikir, dinsel düşünceye; hatta dini reddederek bilimsel dünya görüşünü benimsediklerini söyleyenlerin düşüncelerine bile hükmeder. Yunanlılara göre varlık zinciri en tepeden bütün tanrılardan başlayarak aşağı doğru erkekleri, kadınları, köleleri, hayvanları ve bitkileri kapsıyordu. En aşağıdaki bağlantısında ise kaya ve minerallerden oluşan bir alt katman vardı. Bu zincirin Musevi-Hıristiyan yorumunda, hayvanların üzerinde bulunan insanlar, küçük bir değişiklikle meleklerin biraz altına yerleşti. Burada Tanrı, tartışmasız ve kesin olarak İnsan’ın yerine geçmişti.

10
Homo sapiens sapiens olan bizler ve primat akrabalarımız, o denli özel varlıklar değiliz; daha çok evrim sahnesine yeni çıkmış varlıklarız. İnsanların öteki yaşam biçimlerine olan benzerlikleri, farklılıklarından daha çarpıcıdır. Uçsuz bucaksız jeolojik çağlar boyunca süregelen derin bağlantılarımızın tiksinti değil, hayranlık uyandırması gerekir.

Mikroplar, özellikle de bakteriler düşman olarak tanıtılır ve hastalık tohumları olarak kötülenir. Aslında mikroplar alg, bakteri, maya ve benzerleri, mikroskop altında tam olarak görülen canlı varlıklardır… Ben, insanların diğer bütün kuyruksuz maymunlar gibi, Tanrı’nın değil, son derece reaktif olan mikroplar arasındaki milyarlarca yıllık etkileşimin eseri olduğunu iddia ediyorum.

13
Hayvan ve bitki hücrelerinin ortakyaşam aracılığıyla türediği, artık herkes tarafından kabul ediliyor. Moleküler biyoloji, hücresel ortakyaşam kuramının bu yönünü, gen dizilimini de içerecek biçimde doğrulamıştır. Bakterilerin plastid ve mitokondri olarak bitki ve hayvan hücrelerine kalıcı biçimde yerleşmesi, artık okul kitaplarına bile girmiş olan sıralı iç ortakyaşam kuramının bir parçasını oluşturuyor. Ancak evrimde ortakyaşam görüşünün gerçek etkisi henüz ortaya çıkmadı. Yeni türlerin, eski türlerin üyeleri arasındaki ortakyaşamsal kaynaşmalardan doğduğu fikri ise kalburüstü bilimsel çevrelerde daha tartışılmadı bile.

16
Canlı varlıklar yalın tanımlamaya meydan okurlar. Savaşırlar, beslenirler, dans ederler, çiftleşirler, ölürler. Bildiğimiz bütün büyük yaşam biçimlerinin yaratıcılığının temelinde yer alan ortakyaşam, yenilik üretir. Her zaman bir nedene dayalı olarak farklı yaşam biçimlerini bir araya getirir.

Fransa’nın kuzeybatı kıyısındaki Brötanya’da ve Manş Denizi’ne bakan kıyılarında, gerçekte deniz yosunu olmayan, tuhaf bir “deniz yosunu” yaşar. (17) “Bitki-hayvanlar” Aslında bu iki varlık (alg ve kurtçuk) birbiriyle öylesine iç içedir ki, çok güçlü bir mikroskop olmaksızın hayvanın nerede bitip alglerin nerede başladığını söyleyebilmek çok zordur.

18
Hidralar hayvan mıdır, bitki midir? Besin üreten ortakları (Chlorella) yeşil hidranın içine yerleşmiş olduğunda, bunu yanıtlamak kolay değildir. Yeşil renkli hidralar ortakyaşarlardır. Fotosentez yapabilir, yüzebilir, bir yerden bir yere gidebilir ve hareketsiz kalabilirler. Yaşam oyununda elenmemelerinin nedeni, birleşme yoluyla birey olabilmeleridir.

46
Günümüzün bitki hücrelerinin ataları bu eski yeşil alglerdi, onları oluşturan ayrı ayrı bileşenler ise bugün hâlâ hayatta ve sağlıklı; yüzüyor, fermantasyon yapıyor ve oksijen soluyorlar.

47
… ben … hayvan ve bitki mitokondrilerinin aynı soydan atalarının serbest yaşayan bakteriler olarak ortaya çıktığını ileri sürüyorum. Hücre içi güç kaynakları olan mitokondriler, bütün hayvan, bitki ve mantar hücrelerinin içinde kimyasal enerji üretirler. Mitokondriler ayrıca bitki, hayvan ve mantarların evrildiği, protoktist denilen sayısız mikrobik varlığın çoğunda bulunur. Yalnızca sayısal olarak bakıldığında, Yeryüzü’ndeki egemen yaşam biçimi insanlar değil, kloroplastlar ve mitokondrilerdir. Biz insanların gittiği her yere mitokondriler de gelir, çünkü onlar içimizdedir; kaslarımızın, sindirimimizin ve düşünce üreten beynimizin metabolizmasını güçlendirirler.

65
Hiçbir şekilde sperm, yumurta ya da hayvan embriyosundan gelişmemiş, ata konumundaki protistler hayvan değildir. Bu grup inanılmaz ölçüde çeşitlilik barındırır. Elliden fazla belli başlı filum günümüzde hâlâ yaşıyor. Bunların içinde diyatomlar, kahverengi algler, silliler ve daha az bilinen, “yaşamın heryerdeliğini” temsil eden, pek çok canlı grubu bulunur. İster amip olsun, ister silli, hipermastigot ya da başka bir şey olsun, bunlar hayvan değildir.

Biyologların “mavi-yeşil alg” dediklerini duyduğumda da irkiliyorum. Böyle bir şey yoktur. Bu mavi-yeşil mucizeler her bakımdan fotosentez yapan bakterilerdir. Aynı ölçüde rahatsız edici olan, “tek hücreli hayvan” terimidir. Ne öyle bir şey vardır, ne de “üst düzey bitkiler” veya “çok hücreli bitkiler”. Bütün bitkiler ve bütün hayvanlar, tanımları gereği çok hücreli olan embriyolardan gelişir. Bütün bitkiler ve hayvanlar çok hücreli olduklarından böyle bir sıfat kullanmak yersizdir.

61
Taksonomi, organizmaları tanımlama, adlandırma ve sınıflandırma bilimidir. Adlar ve sınıflandırma şemaları, çok miktardaki bilginin düzenlenmesini sağlar. Taksonomiler, haritalar gibi, ayırt edici seçkin özellikleri açığa çıkarır. Ne var ki, … antropolog Gregory Bateson’un … sözündeki gibi, “Harita, arazinin kendisi değildir.”

66
Yalnızca hastalık nedeni olarak görülen bakterilere, günümüzde olduğu gibi o tarihlerde de hemen her zaman “düşman varlık” damgası vuruluyordu. Modern tıbbın “silahları” ile “alt edilmeyi” nasıl da beklediklerine dikkatinizi çekerim. Bakterilerin öncelikle askeri, düşmanca terimlerle tanımlanması kuşkusuz gülünçtür: Bakterilerin çoğu havadan daha zararlı değildir ve tıpkı hava gibi ne vücudumuzdan atılabilirler, ne de içinde bulunduğumuz ortamdan. Oysa birçok kişi hâlâ yanlış bir biçimde, mevcut olan her tür bakterinin kökünün kazınması gerektiğine inanır. Bakterilerin hakkından gelinmesi gereken şeyler olduğu düşüncesi, Wallin’in zamanında (1920’ler) şimdikinden de güçlüydü. Nasıl olur da sağlıklı bir dokuya “yerleşebilirlerdi”? Wallin’in meslektaşları haritayla araziyi birbirine karıştırmıştı.

Günümüzde çoğu kişiye göre yaşam, kendiliğinden üç kategoriye ayrılır: bitkiler (besin ve süs olarak), hayvanlar (evimizde beslediğimiz hayvanlar, deniz ürünleri ve insanlar gibi) ve mikroplar (ortadan kaldırılması gerekenler). Bu görüşün yaygınlığı oranında tehlikeli olduğunu ne zaman anladığımı hatırlamıyorum… Bu aşırı basitleştirilmiş kültürel zırvalıkları, binbir güçlükle ulaşılan bilimsel gerçeklere çok daha yakın kavramlarla değiştirmeye çalışıyorum. Bakteriler en az iki milyar yıllık bir kimyasal ve sosyal evrim geçirene dek, Yeryüzü’nde ne bitki ne de hayvan vardı. … mantarlar da Yeryüzü’nün yeni canlılarıdır.

67
Günümüzdeki bütün bitki ve hayvanlar dışında en azından üç başka yaşam biçimi daha var. Gerçek biyolojik çeşitlilik de, işte burada, hayvan ve bitki olmayan yaratıklarda yatıyor.

Aristo öncesi dönemlerden beri hüküm süren büyük bitki-hayvan ayrımı artık çöküyor.

Yaptığımız çağdaş değişiklik iki katmanlı bir beş alem sınıflandırmasını kapsıyor. Tüm yaşam biçimleri içinde en büyük ayrım, sembiyogenezle evrilmemiş “prokaryotik” hücrelerden oluşan bütün bakterileri içeren birinci katmandaki prokaryotlar ile ökaryotik hücrelerden oluşanların hepsini içeren ikinci katman arasındadır. Ökaryotların, yani çekirdekli hücreleri olan organizmaların tamamı, sembiyogenezle evrilmiştir. Bu grup proktistleri, mantarları, bitkileri ve hayvanları içerir.

73
… bitkilerin ve hayvanların hayatta kalma stratejileri farklı olsa da, büyük yapısal benzerlikleri vardır. Bitkiler de, hayvanlar da, zarla çevrili çekirdeklerin içinde kromozomlar taşıyan hücrelerden oluşur. Her iki grup da yumurta, sperm ve embriyo üretir.

… serbest yaşayan her türlü amip bir protisttir. Amipler, silliler, alg hücreleri, suyosunları ve amiplerin kolonileşmiş şekilleri, Protoktista’dır.

74
(Protoktistler) Hepsi de su canlısı olmakla birlikte, ne hayvan ne de bitkidirler. Kimi proktistlerden (zoomastigotlar) hayvanlar, kimilerinden (klorofitler) bitkiler, kimilerinden de (kitridler) mantarlar evrilmiş olsa da, hiçbir proktist hayvan, bitki ya da mantar değildir.

75
Virüslerin bu beş alemden hiçbirine girmediği kanısındayız. Canlı hücrelerin dışında asla bir şey yapmadıklarından, bunlar canlı değildir. Virüsler canlı hücre metabolizmasına gerek duyarlar, çünkü kendi metabolizmalarını üretecek koşullardan yoksundurlar. Varlığını sürdürmenin kesintisiz kimyası olan metabolizma, yaşamın temel özelliğidir.

Ancak yine de virüsler, Yeryüzü'ndeki yaşam öyküsü açısından önem taşırlar.

… virüslerin bakterilerden ya da insan hücrelerinden daha "mikrop", daha "düşman" olmadıkları (sözünü etmeye değer başka bir noktadır).

76
… (bakteriler) beslenmeye çalışırken içsel birleşmelere girdiler ve taşıdıkları virüslerle birlikte ya da onlarsız, gen alışverişinde bulundular.

Günümüzde, 250.000 kadar canlı protoktist türü var. Soyu tükenmiş olanların sayısı bundan da fazla. Arkalarında bıraktıkları küçücük kalıntılar, yani mikrofosiller, eskiden varolduklarını bildiriyor bize.

Kimi protoktistlerin ardılları sonunda eşeyli olarak üreyen bitkilere ve hayvanlara dönüştüler. Atalarımızdaki ortakyaşama dayalı bakteriyel eşevrim, protoktist öncüllerimize yol açtı. Her birimiz kocaman birer mikroorganizma kolonisiyiz. Eski protistler, artık gösterişli dokuları ve organlarıyla, son derece iyi örgütlenmiş hayvanlar oldu.

81
Yaşam birimleri, ister bakteriyel olsun ister çekirdekli, hücrelerdir. Gözümüzle gördüğümüz bütün organizmalar çekirdekli hücrelerden oluşur.

85
… ilk canlının bitki de, hayvan da olmadığından hiç kimsenin kuşkusu yok.

Yapılan son araştırmalar en küçük, en basit bakterilerin bize çok benzediğini ortaya çıkarmıştır. Bizim kullandığımız bileşiklerin aynısını; proteinleri, yağları, vitaminleri, nükleik asitleri, şekerleri ve öteki karbonhidratları kullanarak, metabolizmalarını durmadan çalıştırırlar. Doğrudur, en basit bakteri bile son derece karmaşıktır. Ama iç işleyişi gene de daha büyük canlılarınkine benzer.

88
Atalarımız olan mikroplar, birer bakteriydi.

89
1953'te … Stanley L. Miller, cam laboratuvar gereçlerini, dipteki sterilize suyun yüzeyinde dolaşan gazlarla doldurdu. Yeryüzü^nün ilk zamanlarındaki kimyasal ortamın bu temsili minyatürüne bir hafta boyunca elektrik akımı vererek şimşek etkisi yarattı. Kağıt kramatografisi yöntemiyle, kendiliğinden oluşan pek çok organik bileşikten kimilerini ayırdı. Bu bileşikler arasında, bütün proteinlerde ve canlı varlıkların bütün hücrelerinde bulunan alanin ve glisin adlı iki amino asit olduğunu farketti.

Stanley gibi yirmi iki yaşındaki bir insan, laboratuvarda birkaç gün içinde aminoasit üretebiliyorsa, Yeryüzü laboratuvarı binlerce ya da milyonlarca yıl süren bir deneyle neden yaşamı üretemesin?

92
Yaşam, kendi karmaşık düzeniyle, termodinamiğin düzensizliğe doğru önlenemez eğilim yasasını çiğnemez.

93
Bence, DNA ya da RNA’ların serbestçe yüzdüğü şu dillere destan ilkel çorba hiç varolmadı; çünkü nükleik asitlerin yok edilmeleri, kendiliğinden oluşmalarından çok daha kolaydır. Zarlı yapılar yaşamın olmazsa olmaz koşuludur.

97
Morowitz, süreklilik ilkesini kullanarak, ototrofların, yani kendi besinlerini ve kendi enerjilerini organik olmayan maddelerden üreten bakterilerin, zarla çevrili ilk hücreler oldukları sonucuna varıyor. Fotototroflar yemek zorunda değildirler; enerji olarak güneş ışığını kullanırlar. Kemotroflar da yemek zorunda değildirler; enerji olarak ışığın yardımı olmaksızın, hidrojen bakımından zengin kimyasal maddeleri kullanırlar. Fotototroflar da, kemotroflar da, karbonu atmosferdeki karbondiyoksitten alırlar. Her ikisi de organik bileşikleri yemez; yani besin almaz. Bitkiler; siyanobakteriler; amonyak, sülfür ve metan oksitleyen bakteriler birer ototroftur.

Ototrofun karşıtı, besin yiyen organizma (otobur, algobur, bakteriobur, etobur, ya da kendi cinsinden olanı yiyen), yani heterotroftur. “Besin yemek”, önceden oluşmuş organik maddenin alınması demektir. Tüm hetetroflar, ototrofların ürettiği organik molekülleri yer. Ototroflar ise besin olarak havayı, çoğalmak için de güneş ışığını “yer”, ya da hidrojen gazı (H2), metan (CH3), hidrojen sülfür (H2S), amonyak (HN3) gibi hidrojen bakımından zengin bileşiklerin zararlı gücünü kullanırlar. … Morowitz, Yeryüzü’nün ilk cansız jeokimyasına hâlâ çok yakın olan ototrofların, hepimizin türediği ilk örnek olduklarını düşünüyor.

101
Döllenmiş yumurta, kendi türünün tanınabilen bir üyesi haline gelir. Embriyodan gelişen bu yeni iribaş, yosun gövdesi, tohumlu bitki, sürüngen, ağlayan bebek, ya da çok hücreli bir başka genç varlık, hayvanlarla bitkilerin birbirleriyle, geri kalan canlılarla olduklarından çok daha yakın ilişki içinde bulunduklarının canlı bir kanıtıdır. Embriyo oluşturmayan pek çok canlının cinsel yaşamı, bitkilerin ve hayvanlarınkinden önemli ölçüde farklıdır.

103
Programlı ölüm, cinselliğe dayalı yaşam tarzının tartışılmaz sonucudur. … Proktist ataların bitki ve hayvan gövdelerine doğru evrimi, ödün ve kayıp vermeyi zorunlu kıldı; çok hücrelilik ve karmaşıklaşma, her gövdede yaşlanmaya ve ölüme davetiye çıkardı. Tam anlamıyla gövdenin dış kabuğunun dağılması olan ölüm, mayoz bölünmeye dayalı cinselliğin acımasız bedeli oldu.

107
Hayvanlar, coelenteratlar (torba vücutlular), brachiopodlar (kolsuayaklılar) ve geri kalan otuzbeş filum, yaklaşık 500 milyon yıl önce okyanuslarda gelişti. Hayvanlar, bitki ve mantar gibi karada yaşayan organizma alemlerinden çok önce ortaya çıktı.

109
Bitkiler, suda yaşayan yeşil protoksistlerden, çimen yeşili tipteki alglerden evrildiler. Bildiğimiz algler içinde, Japon lokantalarında, suşi dolmalarının yenebilir sarma malzemesi olarak kullanılan, iyot bakımından zengin rodofitler (kırmızı algler) de vardır. Rodofitler gibi deniz yosunları ve diğer bütün algler, herhangi bir embriyodan gelişmedikleri için bitki değildirler.

112
Toprak altında uzanan kökleriyle birbirine bağlanan kara hindiba çiçeği, çilek, kurdayağı gibi, eşey katkısı olmaksızın yetişen bitkiler bile er geç cinsel davranış içine girerler. Tamamı dişi olan kertenkele grupları gibi cinsellikten vazgeçmiş görünen hayvanlar, hâlâ mayoz bölünme ve döllenmeyle, hücre düzeyinde cinsel süreçlerden geçerler. Tek kromozom dizisine sahip dişi hücre, bir başka dişi hücreyle kaynaşır. Anne, kendi kendine yaşadığı hücre cinselliğiyle, hayvan embriyosuna dönüşecek olan babasız zigotu üretir.

Adeta barok tarzı görkemli birer yapı olarak “biz”, aşağı yukarı her yirmi yılda bir kaynaşmış ya da mutasyona uğramış ortakyaşar bakterilerce yeniden inşa ediliyoruz. Vücutlarımız mitoz bölünme yoluyla kendini kopyalayan protoktist eşey hücrelerinden oluşuyor.

113
Yaşayan yaklaşık 250.000 protoktist türünden yalnızca birkaç tanesinin (amipler, cıvık mantarlar, yeşil algler, silliler) adı var. Bunlar bile biyoloji derslerinde tuhaf yaratık muamelesi görüyorlar.

Bitkilerin ve hayvanların embriyo yapmaları için, hücre çekirdeklerinin cinsel anlamda birbirini çekmesi ve kaynaşması gerekir. Onlar için cinsellik tercihe bağlı bir şey değildir. Oysa pek çok protoktist, cinsellikle hiç uğraşmadan, sürekli çoğalmanın keyfini çıkarır.

121
Fosil kaydı bırakan en eski büyük kara organizmaları, herhalde bitki-mantar yapılarıydı. Dünyadaki en eski bitki fosilleri, çakmaktaşı adıyla tanınan bir kaya türü olan silekste ortaya çıktı.

125
Ağaçlar, selüloz ve linyinin (odunözü) sağlamlaştırdığı, dallara ayrılan doku ağlarıyla hiç kuşkusuz damarlı bitkilerdir. Linyin, ağaca sertliğini veren polifenolik karbon kimyasallarından oluşan karmaşık bir bileşimdir. Ağaçların en az 400 milyon yıl önce ortaya çıkması, tüm biyosferi yukarı ve dışarı doğru harekete geçirdi.

128
Ağaçlar, güve tırtıllarının yapraklarına saldırdığını komşularına duyurmak için “uçucu” maddeler salgılar. İç uyarılara duyarlılık, yani benliğin hissedilmesi, herhalde benliğin kendisi kadar eskidir.

131
Metan gazını bakteriler üretir, bunlardan başlıcaları sulak topraklarda ya da sığır işkembesinde yaşayan metanojenlerdir.

132
Atmosferdeki metan gazı hemen oksijenle tepkimeye girerek karbondioksit oluşturur. Havadaki metan gazının düzenli olarak yenilenmesinin nedeni, her zaman için milyonda iki ile yedi arasında değişen yoğunluklarda bulunmasıdır.

134
Dürüst olmalıyız. Türümüze özgü kendini beğenmişlik duygusunu üzerimizden atmalıyız. Öteki tüm canlıların kendisi için yaratıldığı, “seçilmiş”, benzersiz bir canlı türü olduğumuzu gösteren hiçbir delil yok. Sayıca çok, güçlü ve tehlikeli olduğumuz için en önemli tür de değiliz. Kayrıldığımız yanılsamasını ısrarla sürdürerek, asıl konumumuzu, yani dik duran, çelimsiz memeliler olduğumuzu örtbas ediyoruz.

135
Hiçbir insan kültürü, tüm yaratıcılığına karşın, denemeye kalkışsa bile, bu gezegende yaşamı ortadan kaldıramaz. … Yaşamın merkezi ne insanlar ne de herhangi bir başka türdür. İnsanlar yaşam açısından merkezi önem bile taşımazlar.

136
Yaşam, özellikle de bakteriyel yaşam, güçlü bir bünyeye sahiptir. Başlangıçtan beri felaketlerle ve yıkımla beslenmiştir.

Bakteriler önceleri, kendi gövdeleri için gereken hidrojeni (H2) dosdoğru havadan çektiler. Ardından, yanardağların püskürttüğü hidrojen sülfürü (H2S) aldılar. Sonunda, mavi-yeşil bakteriler, hidrojen atomlarını sudan (H2O) çekip aldılar. Oksijen, metabolizmanın atık ürünü olarak dışarı boşaltıldı. Başlangıçta felakete yol açan bu atık, sonunda yaşamın süregelen gelişimine güç verdi. Yeni atıklar yaşamın dayanıklılığını ölçer ve yaratıcılığını kamçılar. Soluk almamız için gereken oksijen, önceleri bir zehirdi, hâlâ öyledir. … Siyanobakterilerin atıkları bizim temiz havamız oldu. Biz insanlar, gereksindiğimiz hidrojeni, bitkileri ya da başka hayvanları yiyerek elde ederiz. Onlarsız yapamayız. Yeni evrilmiş varlılar, çoğu kez öteki canlıların enerjilerini, besinlerini ya da atıklarını kullanarak hızla gelişip büyürler.

141
Lovelock bu soruları (Gaia Güneş’in gitgide artan parıltısını dengelemek üzere, tüm gövdesini nasıl soğutabilir, gibi), Gaia’nın gezegen ortamını ayarlamak için bilince gerek duymadığını söyleyerek yanıtlıyor. … Yaşam…, hücresel büyüme ve üremesiyle ilgili kimyasal döngüleri tekrarlayarak büyüleyici “tasarımlar” üretir. Düzen, tekrarlanan bilinçsiz etkinlikler tarafından sağlanır. … İç uyarılara duyarlılığın özbilinç şeklindeki evrimi, hayvanların ve beyinlerinin gelişmesinden çok daha önce gerçekleşmiştir.

144
Hiçbir gök cismi çarpışması ya da nükleer patlama, Gaia’nın bütünlüğüne yönelik bir tehlike oluşturmaz. Şimdiye dek biz insanların, egemenliğimizi kanıtlamak üzere yaptığımız tek şey yayılmak oldu. Sayımız git gide artsa bile küstah, kalın kafalı ve hâlâ en yeni tür olarak kalacağız. Dayanıklılığımız, aldatmacadan başka bir şey değil. Sınırsızca büyüme eğilimimize direnecek aklımız ve disiplinimiz var mı? Bu gezegen nüfusumuzu arttırmayı sürdürmemize izin vermeyecek.
.
.
.
.

20 Haziran 2013

G. Deleuze & F. Guattari - Kapitalizm ve Şizofreni I-II

.
.
.
.
.
Kapitalizm ve Şizofreni I (1980)
Göçebebilimi İncelemesi: Savaş Makinası
Gilles Deleuze - Felix Guattari
(Çev. Ali Akay) Bağlam Yayınları 1990 İstanbul

5
"İş gücünü yerleşikleştirmek, saptamak, iş akımının devinimini kurallaştırmak, ona kanal ve su yolları ayırmak, örgüt anlamında loncalar oluşturmak ve gerisi için, zoraki, emek gücünü çağırmak bu yerlerde (angarya) veya yoksulların içinden (yardımseverlik atölyelerinde) işe almak - bu daima bedenin göçebeliğini ve çete serserilerini yenmeyi kendine hedef edinen devletin ilk işlerinden biri olmuştur."

6
Kapitalizm ve Şizofreni arasındaki bağ şudur: Psikanaliz de Kapitalizm de bunalımların sistemidir. Bunalımlar sayesinde yaşarlar. Lucréce'in demiş olduğu gibi, "İktidarların hastalıklı kişilere ihtiyaçları vardır ki, bunlar hastalıklarını sağlıklı kişilere geçirebilsinler" söylemi Kapitalizm için de Psikanaliz için de geçerlidir. ... Deleuze ve Guattari için kapitalizm çelişkilerinden yıkılmaz, tersine çelişki ve bunalımları sayesinde kendini yeniler ve aşar. Bunalımlar sayesinde yaşamını sürdürür. Tıpkı psikanalizin de bunalımlı insanlara gereksinimi olması gibidir bu. Sistemin dışında kalan ise şizofrenidir.

7
... şizofrenler kapitalist sistemin dışında duran ve sisteme boyun eğmeyenlerdir

20
(François Châtelet) Müziği sürekli evinde dinleyen "sesli bir varlık" olması fikrine karşı çıkıyordu: Müzik eylemin kendisidir. ... sadece eylemi üretir; Ne kavramı, ne de yaşanmışı doğrular, ama duygulu Aklın eylemini oluşturur.

21
Resmin düz yüzeyin bir tekniği olmadığı, heykelin üç boyutlu bir mekânın tekniği olmadığı gibi, müzik de zamanın bir ölçülüleşmesi veya oyunu değildir.

Şeyin, fikrin epistemolojik, insanın ve dünyanın antropolojik, maddenin ve tinin varlıkbilimsel farklılıkların ötesinde - kılgısal ilişkileri aydınlatmaya yarayan bilgilerin sistematik olmayan ve birleşik bir bütünün, niceliksel bir fiziğin projesini düşündüm durdum. Halbuki, bana öyle geliyor ki, köklerini téchne'de bulan ve biraz da praxis olan, Aristo'nun anladığı anlamda, yani yarattığının üzerinde değiştirme-taklit etmede, bir eser olarak, sanatın emeği, bu fiziğin ögeleri olan yapay gerçeklikler üretir. Bu araştırmanın içinde, müzikal sanat şu şekilde ayrı durur: doğasında görüntüyle ilgili olan temsiliyeti dışarıda bırakarak ve böylece muhtekir - tasavvur tuzağını aşarak, tanıma gücü ve hazzı olan güçlere sahip olan otomatları kurma işinde çok ileriye gider...

muhtekir vurguncu, spekülatör, rüşvetçi

25
Hint-Avrupa mitologialarının çok kesin çözümlemelerinde Georges Dumezil politik egemenliğin veya hükümdarlığın iki başlı olduğunu gösterdi: büyücü-kralın politik egemenliği, hukukçu-papazın politik egemenliği.

26
Savaşın bu aygıtın (devlet aygıtı) içinde olmadığına dikkat çekilecektir. Yahut devlet, savaş tarafından oluşmayan, bir şiddete sahiptir: Devlet savaşçıları değil, polisi ve gardiyanları kullanır...

27
İlişkilerin haberleşmesi kadar terimlerin ikiliklerini de geçip giden tüm bir kadın-oluş, savaşçının hayvan-oluşu vardır. Her bakımdan, savaş makinası başka bir türdendir, başka bir doğaya sahiptir ve devlet aygıtının kökeninden ayrıdır.

32
Devletin kendisinin savaş makinası yoktur; onu yalnızca askerî kurum şeklinde ele geçirir ve bu ona sorun çıkarır durur.

38
Hayvan sürülerinde bile, şeflik (sistem) en kuvvetli olanı önermeyen, ama içkin ilişkilerin bir dokusu yararına kalıcı iktidarların yerleştirilmesini yasaklayan karışık bir mekanizmadır. (I.S. Bernstein, La dominance sociale chez les primates, 1978)

40
"istekli bir hizmetkârlık" (Clastres)

44
Sırmalı (maden kırığı) veya laminaryalı (deniz yosunlu) akışta bir düz çizgiden onun paraleline doğru gidilemez artık, ama eğrili açılımdan (sapmadan), eğri bir plan üzerinde hava çevrintisinin (kasırga) ve sarmalların oluşumuna doğru gidilir; en küçük açı için en büyük eğinim.

47
Diferansiyel hesap için de doğrudur bu: diferansiyel hesap uzun zaman boyunca bilimsellik dışı bir konum taşıdı. Onu "gotik bir hipotez" olarak suçladılar, kraliyetçi bilim onda uysal bir uzlaşma değeri yahut iyi kurulmuş bir yapıntı değeri tanımaktan öteye gitmedi. Devletin büyük matematikçileri ona daha kapalı bir konum vermeye çalıştılar, ama tam anlamıyla sürekli değişim, geçiş, sonsuzcasına küçük, ayrışıklık, oluş kavramlarını, yani göçebe ve dinamik tüm kavramları elemek şartıyla buna giriştiler ve sıra sayıları için kullanılan ordinal ve statik sivil kuralları ona zorla kabul ettirdiler. Bu hidrolik model için de doğrudur: çünkü şüphesiz devletin kendisinin hidrolik (su mühendisliği) bir bilime ihyiyacı vardır. Bir hareketin bir noktadan başka bir noktaya gitmesini, mekanın kendisinin pürtüklü ve ölçülü olmasını, akışkanın katıya bağlı olmasını ve akımın paralel laminaryacı parçalarla yürürlüğe girmesini zorla kabul ettiren, hava çevrintisini engelleyen kıyılara, kanallara, su yollarına hidrolik gücü buyruk altına almak ihtiyacı olan devlet olduğuna göre bu çok değişik biçimde olmaktadır.



67
Bu seyyar bilimlerin usdışı, giz, büyü dolu girişimlerle daha içli dışlı olduğundan dolayı değildir. Kullanılamayacak kadar eskidiği vakit böyle bir duruma girerler. Ve ayrıca, kraliyetçi bilimler bir sürü papazlık ve büyü işleriyle kaplıdır. Bu iki modelin yarışında asıl ortaya çıkan göçebe veya seyyar bilimlerin bilimi ne bir iktidarı ele geçirmek için ne de özerk bir gelişme için yaptıkları şeydir. Böyle bir şeye olanakları bile olmaz, çünkü tüm işlemlerini sezginin ve inşaatın duygusallık koşullarına, maddenin akımını izlemeye, kaygan mekanı çizmeye ve tamir etmeye sınırlamışlardır.

73
En az bizden daha iyi düşündüğüne göre ve her zaman yeni memurlarını doğurduğuna göre ve insanlar düşünceyi ne kadar az ciddiye alırlarsa o kadar devletin istediği şekilde düşüneceklerine göre, düşünce kendisini ciddiye almamızı düşler.

86
… din mutlak’a inanır. … din devlet aygıtının bir parçasıdır.

100
Sayı ne hesaplama, ne de ölçme aracıdır, o bir yer değiştirme aracıdır.

107
Göçebelerin tarihi olmadığı doğrudur, çünkü onların sadece coğrafyaları vardır.

110
filom botanikte kullanılan bir sözcüktür. Eski Yunan dilinden Batı dillerine girmiştir. Bitkilerin liflerini belirler (Kılçık, fasulye kılçığı vb. gibi) Aynı zamanda bitkisel ve hayvansal şekillerin evrimsel serisidir.


Kapitalizm ve Şizofreni II

Kapma Aygıtı
Gilles Deleuze - Felix Guattari
(Çev. Ali Akay) Bağlam Yayınları 1993 İstanbul


41
… devlet aygıtı sakatlığın ve hatta ölümün gelmesini sağlar. Bunların daha önce olmasına ve insanların sakat ve yaşayan ölü biçiminde doğmasına devletin ihtiyacı vardır. … Sakatlık savaş nedeniyle olur, ama aynı sakatlık emek örgütünün ve devlet aygıtının bir ön koşulu, ve şartıdır (Sadece işçinin doğuştan sakatlığı değil, hatta tek gözlü, veya çolak tiplerinin doğuştan devlet adamı olması buradan ileri gelir). … Tepesindeki kadar tabanında da Devlet aygıtının, önceden olan sakatlara, savaş malullerine, ölü doğanlara, bulaşıcı hastalıklara, körlere ve çolaklara ihtiyacı vardır.

44
Marksist betimlemeyi izlersek: Daha önce soysop yurd kodları olan ilkel tarım cemaatleri üzerinde yükselen Devlet aygıtı; onları üst-kodlayarak, despot bir imparatorun iktidarına boyun eğdirir; bu despot kamu mülkiyetinin tek sahibi, aşkın kişi, stokların ve artık ürünün efendisi, büyük kamu işlerinin örgütleyicisi (artık iş), bürokrasinin ve kamu fonksiyonunun ilk kaynağıdır. Bağın, ilişkinin paradigması budur. Devletin anlamlar rejiminin kendisi işte budur: Üst-kodlama veya imleyen. Bu makinasal bir hizmetçileştirme sistemidir.

46
Bir üretim biçimini yapan Devlet olamaz, ama tersine, Devlet üretimden bir  “biçim” yapar.

57
Kapitalizmle beraber, en azından, uluslararası ekonomik ilişkilerin ve hatta tüm uluslararası ilişkilerin, sosyal formasyonları bağdaşıklaşmaya doğru götürdüğüne itiraz edilebilir. Yıkıma uğrayan ilkel toplumlar ve hatta en son despotik formasyonların düşüşü zikredilebilir. -Örneğin kapitalist zorunluluklara dayanıklılık ve sarsılmazlıkla karşı çıkan Osmanlı İmparatorluğu. Her şeye rağmen bu itirazın sadece kısmî bir önemi vardır. Kapitalizmin bir belitsel oluşturduğu ölçüde (Pazar için üretim yapmak) tüm Devletler ve sosyal formasyonlar gerçekleşme modeli adına eşbiçimli olmaya eğilimlidirler: Merkezileşmiş tek bir dünya pazarı vardır: Kapitalizm. Buna sosyalist adı verilen ülkeler de katılırlar. Öyleyse dünyasal organizasyon, ayrışık şekillderden geçmez, çünkü formasyonların eşbiçimliliğini (isomorphie) sağlar.

84
… kapitalizmin Devlete ihtiyacı olmayan ekonomik bir düzen geliştirdiği söylenebilir. Ve sonuçta, kapitalizm, hem üstün yersizyurtsuzlaşmakta hem de Pazar adına, Devlete karşı savaş çığlıkları atmakta eksik kalmaz.

85
Kapitalizmle birlikte Devletler yok olmaz. Ancak şekil değiştirir, yeni bir yön alırlar.

87
En çeşitli şekillerde adına ulus-Devlet denilen, gerçekleştirme modeli olarak Devlettir. Ve, neticede, ulusların doğuşu birçok yapaylık taşır: Bunlar ilerlemiş veya imparatorlukçu sistemlere, feodaliteye, kentlere karşı mücadele vermekle kalmaz, ama aynı zamanda kendi “azınlıklarını” da ezer, yani adlarına azınlıkçı veya “milliyetçi” denilen görüngüler ki, bunlar içten içe çalışır dururlar ve eski kodların içinde daha fazla özgürlük ortamları bulurlar.

Kısaca millet, devletin boyun eğdirme süreci şeklinde ortaya çıkardığı, modern devletin denk düştüğü kolektif öznelsellik işlemidir. Ulus-Devlet ise, her türlü mümkün çeşidiyle, kapitalist belitin gerçekleştirme modeli haline gelir.

106
Azınlıklar, ulus-devletlerin denetlediği veya boğduğu “milliyetçi” görüngüleri yeniden yaratır.
.
.
.
.
.
 


07 Haziran 2013

İsmail Yalçınlar - Strüktüral Morfoloji

.
.
.
.
Strüktüral Morfoloji I
İsmail Yalçınlar
İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü
Baha Matbaası, İstanbul 1958

1
"Yer rölief şekillerinin ilmi" olarak tarif edilen morfoloji, çeyrek asırdan beri daha sık kullanılmaya başlanan jeomorfoloji adı ile de tanınmıştır. Amerika'da jeolojinin, Avrupa'da da coğrafyanın bir kolu olarak telâkki edilen jeomorfoloji...

... arzın yüz kısmındaki rölief şekillerini tesbit ve bunları izaha çalışan morfoloji ... (tabiat ilimlerinden biridir). ... Bu yeni ilmin mevzuu, bütün arzın iç ve dış tabakalarını ve kanunlarını tetkik etmek olduğuna göre, saha ve şümul bakımlarından (fizik, jeofizik, coğrafya ve jeoloji ile karşılaştırıldığında) çok daha geniştir.

2
klimatoloji, idrografya, biocoğrafya

Yer röliefindeki şekillerin, mekân ve zaman dahilinde gösterdikleri değişmeler de morfolojinin mevzuunu teşkil eder.

... morfoloji, karaların ve bilhassa bunlar üzerindeki rölief şekillerinin ufkî ve şakulî istikametlerde gösterdikleri değişmeleri ve rölief şekillerinin zamanla geçirdikleri tahavvülâtı (değişmeleri) kendisine mevzu olarak almış bulunuyor.

5
orografi (dağların teşekkülü)

volkanik (iç) ve aşınma (dış)

6
Morfolojinin kuruluş ve gelişmesindeki gecikme, coğrafyanın diğer kolları ve jeolojinin bilhassa statigrafi ve tektonik sahasındaki büyük ilerleme ve gelişmelere kadar devam etmiştir.

sahre külte, kayaç

mineroloji, petrografik (doğada varolan kayaçların minerallerini, kimyasal bileşimlerini, yapı ve dokularını ve doğada bulunuş şekillerini ortaya koyarak, kayaçları tanımayı, sınıflamayı hedefleyen bilim dalı)

7
topoğrafya, tektonik


18. asrın son yarısı içerisinde Fransa, Almanya ve İngiltere'de başlayan morfolojik çalışma ve düşüncelerde, röliefin kalitatif ve kantitatif olarak tesbit ve izahına başlanmıştır (Kalitatif, analitik kimyada maddenin analiz edilmesi için kullanılan iki işlemden bir tanesidir. Analiz, kalitatif ve kantitatif diye ikiye ayrılır. Kalitatif (nitel) analiz; bir maddenin içinde madde miktarının ne kadar olduğuna yönelik değil, ancak maddenin ne olduğunu anlamaya yönelik yapılan bir analizdir.Kimyada bir maddenin hangi element veya bileşiklerden meydana geldiğini inceleyen analiz dalına Kalitatif , bu element ya da birleşiklerden her birinin ne yüzde(%) de oldugunu inceleyen analiz dalınada kantitatif denir. Bu iki analizin uygulanmasıyla yapılan analize ise kimyasal analiz denir).

rölief yüzey ondülasyonları (dalgalanma, kıvrılma) ve kabarıklıkları. desen oluşturan girinti ve çıkıntılar olarak
tanımlanabilir
























.
.
.
.

06 Haziran 2013

Friedrich Wilhelm Nietzsche - İşte İnsan

.
1844 (15 Ekim) Leipzig, doğum
  Byron’nun Dramatik Eserleri
1864      Pforta
              Schopenhauer’un İstem ve Düşünce Olarak Dünya kitabından etkileniyor.
1869’da Wagner’le tanışıyor.
              “Hayat yaşamaya değer, der sanat, o güzel ayartıcı; hayat anlamaya değer, der bilim.”
1870      The Greek Music Drama
1871    (1872 The Birth of Tragedy))            Tragedya’nın Doğuşu
1872 - 1875   Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe
1872      Müziğin Ruhundan Trajedinin Doğuşu
1873 - 1876      Zamansız Düşünceler (Deneme) (Çağa Aykırı Düşünceler) (The Untimely Meditations)
                                               David Straus
1874 "On the Use and Abuse of History for Life", ("Vom Nutzen und Nachteil der Historie für das Leben") 
                                               Eğitici Olarak Schopenhauer
                                               Richard Wagner Bayreuth’ta
                                               Biz Filologlar
1878      İnsanca, Pek İnsanca     (Pozitivist tutum) (Human, All Too Human)
1879      Gezgin ve Gölgesi
1881      Tan Kızıllığı (The Dawn)
1882, 1887          Şen Bilim (La Gaya Scienza) (The Gay Science)
1883 - 1885         Böyle Buyurdu Zerdüşt  (Thus Spoke Zarathustra)
1886      İyinin ve Kötünün Ötesinde  (Beyond Good and Evil)
1887      Ahlakın Soykütüğü (Kökbilimi) Üzerine  (On the Genealogy of Morals)
1888      Wagner Olayı  (The Case of Wagner) (1887?)
1888      Putların Alacakaranlığı  (Twilight of the Idols)
1888      Deccal  (The Antichrist)
1888      İşte İnsan  (Ecce Homo) (kişi nasıl kendisi olur)
1895 (1888?)      Wagner’e Karşı Nietzsche  (Nietzsche contra Wagner) (1887?)
Diyonizos Ditrambları
Güç İstemi  (The Will to Power and Other Posthumous Collections)
Homeros ve Klasik Dilbilim
Schopenhauer'ci Felsefe ve Uygarlığı
Zerdüşt Şiirine Eklemeler
1900 (25 Ağustos) Naumburg, ölüm
.
.
.
.
Friedrich Nietzsche
Ecce Homo
(Kişi Nasıl Kendisi Olur)
(Çev. Can Alkor), Say Dağıtım, 1990 İstanbul

8
... şimdiye dek erdemli diye saygı gören insan türüne tam karşıt bir yaradılıştayım. ... İnsanlar ülküsel bir dünya uydurdukları ölçüde gerçeğin değerini, anlamını, doğruluğunu harcadılar. "Gerçek dünya" ile "görünüşte dünya", -açıkçası: Uydurma dünya ile gerçek...

9
Bir kafa ne denli doğruya dayanabilir, ne denli doğruyu göze alabilir? Benim için gitgide asıl değer ölçüsü bu oldu. Yanılgı (ülküye inanç) körlük değildir, yanılgı korkaklıktır... Bilgide her kazanç, ileriye atılan her adım yüreklilikten gelir, kendi kendine karşı sertlikten, dürüstlükten gelir... Ülküleri çürütmüyorum ben, onların önünde eldiven giyiyorum yalnız... Nitimur in vetitum (Yasaklanmış olana erişmektir amacımız). Felsefem bu parolaya üstün gelecek birgün; çünkü şimdiye dek, kural olarak, yalnız doğruları yasakladılar.

11
Kendini bilgiye adayan için yalnızca düşmanını sevmek yetmez; dostuna da kin duyabilmelidir.

17
... belki de şimdiki Almanların, salt devlet yurttaşı Almanların olabileceğinden çok daha Almanım, siyasa dışı sonuncu Almanım ben.

38
Her türlü okuma benim için dinlenmeden sayılır; dolayısıyla beni kendi kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır zaten okumak. Sıkı çalışma dönemlerinde tek kitap göremezsiniz çevremde: Bir kimseyi yakınımda konuşturmaktan, giderek düşündürmekten bile sakınırım. Bu da okumak olurdu... Bilmem dikkat ettiniz mi, gebeliğin düşünceyi ve bütün örgenliği içine attığı o derin gerilim durumunda, rastlantılar, dıştan gelen her uyarım pek yaman etki yapar, pek derinden koyar. Rastlantılardan, dış uyarımlardan elden geldiğince kaçınmalıdır insan; düşünce gebeliğinde içgüdünün yapacağı ilk akıllıca iş, çevresinde bir çeşit duvar örmektir.

örgen organ, uzuv

39
Başka zamanlarsa, hemen hemen aynı kitaplara geri dönerim hep, az sayıda, benim için sınanmış kitaplara. Belki de bana göre değildir çok ve çeşitli okumak: Bir okuma odasına girmek beni hasta eder.  ... Yeni kitaplara karşı güvensizlik, giderek düşmanlık benim içgüdüme "hoşgörü"den, (geniş yüreklilikten), "yardımseverlik"ten daha bir uygun düşer...

41
"Tanrının tek özürü var olmayışıdır." Stendhal 
"Bugüne dek varlığa karşı en büyük itiraz neydi? Tanrı..." Nietzsche

49
Büyük harcamalarımız çok sık yaptığımız küçük harcamalardır.

50
Bilgin demek décadent demek. Gözümle gördüm bunu: Yetenekli, verimli, özgür yaradılışlar, daha otuz yaşlarında "okumaktan çökmüşler", kibrit gibiler artık; kıvılcım "düşünce" verebilmeleri için sürtmek gerek. -Daha sabahın köründe, insan dinçken, gücünün kuvvetinin şafağındayken, bir kitap açmak,- ayıp derim buna!

53
Bugüne dek en birinci insanlar diye saygı görenleri kendimle karşılaştırdığımda, aramızda elle tutulurcasına bir ayrım görüyorum. Bu sözde "birinci"leri insandan saymıyorum bile, -onlar benim gözümde insanlığın döküntüleri, hastalığın, öce susamış içgüdülerin doğurtmalarıdır; yıkım getiren, aslında onulmaz canavarlardır hepsi; hayattan öç alırlar... Bunun karşıtı olmak istiyorum ben.

76
Yüzyıl sonrasına bir göz atalım, varsayalım ki doğanın, insanın ikibin yıldan beri kirletilmesine karşı yağınmam başarıyla sonuçlanmıştır. O zaman hayattan yana olacak yeniler, görevlerin en büyüğünü, daha yüksek bir insanlık yetiştirilmesini, bunun bir parçası olarak da, soysuzlaşmış, asalaklaşmış her şeyin acımadan yok edilmesi işini  ele alacaktır ve Dionysosca durumun yeniden doğacağı o hayat bolluğunu yeryüzünde olanaklı kılacaklardır.

yağınmak yapmayı tasarladığı kötülüğü şurda burda söylemek, atıp tutmak

83
Bana bugüne dek o Avrupa'lı, Amerika'lı libres penseurs (özgür düşünür) ulusundan daha uzak, daha yabancı olan hiçbir şey bilmiyorum. O "çağdaş ülkeler"e inanan, uslanmaz kuş beyinlilerle, soytarılarla aramdaki uçurum, düşmanlarıyla aramda olandan çok daha derindir. Onlar da bir yol tutturmuş insanlığı kendilerine göre "düzeltmek" isterler; benim kim olduğumu, ne istediğimi bir bilseler, amansız bir savaş açarlardı bana karşı, -topu da "ülkeler"e inanır daha... İlk töresizci'yim ben...

Sözün kısası, insan bir şeyi anlatabilmek, elinde birkaç deyim, im, söyleme yolu daha çok bulundurmak için önüne çıkan fırsattan nasıl yararlanırsa, ben de...

93
İnsanca, Pek İnsanca, bana dışarıdan bulaşmış her türlü "yüksek yutturmaca"ya, "ülkücülüğe", "ince duygular"a, kadınca başka ne varsa hepsine hemen son vermek için kendi kendime koyduğum sıkı düzenin bu anıtı, ana hatlarıyla Sorrento'da yazıldı.

94
İnanılmaz şey! Wagner sofu olmuştu...

95
"Törel insan anlaşılır dünyaya doğal insandan daha yakın değildir, -anlaşılır dünya yoktur çünkü..." Bu cümle tarihsel bilginin -lisez: (... diye okuyunuz) Tüm değerlerin yenilenişi- çekici altında sertleşip keskinleşerek, ilerde belki bir gün -1890!- insanlığın "metafizik gereksinmesi"nin köküne vuracak balta olabilir, -insanlığın yararına mı, yoksa yıkımına mı, kimse bilemez bunu...

98
Rig veda II. 28. 9. (hind yazıtı)

100
Kendimizi korumayı, bedenin, yani hayatın gücünü arttırmayı önemsemekten bizi alıkoyuyorlarsa, ... bunlar décadence'a götüren yol değil de nedir?

113
Veda'ların ozanları rahiptirler, Zerdüşt'ün eline su bile dökemezler...

125
Hıristiyanlık hınç duygusundan, o özden doğmuştur, yoksa sanıldığı gibi tanrısal "öz"den değil...

127
Başlığındaki 'put' sözcüğü, şimdiye dek "doğru" dedikleri şeydir düpedüz.

131
Neden acı çekiyorum musikinin yazgısını duyduğumda? Musikinin dünyayı arıtıcı, olumlayıcı yanını yitirmiş olmasından, artık Dionysos'un flütü değil, bir 'décadence' musikisi olmasından...

135
... bugün ne varsa onların (Almanların) suçudur hep; hastalıkların, saçmalıkların ekine en zararlı olanı, ulusalcılık, Avrupa'yı hasta eden bu nevrose nationale (ulusal nevroz), Avrupa'da artık sürüp gidecek bu küçük devletler, bu küçük siyasa... -Buradan çıkacak bir yol bilen var mı benden başka? ... Ulusları yeniden birbirine bağlayacak büyüklükte bir ödev.

137
Bir insanın "ciğerini okurken", en önce baktığım şey, onda uzaklık duygusu olup olmadığı, insanla insan arasında kat, değer, sıra ayrımı gözetip gözetmediği, seçip seçmediğidir. ... başka türlü ne ederse etsin, o geniş yürekli, yumuşak başlı ayak takımı içindedir yeri.

144
... iyiliğe, iyilikseverliğe verilen aşırı değer, zaten décadence'ın (Hıristiyanlığın) sonucu, bir güçsüzlük belirtisi, gelişip serpilen, olumlayan hayatla bir uzlaşmazlık olarak görünüyor bana: Olumlamak için yadsımak ve yoketmek gerekir...

149
Hayatın en başta gelen içgüdülerini küçümsemeyi öğretmeleri; bedeni haklamak için bir "ruh" bir "tin" uydurmaları; hayatın temel koşulunu, cinselliği ayıp bir şey olarak duymayı öğretmeleri; serpilip gelişmek için en derinden zorunlu olan şeyi, o katı bencilliği -sözcüğün kendisi bile kara çalıcı- kötülük ilkesi saymaları; ... Şurası kesin ki, ona yalnız décadence değerleri en yüksek değerler olarak öğretildi.

151
"Tanrı" kavramı, hayata bir karşıt kavram olarak uydurulmuş, hayata zararlı, ağulu, kara çalıcı, onun can düşmanı ne varsa hepsi o kavramda bir ürkünç birlik olmuştur! "Öte yan", "gerçek dünya" kavramları, varolan biricik dünyayı değerden düşürmek, yerel gerçekliğimiz için bir tek amaç, neden, ödev bırakmamak için uydurulmuş! "Ruh", "tin", giderek "ölümsüz ruh" kavramları, bedeni hor görmek, onu hasta -ermiş- yapmak, hayatta önemsemeye değer ne varsa, beslenme, konut, düşünce düzeni, hastalara bakma, temizlik, hava vb. hepsinin karşısına ürkünç bir umursamazlık koymak için uydurulmuş! Sağlık yerine "ruhun selâmeti", yani tövbe çırpınmaları ve kurtuluş isterisi arasında gidip gelen bir folie circulaire (çevrimsel delilik)! "Günah" kavramı o kendinden ayrılmaz işkence aracıyla, "özgür istem" kavramıyla birlikte, içgüdüleri sapıttırmak, onlara karşı güvensizliği bizde ikinci bir yaradılış yapmak için uydurulmuş! "Çıkar gözetmezlik" ve "kendini yadsıma" kavramları yoluyla, o asıl décadence belirtisi, zararlı olana doğru eğilim, kendine yarayanı artık bulamaz olmak, kendi kendini yıkmak, gerçek değerin ta kendis "ödev", "ermişlik" insandaki "tanrısal yan" katına yükseltilmiş! ... Töre diye inanmışlar bunlara da!


.
.
.
.