22 Eylül 2010

Richard Appignanesi - Postmodernizm

.
.
.


.
.


Çizgilerle
Postmodernizm
Yeni Başlayanlar İçin

Richard Appignanesi – Chris Garratt
Ziauddin Sardar – Patrick Curry
(Çev. Doğan Şahiner)
İstanbul, Milliyet Yay: 1998 II. baskı


3
Bugün akademik dünyanın yarısı, postmodernizmin olumsuz diyalektik ve yapı bozumundan ibaret olduğuna inanmaktadır. Ama 1980’lerde bir dizi yeni, yaratıcı hareket de ortaya çıktı. Bunlar kendilerine yapıcı, ekolojik, temelli, yeniden-kurucu postmodernizm gibi adlar veriyorlar.

5
Daniel Buren “İki Renkli Düzey Üstüne” 1976

6
Modern sözcüğü, Latincede “tam şimdi” demek olan modo’dan gelir.

1127 Abbot Suger (mimar) Paris’teki St. Denis manastırı
opus modernum à modern yapıt

9
Batı kültürünün bir başka özelliği de güçlü bir tarihselcilik önyargısına sahip olmasıydı. Bu inanca göre, şeylerin nasıl olduğunu ve nasıl olması gerektiğini tarih belirliyordu.

Ürettiklerimiz Düşündüklerimiz
Ekonomik üretim güçleri geleneksel ya da kültürel kurumlar
Sanayi devrimi din, sanat, politika, hukuk ve bütün geleneksel tutumlar
Kitlesel teknolojik yenilikler düşünme biçimlerimiz, -ya da daha doğrusu, düşünmeden kabullendiğimiz varsayımlar- üstyapısal ideolojiler tarafından belirlenmişti.


12
Picasso ‘Avignon’lu Kadınlar’ 1907
Yeni bir temsil karşıtı [de]form[asyon] modeli ileri sürüyordu.

13
Altyapıdaki teknolojik yenilik, görsel sanatların üstyapısal geleneklerini geçersiz hale getirmiştir: Kitle üretimi (fotoğraf) el yapımı orijinalliğin (sanat) yerini almıştır.

Gerçekçilik, bilginin ayna teorisine, özellikle de zihnin gerçekliği ayna gibi yansıttığı anlayışına dayanıyordu. Zihnin dışındaki nesneler yeterli, kesin ve doğru bir şekilde temsil edilebilirdi; yani bir kavram ya da sanat yapıtı tarafından yeniden üretilebilirdi.

14
Cezanne: Görüntü, göreni içerir.

Paul Cézanne (1839-1906) gerçekçiliği bütünüyle reddetmemekle birlikte, onu gözden geçirerek, şeyleri algılayışımızın kesinsizlik içerdiğini savundu. Ona göre temsil, görme ile görülen nesne arasındaki karşılıklı ilişkinin doğurduğu etkiden; görülen şeydeki kuşku olasılıkları ve görüş açısındaki değişikliklerden de sorumlu olmalıydı.
Cézanne gerçekliği değil de, onu algılamanın sonucunu resmederek, yeni ve devrimci bir yön tutturdu.

15
O, algının değişkenliğinin altında yatan bir ‘birleşik alan’ kuramının peşindeydi.

16
Kesinsizlik ilkesi fizikçi Werner Heisenberg - 1927
Bir parçacığın konumunun eş zamanlı ölçümlerinde her zaman kesinsizlik vardır.

bilimle sanatın birbirinden bağımsız olarak birbirini tamamlayan tutumlar geliştirdiği nadir tarihsel durumlardan biri. (Aslında bu bir klişe! Doğru değil! Bakà s.111)

21
(Daniel Buren) Bu bir yapıt sunmanın bile reddedilişi…

22
Modern sanat: (Lyotard) “sunulamayanın var olması olgusu”nu sunar.

24
Mondrian

25
Maleviç, Mondrian … bilinçli olarak temsil krizini çözmekteydiler. Gerçekliği temsil etmekte yetersiz kalan kavram, onu yükseltme ve sunulamaz olanın sunuluşundan/temsilinden bütün gerçeklik izlerini silme yoluyla özgür bırakıldı.

26
De Stijl (Mondrian), Kübizm, Bauhause, Fütürizm, Konstrüktivizm… Mimarlık, heykel ve resim sanatını tek bir bütün halinde kucaklayacak gelecek… (Walter Gropius) (Mies van der Rohe, Le Corbusier)
iyimser, ütopyacı, uluslararası

31
soyut dışavurumculuk - formalizm: özgür girişim demokrasisinin asli bir bileşeni.

Soyut Dışavurumculuk, romantik modernizmin düşman Amerikan toprağında oynadığı son perdeydi.

33
Dadaizm, öncü sanatçılardan bazıları için (Hans Arp, Max Ernst, Francis Picabia, Marcel Duchamp) geçici bir buluşma noktasıydı.

Kurt Schwitters

Bilinçdışına yaratıcı bir şekilde ulaşmayı sağlayan şansa yol açmak için bütün geleneksel sanat kurallarını bir tarafa atarak otomatizmi serbest bırakması…

35
Hazır yapım bir nesne orijinal bağlamından, kullanımından, anlamından sıyrıldığı takdirde sanat olarak sergilenebilir.

DUCHAMP
Sanatsal orijinallik, kutsal teklik…

36
Orijinal sanat yapıtının aura (atmosfer-ruh) ve özerkliği, sanatçının kendisinin karizma değerine dönüşebilir.

38
Joseph Beuys şamanistik bir aura’yı (büyücü olarak sanatçı) enstalasyonların ya da etraftaki şeylerin fabrikasyonuyla birleştirdi.

Enstalasyon, aura’nın güçlendirilmesini nesneden yere, yani galeri ya da müzeye taşıyordu.

40
Andy Warhol à aura à şöhret’e, ün’e taşınıyor.

41
DUCHAMP: Şu Yeni Gerçekçilik, Pop Art, Toplama falan dedikleri yeni Dada, kolay bir çıkış yolu. Dada’nın yaptıklarından besleniyor. Ben hazıryapımları keşfettiğimde estetiğe karşı çıktığımı düşünüyordum. Yeni Dada’da ise benim hazır yapımlarımı alıp onlarda estetik güzellik buluyorlar.

42
DUCHAMP: “Yeniden üretilebilirlik zorunlu ya da kaçınılmaz olarak yeniden üretilebilir değildir. Şah ve Mat!

44
1960’larda ortaya çıkan Kavramsal Sanat estetik süreci bütünüyle bir kenara bıraktı. Sanatın kendisi, sanat dünyasının kaba pazarlamacılığı ve elitizmiyle lekelendiği gerekçesiyle reddedildi.

46
LYOTARD
Sahte postmodernizm 1:
Yeni deneylere son verilmesini isteyen ve geniş bir popülist medya desteğine sahip sahte postmodernizm.
Güzel duyguları hiçe sayan anlaşılmaz sanata son! Temellere geri dönüş başlıyor…

Şövale imgesi…

Sahte postmodernizm 2:
Eklektik ya da tapon postmodernizm… ne olsa gider… estetik kıstasların yokluğunda tek ölçü paradır.

48
“orijinal sanat yapıtlarının aura ve özerkliklerinin kitlesel yeniden üretim yoluyla ortadan kalkacağı…” (Walter Benjamin)
Van Gogh’un günebakanları ne ölçüde poster klişesi haline gelirse, orijinalin fiyatı o kadar artıyor. (48)

50
Gerçek olmayan, taklit üst-gerçekliğin tehdidiyle karşılaştığımızda
1. onu kabullenebiliriz (ne olursa gider)
2. deneylere devam edebiliriz (Lyotard)

Ne var ki burada sorun, deneysel yapıtları değerlendirebilmek için artık elde hiçbir kural ve kategorinin bulunmamasıdır. “Bu kural ve kategoriler, sanat yapıtının kendisinin aradığı şeylerdir.”

51
En aşırı sanat-karşıtı tavırlar bile sanatın satılması sistemini sarsamadı.
Sanat ticareti, serbest piyasa ekonomisinin klasik bir örneğidir. Öyle ki, günümüzde bu ekonominin bu kadar saf bir biçimini başka bir yerde bulmak güçtür (Edward Lucie-Smith)

52
Sergileme iktidarı: eleştiri kurumları, müze yönetimleri, sanat galerileri ve bunların müşterileri…

53. En aşırı anti-sanat bile kurumsal meşrulaştırma iktidarları tarafından sanat olarak yeniden üretilmekten kurtulamadı.

54
Baudrillard, sanatla gerçeklik arasındaki sınırın bütünüyle ortadan kalktığını, çünkü ikisinin de evrensel benzeti (simulacrum) içine düştüğünü anlatmak istiyordu.

Benzeti, temsille gerçeklik arasındaki (imlerle onların gönderme yaptığı gerçek dünyadaki şeyler arasındaki) ayrımın ortadan kalktığı yerde başlar.

66
Yapısal Antropoloji, Claude Levi-Strauss – 1950’ler

ikili
doğa ------------ kültür
(insan-dışı) (insani)

70
Saussure’ün dil sistemi, maddi kökenleri hesaba katmaz. Ayrıca psikolojiyle de ilgilenmez. Çünkü bilinçdışı dürtüleri biyolojik düzeyde bile göz önüne alması gerekli değildir.

Yapısalcılık biçimsel bir araştırma alanı, boyutu olmayan bir soyutlama uzayı açar. Bu alan, “düşünme üzerine düşünme” diye tanımlanan felsefeye benzer.

71
Yapısalcılık, dili kullanan özneyi yani bireyi neyin güdülediğini açıklamaz.

Yapısalcılığın mantığı, öznenin dili kullanma sebeplerini bütünüyle göz ardı eder.

Wittgenstein: Anlamı sorma, kullanımı sor!

Yapısalcılık tarih dışıdır, ya da daha kesin söylenirse, tarihi yadsır. Tarihsel gerçek ne olursa olsun, onun çözümlemeleri ilkece doğrudur. Ama bu tutum onun tarihsel köken ve dürtüleri bir kenara bırakma tavrıyla tutarlıdır. Bu ödün vermez soyut zihinsellik onu tipik bir modernist proje yapsa da, yapısalcılık postmodern teoriye çok yakındır.

74
Barthes 1967’de yazarın ölümünü ilan ederek bununla, yazarın niyeti ne olursa olsun, okuyucuların kendi anlamlarını yarattıklarını söylemek istiyordu.

76
üstdil, sıradan dilin özelliklerini betimlemek için oluşturulan yapısalcılık gibi teknik dillere denir.

Wittgenstein: dili anlamak için onun dışına çıkamazsınız.

78
dünyayla tam bir uyum: sözmerkezci aklın baştan çıkarıcı vaadi.

Derrida, aklın iddialarında içkin totalitaryen saldırganlığa karşı çıkar: “Aklın kesinliği, ancak kesin olmayanın, yerine oturmayanın, farklı olanın bastırılması ya da dışarıda bırakılması yoluyla sürdürülebilen bir tiranlıktır. Akıl, ötekine karşı kayıtsızdır.

80
Difference – Yapıçözümü

Mevcudiyet varsayımlarını (garantili kesinliğin gizli temsillerini) ortaya çıkarmak…

Anlam, kimlik (ne) ve farklılık (ne değil) içerir, dolayısıyla sürekli ertelenir. Derrida bu süreci, “farklılık” ve “erteleme” anlamlarına gelen Fransızca sözcükleri birleştirerek elde ettiği “difference” sözcüğüyle anlatır.

81
- Her şey kültürel, dilsel ya da tarihsel bir kuruluştan ibaret olduğu için hiçbir şeyin gerçek olmadığını söylüyorsun.
- Kültürel, dilsel ya da tarihsel olmak, hiçbir şeyin gerçekliğini azaltmaz. (Derrida)

82
Foucault epistemesi, her bir tarih çağına “bir şekilde” egemen olan bir olanaklı söylemler sistemidir.

Foucault: Epistemelerin kriterleri, neyi ve kimi dışarıda bıraktıkları ya da diskalifiye ettikleri ile tanımlanabilir. Modernite örneğinde deli, hasta, suçlu…

83
rasyonalizmin aklı, kendisini karşıtı olarak tanımladığı deli, suçlu ve sapkın toplumsal kategorilerini gerektiriyor, hatta bunları kendisi yaratıyordu. Dolayısıyla bu akıl pratikte cinsiyetçi, ırkçı ve emperyalistti.

84
Foucault’nun tarih görüşünde edebiyat ve sanat bilgiyle yakından bağlantılıdır. Bunlar epistemenin içinde değildir; daha çok onun sınırlarını eklemlerler. Sanat episteme-üstü’dür: episteme’nin bütünüyle ilgili, bilgiyi olanaklı kılan derin düzenlemelerin bir alegorisidir.

85
öjenik: Darwin (doğal seçme) + ırkın iyileştirilmesi. Sahte bilim
Uygun olanla olmayanı ayırmak için nöroloji, psikiyatri ve antropoloji gibi yeni bilimlerden yararlanır.

86
Modern sanat, modernitenin bir onaylanışı değil, onun sınırlarının eklemlenişidir. (Avignon’lu Kadınlar: Kendi ve başkası hakkındaki bilginin nasıl oluşturulduğu, yeniden üretildiği ve meşrulaştırıldığı sorunuyla ilgilidir.) (bu tablo episteme-ötesi’dir. Epistemenin dışarıda bıraktığını içeri alarak, rahatsız edici bir şekilde, bütün epistemeyi alegorize eder.)

89
Lacan: insanın ruhsal olgunlaşmasının aşamaları:

erkek

imgesel - simgesel - gerçek Bilinçdışı, dil gibi yapılaşmıştır. Bu nedenle
bilinçdışı ancak dil edinildikten sonra varolmaya başlar.

imgesel (dilden önce gelir – aynada yanlış tanıma, “kendim”e sahte bir ikna oluş.)
simgesel (akrabalık, ritüeller, cinsiyet, dilin kendisi à kimlik

kadın

93
Kadınlar erkekler gibi imgesel düzenden simgesel düzene kaçamadıkları için, dile sahip olmayan ötekiler olarak ebediyen dışlanırlar.

95
Kadın: Erkekler için bir olanak olarak yalnızca metonimi sayesinde varım!

Kadınlar tarihte ya başka bir şeyin dışsal temsili (ör. Adalet, özgürlük, barış anıtları) ya da erkekler için arzu nesnesi olarak ortaya çıkmaktadır.

98
Irigaray – Kristeva: Freud ve Lacan’ın kadını benliğin oluşum sürecinden dışlayan kimlik görüşünü reddederler.

Kristeva’ya göre anlam, anlamlandıran öznenin simgesel düzene girmesi sırasında gerçekleşen, bilinçdışından ebedi bir kopuş değildir. Bilinçdışı, hiçbir zaman söylenmese de, anlamın biyolojik temelidir, onun dölyatağıdır ve her zaman anlama sürecini kesintiye uğratabilecek bir güç olarak orada kalır.

Kristeva: Kadınlar, anlamın dışında karaya oturmuş olmak şöyle dursun, temsilin ve anlamın gerçek alanı ve olanağıdırlar!

100
liberal (modernist) feminizm
radikal (postmodernist) feminizm

1. eşitliği hedefleyen liberal bir rotada erkeklerle bir arada varolmak
2. radikal, ayrımcı bir rotada erkeklere karşı çıkmak: kadın komünalizmi, radikal lezbiyenlik, “bütün erkekler ırz düşmanıdır”…
3. sabit cinsiyet kategorilerinin ötesinde bir yapıçözümcü özne anlayışı.

102
Özgürlükçü bir politik etkinlik, ne türden olursa olsun, tarihsel kazanımların kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir doğrusal ve amaçlı zaman modeline bağlıdır. Bu, bilinçli kendini ifade eylemlerinin uzaktaki idealleştirilmiş bir amaca doğru ilerlediği modernist tarih modelidir.

Üst anlatılar
İşçi sınıfının özgürleşmesi yoluyla insanlığın özgürleşmesi (Marx)
Zenginliğin yaratılması (Adam Smith)
Yaşamın evrimi (Darwin)
Bilinçdışı zihnin egemenliği (Freud)

105
bilginin yeni doğası – bilgiyi bilgisayar mantığına göre nicelendiren siber-uzay enformasyon işlemleri.

106
Bilgiyi sağlayan ve kullananların bu bilgiyle ilişkileri… Meta üreten ve tüketenlerin bu metaların ilişkilerinin biçimini (yani değer biçimini) almaya eğilim gösteriyor.

109
KAOS / KARMAŞIKLIK kuramları ( X KONTROL / KESİNLİK)
Bütünselcilik, iç bağlantı ve kaostan düzen oluşması kavramlarına ve özerk, kendini yöneten bir doğa fikrine dayanan postmodern bir devrim vaat eder.

Karmaşıklık, büyük sorulara yanıt bulmaya çalışır. (Ör. Neden sermaye piyasası çöktü?)

Postmodern bilimin anarşi içinde olduğu söylenebilir. Dadaist bilim felsefecisi Paul Feyerabend bu durumu iyi bir şey olarak görüyor:
“Gelişmeyi engellemeyen tek ilke şudur: Ne olsa gider… Kaos yoksa, bilgi de yoktur. Akıl sık sık bir kenara bırakılmazsa hiçbir ilerleme olamaz. “Öznesizlik”, ‘kaos’, ‘fırsatçılık’ gibi görünen şeyler, bugün bilgimizin asli parçaları saydığımız kuramların gelişiminde çok önemli bir rol oynamışlardır. Bu ‘sapmalar’, bu ‘hatalar’, ilerlemenin ön koşuludur. (1988-Yönteme Hayır)

118
Bütün mimarinin kaçınılmaz sorunu, kamusal ticaret dünyasıyla ilişkili olmasıdır.

Mimarlar kendi arzularını gerçekleştirmek için ekonomik gerçekliklerle işbirliği yapmak zorundadırlar (ruhlarına fiyat biçilecek!)

119
Modernist deneyciler kapitalist dünyayı değiştirmekte başarısızlığa uğradılar. Sırça köşklerinin ütopyacı saflığı, bankaların, havayollarının ve çokuluslu şirketlerin iktidarının yüceltilmesinden başka sonuç vermedi.

Charles Jencks gibi kuramcılar bilgisayarın, farklılıkları çoğaltarak modernizmin basmakalıp tekdüzeliğinin yerini alabileceğini düşünüyorlar.

Disneyland

125
“En berrak akıbet bilinci bile tembel bir gevezelik halinde yozlaşma tehlikesinde.” Adorno, Prizmalar,1956.

Bilmenin tersi cehalet değil, yalan ve hiledir.

126
Teknoloji ile ekonomi birleşiyor ve üst-gerçek işlem ve taklide katkıda bulunan alternatif etiketler takınıyor. Post-endüstriyel, elektronik, hizmetler, enformasyon, bilgisayar ekonomisi.

Teknoloji ------------ ekonomi
Sanat ----------------ekonomi (?)

128
siber-uzay à ortak halüsinasyon à bilgisayarla yaratılan sanal gerçeklik (virtual reality)
yaşantılarının yeri
virtual gerçeklik duyularımızı yanıltıp bize “başka bir dünyada” yaşıyormuş izlenimi veren bir yaşantıdır.
Sanal gerçeklik dünyasında bütün kontrolü elinde bulunduran bilgisayar, katılımcının duyularını, duygularını ve düşüncelerini yönlendirir.

129
“Bedenimi terk edip saf bir bilinç olabilseydim!”

Siberpunk (bilimkurgunun bir dalı) geleceğin şimdiye müdahalesini ve teknolojinin insan yaşamına bütünüyle egemen olmasını anlatır.

İnsan bedeni kimyasal maddelerle, biyonik protezlerle ve sinir sisteminde yapılan değişikliklerle siborg haline getirilir. Bu dünyada şirketler, hükümetlerden daha güçlüdür; küresel bilgisayar ağının sınırlarının değiştirilmesi üzerine bilgisayar uzmanı anarşistler şirketlere karşı isyan başlatırlar.

131
1. Adım: İmge, temel bir gerçeklik yansımasıdır.
2. Adım: İmge, temel bir gerçekliği maskeler ve saptırır
Hala imgenin gerçekliği taklit ettiği klasik sanayi-öncesi dönemdeyiz. Sanat
yaşamın bir benzeri.
3. Adım: İmge, temel bir gerçekliğin yokluğuna işaret eder.
Modern kitlesel yeniden üretim çağı.
4. Adım: Postmodern benzeti.

135
Baudrillard: “Entelektüeller görünümlerin arkasında bir nihai gerçek bulunduğu anlayışını meşrulaştırmaya son vermeliler”. (Körfez Savaşı 16 Ocak – 28 Şubat 1991; Bosna; Ruanda’da Hutular’ın Tutsi katliamı; …

136
yeni gibi gözüken her şeyin geçmişin orijinalitesinden besleniyor; yalnızca bir enformasyon bankasından değil, zaten yaşanmış bir gerçeklikten besleniyor. (zaten çok kıt olan buluş kaynaklarımız, asalak bir şekilde yeniden üretime ayrılmış durumda.)

138
“Tüketim Toplumu ve Kültürü”

140
gangsta rap (80’ler) sokak argosu, kadınlara ve polise karşı şiddeti, sadizmi, şovenizmi, çete kavgalarını, hapçılığı, cinsel ve siyahlar arasındaki şiddeti yüceltmektedir. Mülksüz getto sakinlerine hitap eden gangsta rap’çilerin dinleyicilerinin büyük bir kısmı, kendilerine bir kimlik duygusu verecek bir tarz arayan ‘beyaz zenci’ gençlerdir.

150’deki resim !!

152
Modernist sanat, bütün göndermelerden bağımsız, gerçekliği temsil etmeyen, kendinden başka hiçbir şeyin göstergesi olmayan yapıtlar üretme iddiasındaydı.

Hızlanma statükonun kendisidir: Durağan haldeki hareket… (a77: hareket halindeki durağanlık..!)

153
Papa John Paul II, Margaret Thatcher ve Ronald Reagan… bu liderlerin ve diğer Yeni Sağcı postmodernlerin öngördüğü şey, Soğuk Savaş’ın serbest piyasa ekonomisinin zaferiyle sona ermesiydi.

160
“The Last Temptation of Christ” Martin Scorsese

163
Politik rengi ne olursa olsun, postmodernizm melezliğe, rölativizm ve heterojenliğe, estetik hazcılığa, özcülüğe karşı çıkmaya ve Büyük Alatılar’ı reddetmeye eğilimini korur.

164
Postmodernizm Soğuk Savaş’ın bir sonucu mu, yoksa Soğuk Savaş onu bir suç ortağı olarak zaten içinde mi barındırıyordu?

166
Fukuyama: “Hem Hegel, hem de Marx, insan toplumlarının gelişiminin açık uçlu bir süreç olmadığına, insanoğlunun en derin ve en temel arzularının doyum bulduğu bir toplum biçiminde sonuna ulaşacağına inanıyordu. Demek ki her iki düşünür için de tarihin bir sonu vardı: Bu son Hegel’e göre liberal devlet, Marx’a göreyse komünist toplumdu.

Telos: erek
Teleoloji: gelişmelerin bir amaç ya da plana göre biçimlendiğini varsayar.

167
Fukuyama: Liberal demokrasi: “Dünyanın farklı bölgeleri ve farklı kültürleri arasında köprü kuran, tek tutarlı politik gaye”. Liberal demokrasi yönündeki bu küresel hareket serbest piyasa ekonomisiyle elele gider. “İyi haber”, bunların ittifakıdır.

Ama… demokrasi henüz tamamlanmış bir şey değil. O, günümüzün eksik ve kusurlu bir gerçekliği.

169
(Fukuyama’nın kitabı) Kapitalizmin medya zaferi, onun hiçbir zaman bugünkü kadar kırılgan, tehdit altında ve felaketlere açık olmadığını gizler.

170
“Dünya ve insanlık tarihinde şiddet, eşitsizlik, dışlama, kıtlık ve ekonomik baskı daha önce hiç bu kadar çok sayıda insanı etkilememişti… Hiçbir ilerleme, yeryüzünde daha önce hiçbir zaman, mutlak rakamlarla bu kadar çok sayıda erkek, kadın ve çocuğun açlıktan ölmediğini ve katledilmediğini unutturamaz.” (Derrida)

173
Ölümünden (1984) kısa bir süre önce Foucault, Aydınlanma’nın yeniden düşünülmesi gerektiğini söyledi.

Foucault: Kant’ı yeniden düşünmeliyiz.
Derrida: Hegel’i de Fukuyama gibi sağcı liberallerin elinden kurtarmamız gerek.

Romantizm.
.
.
.

20 Eylül 2010

Pierre Bourdieu - Karşı Ateşler


.
.


Pierre Bourdieu 
paru en 1998 aux éditions Raisons d'agir.  
Karşı Ateşler 
(Çev. Sertaç Canpolat)

http://tr.scribd.com/doc/78192139/Kar%C5%9F%C4%B1-Ate%C5%9F-Pierre-Bourdieu


Devletin Sağ Eli, Devletin Sol Eli
* ... Platon'un harika bir kelimesi var; 'doksozof'; bu "genelgeçer kanının kendini bilge sanan uzmanı"...

Gerçek bir iktidar karşıtı eleştiri olmadan gerçek bir demokrasi de olmaz.

Küreselleşme Söyleni ve Avrupa'nın Refah Devleti

... neoliberalizm önlenemezlik suretinde ortaya çıkıyor..

egemenlerin hayali... git gide kolluk kuvveti işlevinde çekirdekleşen bir devlet hayali.

Toplumsal hareket devletin dürevine, yani eğitim, sağlık, sigorta gibi toplumsal işlevlerini yavaş yavaş terkedip baskı işlevi yüklenmiş cezalandırıcı bir devlet olmaya doğru küçülmesine karşı çıkmak için...

Dünyanın Sefaleti (Bourdieu'nün bir kitabı)

Günümüzde, insanlığın en nadir kültürel kazanımlarının iktisadi ve toplumsal temellerinin çökertilmesine ne ekleniyor? Yazarların, sanatçıların, düşünürlerin mücadelelerinin ve fedakarlıklarının orta yerinde durmadan büyüyen piyasa karşısında kültürel üretim evrenlerinin özerklikleri gitgide tehdit altında kalıyor.

kambiyo  para ya da para yerine geçen belgeler'in değiştirilmesi işlemi,
para yerine geçen ödeme yapılabilen her türlü çek çük yabancı para gibi araçların tümüne kambiyo denir.

İktisadi kuram, bir siyasetin maliyetleri hesaplanırken, toplumsal maliyet denen şeyi hesaba katmıyor.

Açıkçası üretimi, adaleti, sağlığı, maliyetleri, karları, her şeyi belirleyen iktisadi bakış açısını sorgulamak gerekiyor; aynı bakış açısı üstü örtülü biçimde mâli karlılıkla özdeşleştirerek dar ve soyut bir tanımını verdiği verimliliğin, hiç kuşkusuz, aslında ölçü alınan amaçlara bağlı olduğunu unutuyor; bu amaçlar, tıpkı bugünkü gibi, hissedarlar ve yatırımcılar için mâli kârlılıktır ya da müşterilerin ve kullanıcıların veya daha geniş olarak üreticilerin, tüketicilerin, böylece de gitgide daha geniş kitlelerin memnuniyeti ve onayıdır. Bu at gözlüklü ve ileriyi göremeyen iktisada karşı, çalışmaya ilişkin (örneğin iş güvencesi) bireysel ve ortak, maddi veya manevi tüm yararlar ile işsizlik ya da geçici işten doğan tüm maddi veya manevi maliyetleri (örneğin ilaç tüketimi) göz önüne alan bir "mutluluk iktisadı" öne sürmek gerekiyor. 

Yönetilenlerin, devleti, özellikle de kamusal yüzünü savunmasında yararları olduğunu düşünüyorum.

Devlet tarihsel açıdan, bir akılcılaştırma gücüdür ama egemenlerin tasarrufuna verilmiştir.

Kültür Tehdit Altında

bugün, gelişmiş dünyanın bütününde sanatsal üretim evrenlerinin başına gelen şey, ... kültürel dolaşımın ve üretimin, iktisadın zorunlulukları karşısında güç bela kazanılmış bağımsızlığı, kültürel ürünlerin bütün üretim ve dolaşım evrelerine ticaret mantığının girmesiyle tehdit altında kalmıştır.

Üretim, işletme ve yayım faaliyetlerinin birleştirilmesi egemen konumun film şirketlerini kayıran kötüye kullanımlarını doğuruyor.

kısa vadede yüksek kâr arayışı

... kısa vadeli kâr zihniyetinin, geri dönüşü belirsiz ve çoğunlukla da ömür yetmeyen yatırımlar isteyen kültürün tam bir reddi olduğu nasıl görülmez?

Gombrich'in de dediği gibi, "sanatın ekolojik koşulları" yok edildiğinde, ölümü de tez gelir.

... imza atma hakkı ... renkleri, bunları kullanma yöntemini, konuyu seçme hakkı ... telif hakkı ... az bulunurluk, özgünlük ve nitelik için mücadele ,,,  doğrudan bir geri dönüşü olmayan filmler yapmak ... Bir eserin bir mamûl maddeye, bir mala indirgenmesiyle bunların hepsi bugün tehdit altındadır.

Yeni Bir Enternasyonalizm İçin

... abartmışım gibi görüneceğim -felaket tellallığı- ama neoliberal önlemlerin kültüre yönelik tehditleri devasa boyuttadır. Çeşitli devletlerin Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldıklarında imzaladıkları ve bugün uygulanma müzakereleri yürütülen Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATT) ... (GATT) tüm hizmetlerin serbest mübadele yasalarına açılmasını ve böylece de eğitim ve kültür gibi temel haklara cevap veren hizmetler de dahil olmak üzere tüm hizmet faaliyetlerinin ticari mala ve kâr kaynağına dönüşmesini olanaklı kılınmasını dayatmakta.

... paranın harekete geçirdiği entelektüel kaynakları iktisadi çıkarların emrine vermeyi bilen böyle bir siyaset, seçili kurbanlarının, yani en çok özerklik arayışı içindeki sanatçıların, yazarların ve bilginlerin oybirliği ile reddine yol açabilecektir.

Siyasi bir seferberliğin "hedefleri" günümüzde son derece soyut ve kültürlü dahi olsa vatandaşın gündelik deneyiminin çok uzağındadır.

... daha şimdiden neyi yiyip neyi yemeyeceğimize, okuyup okumayacağımıza, sinema ya da televizyonda neyi görüp göremeyeceğimize ve dahasına karar veren, faal ve etkin bu Big Brother çoktan mevcut.
.
.
.

30 Ağustos 2010

Banu Mahir - Osmanlı Minyatür Sanatı

.
.
.
.

Osmanlı Minyatür Sanatı

Banu Mahir
Kabalcı Yayınları 2004 İstanbul

F. Banu Mahir, 1956 İstanbul
Avrupa Sanatı, Türk-İslam Sanatı ve Bizans Sanatı sertifikaları bulunuyor. Lisans: Osmanlı Minyatür Sanatında Abdullah Buharî'nin Yeri; Doktora: Osmanlı Resim Sanatında Saz Üslûbu. Topkapı Sarayı Müzesi'nde araştırmacı olarak çalışıyor.



15
Genel bir tanımlamayla yazma eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek üzere yapılan kitap resimlerine minyatür denilmektedir.
Lat. miniare; İt. miniatura; Fra. miniature; Osm. tasvir veya nakış

Renkler üst üste sürüldüğünden birbirleriyle karışmaması için önce taze yumurta sarısı, sonra suda eritilmiş tutkal, tutkalın içinde de bir damla pekmez ya da iki damla üzüm suyu...

Minyatür yapımına uygun fırçalar, üç aylık beyaz kedi yavrusunun gıdı tüyünden yapılmış çok ince kıllı fırçalardır. Kâğıtlar ise yumurtalı veya aharlı kâğıtlardır. Yumurtalı kâğıtlar, yumurta akıyla bir miktar şapın sıvılaşıncaya kadar bir fincan içinde karıştırılıp kâğıda sürülmesi ve kuruduktan sonra kuru ceviz veya ıhlamur ağacından çukur bir tahta üzerinde mühürlenmesiyle elde edilir. Mühürlenmiş, yani parlatılmış kâğıda yapılan minyatür daha parlak görülür. Aharlı kâğıtlar içinse şekersiz nişasta içeren boza kıvamında bir karışım kullanılır., bu karışım kâğıda sürüldükten sonra kurumaya bırakılır ve sonra kâğıt mühürlenerek işlem tamamlanır.

Minyatürde işlenecek konu, eskiz olarak çok ince kıllı fırçalarla kiremit rengi boya veya sepya mürekkebiyle kâğıda çizilir. Boyama işleminde önce altın sürülür sonra diğer renklere geçilir.

16
İslam kültüründe anıtsal resim sanatı yalnızca Emevîler döneminde, VII. ve VIII. yüzyıllar arasında var olabilmiştir. Bu dönemde fethedilen yeni topraklardaki kadim kültürlerin yüzyıllar boyunca kökleşmiş resim gelenekleriyle temasa geçilmiş, bunun sonucunda da Kubbetü's-Sahra (691), Şam Emevîye Camii (705-721), Kusayr-ı Amrâ (711-715) ve Kasru'l Hayri'l Garbi (728) gibi dini ve sivil yapıların duvarlarına Geç Helenistik ve Sasanî sanat geleneklerinin etkisini yansıtan natüralist tarzda resimler ve mozaikler yapılmıştır.

(IX. yüzyılda) Kur'an-ı Kerim'de resmi yasaklayan kesin bir buyruk olmamasına rağmen bazı hadisler kıyamet günü geldiğinde canlı varlıkların resimlerini yapanlardan hesap sorulacağı ve onların cezalandırılacağı şeklinde yorumlanmış, yaratılmış varlıkların benzerlerini tasvir etmek bir anlamda Allah'ı taklit etmek sayılmıştır. ... Abbasiler döneminden itibaren kitap resimlemeye başlanmasının sebebi, resim yasağıyla çelişmeyen bir İslam düşüncesinin oluşmasına bağlanır. (aydın çevreler ve İslam mistikleri, Yunan düşünürleri Plato'nun idealar teorisi ve Plotinus'un panteist ışık metafiziği ile tanışmaları, resim sanatının kitaplar içinde yeni bir hayat bulmasında etkili olduğu belirtilir).

Bununla birlikte Geç Abbasîler döneminde toplumdaki iktisadi yapının değişmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni zengin ve tüccar sınıfı, resimli kitap üretiminin artışında etkin rol oynamıştır. ... Abbasi döneminde filizlenen bu gelişmenin günümüze ulaşan en erken örnekleri XI. yüzyıla aittir.

17
Osmanlı döneminde kitap sanatının icra edildiği atölyelere nakkaşhane adı verilmekteydi. Bu atölyeler, XIV. yüzyıldan itibaren İran ve Hindistan'da kurulan Müslüman devletlerde sanat koruyuculuğunu da üstlenmiş hükümdarların desteğiyle faaliyet gösteren ve aynı zamanda sanatçıların eğitildiği kutub-hâne denilen atölyelerin işlevini üstleniyordu. XIV. yüzyılda İlhanlı Veziri Reşiddedin'in Tebriz yakınlarında kurduğu Rab-i Reşîdî kentinde sanat atölyelerinin varolduğu anlaşılmıştır. 1420'li yıllarda Timurlu hâkimiyetindeki Herat'ta Baysungur Mirza'nın himayesinde etkin olan ve kutub-hâne adını taşıyan bir sanat atölyesinin varlığını kanıtlayan bir belge mevcuttur.

18
Nakkaşlar Osmanlı sarayı için çalışan sanatçılar ve zanaatkârlar teşkilatı olan ehl-i hiref içinde şüphesiz en önemli bölüğü oluşturuyorlardı. Nakkaşlar yazma eserlerin bezenmesi (müzehhiplik), resimlenmesi (musavvirlik), metinleri sınırlayan cetvellerin çekilmesi (cetvelkeşlik) ve boyaların hazırlanması (renkzenlik) gibi kitap sanatlarıyla ilgili işlerin dışında; kalem işi ya da çini desenleri gibi mimari süslemelerin tasarlanması; ahşap ve mukavvadan yapılan küçük sandıkların bezenmesi; çadır, otağ, halı ve kumaş gibi dokumalarda kullanılan desenlerin hazırlanmasından da sorumluydular.

19
Yazma eserleri hazırlayan sanatçıların atölyeleri... Ayasofya'nın karşısında yer alan ve eski bir Bizans kilisesi olan Arslanhanenin üst katları ... bunun dışında Atmeydanında bulunan bir Hassa Nakkaşhanesi

XVII. yüzyılda yazılmış Evliya Çelebi Seyahatnâme'sinde de Arslanhane'nin üst katlarındaki hücreler ve yüz dükkânda çalışanlar ile evlerinde çalışan bin nakkaştan söz edilir.

21
Nakkaşlar tek yaprak minyatürler de yapmışlardır: Murakkalar içerisinde korunarak günümüze kadar ulaşabilen bu minyatürlerin bazıları tarihi konulu bir eser için hazırlanmış ön çalışmalar olabildiği gibi bazıları da tek bir kişinin, genellikle de padişahın ya da şehzadenin tasvir edildiği resimlerdir.

Bunların dışında nakkaşlara ait mürekkep resimleri de bulunur. Bu resimlerin büyük bölümünü aharlı kâğıtlar üzerine siyah mürekkep, sulandırılmış renkli mürekkep, altın veya gümüşle çalıştıkları Saz Üslûbu'ndaki resimler oluşturur. İslam kitap sanatında XIV. yüzyılın ilk yarısından itibaren yapıldığı anlaşılan, kalem-i siyahi resim geleneğinin devamı sayılan ve saz üslubundaki resimlere konu olan motifler ve efsanevi mahluklar ormana özgü unsurlardır.

Saz sözcüğü, özellikle Dede Korkut Hikayeleri'nde 'orman' anlamında kullanılmış ve bu sözcük XIV. yüzyıl Türkçesinde "vahşi hayvanların yatağı, balta girmemiş sık ve gür orman" olarak tanımlanmıştır. Bu sebeple aslan, fil, panter, maymun, tavşan ve geyik gibi hayvanların; sivri uçlu hançerî yapraklar arasında ejderha, zümrüdü anka, chi-lin gibi efsanevi yaratıkların; peri gibi doğa üstü varlıkların; atlı avcıların ve hatayi denilen çeşitli stilize çiçeklerin betimlemelerinin bulunduğu bu tarz çalışmalar Dede Korkut Hikayelerinde geçen "orman" anlamındaki saz ile ilişkilendirilerek Osmanlı kaynaklarına "saz işlemek" veya "saz yazmak" olarak kaydedilmiştir.

22
Ressam Şah Kulu'nun Osmanlı topraklarına taşıdığı bu resim geleneğinin, aslında XIV. ve XVI. yüzyıllar arasında İran'da yaşayan Celâyirli, Timurlu, Safevî ve Türkmen sanatçıların yaptığı mürekkep resimlerinde gerek teknik gerek ikonografik bakımdan ön örnekleri bulunmaktadır.

Ressam Şah Kulu dışında Veli Can, Mustafa bin Mehmed ve Kemal gibi sanatçılar tarafından saz üslubunda resimlerin yapılmış olması Osmanlı nakkaşhanesinin özel çalışmaları arasında bu üslupta yapılmış eserlerin ayrıcalıklı bir yeri olduklarını göstermektedir.

23
XIX. yüzyıla gelindiğinde saz sözcüğü, sadece dönemin bezeme üslubunun iri kıvrık, barok yaprakları için kullanılmıştır.

Osmanlı nakkaşhanesinin mürekkep resimleri arasında tek veya çift figürlü tasvirlere de rastlanır. XVI. yüzyılın son çeyreğinde saz üslubunda resimler de yapan Tebriz'den gelme Veli Can'ın yapmaya başladığı bu tarz çalışmalar XVII. yüzyıl başlarından itibaren minyatür geleneğinde de yapılmış ve murakkalar içinde toplanmıştır.  

24
... XVI. yüzyılda Osmanlı vezirlerinin sanat hamiliğinin giderek güç kazanması... Kitap sanatını gözetenler arasında II. Selim ve  III. Murad dönemlerinde nakkaşların çalışmalarını yönlendirecek girişimlerde bulunan Sokullu Mehmet Paşa'nın başı çektiği bilinir.

Sokullu Mehmet Paşa, Şehnâmeci Seyyid Lokman'ın şehnâme tarzında yazdığı Şehnâme-i Selim Han adlı eserin resimlendirilmesi işini Nakkaş Osman'a veren kişidir. Ayrıca Osmanlı minyatüründe dizi padişah portreciliğinin başlatılmasında etkin rol oynayan kişi yine Sokullu Mehmed Paşa olmuştur.

25
III. Murad'ın oğullarının 1582 yılında yapılan sünnet düğünü şenliklerini anlatan Sûrnâme-i Hümâyûn adlı eseri kaleme alan İntizamî, bu eseri hazırlarken, III. Murad'a yakın olan Dârüsaade ağası Mehmed Ağa ile Hazinedarbaşı Zeyrek Ağa'nın büyük ölçüde yardımlarını görmüş, onların temin ettiği malzeme sayesinde eserini tamamlayabilmiştir. Hatta eserin resimlendirilmesinden sorumlu olan nakkaş Osman'ın yaptığı minyatürleri inceleyen Mehmed Ağa ve Zeyrek Ağa, beğenmedikleri resimlerin tekrar yapılmasını istemişlerdir. 

31
Türklerde minyatür geleneğinin, Orta Asya'da Uygurlar (745-840; 840-1300) döneminde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Günümüze ulaşan bazı minyatürlü yaprak parçaları, bu dönem kitap resminin şekillenişinde Manihaizmin etkili olduğunu gösterir.   

mani dini

(Hoço tapınak K buluntusu 8.-9. yüzyıl minyatür parçası) Uygurlu sanatçılar tarafından yapılan bu resimlerdeki figürler, Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur duvar resimlerinde de görüldüğü gibi uzun saçlı, dolgun yanaklı, ufak ağızlı, ince uzun burunlu, hafif çekik badem gözlü ve kalem kaşlıdır.

İslam sanatının bilinen ilk minyatürlü yazmaları XI. yüzyılın sonundan gelmekle birlikte, Mısır'da Fayyum ve Fustat'ta bulunan ve Fatımi hanedanlığı dönemine ait olduğu düşünülen bir takım resim parçaları X. ve XI. yüzyıllarda da kitap ressamlığının varolduğunu kanıtlamaktadır.

32
Dioskorides'in şifalı otlar hakkında yazdığı Materia Medica adlı eserinin Arapça çevirisi Kitâb el-Haşâ'iş ile Pseudo Gallenos'un zehirlenmeler konulu eserinin Arapçası olan Kitâb el-Tiryâk nüshaları dönemin en erken tarihli minyatürlerini içerir. Antik kitaplardan kopya edilerek yapılan bu ilk tasvirlere Bizans resminin etkileri yansımıştır. ... Eserin Musul'da hazırlandığı sanılan 1229 tarihli nüshasında Bizans özellikleri taşıyan figürlerle antik geleneğe bağlı kalınarak ışık-gölge yaklaşımıyla resmedilmiş bitki betimlemelerine ve iki boyutlu bitki tasvirlerine rastlanır.

Kitâb el-Tiryâk adlı eserin günümüze ulaşmış iki nüshasında bulunan bazı minyatürlerde, Uygur fresklerindeki kompozisyon kurallarının yinelendiği görülür.

takdim minyatürü

Ptolome'nin Almagest adlı  astronomi kitabına dayanan ve IX. yüzyıla ait Arapça bir eserin derlemesi olan Suvar el-kavâkıb es-sâbita adlı yazmanın minyatürlerinde antik ikonografi, Selçuklu figür üslubu ve Asyaya özgü fırça resmi geleneğiyle yeniden şekillendirilmiştir.

33
Beydaba'nın Kelile ve Dimne'siyle Harirî'nin Makamât adlı eseri ... dönemin sosyal hayatını ve bölgenin kozmopolit nüfusunu -Hıristiyan, Habeşî, yerli Arap ve Selçuklu Türkü- belgeler nitelikte tasvirlere yer verilmiştir.

orjinali X. yüzyıl Bağdat, Ebûl Ferec İsfahanî tarafından yirmi cilt halinde yazılmış şarkılar kitabı Kitâb el-Aganî

Artuklular
Artuklu Emiri Nasreddin Mahmud'un (1220-1222) emriyle, Diyarbakır'da saray mühendisi Ebûlizz Ebûbekir İsmail bin er-Razzâz el-Cezerî tarafından yazılıp resimlendirilen Kitâb fî Ma'rifet el-Hıyal el-Hendesiya'dır. Arşimed'in ve diğer Yunanlı âlimlerin mekanik keşiflerini ele alan eserin bölümlerinde; su saatleri, çeşitli içki kapları, fıskiye havuzlar, müzik aletleri, tulumbalar, şifreli kilitler ve oymacılık ayrıntılar renkli çizimlerle görselleştirilmiştir.

34
(Artuklu) Sufî'nin 965 yılında yazdığı yıldız bilimi ve burçlarla ilgili Suvar el-kavâkıb es-sâbita adlı kitabının 1135'te Mardin'de hazırlanmış kopyası... isyah mürekkeple yapılmış, renklendirilmemiş.

Anadolu Selçuklu resim sanatının en önemli örnekleri, Konya'da XIII. yüzyıl başlarında Hoylu Abdülmümin bin Muhammed adlı nakkaş tarafından resimlendirilen Varka ve Gülşah adlı eserde yer alır. ... metnin içerisinde yatay frizler halinde yerleştirilmiş tasvirlerle öykünün tüm ayrıntıları verilmeye çalışılmıştır. Kökleri Orta Asya Uygur resmine kadar uzanan bu resimler ...

Anadolu Selçuklularından günümüze ulaşan son minyatürlü yazma Nasreddin Sivasî'nin Tezkere'sidir. Eser üç bölümden oluşur: İlk bölümü astroloji ve sihirle ilgilidir. Daka'îk ü'l-Hakâ'ik adlı ikinci bölüm 1271'de Aksaray'da yazılmıştır. Eserin 1272'de Kayseri'de yazılmış üçüncü bölümüyse Mu'nis ü'l-Havâid adını taşır... Tasvirlerinin ikonografyasında İç Asya etileri görülürken, form diliyle Bizans sanatına yakınlık gösteren minyatürlere sahip olması bu eseri ilginç kılar.

Bu bilgiler ışığında, Diyarbakır yöresinde Artukluların ve Konya'da Selçukluların himayesinde gelişen Anadolu minyatür sanatının ilk örneklerinin XII. ve XIII. yüzyıllarda daha çok bilimsel eserlerde yer aldığını belirtmek mümkündür.

III. Osmanlı Minyatürünün Gelişim Evreleri

Osmalılarda tezhipli yazmaların hazırlandığı atölye faaliyetlerinin XV. yüzyılın ilk yarısında Çelebi Mehmed, II. Murad ve devlet adamı Umur Bey'in koruyuculuğu altında, Bursa'da yoğunluk kazandığını kanıtlayan örneklerin olmasına rağmen o dönemden günümüze minyatürlü bir eser ulaşamamıştır.

başkent Bursa'dan Edirne'ye... 

Timurlu ve Türkmen Resim Üslupları

XII. yüzyıl sonuyla XIII, yüzyıl başlarında İslam minyatür sanatında oluşan yeni Selçuklu sentezinin, XIV. yüzyılda Moğolların Orta Doğu'yu istilasının ardından Asya etkileriyle zenginleştiği görülür. Bununla birlikte 1335'te Moğol İmparatorluğunun tarihe karışmasıyla ortaya çıkan bağımsız hanedanların koruyuculuğunda gelişen İslam kitap resmi hem Moğol dönemindeki İlhanlı atölyelerinin üslubundan esinlenen hem de kendine özgü yenilikler taşıyan bir karaktere bürünmüştür. Resimli yazma hazırlama faaliyeti bu dönemde Fars bölgesindeki Şiraz kentinde yoğunluk kazanmıştır. Yüzyılın sonundan itibaren de Celâyirlilerin hakimiyetindeki

Erken Dönem Osmanlı Minyatürünün Biçimlendiği Kentler: Amasya ve Edirne

40
Bağdat ve Tebriz'de, İslam kitap resimlerinin gelişeceği yönü tayin edecek bezemeci bir üslup yaratılmıştır. Eski geleneklerle Moğol resim üslubunun sentezinden doğan bu yeni bezemeci üslupta, yükseltilen ufuk çizgisi ve figür gruplarının peyzaja nazaran küçük gösterilmesiyle çevreye kazandırılan öneme dikkat çekilirken bu resimlerin en önemli özelliği mesafe gözetilmeksizin kullanılan saf ve parlak renkler olmuştur.

XIV. yüzyıl sonlarında, İran toprakları Çağatay Türklerinin bir kolundan gelen Timur ordularının istilasıyla karşılaşmış bunun sonucunda İslam kitap resimleri XV. yüzyıl boyunca önce Timurlu, daha sonra Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen devletlerinin koruyuculuğunda gelişmiştir. Timurlu döneminde Şiraz, Yezd ve Herat'ta; Karakoyunlular döneminde Şiraz, Yezd, Abarkuh ve Bağdat'ta; Akkoyunlular dönemindeyse Şiraz ve Tebriz'de bezemeci ve kalıplara bağlı minyatür üslubunda seçkin eserler hazırlanmıştır.

Timurlu Şiraz minyatür üslubuyla resimlendirilen eserler, Nizamî ve Emir Hüsrev Dehlevî gibi şairlerin şıirlerinden oluşan derlemelerdir. Küçük boyutlu olan bu kilaplardaki minyatürler, genellikle metnin arasında enine gelişirken, hareketli çizgilerle bıçimlendirilmiş küçük figürleri ve yalın bitki örtüleriyle dikkat çeker.

Timurluların başkenti Herat'ta kurulan Herat Kitab-hanesinde, Şirazlı ve Tebrizli sanatçıların birlikte çalışmasıyla desene dayalı bir üslupla kaliteli eserler hazırlanmıştır. Aynı kentte XV. yüzyılın sonlarına doğru Behzad adlı yetenekli bir nakkaşın yarattığı, daha gerçekçi figürlere ve belirli bir derinliği olan kompozisyonlara sahip eserler hazırlanmıştır.
Karakoyunlu Türkmenlerinin Şiraz Üsîubu'ndaysa önceleri Timurluların Şiraz okulunun etkileri görülürse de Türkmenlere özgü daha sade bir resim dili yaratılmıştır. Yapılan araştırmalar, Karakoyunlu Türkmenlerinin geliştirdiği Şiraz üslubunda figürlerin iri başlı, dolgun yüzlü ve tıknaz olduğunu; doğa unsurlarının, bulutların, kayaların, ağaçların sınırlı ifade biçimleriyle ve aykırı renklerle yansıtıldıgını göstermiştir. Türkmen Üslubu olarak da tanımlanan bu üslup, genel olarak ayrıntılardan arındırılmış ve gözü fazla yormayan sade kompozisyonlara sahiptir. Bu dönemde, Timurlu hükümdarlar için çalışan sanatçıların belirlediği program doğrultusunda Hacu Kirmam Hamsesi, Firdevsî Şahname'si ve Nizamî Hamse'si gibi edebiyat kitapları en çok resimlendirilen eserler olmuştur.

41
Karakoyunlu Türkmenlerinin geliştirdiği Bağdat Üslubu'yla, yeni bir tasvir tarzı yaratılmıştır. Erken dönem Timurlu Herat üslubuyla Karakoyunlu Şiraz üslubunun birleşiminden doğan ve ince, uzun figürleriyle dikkati çeken Karakoyunlu Bağdat üslubunun etkileri, sadece Akkoyunlu Türkmen ve Safevî tasvir sanatına değil, aynı zamanda Memlük ve Osmanlı saraylarına kadar uzanan bir resim dilinin ifade kalıplarını içermekledir. Türkmen üslubu, 1467'den sonra, Akkoyunlu Türkmenlerinin
egemenliğinde Tebriz'de çok daha zengin ve fantastik bir karaktere bürünmüştür.

XIII. yüzyıl sonlarından itibaren Batı Anadolu'daki en önemli siyasi güç olan Osmanlılar, kısa bir sürede sınırlarını genişletmeyi başarmış ve 1299 yılında büyük bir imparatorluğa dönüşecek olan Osmanlı Devletini kurmuşlardır, ilk dönemlerinde Bursa ve çevresine egemen olan bu küçük devlet, XIV. yüzyılın başından itibaren Anadolu'nun diğer bölgelerine ve Trakya'ya doğru yayılmaya başlayarak güçlenmiştir.

XIV. yüzyıla ait resimli yazmalar günümüze ulaşamamış olsa bile birtakım tezhipli yazma eserlerin üretilmesinde sanat hamisi olarak Osmanlıların yanı sıra Karamanlı ve Germiyanlı beyliklerinin de rol oynadıkları anlaşılmıştır.

Osmanlı minyatür sanatının günümüze ulaşabilen en erken tarihli örnekleri II. Murad'ın (1421-1444 ve 1445-1451) şehzadelik döneminde Amasya'da ve oğlu Fatih Sultan Mehmed'in saltanat yıllarında (1451-1481) Edirne'de hazırlanmıştır.

42
Osmanlı minyatürlü yazmalarının günümüze ulaşmış en erken tarihlisi, Şair Ahmedî'nin İskendernâmesi'nin 1416'da Amasya'da kopya edilmiş resimli bir nüshasıdır. (Makedonyalı İskender'le ilgili öyküler, İslam tarihi, Osmanlı tarihi ve Mevlit bölümlerini içerir) ... eserde yer alan üç özgün minyatürün, Hıristiyan resim sanatını tanıyan yerel bir ustanın fırçasına ait olduğu düşünülür.

Ahmedî'nin İskendername'sinin 1460-80 yılları arasında hazırlandığı düşünülen iki nüshası daha (biri Venedik Marciana Kitaplığında, diğeri St. Petersburg Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsünde) bulunmaktadır. (ilk nüshada Dört nakkaştan ikisinin üslupları) Timurlu Herat okulu etkisini taşıyan Karakoyunlu Türkmenlerinin Şiraz üslubunun özelliklerini taşımaktadır. (Bu kitabın çok sayıda nüshalarının olmasının bir nedeni Fatih Sultan Mehmed'in kendisini Büyük İskender'in kahraman kişiliğiyle özdeşleştirmesi olduğu sanılıyor)

43
Yapılan araştırmalar ve üslup değerlendirmeleri sonucunda erken dönem Osmanlı minyatürünün 1455-80 yılları arasında Edirne'de hazırlanan küçük boyutlu ve edebiyat konulu yazmalar içinde biçimlendiği; bunda Timurlu ve Türkmen resim geleneklerini Osmanlı kültürüne taşıyan Şirazlı nakkaşların da katkısı olduğu anlaşılmıştır.

... 1455-56 yılları arasındaBedi'eddin Minuçihr el-Tacirî el-Tebrizî'ye ait Dilsûznâme adlı yazma...

44
Timurlu Şiraz minyatür üslubu + Osmanlıya özgü özellikler... figürleri biçimlendiren sert çizgilerde, insan boyutunda çizilmiş iri bitki motifleri ve Türklere özgü kadın başlıkları...

1460-80 Külliyat-ı Kâtibî

Geç Timurlu, Erken Karakoyunlu Türkmen devri Şiraz üslubu...

... Amasya'da yazılıp resimlendirilmiş olan cerrahlıkla ilgili Cerrâhhi-yetü'l-Hakaniyye ... Amasya Dârüşşifasında görevli Şerefeddin Sabuncuoğlu adlı bir hekimin kaleminden çıkan bu eserde, çeşitli hastalıkların tedavisinde uygulanan tıbbi müdahaleleri ve kullanılan cerrahi gereçleri gösteren tasvirler bulunur. Eserin 1465-66 yılları arasında kopya edilen iki nüshası bulunmaktadır.

45
Fatih'in Batılı krallar gibi kendi portresini yaptırma arzusu ... padişah portreciliği gibi yeni bir geleneğin doğmasını sağlayacaktır.

1461'de Fatih Sultan Mehmed, ... Matteo de Pasti'yi davet etmek ister, casus olduğu gerekçesiyle gelmesi mümkün olmaz.

46
1460'lı ve 1470'li yıllarda İstanbul'da kaldığı düşünülen Costanzo da Ferrara... padişahın profilden büst portresi, diğer yüzeyindeyse onu at üzerinde gösteren tasvirinin yer aldığı madalyayı hazırlamaya başlamıştır. ... Bu büst portrenin, minyatür geleneğine uygun bir kopyasının yapılmasıyla Avrupalı sanatçıların Osmanlı nakkaşları üzerindeki etkisini gösteren önemli bir örnektir.

... 1480'li yıllarda Venedikli Ressam GENTİLE     bellini bir heykeltıraşla birlikte İstanbul'a gelmiştir. Gentile Bellini'nin İstanbul'da yaptığı yağlıboya Fatih Portresi, yerli sanatçılar üzerinde etkili olmuş bir diğer yapıt olarak önem taşır. (1480, Sinan Bey veya Bursalı Şiblizâde Ahmed'in yaptığı sanılan Fatih'in Gül Koklayan Portresi)

47
Akkaoyunlularla savaş... kitap üretim merkezi olan Şiraz ve İsfahan'da valilik yapan Uzun Hasan'ın oğlu Uğurlu Mehmed'in Osmanlılara sığınıp Fatih'in kızıyla evlenmesi sonucunda Akkoyunlulara hizmet eden İsfahanlı, Şirazlı ve Tebrizli sanatçılar İstanbul'a göç etmiş ve bu sanatçılar Osmanlı minyatürünün II. Beyazid dönemindeki oluşumuna katkıda bulunmuşlardır.

Hamse-i Nizamî

II. Beyazid'in tahta bulunduğu dönem 1481-1512

Bu dönemde İstanbul Nakkaşhanesinde Kelile ve Dimne, Hüsrev ü Şirin, Yusuf u Züleyha gibi edebiyat konulu yazmaların resimli nüshaları hazırlanmıştır.

Bu minyatürlerde, mimari çizimlerle üçüncü boyut etttkisi uyandırılmaya çalışılmış, doğa unsurlarında gölgeli boyamayla hacimlendirilmeye gidilmiş, manzara ve iç mekân ayrıntılarıyla izleyicinin gözü derinlere çekilmiştir. Tüm bu denemeler Avrupalı sanatçıların Osmanlı nakkaşhanesinde ne kadar etkili olduğunu göstermektedir.

Ehl-i hiref teşkilatının kurulduğu bu yıllarda...

II. Beyazid döneminin bir diğer resimli yazması da Bursalı şair Uzun Firdevsî'nin hükümdar vvve bilge peygamber Süleyman'ın mucizevi olaylarla dolu yaşamını anlatan Süleymannâme'dir. Ansiklopedik bilgiler içeren bu eser...

49
Şehnâme-i Melik-i Ümmî... bir tarih kitabı... 1484-85

Osmanlı Minyatürünün Yükseliş Dönemi

Yavuz Sultan Selim'in tahta çıkmasıyla birlikte (1512-1520) Osmanlı minyatürü için verimli bir dönem başlar ve bu Kanuni Sultan Süleyman döneminde de (1520-1566) devam eder.

Herat ve Akkoyunlu Türkmenlerinin yarattığı Şiraz üslubunun yanı sıra Memlûk ve büyük ölçüde Safevî Tebriz üslubunun etkileri...

50
Mantıku't-Tayr, 1515 tarihli kopya

... iri sarıklı zayıf yapılı figürler, çiçek kümeleri, yeşil yapraklar ve serviye benzeyen tepesi kıvrık ağaçlar... Bu üslubun Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanan diğer edebiyat konulu eserlerde de kullanılıyor olması, Herat kökenli nakkaşların İstanbul nakkaşhanesi üzerinde uzunca bir süre etkili olduklarını gösterir. Örneğin 1530'larda resimlerndirilen Divân-ı Ali Şîr Nevâî'nin 1539-40 yılları arasında Muhammed bin Gazanfer tarafından kopya edilen ... Mecmua-i eş-âr ve 1540'larda yapıldığı sanılan Sinbadnâme'nin Türkçe çevirisi olan Tuhfetü'l-ahyâr...

1515'te Hamdî'nin Yusuf u Züleyha adlı mesnevisini hazırlayan Pîr Ahmed bin İskender'in, 1530-31'de de Ali Şîr Nevâî'nin Hamse'sini kopyaladığı, tezhiplediği, rezimlerdiği ve ciltlediği belirlenmiştir.

51
Kanuni Sultan Süleyman... 1525, Selimnâme

Topografik Ressamlık

... konusu tarih olan eserler... Matrakçı Nasuh

Pirî Reis, Kitâb-ı Bahriye, 1521

52
Matrakçı Nasuh, 1547, Tarih-i Sultan Beyazid...; Beyân-ı Menâzil-i Irakeyn, Mecmu'ı Menâzil...

55
padişah portreciliği... XVI. yüzyıldaki temsilcisi Nigarî mahlaslı Haydar Reis bu dönemde tam profil veya dörtte üç kalıbını kullanarak Kanuni Sultan Süleyman'ın, II. Selim'in ve Barbaros Hayreddin Paşa'nın minyatür geleneğinde portrelerini yapmıştır.

56
II. Selim (1566-1574) ve özellikle III. Murad (1574-1595) zamanında en verimli dönemine ulaşan Osmanlı minyatürü bu dönemde Klasik Üslubuna kavuşmuştur. ... resimlenen yazmaların başında Osmanlı ordusunun zaferlerini, Osmanlı padişahlarının adaletini, avdaki hünerlerini, elçi kabullerini anlatan Farsça ve Türkçe eserler geliyordu. Şehnamecilik kurumunun daha da güçlendiği bu dönemde Seyyid Lokman'ın yazıp Nakkaş Osman ve ekibinin resimlendirdiği, yeni kurgulara sahip şehnâme türü...

Osmanlı minyatürü bu dönemde, diğer İslam minyatürlerinin kalıpçı ve bezemeci anlayışından sıyrılıp gerçekçi, yalın bir anlatım diline kavuşur. Bu üslubun yaratılmasında etkin olan santçıysa Nakkaş Osman olmuştur. ... Ahmed Feridun Paşa tarafından yazılan Nüzhet (ü'l-esrâr)ü'l-ahbâr der-sefer-i Sigetvâr.... 1569 ... gerçekçi üslubun ilk örnekleri... Nakkaş Osman'ın kişisel üslubunun fark edildiği bu tasvir...

57
1579-97 ... Seyyid Lokman'ın yazdığı ve Nallaş Osman'ın resimlediği... Şehnâme-i Selim Han ... 1581...

58
Osman Gazi'den başlayıp Yavuz Sultan Selim'e kadar hüküm sürmüş padişahların tahta çıkışlarını, zaferlerini ve hünerlerini anlatan Hünernâme'nin ilk cildi ... ve 1584'te Bosnalı Sinan bin Mehmed temize çekilmiş... Statik ve az figürlü kompozisyon şemalarına sahip olan tam sayfa minyaürlerin Osman, Ali, Mehmed Bey, Veli Can, Molla Tiflisi ve Mehmed Bursavî adlı nakkaşlarca yapıldığı saray arşivindeki bir belgeyle belirlenmiştir.

60
III. Murad için hazırlanmış ve Nakkaş Osman'ın ekibindeki sanatçılardan biri tarafından resimlendirildiği düşünülen... Mustafa Cenâbi'nin kaleme aldığı Cevâhirü'l-garâib fî tercemet bahrü'l-garâib ... III. Murad'ın sarayın içindeki kütüphanesinde ve sarayın dışında at üzerinde maiyetiyle birlikte gösteren ilginç tasvirler bulunur.

61
Osmanlı Minyatüründe Safevî Dönemi Kazvin Üslubu Etkisi

İstanbul Nakkaşhanesinde Şehnâmeci Seyyid Lokman ve Nakkaş Osman işbirliğiyle yoğun bir resim faaliyeti sürerken, Doğu'da Osmanlılarla Safevîler arasında kesintili olarak otuzdört yıl sürecek olan savaşlar başlamıştır (1578). ... Safevîlerin başkentlerini Tebriz'den Kazvin'e taşımaları...

63
Osmanlı Minyatüründe Yeni Konular

1590'dan sonra Osmanlı minyatüz sanatına Nakkaş asan'ın üslubu hakim olur. İlk tasvirlerini Nakkaş Osman'ın ekibinde görev alan bir nakkaş olarak Surnâme-i Hûmayun'da ortaya koyduğu anlaşılan Nakkaş Hasan, Şehnâmeci Talikizâde Suphi Çelebi'yle birlikte çalışarak konusu tarih ve edebiyat olan yirmi kadar eseri resimlendirmiştir.

65
III. Mehmed dönemi (1595-1603) ... Siyer-i Nebî ... Hazreti Muhammed'in hayatı, devlet adamı ve asker kişiliği ortaya konularak anlatılır. Başında halesi, yüzünde peçesiyle betimlenen Hz. Muhammed'in yöenettiği savaşlar, ordu yürüyüşleri ve toplantı sahneleri tarihi konulu yazmaları hatırlatır.

69
Tek Yaprak Minyatürler

I. Ahmed döneminde (1603-1617) murakka hazırlama geleneği orantılı olarak tek yaprak resim ve minyatür yapımının da arttığı görülür. (murakka: Hattatların ayrı ayrı kâğıtlara yazıp sonra bir arada mecmua haline getirdikleri, aynısını yazmaları için öğrencilerine verdikleri yazı örneği) ...

I. Ahmed Albümü, günlük yaşam tasvirleriyle halktan ve saraydan kişileri tek tek veya grup halinde göstermesiyle ya da önceki dönemlerin yazma eserlerinden çıkma dizi padişah portrelerini içermesiyle önem taşır; eserde yer alan tek figür kadın ve erkek tasvirlerinin giysileri de dönemin sosyal hayatını belgeler.

70
Bu dönemde saray için çalışan nakkaşlar şehnâme türünden tarihi konulu eser siparişi alamamışlardır.

71
Klasik Tasvir Geleneğinin Çözülüşü

II. Osman'ın saltanat yıllarında (1618-1622) eserler veren Ahmed Nakşî'yle birlikte Osmanlı minyatür sanatının klasik üslubundan kopmaya başladığı görülür.

72
İstanbul'da yaşayan esnaf grupları hakkında bilgiler veren Evliya Çelebi, kentte faaliyet gösteren üç farklı nakkaş grubunun olduğunu söyler:
(1) Arslanhane'nin üst katlarındaki hücreler ve yüz dükkanda çalışan esnaf-ı nakkaşan-ıcihan ile evlerinde çalışan bin nefer saray-ı ali nakkaşları,
(2) Genellikle, kahramanlık ve mücadele sahneleri içeren şehnâme tasvirleri yapan lırk nefer esnaf-ı nakkaşan-ı musavvir,
(3) Peygamberler ve padişahlar hakkında halk arasında yaşatılan söylencelerle aşk öykülerini betimleyen tasvirler eşliğinde fal söyleyen ve Mahmut Paşa Çarşısı'nda bir dükkanda bulunan bir nefer esnaf-ı falcıyan-ı musavvir.

74
İstanbul'a gelen yabancıların siparişleri üzerine hazırlanan kıyafet albümlerinin dışında, XVII. yüzyıl ortalarından günümüze ulaşan ve gösterim sanatlarında kullanılmak üzere yapıldığı sanılan bir dizi büyük boy resmin varlığı da ilginçtir.

75
XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı padişahları Edirne Sarayında yaşamaya başlamışlardır. Ancak Edirne Sarayı Nakkaşhanesinde hazırlanan eserlerden ne yazık ki çok azı günümüze ulaşabilmiştir. Edirne''de, IV. Mehmed (1648-1687) ve II. Süleyman (1687-1691) dönemlerinde eserler veren ve kişisel üslubuyla kendinden sonraki Nakkaş Levnî üzerinde etkili olan Musavvir Hüseyin'in imzasına ... rastlanır.

Musavvir Hğseyin İstanbulî, Silsilnâme, 1692

76
Musavvir Hüseyin'in perspektifle resmetmeye çalıştığı padişah portreleri, muhtemelen onun öğrencisi olan Levnî tarafından da örnek alınmıştır.

Batılılaşma Dönemi

XVIII. ve XIX. yüzyıllar Osmanlının bir dünya devleti olarak eski önemini yitirdiği; Batının siyaset, askeri ve teknik alandaki üstünlüğünü kabul ettiği bir dönem olmuştur. ... Bu dönemde ticareti ele geçiren  Fransızlar, Osmanlının her yanına yayılmaya başlayarak sosyal hayat üzerinde de etkili olmaya başlamışlardır. 1676 yılında Fransız elçiliğinde düzenlenen tiyatro ve bale temsillerini Türklerin de izleyebilmesi batı biçiminde sanata duyulan merakın en açık göstergesidir.

77
... Fransa'ya gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin seyahati Batıya açılan ilk pencere olarak kabul edilir. ... 1722'de yaptırılan Sadabad Kasırları, XIV. Louis'nin saraylarına benzeyen yeni tasarımlara göre inşa edilmiştir.

İlk Türk matbaasının 1727'de Said Mehmed Efendi'yle İbrahim Müteferrika tarafından kurulması ve Türkçe kitapların basılması sanat çevrelerini etkilemiştir. ... Ressam Vanmour'un saray için çalışan Levnî mahlaslı Abdülcelil Çelebi'yi etkilemiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Levnî'nin (ölümü 1732) ilk eserlerinden biri olduğu sanılan Kebir Musavver Silsilnâme ... geleneksel kalıpları yeni bir anlayışla yorumladığı görülür. ... ışık-gölge etkilerini vermeye çalışan kendinden önceki nakkaşların başlattığı perspektif kazandırma girişimlerini daha ileri götüren denemelerdir.

78
(Levnî) 1720, Sûrnâme-i Vehbî... Sanatçı bu tasvirlerinde boyayı yan yana değil, üst üste kullanarak tonlamalar da yapmaya çalışmıştır.

79
1721... Hattat Çavuşzade Hayrullah Hayri tarafından kopya edilmiş Hamse ... 1728 ve 1738 tarihli iki nüshası daha bulunmaktadır. ... Bu resimlerde yaldızın kullanılmamış olması artık geleneksel minyatür tekniğinden giderek uzaklaşıldığını gösterir.

Geleneksel minyatür tekniğiyle çalışan son nakkaşlardan biri de Abdullah Buharî'dir. I. Mahmud döneminde (1730-1754) çalıştığı anlaşılan sanatçının fırçasından çıkan tek figür kadın ve erkek tasvirleri, saray çevresi için hazırlanmış albümlerde toplanmış olup, Levnî'ninkilerden farklı olarak belirli bir modele bakılarak yapılmış gibidir.

İki boyutlu yüzeysel anlatımdan üç boyutlu hacimli anlatıma geçişi Levnî'den daha ileriye taşıyan Abdullah Buharî'nin ... 1728-29 yıllarında bir cilt kabı üzerine lake tekniğiyle yaptığı iki manzara, Türk resminde Batılı resim anlayışıyla çalışılmış ilk manzara kompozisyonları olarak değerlendirilir.

81
1727-1747 yılları arasında hazırlanmış ve burçları simgeleyen figür tasvirlerine sahip Tercüme-i İkdü'l-Cüman fi Tarih ehl-ez-Zaman adlı eser... Bu eserde ... üç boyutlu hayvan, kuş ve insan betimlemeleri bulunur. Bunlar arasında, çıplak kadın tasvirlerinin de oluşu XVIII. yüzyılın değişen dünya görüşü ve beğenisiyle açıklanabilir. Bu eserin tasvirlerindeki figürlerin vücut hatlarında sergilenen ışık-gölge uygulamaları, hacimlendirme ve orantılardaki doğruluksa geleneksel mşnyatür üslubundan uzaklaşılarak Batı resim geleneğine ne kadar yaklaşıldığını gösterir.

82
Kitap Resminden Tuvale Geçiş

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında padişahların büyük boyutlu yağlıboya portrelerini yaptırmasıyla birlikte Osmanlı tasvir sanatında yeni bir dönem başlar. Bu dönemde Osmanlı sarayının hizmetine giren Refail ve Kapıdağlı Konstantin'in tuvallere yaptıkları padişah portreleri bu değişimin ilk örnekleridir. Ancak bu değişim birden bire olmamış, her iki sanatçı da kağıt üzerine farklı malzemeyle de olsa minyatür geleneğine yakın resimler yapmışlardır.

... Refail'in kağıt üzerine tempera ve yağlıboya tekniğiyle yaptığı tek figür resimleri, Osmanlı minyatür geleneğinin son örnekleri arasında yer alır.

84
Kapıdağlı Konstantin, minyatür geleneğini geliştirerek kağıt üzerine guvaş boyayla çalıştığı gibi, III. Selim'in büyük boy yağlıboya tablolarını da yapmıştır.

Konstantin... taşra kökenli Rum bir ressam...

91
Şehnameler
... hazırlandıkları dönemin önemli olaylarını belgelemeleri ve resim üslubunu belirleyen minyatürler içermeleri bakımından Osmanlı yazmalarının en önemli türünü oluştururlar. Osmanlı padişahlarının, kendi veya kendinden önceki dönemlerin olaylarını nazım halinde yazdırma geleneği olan şehnâmecilik...

173
Sonsöz

Bu resimler... Cumhuriyet sonrası Türk resmine de kimi zaman esin kaynağı olmuşlardır (Erol Akyavaş ?)

Osmanlı minyatürü, XI. yüzyıldan itibaren Türklerin katkılarıyla geliştirilen Selçuklu resim üslubu ve XIV. yüzyıl sonu XV. yüzyıl başlarında Celâyirlilerin ve Timurluların hâkimiyetindeki İran topraklarında oluşturulan klasik İslam minyatürü üslubunun resim dili üzerine kurulmuş, erken dönemde Amasya'da yerli, Edirne'de Timurlu ve Karakoyunlu Türkmenler için çalışan göçmen sanatçıların katkılarıyla geliştirilmiştir. İstanbul'un fethinin ardından Osmanlı minyatürü Doğu-Batı etkileşimine açık, Anadolu, Rumeli ve İran'dan gelen sanatçıların çalışmalarıyla bir evrim geçirerek XVI. Yüzyıl ortalarından itibaren klasik üslubuna kavuşmuştur. XVII. yüzyıl başlarına kadar benimsenen bu klasik üslupla resimlenen edebiyat, bilim ve tarihi konulu eserlerde, metinleriyle bağlantılı özgün tasvir kalıpları ve ifade biçimleri yaratılmıştır.

174
(XVIII. yüzyılın sonlarına doğru) tutkallı toprak boyanın, guvaş ve suluboyayla yer değiştirmesiyle birlikte bazı yazmalar geleneksel minyatür sanatını sonlandıran tekniklerle resimlendirilmiştir.

Cifr (cefr) ilmi: İslam kültüründe geleceğe ilişkin bilgilere ulaşma yollarını gösterdiğine inanılan ilim.

Ehl-i hiref: Osmanlı Devletinin imparatorluk haline gelmeye başladığı yıllardan sonra saray teşkilatı içinde oluşturulan sanatçı ve zanaatkâr topluluğu. Bu topluluk sarayın her türlü sanatsal gereksinimini karşılayan sanatçı ve zanaatkârların yanı sıra cerrahlık, kehhallık gibi uzmanlık ve bilgi gerektiren mesleklerle, güreşçileri de içermektedir.


Hurûfîlik: Tanrıyı, insanı ve tüm varlıkları harfler ve sayılarla açıklamaya çalışan tarikat. Bu tarikat Fazlullah tarafından 1398 yılında Horasan'ın Esterabad kasabasında kurulmuştur.

.
.
.
.

28 Ağustos 2010

Halk Kalabalık Güruh Kitle Yığın

.

Çokluk'da Halk, Kalabalık, Güruh, Kitle, Yığın vb. Kavramları...

113.
Halk birdir. Nüfus, elbette sayısız farklı birey ve sınıf içerir, ama halk bu toplumsal farkları bir özdeşliğe indirger, bir sentez yaratır. ... Halkın bileşenleri birliğin içinde farksızlaşır... 

114.
... çokluk kavramı, çoğul kolektiviteleri ifade etmede kullanılan, kalabalık, kitleler ve güruh gibi bir dizi başka kavramın da karşısına konmalıdır. Kalabalığı meydana getiren farklı bireyler ya da gruplar birbiriyle uyumsuz olduğundan ve aralarında hiç bir ortak öğe bulunmadığından, onların farklarının birlikteliği atıl kalır ve bir kalabalık kolayca farksız bir küme gibi gözükebilir. Kitlelerin, güruhun ve kalabalığın bileşenleri tekillikler değildir; bileşenlerinin farklarının kolayca bütünün farksızlığında erimesi de bunu gösterir. Ayrıca, bu toplumsal özneler kendi başlarına hareket edemedikleri ve güdülmeleri gerektiği için temelde pasiftirler. Kalabalık, güruh ya da yığın ciddi toplumsal etkiler yaratabilir (genelde son derece yıkıcı da olabilirler) ancak kendi başlarına hareket edemezler. Dış manipülasyona bu kadar açık olmalarının nedeni de budur işte. Çokluksa, bunun aksine, tekilliklerin ortak paydası temelinde hareket eden aktif bir toplumsal özneyi anlatır. Çokluk, iç farkları olan çoğul bir toplumsal öznedir ve onun kuruluşu ve eylemi, özdeşliğe ya da birliğe değil (hele farksızlığa hiç değil), ortak paydaya dayanır.

115.
Irk ya da toplumsal cinsiyet farkının olmadığı bir dünya değil, ırk ve toplumsal cinsiyetin önemli olmadığı, bunların güç hiyerarşileri üretmediği bir dünya isterken ... çokluğa duyduğumuz özlemi dile getiriyoruz.











.